İran ve İsrail birbirlerini ‘bedel ödetmekle’ tehdit ediyor

İsrail'in orta kesimlerindeki Ramat Gan'da İran'ın füze saldırısı sonucu hasar gören bir binanın önündeki alanı inceleyen yetkililer (AFP)
İsrail'in orta kesimlerindeki Ramat Gan'da İran'ın füze saldırısı sonucu hasar gören bir binanın önündeki alanı inceleyen yetkililer (AFP)
TT

İran ve İsrail birbirlerini ‘bedel ödetmekle’ tehdit ediyor

İsrail'in orta kesimlerindeki Ramat Gan'da İran'ın füze saldırısı sonucu hasar gören bir binanın önündeki alanı inceleyen yetkililer (AFP)
İsrail'in orta kesimlerindeki Ramat Gan'da İran'ın füze saldırısı sonucu hasar gören bir binanın önündeki alanı inceleyen yetkililer (AFP)

İki ülke arasındaki eşi benzeri görülmemiş savaşın yedinci gününde İran ve İsrail bugün karşılıklı tehditler savurarak ‘ağır bedel ödetme’ sözü verdi.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi X hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, İsrail'i ‘bölgedeki çatışmayı genişletmek’ istemekle suçladı. Arakçi ayrıca, İsrail'i saldırılarından dolayı ‘pişman etmek ve bedelini ödetmekle’ tehdit etti.

Arakçi, “İran meşru müdafaa hakkını gurur ve cesaretle kullanmaya devam edecek. İsrail’i yaptığı vahim hatadan pişman edip bedelini ödeteceğiz” ifadelerini kullandı.

Arakçi sözlerini şöyle sürdürdü: “İran sadece kendini savunma amacıyla hareket etmektedir. Halkımıza yönelik en iğrenç saldırılar karşısında bile İran bugüne kadar sadece İsrail rejimine karşılık verdi, ona yardım ve destek verenlere değil… İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun diplomasiyi yok etmek için bu savaşı uydurması gibi, dünya da başarısız İsrail rejiminin başkalarını kendisini kurtarmaya zorlamak ve çatışmayı tüm bölgeye yaymak için artan girişimlerinden derin endişe duymalıdır.”

xsdfrgt
İsrail'in orta kesimlerindeki Ramat Gan'da İran'ın füze saldırısı sonucu hasar gören bir binanın önünde çalışan acil durum personeli (Reuters)

İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Kazım Garibabadi, ABD'yi İsrail'i desteklemek üzere savaşa müdahale etmemesi konusunda uyararak, gerilimin artması halinde ülkesinin kendisini savunmaya hazır olduğunu vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın İran devlet televizyonundan aktardığına göre Garibabadi şöyle konuştu: “Eğer ABD Siyonist varlık lehine sahaya girerse, İran saldırganlara bir ders vermek ve ulusal güvenliği ve ulusal çıkarları savunmak için tüm araçları kullanmak zorunda kalacaktır. Elbette askeri karar alıcılar için tüm seçenekler masada.”

Diğer yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bir füzenin İsrail'in güneyindeki Soroka Hastanesi’ne isabet etmesinin ardından İran'ın ‘ağır bedel ödeyeceğini’ söyledi.

Netanyahu X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, “Bu sabah İranlı terörist zorbalar Beerşeba'daki Soroka Hastanesi'ne ve ülkenin orta kesimindeki sivillere füze attılar. Tahran'daki zorbalara ağır bir bedel ödeteceğiz” ifadelerine yer verdi.

İran bu sabah İsrail'e yaklaşık 30 füze fırlatırken, bu füzelerin bir kısmının Tel Aviv’e düştüğü belirtildi. İsrail medyası 3 kişinin öldüğünü ve 30 kişinin yaralandığını bildirirken, İsrail'in güneyindeki Beerşeba'da bulunan Soroka Hastanesi'nin de doğrudan vurulduğu ifade edildi.

Yedioth Ahronoth, İran füzelerinin İsrail'in orta ve güney bölgelerinde dört noktaya isabet ettiğini bildirdi. Ayrıca, Tel Aviv'in Gush Dan bölgesinde bir füzenin isabet ettiği binada mahsur kalan sakinlere dair raporlara da yer verdi.

İsrail ordusu bugün bölge sakinlerine, İran'ın Arak ağır su reaktörü çevresini boşaltmaları için bir uyarı yayınladı.

İsrail ordusu, nükleer tesislerin yakınında bulunan İran'ın Arak ve Handab köylerinde yaşayanlardan bölgeyi boşaltmalarını istedi ve saldırıların yakın olduğunu duyurdu. Telegram üzerinden yapılan açıklamada, “İsrail güçleri, İran'ın Arak ve Handab köylerinde yaşayanları, çalışanları ve orada bulunan herkesi askeri tesisleri vurmadan önce acilen tahliye etmeye çağırıyor” denildi.



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.