Washington Tahran'a kulaklarını kapatınca!

Trump ve Temsilcisi Witkoff'un açıklamalarında, Amerikan tarafının müzakerelere geri dönme konusundaki söylemlerinin açıkça azaldığı görülüyor.

Laricani'nin paylaşımında, Washington ile müzakere yolunun kapanmadığı vurgulandı (Reuters)
Laricani'nin paylaşımında, Washington ile müzakere yolunun kapanmadığı vurgulandı (Reuters)
TT

Washington Tahran'a kulaklarını kapatınca!

Laricani'nin paylaşımında, Washington ile müzakere yolunun kapanmadığı vurgulandı (Reuters)
Laricani'nin paylaşımında, Washington ile müzakere yolunun kapanmadığı vurgulandı (Reuters)

Hasan Fahs

ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin İran rejimiyle ilişkilerde benimsediği ihmal stratejisi belirginleşmeye ve sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Bu strateji, Trump'ın ABD savaş uçakları ve bombardıman uçakları tarafından gerçekleştirilen hava saldırısının temel hedeflerine ulaştığını ve İran'ın ana nükleer tesislerinin imha edildiğini açıklamasının ardından uygulama aşamasına girdi. Trump ayrıca, Tahran'ın, Washington tarafından daha önce belirlenen ve nükleer programın sona erdirilmesini, uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin durdurulmasını talep eden koşullar altında müzakere masasına dönmesinin yolunun artık açık olduğunu da belirtmişti.

Bu tutum haricinde, ABD Başkanı ve Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un açıklamalarında ve tutumlarında, Amerikan tarafının müzakerelere geri dönme veya müzakereleri yeniden başlatma konusundaki söylemlerinin açıkça azaldığı, hatta artık bu yönetimin endişe ve ilgi kaynağı olan konular arasında bunun öncelik taşımadığı belirtilebilir.

Tutumlarında çıtayı yükselten Tahran, Amerikan koşullarını, askeri saldırının sonuçlarını, tesislere verilen hasarı ve yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stokunun akıbetini ele alırken gerilimi tırmandırmayı tercih etti ve nükleer belirsizlik stratejisini benimsedi. Meclisten, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ve müfettişleriyle her türlü iş birliğini askıya alan bir yasa geçirdi. Gelecekteki herhangi bir iş birliğini, Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi'nin değerlendirmelerine ve UAEA ile yeni bir iş birliği mekanizması oluşturma gerekliliğine bağladı. Ayrıca, topraklarında zenginleştirme hakkına ve müzakereler sırasında yeni bir saldırıya maruz kalmayacağına dair garantiler almaya olan bağlılığını da vurguladı. Bunun yanı sıra, Washington'un tesislerine verilen zarar için tazminat ödemesini talep etti.

Washington'un İran'ın tutum ve taleplerine kulaklarını kapatması, müzakere masasına dönme isteksizliğini veya rejime baskı yapma ve onu kuşatma politikasından vazgeçtiğini yansıtmıyordu. Nedeni de ABD'nin Batı Asya bölgesindeki hamlelerinin, Washington'un İran ile başa çıkmak için yeni mekanizmalara yöneldiğini, ekonomik ablukayı sıkılaştırma politikasını güçlendirdiğini, İran çevresinde yeni gerilim noktaları yarattığını, ekonomik baskılara karşı koymak için İran'ın etraftan dolaşma yollarını karmaşıklaştırdığını veya ortadan kaldırdığını ortaya koymasıdır. Ancak bu strateji, askeri seçenekten vazgeçtiği anlamına gelmiyor, zira Tel Aviv ile ortak saldırının askeri seçeneği bir tabu olmaktan çıkarmasının ardından, bu seçenek diğer seçenekler arasında daha da öne çıktı.

