Yükselen Aslan Operasyonu: İran'ın derinlerine yönelik bir İsrail istihbarat darbesi

Operasyonun kalbindeki aldatmaca

İranlı arama kurtarma görevlileri, 13 Haziran 2025'te Tahran'daki bir binaya düzenlenen İsrail saldırısının ardından enkazı kaldırıyor (Reuters)
İranlı arama kurtarma görevlileri, 13 Haziran 2025'te Tahran'daki bir binaya düzenlenen İsrail saldırısının ardından enkazı kaldırıyor (Reuters)
TT

Yükselen Aslan Operasyonu: İran'ın derinlerine yönelik bir İsrail istihbarat darbesi

İranlı arama kurtarma görevlileri, 13 Haziran 2025'te Tahran'daki bir binaya düzenlenen İsrail saldırısının ardından enkazı kaldırıyor (Reuters)
İranlı arama kurtarma görevlileri, 13 Haziran 2025'te Tahran'daki bir binaya düzenlenen İsrail saldırısının ardından enkazı kaldırıyor (Reuters)

Michael Horowitz

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail istihbaratı, Yükselen Aslan kod adlı son operasyonundan önce üst düzey İran askeri komutanlarının yerlerini başarıyla belirledi ve hareketlerini takip etti. Bu sayede İran Devrim Muhafızları Komutanı General Hüseyin Selami ve İran Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı General Muhammed Bakıri'yi hedef alan bir dizi hassas saldırı düzenledi. İki önemli isim olan Feridun Abbasi-Davani ve Muhammed Mehdi Tehrançi de dahil olmak üzere altı nükleer bilim insanı da yerlerini tam isabetle hedef alan saldırılarda öldürüldü.

Operasyon esas olarak İsrail Hava Kuvvetleri'nin saldırılarına dayansa da, en cesur aşamalarından biri görünüşe göre Mossad hücreleri tarafından İran topraklarının içinde yürütüldü. İsrail medyasının çeşitli haberlerine göre, Mossad komando ekipleri İran'ın karadan havaya füze rampalarının yakınındaki açık alanlara hassas güdümlü silah sistemleri konuşlandırdı. Hava saldırısının başlatılmasıyla birlikte bu sistemler aktive edildi ve bunlar da hassas füzeleri ateşleyerek İran’ın kalan hava savunma sistemlerini felç etti.

İsrail kaynakları, Mossad'ın ayrıca, saldırılardan çok önce ajanlar ağı aracılığıyla İran topraklarının derinliklerine soktuğu patlayıcı yüklü İHA’lar için gizli bir üs kurduğunu da bildirdi. Operasyon sırasında, bu İHA’lar aktive edildi ve Tahran yakınlarındaki bir askeri üsteki karadan karaya füze fırlatma rampalarına doğru ateşlendi.

İsrail, karada bu sistemleri konuşlandırmakla sınırlı kalmadı. Daha sonra, medya politikasında benzeri görülmemiş bir adım ile İsrail komandolarının İran içinde operasyonlar yürüttüğünü gösteren görüntüleri yayınladı

İsrail, karada bu sistemleri konuşlandırmakla sınırlı kalmadı. Daha sonra, medya politikasında benzeri görülmemiş bir adım ile İsrail komandolarının İran içinde operasyonlar yürüttüğünü gösteren görüntüleri yayınladı. Tel Aviv, daha önce belki de Tahran'a yükselen tansiyonu kontrol altına almak için biraz alan sunmak amacıyla, İran'ın derinliklerinde düzenlediği operasyonlarının ayrıntıları konusunda sessiz kalırdı. Ne var ki bu sefer İsrail, küçük patlayıcı yüklü İHA’lar kullanılarak İran hava savunma sistemleri ile balistik füzelerini hedef alan saldırıları gösteren videolar yayınlamak dahil olmak üzere operasyonun bazı ayrıntılarını kamuoyuna açıklamayı seçti.

xcvfdbg
13 Haziran 2025'te İsrail'in gerçekleştirdiği hava saldırısının ardından İran'ın Kermanşah şehrinden  dumanlar yükseliyor (AFP)

İHA'ların bu şekilde kullanılması, Ukrayna'nın Rusya'ya karşı gerçekleştirdiği son “Örümcek Ağı” operasyonunu hatırlatıyor. Bu operasyonda da Rus stratejik bombardıman uçaklarını vurmak için konteynerlerden ateşlenen İHA’lar kullanılmıştı. Bu gelişmeler, küçük İHA’ların savaşın doğasını kökten değiştirebileceğini gösteriyor.

