4'ü gazeteci olmak üzere 20 kişi öldürüldü... Gazze'deki Nasır Tıp Kompleksi'nde İsrail katliamı

Han Yunus'taki hastaneyi hedef alan iki hava saldırısı düzenlendi

TT

4'ü gazeteci olmak üzere 20 kişi öldürüldü... Gazze'deki Nasır Tıp Kompleksi'nde İsrail katliamı

Filistinli sağlık yetkilileri bugün, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Tıp Kompleksi'ne düzenlenen İsrail hava saldırısında, 4'ü gazeteci olmak üzere 20 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

Yetkililere göre, Reuters’ın fotoğrafçısı Husam el-Mısri, saldırıda hayatını kaybeden basın mensupları arasında yer alıyordu. Yetkililer, yine Reuters’ta çalışan fotoğrafçı Hatem Halid'in de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, arama-kurtarma ekipleri, gazeteciler ve diğer kişilerin ilk saldırının olduğu yere koştuktan sonra ikinci bir saldırı gerçekleştiğini bildirdi. Reuters'ın görüntülerinde, el-Mısri'nin hastaneden yaptığı canlı yayının, yayın esnasında meydana gelen ilk saldırı anında aniden kesildiği görüldü.

(tweet)

Al Jazeera, Gazze Şeridi'nde İsrail'in düzenlediği bir saldırıda kameramanı Muhammed Selame'nin hayatını kaybettiğini doğruladı. Bu olay, kanal için çalışan diğer gazetecilerin benzer bir saldırıda öldürülmesinden yaklaşık iki hafta sonra meydana geldi.

Kanalın X hesabı üzerinden yapılan paylaşımda, “Al Jazeera kameramanı Muhammed Selame, Gazze Şeridi'nin güneyinde bulunan Han Yunus'taki Nasır Tıp Kompleksi'ne düzenlenen İsrail saldırısında yaşamını yitirdi” denildi.

El-Aksa televizyonu daha önce, İsrail'in Nasır Tıp Kompleksi'nin acil servis binasını hedef alan bombardımanında üç gazeteci de dahil olmak üzere en az 14 kişinin hayatını kaybettiğini, ardından itfaiye ve ambulansların olay yerine vardığı sırada ikinci bir saldırı gerçekleştirildiğini bildirmişti.

(foto altı) Reuters fotoğrafçısı Hatem Ömer, Han Yunus'taki Nasır Tıp Kompleksi'ne düzenlenen İsrail saldırısında yaralandı. (AFP)

AFP'nin Nasır Tıp Kompleksi'ne düzenlenen bombardımanla ilgili sorusuna yanıt olarak İsrail ordusu, konuyu ‘soruşturduğunu’ bildirdi.

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal, AFP'ye verdiği demeçte, tıp kompleksine düzenlenen iki saldırıda hayatını kaybedenlerin sayısının dört gazeteci de dahil olmak üzere 15'e ulaştığını söyledi.

Sivil Savunma Müdürlüğü, Nasır Tıp Kompleksi'nin bombalanmasının ardından yaralıları kurtarmak ve hayatını kaybedenleri çıkarmak için çalışan bir itfaiyecinin öldürüldüğünü ve yedi sivil savunma personelinin yaralandığını duyurdu.

(foto altı) Han Yunus'taki Nasır Tıp Kompleksi, iki İsrail saldırısının hedefi oldu. (AFP)

10 Ağustos gecesi Gazze şehrine yönelik İsrail saldırısında Al Jazeera ekibinden dört kişi ve kanal için çalışan iki serbest kameraman hayatını kaybetti.

İsrail ordusu, öldürülen dört gazeteciden biri olan Enes eş-Şerif'i hedef aldığını kabul ederek, onu Hamas'a mensup bir ‘terörist’ olarak nitelendirdi.

Gazeteciler için kurulan çadırı hedef alan saldırı, uluslararası kamuoyunda öfkeye ve basın özgürlüğü örgütlerinin kınamasına yol açtı.

Gazze Şeridi'nde düzenlenen saldırılar

Filistin medyası, bugün şafak vakti Gazze Şeridi'nde düzenlenen İsrail saldırılarında 20 kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi.

Şifa Tıp Kompleksi'nden bir sağlık kaynağı, Filistin resmi haber ajansı WAFA'ya, Gazze şehrinin kuzeybatısındaki el-Kerame bölgesinde bir eve düzenlenen İsrail hava saldırısında en az iki vatandaşın yaşamını yitirdiğini ve birkaç kişinin yaralandığını söyledi.

(video)

İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus’ta yerinden edilmiş kişilerin kaldığı bir çadırı bombalaması sonucu bir kadın yaşamını yitirdi, yedi kişi de yaralandı. Öte yandan Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Deyr el-Balah'a yardım sağlayan bir ekibin bombalanması sonucu üç kişi hayatını kaybetti, birkaç kişi de yaralandı.

(foto altı) Cibaliye'nin el-Kerame mahallesinde İsrail hava saldırıları sonucu yıkılan bir ev (AFP)

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki ez-Zerka ve Cibaliye en-Nezle bölgelerinde geniş çaplı yıkım operasyonları gerçekleştirdi ve ayrıca Gazze şehrinin güneydoğusundaki ez-Zeytun mahallesinde bir dizi sivil evi yıktı.

Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı, son 24 saat içinde Gazze Şeridi’nde açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle 11 yeni ölüm olduğunu bildirdi. Böylece Gazze Şeridi’nde açlık nedeniyle hayatını kaybedenlerin toplam sayısı 117'si çocuk olmak üzere 300'e ulaştı.

