Trump ve İran: Karar anı mı, geri çekilme mi?

ABD Başkanı, Obama'nın anlaşmasından daha iyi diye sunacağı bir nükleer anlaşmayı pazarlamaya bahis oynayabilir, ancak bu riskli bir iç siyasi kumar

ABD Başkanı Donald Trump'ın Dini Lider Ali Hamaney'e verdiği iki aylık süre dolmak üzere (Independent Arabia)
ABD Başkanı Donald Trump'ın Dini Lider Ali Hamaney'e verdiği iki aylık süre dolmak üzere (Independent Arabia)
TT

Trump ve İran: Karar anı mı, geri çekilme mi?

ABD Başkanı Donald Trump'ın Dini Lider Ali Hamaney'e verdiği iki aylık süre dolmak üzere (Independent Arabia)
ABD Başkanı Donald Trump'ın Dini Lider Ali Hamaney'e verdiği iki aylık süre dolmak üzere (Independent Arabia)

John Bolton

Dünyanın, İran'ın bir kez daha ustaca müzakerelerde başarılı olup olmayacağını, yapabilecekleri sınırlı Batılı politikacıların sabrını tüketip, nükleer programını devam ettirip ettiremeyeceğini öğreneceği ana yaklaştığı konusunda şüphe yok. 5 Haziran'da Donald Trump, İran'ın ABD ile nükleer müzakerelerde “kasıtlı olarak ayak sürttüğünü” belirtti. Trump’ın Dini Lider Ali Hamaney'e verdiği iki aylık süre doldu veya dolmak üzere.

Bir karar alma anı yakın fakat Trump'ın hangi yöne gideceğine dair henüz net bir gösterge yok. İsrail'in tek taraflı veya ABD ile koordinasyon halinde İran nükleer programına karşı askeri müdahalesini kabul edecek mi? Yoksa Wall Street'te TACO (her zaman geri adım atıyor anlamına gelen Trump Always Chickens Out’un kısaltması) diye adlandırılan bir anlaşmanın yeni bir bölümüne mi tanıklık edeceğiz? Aslında, Trump'ın kendisi bile henüz net bir cevaba sahip olmayabilir.

Trump, Barack Obama'nın kusurlu 2015 anlaşmasından daha iyi diye sunacağı bir nükleer anlaşmayı pazarlamaya bahse girebilir, ancak bu riskli bir iç siyasi kumar. Esasında Tahran'ın şu ana kadar kaydettiği önemli ilerleme bir yana, Obama'nın anlaşmasına benzeyen ve İran'ın uranyum zenginleştirme kapasitesini koruyan bir anlaşmayı kabul etmesi, onu rakiplerine karşı siyasi olarak savunmasız bırakacaktır. Uluslararası koalisyon temelli düzenlemeler aracılığıyla da olsa Tahran'ın herhangi bir biçimde zenginleştirmeye devam etmesine izin verirse, Obama'dan daha iyi ve başarılı olduğu, İran'ın nükleer emellerini etkili bir şekilde dizginlediği iddiaları anında kaybolacak ve geçersiz olduğu kanıtlanacaktır.

Trump'ın İran'a karşı geri adım atıyormuş gibi görünme riski, anlaşma “geçici”, “zaman olarak sınırlı” gibi terimlerle kamufle edilse veya bir formülle süslense bile var olmaya devam ediyor. Kötü kamufle edilmiş bir anlaşma, er ya da geç ortaya çıkacak olan apaçık bir aldatmacadır ve o zaman bunun Trump'a siyasi maliyeti ciddi ve uzun süreli olacaktır. Bir anlaşmaya varmak için gösterdiği aşırı heyecan, çoğu konuda her zamanki tereddütlerine rağmen Kongre'deki Cumhuriyetçileri bile net bir talebin arkasında toplanmaya yöneltti: İran için hiçbir koşulda zenginleştirme söz konusu olamaz. Trump'ın güç kullanmak istemediğine dair ısrarına rağmen, bu konu için belirlediği çerçeve, siyasi ve askeri gerçeklerle birlikte, yakında onu gerçek seçeneklerden mahrum bırakabilir.