Stratejik aldatma

Operasyon ayrıca İran'ı aldatmaya yönelik titiz bir çabayı da içeriyor. İsrail ve ABD, yaklaşan bir saldırının artan göstergelerine rağmen bir aldatma oyunu oynamış olabileceklerini ima eden ince mesajlar gönderdiler. Tel Aviv, ince ve karmaşık manevralara girişmek yerine “açık ve aleni” bir biçimde hareket etmeyi seçmiş gibi görünüyor ve bu da yaklaşan bir saldırıya dair bariz işaretler veriyordu; ne var ki şahsen ben de bu işaretleri yanlış yorumlayanlar arasındaydım.

Bu göstergeler arasında ABD'nin Irak, Bahreyn ve Kuveyt dahil olmak üzere birkaç ülkedeki büyükelçiliklerinin bir kısmını tahliye etme emrinin yanı sıra, Arap Körfezi'nde güvenlik seferberliği ve ABD Başkanı Trump ile Camp David'de birkaç üst düzey askeri komutan arasında yapılan üst düzey bir toplantı da yer alıyordu.

frghtyju
13 Haziran 2025'te İsrail'in hava saldırısının ardından İran'ın Kermanşah şehrinden dumanlar yükseliyor (Reuters)

Tahran bu hamleleri gerçek bir saldırının habercisi olarak anlamak yerine, muhtemelen bunları Cumartesi günü Umman Sultanlığı'nda yapılması planlanan müzakere turu öncesindeki baskı taktiğinin bir parçası olarak yorumladı. Olayların zamanlaması da bu algıyı güçlendirdi, çünkü İran yakın zamanda bir ABD teklifini reddetmiş ancak aynı zamanda diyaloğu sürdürme arzusunu dile getirmişti. Bu, İsrail çevrelerinde zaman kazanma amaçlı bir manevra olarak yorumlandı. Devam eden diplomatik temasların, Başkan Trump'ın bir İsrail saldırısına ilişkin çekincelerini ima eden aleni mesajları ile birleşmesi, İran liderliğinin bu göstergelerin müzakerelere başlamadan önce bir ön baskı araçlarından ibaret olduğuna inanmasına yol açmış olabilir.

Tahran bu hamleleri gerçek bir saldırının habercisi olarak anlamak yerine, muhtemelen bunları yeni bir müzakere turu öncesindeki baskı taktiğinin bir parçası olarak yorumladı

Bu da doğal olarak operasyonun ABD ile doğrudan koordinasyon halinde yürütülüp yürütülmediğine dair soruları gündeme getiriyor. İsrail’in, beklenen saldırıların bazı ayrıntılarını önceden Washington'a açıkça bildirdiği belli, ancak olayların sıralaması Trump yönetiminin sadece saldırıları onaylamakla kalmayıp, öncesinde yürütülen dezenformasyon kampanyasında önemli bir rol oynadığını da gösteriyor. Birkaç İsrailli yetkili, operasyondan önce İran nükleer tesislerini hedef almanın Tahran'ı taviz vermeye zorlamak için bir kaldıraç olarak kullanılabileceğini, aksi takdirde daha geniş çaplı bir tırmandırma ile karşı karşıya kalabileceğini belirtmişti.

Başkan Trump'ın saldırıdan sonraki paylaşımı bu izlenimi pekiştiriyor gibi görünüyor. Trump paylaşımında İran'a bir anlaşmaya varmak için “fırsat üstüne fırsat” tanıdığını vurguladı. “Planlanan bir sonraki saldırıların” “çok daha sert” olacağı konusunda uyardı ve Tahran'ı “çok geç olmadan” müzakerelere çağırdı.

Buna ek olarak, saldırının zamanlaması Trump'ın yeni bir anlaşma için verdiği iki aylık sürenin sonuna denk geldi ve bu zamanlama basit bir tesadüf olarak görülemez.

Çatışma nereye gidiyor?