İsrail, bu ay Gazze şehrini kontrol altına almak için bir plan onayladı ve burayı Hamas’ın son kalesi olarak nitelendirdi. Planın birkaç hafta içinde uygulanması beklenmiyor, bu da arabuluculuk yapan ülkeler Mısır ve Katar'a Hamas ile İsrail arasında ateşkes görüşmelerini yeniden başlatmak için zaman tanıyor.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz dün, küresel endişe ve iç muhalefete yol açan saldırıyı sürdürme sözü verdi.

(foto altı) Cibaliye'nin el-Kerame mahallesindeki bir eve düzenlenen hava saldırısının ardından yıkımı inceleyen Filistinliler (AFP)

Katz cuma günü yaptığı açıklamada, Hamas'ın İsrail'in şartlarına göre savaşı sona erdirmeyi ve tüm rehineleri serbest bırakmayı kabul etmediği takdirde Gazze şehrinin yerle bir edileceğini söyledi.

Gazze Şeridi'ndeki savaş, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te Yahudi devletinin güney yerleşimlerine benzeri görülmemiş bir saldırı düzenlemesiyle başladı. İsrail ise bu saldırıya, yıkıma uğramış Gazze Şeridi'nde şiddetli bombardıman ve askeri operasyonlarla yanıt verdi.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığına göre, Hamas'ın 2023'teki saldırısında bin 219 kişi öldü.

Hamas saldırısı sırasında kaçırılan 251 rehineden 49'u Gazze Şeridi'nde tutulmaya devam ediyor. Bunların 27'si İsrail tarafından ölü ilan edildi.

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından güvenilir kabul edilen Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı’nın son verilerine göre, İsrail’in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarında çoğu sivil olmak üzere 62 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti.



Sudan ve Afrika'nın Sudanlaştırılması: Dış güçler ve değişen ittifaklar

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla
TT

Sudan ve Afrika'nın Sudanlaştırılması: Dış güçler ve değişen ittifaklar

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla

Sergey Eldinov

21. yüzyılın ikinci on yılı, hemen dünyadaki herkesin bir şekilde etkilendiği savaş dönemi olarak tanımlanabilir.

Bazılarının sadece bir iç çatışma olarak göstermeye çalıştığı Sudan'daki savaşı ele alalım. Bu savaşın büyüklüğüne ve uluslararası toplumun büyük bir kısmının müdahil olmasına rağmen, modern dünya onun önemini ve ciddiyetini halen hafife almaya devam ediyor.

Gerçek şu ki, Sudan'daki çatışma her açıdan tüm bölge için insani bir felakete dönüştü. Krizi ölüm ve yerinden edilmiş kişi sayısıyla ölçecek olursak Sudan’daki savaşın şimdiye kadar 150 binden fazla insanın ölümüne neden olduğunu söylemek yeterli olur. Zorunlu yerinden edilenlerin sayısı ise yaklaşık 13 milyon. Açlık ve hastalıkları saymazsak bile, 3,5 milyondan fazlası çocuk olmak üzere yaklaşık 30 milyon kişi insani yardıma muhtaç durumda. Tüm bu rakamlar, Sudan'daki savaşı modern dönemdeki birçok savaştan çok daha büyük ve Ukrayna'daki savaşla karşılaştırılabilir boyuta getiriyor.

Sudan’da hükümet ve Orgeneral Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki Geçici Egemenlik Konseyi tarafından temsil edilen Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) liderliğindeki paramiliter grup Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında 2023 yılının nisan ayından bu yana ülkenin stratejik bölgeleri üzerinde iktidar ve kontrol için yıkıcı bir mücadele yaşanıyor.

Aralıksız ve yoğun bir şekilde devam eden çatışmaların sürdüğü ortamda genel durum giderek kötüleşiyor. Yargısız ve toplu infazlar, etnik temizlik, yağma ve diğer ciddi insan hakları ihlalleri artıyor. Ayrıca, çatışma, otoritenin parçalanmasına ve küçük silahlı grupların ortaya çıkmasına neden olarak, özelde Sudan'ı ve daha geniş çapta bölgeyi istikrarsızlaştırıyor.

Uluslararası toplum, çeşitli derecelerde bu çatışmaya dahil oldu. Bazı ülkeler açıkça çatışmaya dahil olurken, diğerleri tarafsız olduklarını açıkladı. Ülkelerin çoğu askeri teçhizat ve silah tedariki, askeri eğitmenler gönderilmesi, paralı askerlerin katılımının kolaylaştırılması, insani yardım sağlanması, mültecilerin barındırılması ve yardım malzemelerinin gönderilmesi suretiyle aktif olarak savaşa müdahil olmuş durumdalar. Sudan'ın komşuları olan ve arabuluculuk rolü oynaması beklenen Etiyopya, Eritre ve Kenya ise çatışmaya dahil oldular.

Rusya ile Sudan arasındaki yakın ilişkiler Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanıyor. Öyle ki Sudan, Rusya’yı Sovyetler Birliği'nin meşru halefi olarak tanıyan ilk ülkelerden biriydi.

Bu ikiyüzlülük, mülteci akını nedeniyle ciddi zorluklarla karşı karşıya olan Çad'ın politikasını da şekillendirdi. Öte yandan diğer ülkeler pasif katılım tuzağına düşerek çatışmanın tüm yükünü üstlendi. Bu tür dolaylı katılımın en belirgin örneği olarak Güney Sudan’ı gösterebiliriz.

Sudan'daki çatışma, uluslararası ilişkilerde benzersiz bir durum olmasının yanında, tamamen zıt dış politikalara sahip koalisyonları bir araya getiren çelişkili ittifaklara yol açtı. Bu arada ABD, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere birçok ülke, Rusya'nın Afrika kıtasındaki nüfuzunu genişletmesini engellemeye kararlı olarak net bir tavır sergiliyor.