Bu yeni Amerikan stratejisi üç önemli dönüm noktası ile somutlaştı. İlki, Tahran’ın Kafkasya bölgesi ile ilgili yapılan bir duyuruyla yaşadığı şoktu. Beyaz Saray, bir yandan Azerbaycan'ın iki yakasını, diğer yandan Türkiye ve Orta Asya'daki Türk dünyasını birbirine bağlayan bir kara koridoruyla ilgili Ermenistan-Azerbaycan anlaşmasını duyurdu. Bu anlaşma, Tahran'ın ekonomik hedeflerine ve Rusya ile Çin'i uluslararası ticaret yollarına bağlayan bu bölgedeki kara koridorlarını kontrol etme emellerine doğrudan bir tehdit oluşturuyor.

Çok fazla dikkat çekmeyen veya olası yansımaları ile çok ilgilenilmeyen ikinci dönüm noktası ise, Pakistan Savunma Bakanı Asım Münir'in Washington'a ikinci ziyareti sırasında bir ABD-Pakistan anlaşmasının duyurulmasıydı. Anlaşma, ABD şirketlerinin Pakistan'ın Belucistan eyaletinde petrol arama ve çıkarma faaliyetlerine yatırım yapmasını içeriyor ve kendisine, Washington'un Ceyş el-Adl'ın (Adalet Ordusu) Pakistan kolunu terör örgütü deklare ettiği duyurusu eşlik etti.

ABD'nin Pakistan ile bu hamlesi, İslamabad'ın Çin'in yanında yeniden konumlanması veya ABD'nin bölgedeki çıkarları ve stratejisi için bir tehdit oluşturacak şekilde Tahran ile yakınlığını derinleştirmesi olasılığını doğrudan engellemeyi amaçlıyor. İkinci olarak, bu anlaşma, Adalet Ordusu’nun İran koluna faaliyet gösterme ve İran topraklarını hedef alma özgürlüğü tanıyarak İran'ı kuşatma döngüsünün tamamlanmasına katkıda bulunuyor. Son haftalarda artan güvenlik güçlerine yönelik eylemler de bunu gösteriyor. Anlaşma ayrıca, İran'ın Pakistan’ın Belucistan eyaletinden geçerek Hindistan'a uzanan bir doğalgaz boru hattı olan “Barış Boru Hattı”nı tamamlama hayalini ve kendisini Çin'e uzatma olasılığını da baltalıyor.

Üçüncü ve en önemli adım, Washington'un arzularını tamamlayıcı bir rol oynama mantığından ayrılmayan Avrupa Troykası'ndan geldi. BM Güvenlik Konseyi'nde, 2015 tarihli 2231 sayılı kararla dondurulan ekonomik yaptırımların yeniden hayata geçirilmesine olanak tanıyan “tetik mekanizmasını” İran’a karşı devreye sokma niyetini açıkladı.

Tahran, Avrupa hamlesinin önemini ve etkilerini küçümsemeye çalışsa da, kendisine uygulanan yaptırımlar dizisinde niteliksel bir değişiklik oluşturmadığını iddia etse de, müttefiki olan ülkelerin yaptırımların yeniden uygulanması durumunda nasıl davranacakları konusundaki endişesinden kurtulamadı. Zira İran'ın özellikle Çin ve Rusya ile deneyimleri cesaret verici değildi; Çin daha önce bu yaptırımlar uygulandığında İran'daki yatırımlarını çeken ilk ülke olmuştu. Bu arada Moskova, Çin ve Hindistan pazarlarında kendini İran'a güçlü bir alternatif olarak konumlandırarak, özellikle petrol ve gaz sektörlerindeki ekonomik nüfuzunu güçlendirmek için bu yaptırımlardan yararlanmıştı.

İran’ın bilhassa şu anda yeniden yüksek seviyelerde uranyum zenginleştirme faaliyetlerine geri dönme kozunu oynama imkânı yok. Meclisin, hükümeti Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) ile iş birliğini askıya alma yasası yerine, anlaşmadan çekilmeye zorlayan bir yasayı kabul etmesinin tehlikesinin de farkında. ABD'nin İran'a karşı ağırdan alma ve kulaklarını kapatma stratejisini benimseme politikasını pekiştiren bu gerçekler göz önüne alındığında, müzakereler ve nükleer dosya ile ilgililerin, Tahran'ın taviz vermeye istekli olduğuna dair çok sayıda işaret taşıyan mesajlar göndermekten ve onu geniş bir askeri ve ekonomik saldırı çemberinden çıkaracak seçeneğe yönelmekten başka çaresi yoktu.