Bu bağlamda haberler Ortadoğu'daki petrol üreticisi ülkelerin, ABD ile İran arasında bir anlaşmayı kolaylaştırmak için perde arkasında sessizce çalıştıklarına işaret ediyor. Körfez Arap ülkeleri, İran'ın nükleer programını barışçıl bir şekilde sonlandırmayı destekleyip desteklemedikleri sorulduğunda doğal olarak olumlu yanıt vereceklerdir. Ancak gerçek onlara daha hassas bir soru dayatıyor: İran ile bir çatışma tehdidi kaçınılmazsa, Tahran kullanılabilir bir nükleer silah edinmeden önce mi, yoksa sonra mı bunu yapmak daha iyidir?

Daha derinlemesine bakıldığında, tek bir makul cevap var gibi görünüyor: Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri eğer İran nükleer tehdidi altında yaşamaya istekli değillerse ya da nükleer silaha sahip olma konusunda Tahran'ın çok gerisinde başlayacakları tam kapsamlı bir silahlanma yarışına girmek istemiyorlarsa, nükleer silah edinmeden önce daha iyidir.

Arap Yarımadası devletleri liderlerinin, İsrail veya ABD’nin nükleer programı hedef alması halinde, İran'ın misilleme saldırılarının hedefi olabilecekleri konusunda endişelerini dile getirmeleri şaşırtıcı değil. Tahran'ın bakış açısına hakim olan yabancı ve düşmanca dünya görüşü göz önüne alındığında, bu liderler kendilerini onun hedefleri arasında bulmaktan korkuyorlar.

ABD de bu endişeyi paylaşıyor, zira o da Ortadoğu'da konuşlanmış güçlerinin doğrudan saldırıya uğramasından, İran'ın terör örgütlerine ve sınır-ötesi suç şebekelerine verdiği desteği artırabileceğinden korkuyor. Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan aktardığı analize göre İsrail'e gelince, endişesinin kaynağını tahmin etmeye gerek yok: Tahran ve Hizbullah başta olmak üzere vekilleri, mümkün olan her yolla yanıt vermeye çalışacaklardır.

Ancak İran'ın yanıtına dair değerlendirmeler, Tahran'ın olası eylemlerini listelemekle sınırlı olmamalı, zira bu, çok çeşitli potansiyel tehditlere gereksiz ağırlıkla gerçeklik kazandırır ve bu da aslında İran'ın işine yarar. Gerçek şu ki, Tahran bugün 1979 İslam Devrimi'nden bu yana en zayıf stratejik konumda; Hamas ve Hizbullah gibi silahlı vekilleri tamamen ortadan kaldırılmamış olsa da sert darbeler aldılar. Suriye'de Beşşar Esed rejimi devrildi, Husiler önemli ölçüde zayıfladı ve İran'ın kendisi, nükleer programının bazı unsurlarının hasar görmesine ilave olarak, balistik füze üretim tesislerinde feci kayıplar yaşadı. Bilhassa hayatta kalmasını tehdit eden iç meydan okumalar gölgesinde, böylesine kırılgan durumda olan bir rejim, dört veya altı yeni tarafla çatışma karşısında dayanabilir mi?

Bu gerçek ışığında, İran tehditleri büyük ölçüde içi boş görünüyor. Bu nedenle, Amerikan ve Körfez çıkarları her zamankinden daha fazla kesişiyor ve Washington'un İran'a yönelik savunma ve caydırma stratejisini Körfez ortaklarının savunma ve caydırma stratejisiyle bütünleştirmesini, mevcut savunma anlaşmaları çerçevesinde güçlerine koruma sağlamasını gerektiriyor.

Birçok kişi İsrail'in açık Amerikan onayı olmadan İran nükleer programına karşı kesin bir eylemde bulunmayacağına inanıyor, ancak bu yanlış. Singapur ve çoğu Körfez ülkesi gibi coğrafi olarak küçük bir ülke olan İsrail, nükleer silahların oluşturduğu varoluşsal tehdidi çok iyi biliyor. Sadece birkaç nükleer bomba onu haritadan tamamen silmek için yeterli olabilir. İsrail benzer durumlarda sıklıkla tek başına hareket etti; 1981'de Irak’ın nükleer tesisini yerle bir etti, 2007'de Suriye'deki bir nükleer tesisi hedef aldı ve 2024'te Parçin askeri üssünde, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından hiçbir zaman denetlenmemiş olan ve İran'ın nükleer programıyla bağlantılı bir yeri vurdu.