HDK lideri Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) Sudan'ın başkenti Hartum'da katıldığı bir toplantıda, 8 Haziran 2022 (AFP)HDK lideri Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) Sudan'ın başkenti Hartum'da katıldığı bir toplantıda, 8 Haziran 2022 (AFP)

Rusya’nın siyasi ve stratejik çıkarları

Rusya, Sudan çatışması konusunda açık ve tutarlı bir tavır sergiliyor. Rusya’nın önde gelen yetkilileri tarafından yapılan birçok açıklamaya göre Moskova Sudan Silahlı Kuvvetleri'ni ve Orgeneral Abdulfettah el-Burhan başkanlığındaki Geçici Egemenlik Konseyi'ni tam olarak destekliyor.

Bu görüş, Rusya Dışişleri Bakanlığı Afrika Ülkeleri Dairesi Direktörü Anatoly Bashkin tarafından, Afrika kıtasına yönelik hükümet yanlısı bir Rus medya platformu olan African Initiative ile yapılan röportajda dile getirildi. Bashkin, röportajda Rusya'nın Sudan'daki Geçici Egemenlik Konseyi'ni ülkenin en yüksek meşru otoritesi olarak gördüğünü ve ülkenin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasını desteklediğini söyledi. Ancak aynı zamanda, krize diplomatik çözümler bulmaya odaklanılması gerektiğini düşünüyor ve karşıt taraflar arasında diyaloğu kolaylaştırmaya hazır olduğunu belirtiyor.

Rusya ile Sudan arasındaki yakın ilişkiler Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanıyor. Öyle ki Sudan, Rusya’yı Sovyetler Birliği'nin meşru halefi olarak tanıyan ilk ülkelerden biriydi. Sovyetler Birliği’nin Afrika ülkeleri politikası, günümüz Rusya politikasının bir modeli olarak hizmet ediyor.

Rusya'nın petrol ürünleri ihracatı projeleri, özellikle 2011 yılında Güney Sudan'ın ayrılmasıyla ortaya çıktı. Bu ayrılık, kuzeydeki altyapıyı korurken, petrol sahalarının çoğu güneyde kaldı.

Sovyetler Birliği ve daha sonra Rusya ile eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer Hasan el-Beşir arasındaki ilişkiler güçlendi ve Beşir liderliğindeki Sudan, kıtanın en büyük Rus askeri teçhizat ithalatçılarından biri haline geldi. Beşir ile yapılan iş birliği, Moskova'nın Afrika'daki nüfuzunu güçlendirme stratejisinin bir parçasıydı. Rusya'nın, Darfur’daki çatışma sırasında savaş suçları ve etnik temizlik suçlamalarıyla Beşir hakkında tutuklama emri çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) 2008 tarihli kararını reddettiğini hatırlıyoruz. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre o dönemde Beşir, 2009 yılında Rusya'yı ‘sadece bir dost olarak değil, adaleti arayan ve kriz zamanlarında müttefiklerini terk etmeyen bir ülke’ olarak tanımlamıştı.

Rusya, bölgedeki ana hedefinin orada bir deniz üssü kurmak olduğunu gizlemiyor. Bu hedef Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanıyor. Sovyetler Birliği, Somali'nin Mogadişu kentindeki askeri üssünü kaybetmişti. Kızıldeniz'de bir deniz üssü, Rusya'nın Akdeniz ile Hint Okyanusu arasındaki en yakın geçiş noktası olan Bab’ul-Mendeb Boğazı'nı izlemesine olanak tanıyacak. Bu boğaz, Körfez'den ABD ve Avrupa Birliği'ne (AB) petrol sevkiyatlarının geçtiği bir güzergâhta ye alıyor.

Beşir, 2017 yılının Kasım ayında Moskova'ya yaptığı ziyaret sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve dönemin Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile Sudan'da bir askeri tesis kurulması olasılığını görüştüğünü açıkladı. Ayrıca Su-30 ve Su-35 savaş uçakları ile S-300 füze savunma sistemleri satın almakla ilgilendiğini de belirtti.

Rusya'nın başkenti Moskova’da bulunan Kremlin'de düzenlenen bir toplantı sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin eski Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir ile tokalaşırken, 14 Temmuz 2018 (Reuters)Rusya'nın başkenti Moskova’da bulunan Kremlin'de düzenlenen bir toplantı sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin eski Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir ile tokalaşırken, 14 Temmuz 2018 (Reuters)

Port Sudan'daki lojistik üssünün sadece bir tedarik merkezi olması değil, aynı zamanda ekonomik projeleri ve Rusya'nın kıtadaki nüfuzunu artırmak için bir araç olması bekleniyor. Sudan sadece stratejik bir konuma sahip olmakla kalmayıp, aynı zamanda doğal kaynaklar, su ve verimli tarım arazileri açısından da zengin bir ülke.

Rusya merkezli madencilik şirketi Kush, 2017 yılında Sudan Maden Bakanlığı ile altın arama çalışmaları yapmak üzere bir anlaşma imzaladı. Rosatom da nükleer santral inşa etmek üzere bir mutabakat zaptı imzaladı.

Rusya'nın petrol ürünleri ihracatı projeleri, özellikle 2011 yılında Güney Sudan'ın ayrılmasıyla ortaya çıktı. Bu ayrılık, kuzeydeki altyapıyı korurken, petrol sahalarının çoğu güneyde kaldı. İş adamı Yevgeny Prigojin’e ait (Rus paramiliter grup Wagner'in Sudan'daki paravan şirketi) M Invest gibi Rus şirketleri de altın madenciliği için imtiyazlar elde etti.