Tahran'da kabul edilen seçeneğin, Washington ve Avrupa Troykası’na sunulan çözüm önerilerinin hızlandırılması olduğu anlaşılıyor. Bu öneriler, zenginleştirme hakkının tanınması karşılığında yüzde 20 zenginleştirme oranından vazgeçmek ile başladı, ardından topraklarında zenginleştirme hakkı korunurken yüzde 3,67 oranında zenginleştirmeye geri dönme, daha sonra da kendi topraklarında zenginleştirme hakkının onaylanması karşılığında nükleer faaliyetleri askıya alma olasılığı gibi seçenekleri kapsadı.  

Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Laricani'nin rejimin bu tünelden çıkıp müzakere sürecini yeniden canlandırma vizyonu çerçevesindeki tutumu, daha fazla komplikasyon ve hatta askeri müdahale tehdidi içeren, Washington'un kulaklarını kapama stratejisinin devam etmesini engellemek için, ABD yönetimini müzakerelere geri dönmeye teşvik etme girişimini açığa çıkarıyor. İran'ın bu çabaları, Laricani tarafından Washington ile müzakere yolunun kapanmadığını ve geri dönmek istemeyenin Washington’un kendisi olduğunu vurgulayan paylaşım ile dile getirildi. Bu, Tahran ve rejimin yüksek çıtalarından vazgeçmeye, ABD'nin zenginleştirme hakkını tanıması ile yetinmeye hazır oldukları, karşılığında da tüm bu tür faaliyetlerden her düzeyde vazgeçmek, İran ekonomisini ABD yatırımlarına açmak da dahil olmak üzere çeşitli düzeylerde yeni bir iş birliği aşamasına geçebilecekleri anlamına geliyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Seul, ABD'nin Georgia eyaletindeki bir fabrikaya düzenlenen baskında 300'den fazla Güney Koreli'nin gözaltına alındığını doğruladı

Hyundai Motor Group'un Georgia eyaletinin Ellabell kentindeki elektrikli araç üretim tesisinde ağır iş makinelerinde Amerikan bayrağı dalgalanıyor (AP)
Hyundai Motor Group'un Georgia eyaletinin Ellabell kentindeki elektrikli araç üretim tesisinde ağır iş makinelerinde Amerikan bayrağı dalgalanıyor (AP)
TT

Seul, ABD'nin Georgia eyaletindeki bir fabrikaya düzenlenen baskında 300'den fazla Güney Koreli'nin gözaltına alındığını doğruladı

Hyundai Motor Group'un Georgia eyaletinin Ellabell kentindeki elektrikli araç üretim tesisinde ağır iş makinelerinde Amerikan bayrağı dalgalanıyor (AP)
Hyundai Motor Group'un Georgia eyaletinin Ellabell kentindeki elektrikli araç üretim tesisinde ağır iş makinelerinde Amerikan bayrağı dalgalanıyor (AP)

Seul hükümeti bugün yaptığı açıklamada, ABD'de bir araba akü fabrikasında perşembe günü gözaltına alınan 475 kişiden 300'den fazlasının Güney Kore vatandaşı olduğunu doğruladı ve “derin endişesini” dile getirdi.

Güney Kore Dışişleri Bakanı Cho Hyun, konuyla ilgili acil toplantıda, “300'den fazlasının Güney Kore vatandaşı olduğu düşünülüyor” dedi. Bakan, “Bu konuyla ilgili ciddi endişe ve ağır bir sorumluluk duyuyoruz” diyerek, gerekirse yetkililerle görüşmek üzere Washington'a gitmeye hazır olduğunu vurguladı.

ABD Göçmenlik Dairesi dün, Güney Koreli şirketler Hyundai ve LG'nin ortak girişimi olan ve Georgia'nın güneydoğusundaki Ellabell'de bulunan bir akü fabrikasına baskın düzenlediğini duyurdu.