Bölge şimdi benzeri görülmemiş yeni bir aşamaya girdi. Zira İsrail saldırısı, İsrail'in askeri ve stratejik hedeflerle dolu bir alanda İran hava sahasında tam kontrolü sağlamasının ardından daha geniş çaplı bir çatışmanın açılış salvosu olarak tasvir edildi.

Daha da önemlisi, Tel Aviv henüz birkaç önemli nükleer tesisi, özellikle de yerin derinliklerinde bulunan korunaklı Fordow yakıt zenginleştirme tesisini hedef almadı. Bu tür yerleri hedef almak, belki de Amerikan desteğiyle yapılacak daha kapsamlı ve karmaşık operasyonlar gerektiriyor. Ama İsrail muhtemelen bu operasyonları tek başına gerçekleştirecek kapasiteye de sahip.

İran nükleer programını hedef almanın yanı sıra, İsrail daha geniş çaplı hedefleri de vurabileceğini ima ediyor. Operasyonun adı olan “Yükselen Aslan” dolaylı olarak Şah döneminde İran ile ilişkilendirilen imparatorluk sembolüne atıfta bulunuyor. Bu da hedefin nükleer programı engellemek ile sınırlı olmadığını ve rejimin kendisini zayıflatmaya kadar uzanabileceğini gösteriyor. Dahası hassas bir şekilde düzenlenen suikast operasyonları, İsrail planının Tahran’ın nükleer gücünü etkisiz hale getirmekten daha iddialı olduğunu da gösteriyor.

uı8o9
İsrail saldırısıyla Tahran'da hasar gören binalardan birinin önündeki İranlılar (AFP)

İran’ın şimdi nasıl yanıt vereceğine karar vermesi gerekiyor. İsrail'in ilk saldırıları depoları ve balistik füze fırlatma rampalarını hedef alırken, İsrail güçlerinin İran hava sahasında serbestçe uçmaya devam etmesi, Tahran'ın uzun süreli bir çatışmada direnme ve dayanma şansını azaltıyor.

Bununla birlikte İran'ın füze ve insansız hava aracı cephaneliği İsrail'e gerçek bir zarar verme gücüne sahip olmayı sürdürüyor. Ancak İran'ın savunma doktrini, büyük ölçüde füze cephaneliği neredeyse tamamen çökmüş olan Hizbullah başta olmak üzere bölgesel müttefiklerin desteğine dayanıyor. Tahran, saldırıya verdiği iddia edilen destek nedeniyle misilleme olarak ABD'yi hedef alma yoluna da gidebilir ki bu ihtimal bazı İranlı yetkililer tarafından da ima edildi. Ancak böyle bir tırmandırma hamlesi, Başkan Trump'ı gelecekteki saldırılarda doğrudan Amerikan müdahalesine yeşil ışık yakmaya sevk edebilir.

Operasyonun adı olan “Yükselen Aslan” dolaylı olarak Şah döneminde İran ile ilişkilendirilen imparatorluk sembolüne atıfta bulunuyor ve bu da hedefin nükleer programı engellemek ile sınırlı olmadığını, rejimin kendisini zayıflatmaya kadar uzanabileceğini gösteriyor

İran'ın başvurabileceği en bariz gerilimi tırmandırıcı seçenek, Arap Körfezi'ndeki seyrüseferi ve enerji arzını tehdit etmek ki bu olasılık halihazırda değerlendiriliyor ve piyasaların performansına da yansıyor. Nitekim saldırının ekonomik etkisi hemen görüldü, Brent ham petrol fiyatları, borsa tüccarları ve simsarlarının devam edecek bir tedarik kesintisi olasılığını değerlendirmesiyle istikrara kavuşmadan önce yüzde 6'ın üzerinde yükseldi. Çatışmanın Körfez'e yayılmasının küresel yankıları olacaktır ve ABD’yi müdahale etmeye sevk edebilir. Ayrıca, İran'ın önemli ortaklarından biri olan ve bu hayati su yoluna büyük ölçüde güvenen Çin'i de kızdırabilir.