İran'ın oluşturduğu varoluşsal tehdit karşısında İsrail, uluslararası pozisyonlara bakmaksızın gerekli gördüğü şeyi yapacaktır. Özellikle Binyamin Netanyahu, “izin istemektense af dilemek daha iyidir” şeklindeki Amerikan atasözünü çok iyi bilir. Eğer İsrail harekete geçmekten kaçınırsa, suçlayacağı tek kişi kendisi olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.


WSJ: ABD, ülkelere Gazze'ye asker göndermeleri için baskı yapıyor, ama henüz yanıt yok

Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
TT

WSJ: ABD, ülkelere Gazze'ye asker göndermeleri için baskı yapıyor, ama henüz yanıt yok

Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaşın yol açtığı yıkımın ortasında yürüyen Filistinli bir kadın (AFP)

ABD gazetesi The Wall Street Journal (WSJ), ABD’li yetkililerin, Başkan Donald Trump yönetiminin Gazze Şeridi'ni istikrara kavuşturmak için ABD’li bir generalin komutasındaki 10 bin kişilik çok uluslu bir güç oluşturmaya çalıştığını söylediğini aktardı.

WSJ tarafından isimleri açıklanmayan yetkililere göre savaştan sonra Gazze'ye bu gücün konuşlandırılması önümüzdeki yılın büyük bir bölümünü alacak. Aynı yetkililer, söz konusu gücün görevinin Hamas'ı silahsızlandırmayı da içerecek şekilde genişletilme olasılığı konusundaki çekinceler nedeniyle hiçbir ülkenin asker göndermediğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın WSJ'den aktardığı habere göre ABD'li yetkililer, gelecek yılın başlarında 5 bin asker gönderme taahhüdü almayı umuyor ve bu sayının 2026 sonuna kadar 10 bine çıkmasını hedefliyor. Ancak diğer yetkililer, gücün asker sayısının 8 bini geçmeyeceğini düşünüyor.

WSJ, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yaklaşık 70 ülkeye Gazze’ye konuşlandırılacak güce askeri veya mali katkı sağlamaları için resmi talepte bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker gönderme veya ekipman ve lojistik dahil olmak üzere başka şekillerde yardım sağlama konusunda istekli olduğunu bildirdi.

Katar'da salı günü 25'ten fazla ülkenin ABD'nin liderliğinde yapılacak toplantıda bir araya gelerek söz konusu gücün kurulması ve görev kapsamı için planlar hazırlaması bekleniyor.

WSJ, ABD'li yetkililerin Hamas'ın silahsızlandırılmasındaki herhangi bir gecikmenin İsrail ordusunun Gazze'den tamamen çekilmek yerine bölgede kalmasına neden olabileceğini söylediklerini aktardı.

Eski ABD Başkanı George W. Bush yönetimi döneminde Ortadoğu meselelerinden sorumlu eski ABD Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilisi Michael Singh, konuya ilişkin değerlendirmesinde “Hamas ile çatışmaktan kaçınan bir barış gücü, bölgede yeni sorunlar yaratabilir” dedi.

Singh, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Güç kullanmaya isteksiz olan barış gücü, İsrail için ‘Hamas'ı silahsızlandırmada başarısız olmakla kalmayıp, yeniden silahlanmasına da zemin hazırlayan ve İsrail'in hareket özgürlüğünü kısıtlayan bir güç olma’ şeklindeki en kötü senaryoyu yaratma riskini taşıyor.”

ABD'li yetkililere göre Hamas, ağır silahlarını Mısır'ın gözetimi altında depolara kaldırmaya açık olduğunu özel olarak ifade etti.