Gözaltına alınanların Amerika Birleşik Devletleri'nde yasadışı faaliyette bulunduklarından şüpheleniliyor. ABD İç Güvenlik Bakanlığı Soruşturma Dairesi ajanı Stephen Schrank'e göre, bu 475 kişinin gözaltına alınması, "İç Güvenlik Soruşturmaları tarihindeki en büyük tek merkezli kolluk kuvvetleri operasyonu" anlamına geliyor.

Güney Kore yetkilileri dün Seul'deki ABD Büyükelçiliğine olayla ilgili “endişelerini” ve “üzüntülerini” bildirdi ve diplomatik personeli olay yerine göndererek durumu ele almak için bir görev gücü oluşturmalarını talimat verdiklerini açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre Asya'nın dördüncü büyük ekonomisi olan Güney Kore, otomotiv ve elektronik sektörlerinde önemli bir üreticidir ve ABD'de çok sayıda fabrikası bulunmaktadır.

Seul temmuz ayında, Başkan Donald Trump'ın gümrük vergisi uygulama tehditlerine karşı 350 milyar dolarlık yatırım yapma sözü verdi.

Güney Koreli şirketler, ABD pazarındaki paylarını artırmak ve gümrük vergilerinden kaçınmak için Amerika'da fabrikalara milyarlarca dolarlık yatırım yaptı.


Beşinci kol faaliyetleri, Beyrut'un güneyindeki Filistin kamplarında güvenliği tehdit ediyor

Lübnan ordusu ve İstihbarat Müdürlüğü mensupları Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nın girişine konuşlandırıldı. (EPA)
Lübnan ordusu ve İstihbarat Müdürlüğü mensupları Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nın girişine konuşlandırıldı. (EPA)
TT

Beşinci kol faaliyetleri, Beyrut'un güneyindeki Filistin kamplarında güvenliği tehdit ediyor

Lübnan ordusu ve İstihbarat Müdürlüğü mensupları Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nın girişine konuşlandırıldı. (EPA)
Lübnan ordusu ve İstihbarat Müdürlüğü mensupları Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nın girişine konuşlandırıldı. (EPA)

Filistinli liderler, Fetih Hareketi’nin yakın zamanda başlattığı ve tüm kampları kapsayacağını iddia ettiği silah teslim sürecini engellemeye çalışan beşinci kol faaliyetlerinin Beyrut'ta bulunan Filistin kamplarındaki güvenlik durumunu karıştırdığından endişe ediyor.

Son iki gün içinde, Beyrut'un güneyinde bulunan Burc el-Baracne ve Şatilla kamplarında silahlı çatışmalar yaşandı. Çatışmalarda yaralananlar oldu, yıkımlar meydana geldi ve birçok aile yerinden edildi. İki kampın çevresindeki sokaklara da kurşun yağdı.

Lübnan güvenlik kaynakları ve Filistin liderliği kaynakları, Burc el-Baracne'deki çatışmaların devam eden bir aile anlaşmazlığından, Şatilla'daki çatışmaların ise uyuşturucu satıcıları ve kanun kaçakları arasındaki anlaşmazlıklardan kaynaklandığı konusunda hemfikir.

Çatışmaların yayılmasının önlenmesi

Lübnanlı bir güvenlik kaynağı, ‘çatışmalar sırasında ordunun çatışmaların kamp dışına yayılmasını önlemek için güvenlik önlemleri aldığını’ belirterek, ‘şu anda bu tür çatışmalarla başa çıkmak için kamplara girme planı bulunmadığını’ vurguladı.

Şarku’l Avsat'a konuşan kaynak, sorunun, Burc el-Baracne'de silahlarını teslim eden tek grubun El Fetih olması, diğer grupların, çetelerin ve ailelerin ise silahlarını halen ellerinde tutması ve tereddüt etmeden kullanması’ olduğunu söyledi.

Beşinci kol faaliyetleri

Filistin liderliğinden bir kaynak ise ‘kontrolsüz silahların tüm Lübnan için tehdit oluşturduğunu ve kamplar içindeki kanunsuzluğa son verecek caydırıcı bir güç bulunmadığını’ belirtti.

Kaynak Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, Lübnan ordusundan ‘Filistin güçlerinin iç anlaşmazlıklar nedeniyle şu anda durumu kontrol edemediği göz önüne alındığında, durumun daha da gerilmesini önlemek için üzerine düşen görevi yerine getirmesini’ istedi.