Sudan’ın eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, 2017 şubatında Sudan ve Rusya'nın Sudan ordusunun savaş hazırlığını artırmak için ortak bir program hazırladığını açıkladı. Beşir, bu hazırlığın ‘Sudan'a zarar vermeyi amaçlayan her türlü saldırıyı püskürtme konusunda ordunun yeteneklerini güçlendireceğini’ vurguladı.

Mareşal Hafter ve Dagalu, komşu ülkelerdeki silahlı grupların liderleri olmakla kalmayıp, Sudan çatışmasından önce Rusya'nın aracılık ettiği yakın askeri, lojistik ve ekonomik ittifakla birbirleriyle yakın ilişki içindeler.

Rus paramiliter grup Wagner, 2017 yılının aralık ayında Sudan'da konuşlanarak özel kuvvetler ve HDK gibi hükümet yanlısı paramiliter oluşumlar da dahil olmak üzere düzenli orduya savaş taktikleri, ağır silah ve topçu kullanımı ve stratejik yerlerin ve kritik altyapının korunması konularında eğitim verdi.

Rusya’nın askeri varlığının güçlenmesi, Sudan'ı Rusya'nın Orta Afrika Cumhuriyeti'ne doğru nüfuzunu genişletmek için bir platform haline getirdi. Orta Afrika Cumhuriyeti, şu ana kadar Rusya'nın güvenlik ihracatının başarılı olduğu tek ülke. Sudan, 2019 yılının şubat ayında Orta Afrika Cumhuriyeti hükümeti ile birkaç silahlı grup arasında, ülkede yıllardır süren iç çatışmayı sona erdirmek için imzalanan Hartum Anlaşması'nın imzalanmasına ev sahipliği yaptı.

Rusya'nın Beşir iktidarının düşüşüne müdahale etmemesi, Beşir'in yerine geçen Burhan'ın Sudan'da askeri yönetimin geleneğini sürdüreceği ve dış politikada sürekliliği sağlayacağına olan inancıyla açıklanabilir. Rusya'ya göre liderlikteki nominal değişiklik siyasi istikrarın temel ilkesini değiştirmedi. Rusya, silahlı güç ve güvenlik aygıtına dayanan geleneksel rejimleri destekleme politikasını sürdürüyor.

Sudan Ordusunun Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, Port Sudan'da düzenlenen kamu hizmeti konferansında, 29 Nisan 2025 (AFP)Sudan Ordusunun Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, Port Sudan'da düzenlenen kamu hizmeti konferansında, 29 Nisan 2025 (AFP)

Sivil yönetimin kısa sürmesi ve Muhammed Hamdan Dagalu’nun Geçici Egemenlik Konseyi'ndeki yükselişi, Rusya’nın deniz üssü meselesinin uzun süre ertelenmesine neden oldu. Port Sudan'da bir deniz üssü kurulmasına ilişkin nihai karar, Sudan Dışişleri Bakanı Ali Yusuf Şerif tarafından geçtiğimiz şubat ayında yapılan duyurusuna kadar açıklanmadı. Bunun karşılığında Rusya’dan Sudan’a 2024 yılından bu yana artarak devam eden, ancak ayrıntıları açıklanmayan askeri yardımlar yapılıyor.

Port Sudan'da kurulması planlanan deniz üssü, özellikle Suriye'nin Tartus kentindeki deniz üslerini kaybetme olasılığı göz önüne alındığında, Rusya için giderek daha önemli hale geliyor.

Rusya'nın Hamideti ve lideri olduğu HDK’ya organize destek sağladığına dair söylentiler gerçeği yansıtmıyor. Hamideti’nin Beşir rejiminin 2019 yılında düşmesinden sonra Orgeneral Burhan’ın yardımcısı olarak görev yaptığı süre boyunca Moskova'ya yaptığı ziyaretler ve Rus yetkililerle yaptığı görüşmeler, görevinin kapsamı dahilinde kaldı.

Hamideti, Sudan’daki ve bölgedeki nüfuzuna rağmen alışılmadık bir figür olmaya devam ettiğinden Rusya’nın siyasi modelindeki davranışları öngörülemezliğini koruyor. Hamideti, egemen etnik gruptan veya geleneksel sosyal elit kesimden biri değil. Kendini bir reformcu olarak tanıtan Hamideti, sivil yönetime geçişten bahsediyor. Bu anlamda Hamideti’nin Beşir sonrası Sudan siyaset sahnesinde kilit bir oyuncu olarak Rusya'ya dayatıldığı söylenebilir.

Wagner'in kurucusu Yevgeniy Prigojin ile de benzer bir dinamik gelişti. Prigojin’in Hamideti ile olan yakın ilişkileri sadece bir hükümet yetkilisi ve güvenlik hizmetlerinin başkanı olarak değil, aynı zamanda önde gelen bir iş adamı olarak da vardı ve bu ilişkiler ancak 2019 yılındaki askeri darbeden sonra aktif ortaklığa dönüştü.

Ancak Rusya’nın silah ve askeri teçhizatının bir kısmının Libya üzerinden ve Hamideti’nin yakın müttefiki olan Mareşal Halife Hafter aracılığıyla HDK'ya ulaştığına dair önemli bir uyarı söz konusu. Gerçek şu ki, Mareşal Hafter ve Dagalu, komşu ülkelerdeki silahlı grupların liderleri olmakla kalmayıp, Sudan çatışmasından önce Rusya'nın aracılık ettiği yakın askeri, lojistik ve ekonomik ittifakla birbirleriyle yakın ilişki içindeler. Bu ittifak, Libya Ulusal Kongresi'nden önce, 2019-2020 yıllarında Trablus'a yapılan başarısız yürüyüş sırasında kurulmuş olabilir.