İsrail operasyonu, geniş kapsamlı sonuçları olan önemli bir gerilimi tırmandırma hamlesini temsil ediyor. İran'ın askeri ve nükleer altyapısının aldığı ağır darbeye rağmen, uzun vadeli etkisi belirsizliğini koruyor. Tahran'dan asimetrik bir yanıt gelme olasılıkları, bölgesel istikrarsızlık ihtimali ve küresel enerji tedariklerinin kesintiye uğraması, bunların hepsi bölgeyi riskli senaryolarla karşı karşıya bırakıyor. Bu saldırının tırmandırmayı caydırıp caydırmayacağı veya daha geniş bir çatışmayı ateşleyip ateşlemeyeceği, İran'ın önümüzdeki dönemde yapacağı seçimlere, uluslararası toplumun caydırıcılık dengesini koruyan ve Tahran'ın itibarını kurtarmasına olanak tanıyan diplomatik bir çözüm formüle etme becerisine bağlı olacaktır.



İran’ın ikinci Rehberi, birinci Pehlevi deneyiminden ders çıkardı mı?

İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Tahran’da düzenlenen İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaptığı konuşmanın ardından medya mensuplarına hitap etmek üzere kürsüye çıkıyor, 28 Haziran 2024 (AFP)
İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Tahran’da düzenlenen İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaptığı konuşmanın ardından medya mensuplarına hitap etmek üzere kürsüye çıkıyor, 28 Haziran 2024 (AFP)
TT

İran’ın ikinci Rehberi, birinci Pehlevi deneyiminden ders çıkardı mı?

İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Tahran’da düzenlenen İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaptığı konuşmanın ardından medya mensuplarına hitap etmek üzere kürsüye çıkıyor, 28 Haziran 2024 (AFP)
İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Tahran’da düzenlenen İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaptığı konuşmanın ardından medya mensuplarına hitap etmek üzere kürsüye çıkıyor, 28 Haziran 2024 (AFP)

Sami Mubayyed

Başkent Tahran bugün İsrail ordusu tarafından acımasızca bombalanıyor. Bu şehir ilk kez bu tür şiddetli saldırılara maruz kalmıyor. Modern tarihinde daha önce de bombalanmıştı, ancak koşullar ve nedenler farklıydı. İran'daki tüm yaşlılar, 1941 yılının o kavurucu yazını hatırlar. O zamanlar çocuk olanlar, İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası ile ilişkilerini kesmeyi reddeden Şah Rıza'yı caydırmak için İngiltere ve Sovyetler Birliği'nin askeri müdahalesine tanık olmuşlardı.

Şah Rıza, bu müdahaleden iki yıl önce İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde İran'ın tarafsızlığını ilan etti ve Birinci Dünya Savaşı'nda olduğu gibi uluslararası çatışmaların ülkesine sıçramasını istemedi. Ülkesi, çatışan tüm Avrupa ülkeleriyle, özellikle de fabrikaların ve demiryollarının yönetiminde uzmanlarına büyük ölçüde güvendiği Almanya ile sağlam ticari ilişkilere sahipti.

İngiltere, Adolf Hitler’in yönettiği Nazi Almanyası ile olan ilişkilerinden dolayı İran’a öfkelendi ve Şah’tan ülkedeki bin Alman uzmanı sınır dışı etmesini istedi, ancak o bunu yapmadı. İngiltere ilk uyarısını 19 Temmuz'da, ikincisini ise 17 Ağustos'ta yaptı. Fakat İran bu uyarıları da görmezden geldi. Bunun üzerine 25 Ağustos'ta İngiliz kuvvetleri Irak'tan İran'a girdi ve İran'ın başkentini bombaladı, Sovyet ordusu ise Tebriz ve İran’ın diğer şehirlerini bombaladı.

İran ordusu hızla çöktü ve Şah Rıza, tahtını 16 Eylül 1941'de Batı'nın talepleri karşısında daha uysal olacağına söz veren oğlu Muhammed Rıza Pehlevi'ye devretmek zorunda kaldı. Rıza Pehlevi, 1979'da İslam Devrimi onu devirene kadar sözünü tam olarak yerine getirdi. Babası Şah Rıza önce Mauritius adasına, ardından Güney Afrika'ya sürgün edildi ve 26 Temmuz 1946'da vefat etti. Oğlu ise 27 Temmuz 1980'de sürgün olduğu Mısır'da vefat etti ve Kahire'de toprağa verildi.