Kaynak, “Ordunun Burc el-Baracne'de yaşananlara son vermek için müdahale edeceği tehdidi, çatışmaların durmasına yol açtı” dedi.

Filistin güvenlik güçleri Beyrut'un güneyindeki Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nda konuşlandırıldı. (AFP)Filistin güvenlik güçleri Beyrut'un güneyindeki Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nda konuşlandırıldı. (AFP)

Kaynak, ‘kamplardaki çatışmaları alevlendirmek için beşinci kol faaliyetlerinde bulunulacağı’ endişesini dile getirerek, ‘Şatilla kampı sakinlerinin kampa giren, savaşan grupların evlerine ateş açan ve ardından ayrılan bir yabancıyı gördüklerini’ belirtti.

Kaynak, ‘silahların teslim süreci başlamadan önce, kamplardaki güvenliği kontrol etmek için tüm gruplardan ortak bir Filistin güvenlik komitesi oluşturmak üzere ileri düzeyde istişareler yapıldığını, ancak silahların teslimi konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle bu istişarelerin dondurulduğunu’ ifade etti.

Silahların tesliminden etkilenenler

Konuya yakın kaynaklar Şarku’l Avsat'a yaptıkları açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Silahların teslim edilmesinin devam etmesinden zarar gören birçok kişi var. Bunlar, diğer grupların silahlarını teslim etmeyi reddettiği bir dönemde bu sürece ikna olmayan liderler ya da silahlarını teslim etmemeleri için kendisine yakın gruplara baskı uygulayan Hizbullah'ın kendisi olabilir. Bu durum, silahların devletin elinde toplanması kararına boyun eğmeyi reddetmesi nedeniyle Hizbullah'ı zor durumda bırakacaktır. Söz konusu gruplardan herhangi biri, silah teslim sürecini dondurmak için kamplardaki güvenlik durumunu kışkırtmaya çalışabilir.”

 Beyrut'un güneyindeki Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nın girişinde zırhlı bir araçta bulunan Lübnan askerleri (EPA)Beyrut'un güneyindeki Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nın girişinde zırhlı bir araçta bulunan Lübnan askerleri (EPA)

Devletin otoritesi

Milletvekili Ziyad el-Havat, X hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, “Filistinlilerin silah tesliminin ikinci aşamasının tamamlanmasının ardından Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nda meydana gelen silahlı çatışmalar, şimdiye kadar uygulananların gözden geçirilmesini gerektiriyor. Diyalog ve koordinasyon, devletin elinde ciddi bir silah tekeline yol açmayacak adımlar ve tedbirlerle eş anlamlı olmamalıdır. Aksi takdirde, bu silahlar toplandıkları ve imha edildikleri sırada nasıl ortaya çıktılar?” diye vurguladı.

El-Havat sözlerini şöyle sürdürdü: “Silahların devletin elinde toplanması için kararlar ve sloganlardan daha fazlası olması gerekiyor. Devletin her şeyden önce bir ‘otorite’ olduğu söyleniyor ve biz uzun bir bekleyişin ardından devleti istiyoruz. Hizbullah'ın silahlarının teslim edilmesiyle bizi bekleyen süreç daha karmaşık olacak. Lübnan genelinde güçlü ve yetkin bir devlet arzumuzdan taviz vermeyeceğiz.”

Silah teslim süreci devam edecek

Burc el-Baracne ve Şatilla kamplarındaki güvenlik gelişmeleri, Fetih Hareketi’nin Beyrut'un güney banliyölerindeki Burc el-Baracne kampı ile Litani Nehri'nin güneyinde bulunan er-Reşidiye, el-Bas ve Burc eş-Şemali kamplarında Filistinlilerin silahlarını teslim almaya başlamasından iki hafta sonra gerçekleşti. Bu adım, 21 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve Mahmud Abbas arasında yapılan Lübnan-Filistin zirvesinde alınan, Lübnan'ın tüm toprakları üzerindeki egemenliğini, devlet otoritesinin güçlendirilmesini ve silahların devletin elinde toplanmasını teyit eden kararlarla uyumlu.