Sudan'daki kabileler arasındaki gerilimler, 1881 ile 1899 yılları arasında yaşanan Mehdi ayaklanmasına kadar uzanan derin tarihi köklere sahip. Jaalin kabilesi İngiltere-Mısır güçlerinin yanında yer alırken, isyancılar çoğunlukla Baggara kabilesinin üyelerinden oluşuyordu.

Öte yandan Libya'daki Rus güçlerinin Hafter ve Hamideti arasındaki lojistik yaşam hattını doğrudan yönettiği iddiaları abartılı iddialardan ibaret.

Bu, Rusya’nın Sudan'daki politikasıyla çelişmiyor. Moskova, Libya'daki Mareşal Hafter'e verdiği destek nedeniyle, Libya toprakları üzerinden HDK'ya Rus silahlarının akışına göz yummak zorunda kaldığı için yaklaşımını dengelemek zorunda kalıyor. Ancak bu durum, Rusya'ya Sudan'daki çatışmanın her iki tarafı üzerinde istenmeyen bir ikili etki gücü kazandırıyor.

Diğer birçok ülke gibi Rusya da Sudan'daki mevcut çatışmanın siyasi gerçeklerini anlamıyor ya da anlamak istemiyor. Ancak bu durum Rusya’nın siyasi spekülasyonlara ve demagojik söylemlere girişmesini engellemedi. Oysa ülkeler ve uluslararası kuruluşlar için çalışan birçok uzman ve araştırma ekibi, Sudan’daki durum hakkında güvenilir bilgilere sahipti, sahip olmaya devam ediyor.

Sudan'daki çatışma, tarihi olarak sömürge dönemine dayanan ve bugün halen çözülmemiş sorunlardan oluşan karmaşık bir yapıya sahip. Sebepleri, toprak ve kaynakların kontrolü için rekabet eden iki karşıt güç arasındaki çatışmadan çok daha derin. Etnik grupların ekonomik çıkarları üzerindeki rekabetin veya demokratik sivil bir hükümete geçiş olasılığının ötesine geçiyor. Bu aynı zamanda, eski rejimin modern dönemdeki gerçeklere ayak uyduramamasını ve etkili bir şekilde işleyememesini açıklayabilir.

Güney Sudan'ın 2011 yılının temmuz ayında ayrılması bile bu sorunları çözmedi. Sudan Cumhuriyeti, Afrika için oldukça Araplaşmış, Arap dünyası için ise oldukça Afrikalılaşmış karmaşık, çok etnikli bir ülke olmaya devam ediyor.

HDK'nın kontrolüne geçen Zemzem Mülteci Kampı’ndan kaçan mülteciler, Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesinde geçici bir kampta dinleniyorlar, 13 Nisan 2025 (AFP)HDK'nın kontrolüne geçen Zemzem Mülteci Kampı’ndan kaçan mülteciler, Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesinde geçici bir kampta dinleniyorlar, 13 Nisan 2025 (AFP)

Mevcut çatışmanın nedeni açık görünebilir, çünkü tarihte istikrarlı ikili liderlik örnekleri çok fazla bilinmiyor. Farklı grupları temsil eden iki liderin barış içinde bir arada yaşaması son derece nadir. Özellikle de her ikisi de askeri geçmişe sahipse. Bu tıpkı aynı mağarada iki aslanın bulunmasına benziyor.

Bazı uzmanlara göre bunun daha derin bir açıklaması var, o da kabilecilik. Sudan'da kabile yapıları, toplumu sosyal sınıflara ayırmada güçlü bir faktör olmaya devam ediyor. Ülkenin 50 milyonluk nüfusu, 400 dil ve lehçe konuşan yaklaşık 600 etnik gruptan oluşuyor. Kabilelere olan aidiyetler, nüfusun büyük bir kısmının kimliğini şekillendirmeye devam ediyor.

Sudan'daki kabileler arasındaki gerilimler, 1881 ile 1899 yılları arasında yaşanan Mehdi ayaklanmasına kadar uzanan derin tarihi köklere sahip. Jaalin kabilesi İngiltere-Mısır güçlerinin yanında yer alırken, isyancılar çoğunlukla Baggara kabilesinin üyelerinden oluşuyordu. Ancak ülkedeki mevcut savaşın nedeni iki etnik grup arasındaki bir çatışmaya indirgenemez.

‘Sudanlaşma’ terimi, başlangıçta sömürge sonrası Sudan'da yönetim yapılarının kurulması sürecini ifade etmek için kullanılıyordu. Bu süreçte, İngiltere-Mısır sömürge yönetimi büyük ölçüde Jaalin kabilesi üyeleri tarafından değiştirildi. Bu durum, sosyal sınıf farklılıklarını daha da derinleştirdi ve güneydeki ve Arap olmayan etnik grupları marjinalleştirdi.

Afrika kıtasındaki çoğu çatışmanın olduğu gibi, Sudan’daki savaşın da askeri bir çözümü bulunmuyor. Her iki tarafın da askeri zaferi, çatışmanın temel nedenlerini ortadan kaldırmaz.

Sonuç olarak, Jaalin kabilesi, Rizeigat kabilesi dahil olmak üzere diğer birçok kabilenin gözünde, özellikle sömürge sonrası olumsuz biçimiyle merkezi hükümetin otoritesini temsil etmeye başladı.