İran ile İsrail arasında 13 Haziran'da başlayan son çatışmayla Rıza Pehlevi'nin torunu, Taht-ı Tavus'un meşru varisi ve Ali Hamaney'in rejiminin düşmesi halinde İran'ın başına geçmesi beklenen şahı Rıza Pehlevi'nin adı yeniden gündeme geldi.

Şah Rıza mavi kan değildi. Ne Avrupa ne de dünyadaki hanedanlarla boy ölçüşebilirdi. Bu yüzden kendisi ve ardından gelen çocukları için özel bir hanedan kurdu ve ona ‘Pehlevi’ adını verdi. Bu, onun ailesinin adı değil, eski bir Farsça kelimeydi.

Birinci Şah Rıza

Rıza Han, 1789-1925 yılları arasında İran'ı yöneten Kaçar Hanedanlığı döneminde küçük bir subaydı. Sertliği ve soğukkanlılığıyla tanınırdı, ancak eğitimli değildi, daha çok bir dağ adamı gibiydi. Babasının (o da bir subaydı) aşırı yoksulluğundan kurtulup, İran'ı birçok alanda dünyaya açan büyük bir hanedanlık kurdu, ancak bu hanedanlık, Humeyni’nin İslam devrimi ile yıkıldı.

ı8ı
ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin İsviçre'de çekilmiş bir fotoğrafı, 18 Şubat 1975

İngiltere, 1919 anlaşmasıyla İran'da geniş siyasi haklar elde etti. Aynı zamanda 20 Şubat 1921'de Rıza Han'ın Şah Ahmed'e karşı yaptığı askeri darbenin arkasındaki ana itici güç olduğu düşünülüyor. Hukukçu Seyyid Ziyaeddin Tabatabai ile iş birliği yaparak onu başbakan olarak atadı, kendisi ise savunma bakanı olarak atanmadan önce genelkurmay başkanlığı görevini üstlendi. Ülkeyi perde arkasından yöneten Rıza Han, iki yıl sonra Şah'ı Avrupa'ya sürgüne gönderdi ve İran için istediği siyasi sistemi düşünmeye başladı. Rıza Han, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Kemal Atatürk'e hayrandı ve İran'ı bir cumhuriyete dönüştürmeyi ve onun ilk cumhurbaşkanı olmayı ciddi olarak düşünüyordu. Ancak dini kurumlar İslam dininin cumhuriyetleri tanımadığını ve uzun tarihinde sadece monarşi veya halifeliği tanıdığını söyleyerek bu eğilime karşı çıktı. İran parlamentosu 1925 yılının ekim ayında Kaçar Hanedanlığını düşürdü ve aynı yılın sonunda Şah Rıza ülkenin yöneticisi olarak ilan edildi ve 25 Nisan 1926'da taç giydi.

Şah döneminde eğitim yaygınlaştı ve devlet okulları uzak bölgelere yayıldı, Fransa'dan eğitim müfredatı getirildi ve bu müfredata Fars milliyetçiliği fikirleri aşılandı.

Reformcu Şah

Yeni Şah, İran'ı gelişmiş bir ülkeye dönüştürmek istiyordu. Bu amaçla yargı, eğitim ve askeri kurumlarda iddialı bir reform programı başlattı. Alman disiplinine ve Alman sanayisine hayran olan Şah, Alman üniversitelerinde eğitim görmüş danışmanlarla çevresini donattı. Emniyet Teşkilatı’nı Savunma Bakanlığı'ndan alıp Savaş Bakanlığı'na bağladı. Hava Kuvvetlerini kurdu, donanmayı örnek bir şekilde geliştirdi ve subaylarını Fransız, İngiliz ve Alman askeri enstitülerinde uzmanlık eğitimleri almaları için bu ülkelere gönderdi. 1941 yılına gelindiğinde, Savunma Bakanlığı'nın genel bütçeden aldığı pay yüzde 30'a ulaşmış, zorunlu askerlik süresi iki yıla çıkarılmış ve ordu 1925'te 40 bin kişilik bir güce sahipken, 1940'ta 120 bini aşan bir güç olmuştu. Suçluları cezalandırmak, muhalifleri tutuklamak ve vergileri tahsil etmek için orduyu kullandı. Demir yumruk yönetimiyle tanınan Şah, kendisine destekleyenler de dahil olmak üzere tüm siyasi partileri yasakladı ve özel gazeteleri kapattı.