Beyaz Saray yalanladı, tartışma büyüyor:  Trump yönetimi Avrupa Birliği’ni bölmeyi hedefleyen gizli strateji hazırladı

TT

Beyaz Saray yalanladı, tartışma büyüyor:  Trump yönetimi Avrupa Birliği’ni bölmeyi hedefleyen gizli strateji hazırladı

ABD Başkanı Donald Trump, Avrupa'nın göç politikalarını transatlantik ilişkilere yönelik bir tehdit olarak görüyor (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, Avrupa'nın göç politikalarını transatlantik ilişkilere yönelik bir tehdit olarak görüyor (Reuters)

İnci Mecdi

Savunma meselelerinde uzman bir Amerikan web sitesi, ABD Başkanı Donald Trump yönetimine atfedilen tartışmalı bir stratejik teklifi içerdiği iddia edilen bir belgenin ayrıntılarını yayınladı. “Avrupa'yı Yeniden Muhteşem Yapalım” başlıklı yeni strateji kapsamında dört Avrupa ülkesini Avrupa Birliği'nin politikalarından uzaklaştırmayı ve ABD'nin nüfuz alanına yaklaştırmayı amaçlıyor.

Arku’l Avsat’ın Defense One internet sitesinden aktardığı habere göre gizli belge, Washington'un Avrupa kıtasında siyasi bir depreme neden olacak bir adımla Avusturya, İtalya, Macaristan ve Polonya'yı Avrupa bloğunun politikalarından koparmaya çalışma niyetinden bahsediyor.

Avrupa'ya göç

Bu sözde sızıntı, resmi ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi'nin yayınlanmasından bir hafta sonra geldi. 33 sayfadan oluşan strateji, “medeniyetinin silinmesi” olasılığına karşılık uyarısı, kıtanın demografisini değiştiren büyük göç dalgaları göz önüne alındığında, bazı Avrupa ülkelerinin “güvenilir müttefik” olarak kalıp kalamayacağına dair şüpheleri nedeniyle Avrupa'da geniş çaplı tartışmalara yol açtı. Strateji  ayrıca mevcut eğilimlerin devam etmesi halinde kıtanın “20 yıldan daha kısa bir süre içinde tanınmaz hale gelebileceğine” de dikkat çekti.

Sızdırılan belge, “ABD'ye sadık kalarak egemenlik arayışında olan ve geleneksel Avrupalı yaşam tarzlarını koruyan veya yeniden canlandıran” partileri, hareketleri, düşünsel ve kültürel figürleri destekleme ihtiyacına işaret ediyor. Bu eğilim, resmi stratejide “Avrupa ülkelerinde kıtanın mevcut gidişatına karşı direnişin geliştirilmesi” şeklindeki ifadenin bir uzantısı olarak görülüyor. Buna ek olarak, milliyetçi partilerin artan etkisine de güveniliyor.

Bu partilerin isimleri açıkça belirtilmese de, tahminler bunların arasında Fransa'da Marine Le Pen liderliğindeki “Ulusal Miting”, İspanya'da “Vox”, İngiltere'de “Reform” ve “Almanya İçin Alternatif” partilerinin de yer aldığını gösteriyor. Bunlara ek olarak, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni liderliğindeki “İtalya'nın Kardeşleri” Partisi de bulunuyor.

Sahte haberler

Beyaz Saray, belge ile ilgili haberi “sahte haber” olarak nitelendirerek hemen bu iddiaları kesin bir dille reddetti. Beyaz Saray Basın Sözcüsü Yardımcısı Anna Kelly, Başkan Trump'ın “şeffaf” olduğunu söyledi. İmzalı resmi strateji belgesinin, onaylanmış tek belge olup, alternatif veya gizli bir versiyon olduğu fikrini reddetti

Gözlemciler, açıklanan stratejinin gerçekten de Avrupa Birliği'ne yönelik keskin bir bakışı yansıttığını, zira liderlerini kitlesel göç karşısında çaresiz kalmakla suçladığını söylüyor. Keza  Brüksel'in politikalarını ulusal egemenliği baltalamaktan, siyasi özgürlükleri kısıtlamaktan ve üye devletlerin rolünü zayıflatmaktan sorumlu tutuyor. Avrupa'nın göç politikalarını “kıtanın çehresini değiştirmek ve huzursuzluk yaratmak” olarak tanımlıyor.