Bugün Sudanlaşma terimi, siyasi analizlerde, devletin kültürel ve geleneksel değerlerini dayatarak ana etnik grubun hakimiyetini güçlendirmeye çalıştığı bir senaryoyu tanımlamak için kullanılıyor. Bu bağlamda, Sudan’daki savaşın, Afrika’daki diğer birçok çatışmadan çok da farklı olmadığı söylenebilir, zira bu savaş esasen merkez ile çevre arasındaki bir çatışma. Ulusal kimliği tam olarak oluşmamış ülkelerde keskin sosyal farklılıklar etnik bir karakter kazandığında sıklıkla çatışmalar ortaya çıkar. Çevre bölgelerde hızla artan nüfus, kaynak dağılımından dışlandığında, sosyal hareketlilik ve hatta temel geçim kaynaklarından mahrum bırakıldığında, sadece mevcut durumu kabul etmeyi reddetmekle kalmayıp aynı zamanda eskisi gibi varlıklarını sürdürmeleri imkânsız hale gelir ve tek yol silahlı protestoya başvurmak olur.

HDK'nın belkemiğini oluşturan Rizeigat kabilesi üyeleri, büyük ölçüde marjinalleştirilmiş azınlıkların ve sosyal eşitlik arayışındaki egemen olmayan etnik grupların çıkarlarını temsil ediyor. İronik olan ise Rizeigatların siyasi gücünün, hükümetin yanında savaştıkları Darfur çatışmasındaki kanlı rolleri sayesinde artmış olması. Bu seçim Rizeigat kabilesi için ideolojik bir tercih değildi, daha çok o dönemde sosyal barışa, yani marjinalleşmeden kurtulmaya giden tek yoldu.

Afrika kıtasındaki çoğu çatışmanın olduğu gibi, Sudan’daki savaşın da askeri bir çözümü bulunmuyor. Her iki tarafın da askeri zaferi, çatışmanın temel nedenlerini ortadan kaldırmaz. Tek geçerli seçenek, düşmanlıkların sona erdirilmesi ve eşitlik temelinde kapsayıcı bir hükümetin kurulmasını amaçlayan müzakere sürecinin başlatılması.

Eğer kapsayıcı bir hükümet kurulamazsa, çatışma herkesin herkese karşı savaşına dönüşme tehlikesi taşır. Bu durumda, gerçek Sudanlaşma tek bir grubun hegemonyasının pekiştirilmesi olarak değil, devletin her biri özel bir savaş ağası tarafından yönetilen ve sadık silahlı oluşumlar tarafından desteklenen izole kabile bölgelerine bölünmesi şeklinde ortaya çıkar. Bu bölgeler, halkın sömürülmesine dayanan bağımsız bir savaş ekonomisi içinde faaliyet gösterir ve bu sürece hak ve özgürlüklerin tamamen yitirilmesi eşlik eder.

Daha da kötüsü, bu sorun Sudan ile sınırlı kalmayıp, bölgedeki birçok ülkeye yayılacaktır. Bu durum, yerel krizlerin kolayca sınır ötesi çatışmalara dönüşmesine neden olan bir domino etkisi olarak tanımlanabilir. Bu karmaşık durumu çözmek çok zor bir görev olabilir, ancak Sudanlaşma tehdidi artık görmezden gelinemez veya inkar edilemez olduğundan son derece önemli bir görev.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Maddi yardım... Mısır'dan Gazze'ye karmaşık transferlerin öyküsü

Gazze Şeridi'ndeki bir yardım kuruluşunun aşevinden yiyecek almayı bekleyen Filistinliler (DPA)
Gazze Şeridi'ndeki bir yardım kuruluşunun aşevinden yiyecek almayı bekleyen Filistinliler (DPA)
TT

Maddi yardım... Mısır'dan Gazze'ye karmaşık transferlerin öyküsü

Gazze Şeridi'ndeki bir yardım kuruluşunun aşevinden yiyecek almayı bekleyen Filistinliler (DPA)
Gazze Şeridi'ndeki bir yardım kuruluşunun aşevinden yiyecek almayı bekleyen Filistinliler (DPA)

Şeyma Saad, kendisi ve ailesinin aylar önce yerinden edildiği Gazze Şeridi'nin orta kesiminde, Mısır'dan kendisine doğrudan gönderilen maddi yardımlarla, yerinden edilmiş çocukları ve komşuları beslemek için yemek organizasyonları düzenliyor. Bu yardımlar, bölge sakinlerini desteklemek için bir girişim başlatan genç gazeteci Ahmed Muhammed (müstear ad) tarafından gönderiliyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan Ahmed bu yöntemi, İsrail tarafındaki sınır geçişinde ‘engellerle’ karşılaşan veya ‘girişte bilinmeyen kişiler tarafından yağmalanan’ ve bu nedenle her zaman hak edenlere ulaşmayan yardım malzemelerinin teslim edilmesindeki uzun sürecin kısayolu olarak tercih ettiğini söyledi. Ancak, Gazze Şeridi'nde bu parayı alan ve amacına uygun şekilde harcayan biri olmadığı sürece, söz konusu yöntem belirsizliğini koruyor.

Genç gazeteci, Temmuz 2024'te bu fikrini, Gazze Şeridi'nde çocuklara psikolojik danışmanlık hizmeti veren Şeyma'ya sundu ve o da hemen kabul etti. Şeyma, Şarku’l Avsat'a şunları söyledi: “Bu fikri beğendim… Kardeşimin Mısır'da oluşu, bu karmaşık transfer sürecini kolaylaştırıyor.”

Filistinli Şeyma Saad gıda dağıtımı yapıyor.Filistinli Şeyma Saad gıda dağıtımı yapıyor.