Şah döneminde eğitim yaygınlaştı ve devlet okulları uzak bölgelere yayıldı, Fransa'dan eğitim müfredatı getirildi ve bu müfredata Fars milliyetçiliği fikirleri aşılandı. Şah rejimi 1941 yılında devrilmeden önce, devlete ait 2 bin 300 ilkokulda okuyan erkek öğrenci sayısı 280 bine ulaşmıştı, 28 bin öğrenci de ortaokullarda eğitimlerine devam ediyordu. Politeknik Enstitüsü'nü kuran Şah, 1936 yılında Tahran Üniversitesi’nin kapılarını erkek ve kız öğrencilere açtı ve üniversite tıp, mühendislik, hukuk ve tarım bilimleri alanlarında uluslararası geçerliliği olan bilimsel diplomalar vermeye başladı.

Şah, bakanların ve subayların eşlerine başörtüsü yasağı getirdi. Bazen polisler, Şah'ın kararını reddeden kadınların başörtülerini zorla çıkarmak için müdahale ediyordu.

Kadınların özgürlüğü

Şah Rıza, İranlı kadınların eğitimli ve toplumda aktif olmasını istiyordu. Eğitimlerinin yanı sıra, kadınların devlet memuru olmasına, kafelere, restoranlara, otellere ve sinemalara girmesine izin verdi. En ünlü ve en cesur kararı, 1936 yılında Kum ve Meşhed'deki dini otoritelere karşı gelerek çadoru (İran'da kadınlar tarafından giyilen bir çarşaf) yasaklamasıydı. Bir molla (din adamı) camide oturma eylemi yaptı. Bunun üzerine Şah, caminin basılması talimatı verdi. Şah Rıza takvimler 8 Ocak 1936'yı gösterdiğinde başı açık haldeki eşi ve kızlarıyla birlikte Tahran'da öğretmen okulunun açılışına katıldı.

Ayrıca İranlılara tek tip ve batılı kıyafetler giymelerini zorunlu kılan Şah, Avrupa'da giyilen kıyafetleri giyerlerse zamanla Avrupalılar gibi bir düşünce tarzına ve kişiliğe bürüneceklerini ve elbette giyim tarzı açısından da Avrupalılara benzeyeceklerini söyledi. 1927'de erkeklere ‘Pehlevi şapkası’ takmaları zorunluluğu getirildi. İki yıl sonra da mollalar ve medrese öğrencileri dışındaki herkese batı tarzı resmi şapkayı takmalarını zorunlu kıldı. Şah, 1935 yılında ülkesinin adını Pers yerine ‘İran’ olarak değiştirdi. Çünkü yeni ismin ilerleme ve refahı çağrıştırdığını, eski ismin ise tarihe ve geçmişe bağlılığı çağrıştırdığını, geleceğe atıfta bulunmadığını düşünüyordu.

sdfgrt
Tahran'daki parlamento binası önünde düzenlenen bir protesto gösterisine katılan İranlı kadınlar, 11 Nisan 1999 (AFP)

Şah’ın tüm bu reformları onu muhaliflerinin doğrudan hedefi haline getirdi. Bir yandan anayasacılar ve laikler, diğer yanda dindarlar ve radikaller olmak üzere muhaliflerinin sayısı çoktu. Bunların arasında elbette İslam devrimini yöneten (ve birinci Rehber olan) Ruhullah Humeyni de vardı. Humeyni, Şah ve oğlundan intikam almak için 1979'da Fransa'daki sürgünden döndü. Arkadaşı Ali Hamaney'e Şah Rıza’dan ya da 1941’deki İngiltere-Sovyetler Birliği işgalinden bahsedip bahsetmediğini bilmiyoruz, çünkü İran’ın mevcut Dini Lideri (Rehber) Hamaney o zamanlar henüz iki yaşındaydı. Fakat babası Cevad Hamaney, bu olayları çok iyi biliyordu, çünkü onları yakından yaşamıştı ve 1986'da vefat etmeden önce oğluna da anlatmış olduğundan eminim. Şimdi sorulması gereken soru şu: Ali Hamaney, 1941 deneyiminden ders çıkardı mı?

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.