Tekrarlanan aleni açıklamaları sırasında Trump, “kötüleşen Avrupa ülkelerini” ve onların “siyasi doğruculuğa takıntılı” liderlerini hedef alarak, göç politikalarının ülkelerini “yok ettiğini” ve bunun sonucunda Avrupa'nın “parçalandığını” varsaydı.

Ukrayna savaşı

Ukrayna savaşı da Atlantikli müttefikler arasında bir gerilim ve geniş çaplı anlaşmazlık noktasını temsil ediyor. Son günlerde ABD Başkanı Avrupalı liderlere yönelik açıklamalarını sertleştirerek onları zayıf olarak nitelendirdi ve Ukrayna'daki savaşı sonlandıramamakla suçladı. Trump ile Almanya, İngiltere ve Fransa liderleri arasında aynı konuyla ilgili gergin bir telefon görüşmesinin ardından gerginlik daha da arttı. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, Washington ile ek görüşmelerin beklendiğini ve önümüzdeki hafta başında Ukrayna konusunda uluslararası bir toplantı yapılması olasılığının bulunduğunu vurguladı.

Bu yönelimler, ABD-Avrupa ittifakını parçalamaya yönelik girişimlere karşı uyarıda bulunan Papa 14. Leo’nun kayda değer tutumu da dahil olmak üzere kapsamlı eleştirilere yol açtı. Papa, Trump'ın bazı açıklamalarının ABD ile Avrupa arasındaki tarihi ittifakın doğasında “köklü bir değişikliği” temsil edebileceğini söyleyerek, bu ittifakın mevcut aşamada zarar görme tehlikesine karşı uyarıda bulundu.

Beş güç

İngiliz The Daily Telegraph gazetesinin haberine göre, iddia edilen belge tartışmaya başka bir boyut kazandırıyor. Zira küresel nüfuz dengesini yeniden şekillendirecek bir hamleyle, ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Japonya'yı kapsayan “beş temel güç” adı verilen yeni bir uluslararası blok oluşturulması önerisinden bahsediyor.

Daha önce Trump, Rusya'nın G8’den çıkarılmasından ve böylece grubun G7’ye dönüşmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirerek tartışmalara yol açmış ve bunu “çok büyük bir hata” olarak tanımlamıştı. Hatta daha da ileri giderek Çin'i de ekleyerek G9 adını verdiği bir grup oluşturmayı teklif etmişti.

Ulusal Güvenlik Stratejisi, bir adım daha ileri giderek, büyük güçlerin yer aldığı, üye devletlerin zengin olmasını ve demokratik sistemlerle yönetilmesini gerektiren G7’nin koşulları ile sınırlanmamış yeni bir blok inşa etmeyi öneriyor.

Beyaz Saray'dan gelen resmi yalanlamalara rağmen, bu sızıntılar Avrupa'nın transatlantik ilişkilerin geleceği ve Washington'un kıtanın siyasi haritasını yeniden şekillendirmedeki rolü konusunda giderek artan endişelerini büyütmeye devam ediyor. Daily Mail gazetesi, Avrupalıların tepkilerinin öfkeli ve hızlı olduğunu bildirdi. Chatham House Enstitüsü'nden araştırmacı Leslie Vinjamuri, yaşananların “Soğuk Savaş sonrasında ortaya çıkan uluslararası liberal düzenin sonunu” temsil ettiğini söyledi.

Bazı Avrupalı ​​liderler, Washington'un milliyetçi ve Avrupa Birliği’ne şüpheyle yaklaşan partileri güçlendirebilecek şekilde, kıtanın iç siyasi işlerine tekrar müdahale etmesinden duydukları endişeyi dile getirdiler.

Artan gerilimin gölgesinde ABD Kongresi, ABD yönetiminin Avrupa'daki Amerikan askeri varlığını yasama organının onayı olmadan azaltma yetkisini kısıtlamayı amaçlayan Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası'nı oylamaya hazırlanıyor.