Transfer sürecinin en önemli noktası, resmi bankacılık piyasasını etkileyen felç durumu ve finansal likidite akışındaki düşüşte yatıyor. Mısır'da ve Gazze Şeridi’nde Şarku’l Avsat'a konuşan sekiz kaynağa göre, para transferleri artık sadece üç yönteme bağlı.

İlk yöntem, banka hesapları aracılığıyla para göndermek. Bankalar sistem olarak aksama yaşamasına rağmen, uygulamalar para transferi için halen iyi çalışıyor. İkinci yöntem, özellikle birçok segmenti olan ve sektörü kapsayan Vodafone Cash gibi e-cüzdanlar veya InstaPay uygulaması aracılığıyla para transferi. Üçüncü yöntem ise Mısır'dan para alan aracılar ve bölgede onlara bağlı diğer kişiler aracılığıyla, komisyon kesildikten sonra parayı şekel olarak alıcıya teslim etmek.

‘Aracılar’

Nakit akışının Gazze Şeridi’ne ulaşmasının önündeki en büyük engel, fonların tasfiyesi. İşte tam bu noktada devreye ‘aracılar’ giriyor. Aracılar genellikle savaş süresince yüzde 10 ila 50 arasında değişen bir komisyon alırlar.

Mısır'dan aktarılan fonlarla Gazze'de gerçekleştirilen bir beslenme girişiminin organizatörleri tarafından yayınlanan videodan alınan ekran görüntüsüMısır'dan aktarılan fonlarla Gazze'de gerçekleştirilen bir beslenme girişiminin organizatörleri tarafından yayınlanan videodan alınan ekran görüntüsü

Aktarılan fonları kullanmanın başka bir yolu da EFT yoluyla alışveriş yapmak. Yani malları satın alıp değerini satıcının hesabına aktarmak. Ancak bu yöntem, EFT yoluyla satın alınan malların nakit ile satın alınanlara göre daha pahalı olması nedeniyle başka bir engelle karşılaşıyor.

Genç gazeteci ilk yöntemi tercih etti ve arkadaşlarından topladığı 10 bin cüneyhi (1 dolar yaklaşık 50 cüneyh) Filistin banka hesabı olan Şeyma'nın kardeşine gönderdi. Kardeşi bu parayı kız kardeşine aktardı ve Gazze Şeridi'ndeki arkadaşlarının yardımıyla bu tutarı kız kardeşi için şekele çevirdi.

Şeyma, komisyon kesintisi olmadan parayı aldı ve bu sayede mümkün olduğunca çok insanı doyurabildi. Ancak zamanla, bunu bir ‘hizmet’ olarak yapmak isteyenlerin sayısı azaldı. Şeyma'ya göre bu iş ‘komisyoncular’ tarafından ele geçirildi ve bazı komisyoncular çok fazla ücret talep etti.

‘Kıtlık’

Girişim başlatıldı ve birkaç kez tekrarlandı, ancak sonra bir engelle karşılaştı: ‘kıtlık’. Ahmed, “Zamanla, Gazze Şeridi'nde kurulan sofraların fotoğraflarını gören daha fazla insan girişime katılmak istedi. Ancak kıtlık, pazarlarda mal sıkıntısına ve fiyatlarda keskin bir artışa yol açtığı için girişim bir süre askıya alındı” ifadelerini kullandı.

Şeyma, “Birkaç sofra kurulduktan sonra fiyatlar önemli ölçüde arttı. Öyle ki ekmek ve baklagillerden oluşan tek bir öğle yemeği yaklaşık 50 dolar tutuyordu. Havaleler artık fiyat artışlarını ve komisyon oranlarını karşılayamıyordu” şeklinde konuştu.

Geçtiğimiz temmuz ayında Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan Gazze'ye yardımların yeniden girmesiyle birlikte, pazarlardaki fiyatlar düşmeye başladı. Şeyma bu durumu şöyle açıkladı: “Bir kilo unun fiyatı 100 şekele (Bin Mısır cüneyhi 70 şekel) ulaştıktan sonra, 10 ve 20 şekele düştü.”

Bu sayede girişimi yeniden başlatmaya hazırlanan Ahmed şu ifadeleri kullandı: “Yiyecek için gönderilen para yetmezse çocuklara şekerleme vermeyi düşünüyoruz. Transfer yönteminin başarılı olmasına rağmen, bölgede güvenilir bir kişi olmasaydı bu mümkün olmazdı. Çünkü hak edenlere göndereceğinden emin olmadığım birine para transferi yapmak mümkün değil.”

Gazze Şeridi'ndeki kıtlık sürerken Cibaliye'de yiyecek bir şeyler hazırlayan Filistinli bir aile (AFP)Gazze Şeridi'ndeki kıtlık sürerken Cibaliye'de yiyecek bir şeyler hazırlayan Filistinli bir aile (AFP)

Bazı aileler

Gazze Şeridi'ndeki bazı ailelerin Mısır'daki akrabalarından gelen para transferleri, birçok aile için hayati öneme sahip. Mısır'da yaşayan Filistinli aktivist Rami Eman, Şarku’l Avsat'a “Bin cüneyh gönderirseniz, alıcı 70 şekelin tamamını değil, en iyi ihtimalle 50 şekel, hatta 30 şekel alır” dedi.

Eman, parayı bankalar aracılığıyla göndermeyi tercih ediyor, ancak Mısır bankaları, savaştan sonra gelen Filistinlilerin ‘oturma izni’ olmadığı için hesap açmalarına izin vermiyor. Birçok aile akrabalarına Abu Dabi İslam Bankası aracılığıyla para gönderiyor. Eman da akrabalarına yardım göndermek için bu yöntemi kullanıyor.