Şarku’l Avsat'ın elde ettiği bilgilere göre, Fetih Hareketi’nin silahlarını teslim etme süreci el-Bedavi ve el-Celil kamplarında yakında tamamlanacak ve son aşamalar Ayn el-Hilve ve el-Miyye ve Miyye'de gerçekleşecek.


Call of Duty'ye talip olan Spielberg'ün talepleri "yapımcıları ürküttü"

Call of Duty: Modern Warfare II (Activision)
Call of Duty: Modern Warfare II (Activision)
TT

Call of Duty'ye talip olan Spielberg'ün talepleri "yapımcıları ürküttü"

Call of Duty: Modern Warfare II (Activision)
Call of Duty: Modern Warfare II (Activision)

Kathryn Vann 

Activision'ın, Call of Duty'nin uyarlamasını çekmeyi teklif eden ödüllü sinemacı Steven Spielberg'ü reddettiği bildirildi.

Jurassic Park'ın yönetmeninin, oyunun yayıncısı teklifi reddedene kadar, en çok satanlar listesine giren askeri video oyunu serisini beyazperdeye uyarlamakla ilgilendiği söyleniyordu.

Puck'ın haberine göre Spielberg ve yapım şirketi Amblin, Er Ryan'ı Kurtarmak'ın (Saving Private Ryan) yönetmeninin proje üzerinde tam kontrole sahip olması koşuluyla Activision'a bir fikir sundu.

Ancak Spielberg'ün kontrol konusundaki ısrarı, şirketin tekliften "ürkmesine" neden oldu. Yayın kuruluşu, "Spielberg beraberinde, piyasadaki en iyi fiyatları, son kurguyu ve yapım ve pazarlama üzerinde tam kontrolü içeren ünlü Spielberg Anlaşması'nı getiriyor" iddiasında bulundu.

Anlaşma sağlansaydı projenin yapımcılığını Universal Studios üstlenecekti. Filmin yapımcılığını onlar yerine Paramount yürütecek.

The Independent cevap hakkı için Spielberg'ün bir temsilcisiyle temasa geçti.

Call of Duty tüm zamanların en popüler medya serilerinden biri. Çoğunlukla II. Dünya Savaşı gibi gerçek dünyadaki askeri senaryolarda geçen oyunlar, serinin başladığı 2003'ten bu yana 500 milyondan fazla kopya sattı.

Önceki günlerde yeni uyarlama duyurulurken yapımcılar, filmin popüler olması halinde eserin TV dizisine dönüşebileceğinin sinyalini verdi.

Call of Duty, gişe başarısı yakalayan diğer video oyunu uyarlamalarını takip ediyor. Bu yapımlar arasında bu yıl toplam 957,7 milyon dolarla yılın en çok hasılat yapan üçüncü filmi olan Bir Minecraft Filmi (A Minecraft Movie) de var.

Spielberg henüz herhangi bir video oyununu filme uyarlamasa da uzun zamandır Call of Duty serisinin hayranı olduğu söyleniyor.

Yönetmenin oğlu Max, MinnMaxx'e verdiği bir röportajda "Call of Duty'yi seviyor; maceralardan keyif alıyor" demişti.

Paramount CEO'su David Ellison, şirketin yeni uyarlamayı satın almasından duyduğu heyecanı dile getirmişti. Ellison "Hayatı boyunca Call of Duty hayranı olan biri olarak hayallerim gerçek oldu" demişti.

Filmin duyurulmasının ardından yaptığı açıklamada Ellison sözlerine şunları eklemişti:

Bu filme, Top Gun: Maverick'teki çalışmalarımıza rehberlik eden aynı disiplinle, mükemmellikten taviz vermeme sözüyle yaklaşıyoruz ve bu seriyle hayranlarının hak ettiği olağanüstü yüksek standartları karşılamasını sağlıyoruz.

Filmin prodüksiyonu henüz başlamadı ve hem oyuncu kadrosu hem de yönetmeni henüz kesinleşmedi.

Independent Türkçe, independent.co.uk/arts-entertainment