Yüksek komisyon ücretleri engeli

Savaşın patlak vermesiyle Mısır'da mahsur kalan Gazzeli Sadık Naim, eşi, çocukları, babası, annesi ve kardeşleri dahil tüm ailesi Gazze Şeridi'nde olmasına rağmen, aylardır ailesine para gönderemiyor. Şarku’l Avsat'a konuşan Naim şunları söyledi: “Savaşın başında, birkaç bin cüneyhlik küçük meblağlar gönderiyordum. Komisyon halen yüzde 10 ila 20 arasındaydı. Ancak savaş ilerledikçe ve komisyon arttıkça, babam onlara hiçbir şey göndermeme izin vermedi. Port Said'de bir restoranda çalışarak elde ettiğim günlük kazancım 250 cüneyhi geçmiyor. Ayda 4 bin cüneyh biriktirebilsem bile, komisyon kesildikten sonra ailem 2 bin cüneyten az, yani yaklaşık 80 şekel alacak ve bu parayla sadece 3 kilogram un alabilecekler.”

Aynı durumla 60 yaşındaki Semr eş-Şeyh de karşı karşıya kaldı. O, aylardır Gazze'deki oğluna yardım gönderemediğini söyledi. Eş-Şeyh, Kahire'nin batısında bir kreşte çalışıyor ve Mısır'da kendisi ve kızının masraflarını zar zor karşılayan düşük bir maaş alıyor. Eş-Şeyh, “Ona bir kez 100 şekel karşılığı para transfer ettim. Yüksek komisyon ve kazandığım az miktar nedeniyle artık daha fazla para gönderemiyorum” ifadelerini kullandı.


Meşhur serinin yeni halkası için umut ışığı: İki yıldız "Hazırız" dedi

Back in Action'la da tanınan Seth Gordon yönetmenliğindeki Patrondan Kurtulma Sanatı, hayattan bezmiş üç arkadaşın kendilerine zorbalık eden patronlarını öldürmeye karar vermelerini anlatıyor (Warner Bros.)
Back in Action'la da tanınan Seth Gordon yönetmenliğindeki Patrondan Kurtulma Sanatı, hayattan bezmiş üç arkadaşın kendilerine zorbalık eden patronlarını öldürmeye karar vermelerini anlatıyor (Warner Bros.)
TT

Meşhur serinin yeni halkası için umut ışığı: İki yıldız "Hazırız" dedi

Back in Action'la da tanınan Seth Gordon yönetmenliğindeki Patrondan Kurtulma Sanatı, hayattan bezmiş üç arkadaşın kendilerine zorbalık eden patronlarını öldürmeye karar vermelerini anlatıyor (Warner Bros.)
Back in Action'la da tanınan Seth Gordon yönetmenliğindeki Patrondan Kurtulma Sanatı, hayattan bezmiş üç arkadaşın kendilerine zorbalık eden patronlarını öldürmeye karar vermelerini anlatıyor (Warner Bros.)

Patrondan Kurtulma Sanatı 3 (Horrible Bosses 3), Charlie Day ve Jennifer Aniston'a göre hiç de kötü bir fikir değil...

Charlie Day, Ethan Coen imzalı yeni filmi Honey Don't!'un özel gösteriminde Hollywood Reporter'a konuşurken, "Kesinlikle yeni bir Patrondan Kurtulma Sanatı (Horrible Bosses) filmi için hazırım" dedi.

It's Always Sunny in Philadelphia yıldızı bu isteğinde yalnız değil. Jennifer Aniston da haziranda Amerikan dergisi People'a verdiği röportajda Day ve Jason Bateman'la birlikte bu fikri "sık sık konuştuklarını" belirterek, "Bence harika olur" demişti.

49 yaşındaki Day, Hollywood Reporter'a "kamera önü ve arkasından bazı kişilerle" bu konuda konuştuğunu ancak isim veremeyeceğini söyleyerek ekledi:

Bakalım, umarım stüdyonun da iştahı vardır. Üçüncü Patrondan Kurtulma Sanatı filmini çekmeyi çok isterim. Umarım gerçekleştirebiliriz.

Serinin ilk filmi 2011'de vizyona girmişti. Day, Bateman ve Jason Sudeikis'in hayat verdiği üç arkadaş, Aniston, Kevin Spacey ve Colin Farrell tarafından canlandırılan patronlarını öldürmeye kalkışıyordu. Onlara, Jamie Foxx'un oynadığı eski bir mahkum yardımcı oluyordu. 2014 tarihli Patrondan Kurtulma Sanatı 2'de (Horrible Bosses 2) ise kadroya Chris Pine ve Christoph Waltz da katılmıştı.

"Komedi bir gereklilik"

Aniston, People'a yaptığı açıklamada seyircilerin kahkahalarla dolu filmlere ihtiyaç duyduğunu vurgulayarak, "Bence komedi bir gereklilik. Patrondan Kurtulma Sanatı 3 üzerinde çalışmak gerçekten çok eğlenceli olurdu... Bu çılgın tiplerin bugün nerede olduğunu görmek keyifli olur" demişti.

İkonik dizi Friends'deki performansıyla Emmy ödülü kazanan oyuncu, Vanity Fair için çekilen bir video röportajında Patrondan Kurtulma Sanatı'ndaki kahverengi saçlarına da değinmişti:

Peruğu almak için çok uğraştım. Hiç kolay olmadı. Karakterimin farklı görünmesini istedim. Stüdyonun itirazı 'Sana benzemeyecek diye korkuyoruz' yönündeydi. Zaten amaç da buydu! Yine de biraz bana benziyor olabilir. Ama o mücadeleyi verip direndiğim için mutluyum.
 

Independent Türkçe, Hollywood Reporter, People, Vanity Fair