İsrail ve Üçüncü Körfez Savaşı'nın süregelen yansımaları

Eski Ulusal Güvenlik Danışmanı The Independent Arabia için yazdı: Bölgesel sahne aynı değil

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)
TT

İsrail ve Üçüncü Körfez Savaşı'nın süregelen yansımaları

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)

John Bolton

İsrail'in Gazze Şeridi'nde Hamas'a yönelik askeri harekâtı şiddetini artırırken, Ortadoğu'daki siyasi söylem de yoğunlaştı. Önde gelen İsrailli liderler, modern Yahudi devletinin kuruluşuna kadar uzanan eski bir slogan olan “Büyük İsrail” projesine desteklerini açıklarken, Arap liderler ve bölge dışından birçok kişi, yine uzun süredir var olan “iki devletli çözüm” sloganına bağlı kalmaya devam etti.

Hamas'ın vahşi saldırısı sahneyi değiştirdi ve artık farklı bir dünyayla karşı karşıyayız. Daha da önemlisi, haziran ayında İran'ın nükleer silah ve balistik füze programlarını hedef alan İsrail-Amerikan saldırılarının çok daha derin ve etkili sonuçları oldu.

Hamas başta olmak üzere İran'ın vekilleri, Tahran'ın “ateş çemberi stratejisi” olarak adlandırdığı ve yankıları bugün de devam eden bir stratejiyi İsrail'e karşı uygulamaya koymuşlardı. Sonuçlar göz önüne alındığında, Tahran'daki Ayetullahlar ve vekilleri için bundan daha feci bir sonuç hayal etmek zor. Ancak acı gerçek şu ki, gerçekten “Üçüncü Körfez Savaşı” olarak adlandırılabilecek süreç henüz bitmedi. Birinci Körfez Savaşı'nda, ABD ve müttefikleri, Kuveyt'i dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in işgalinden kurtararak önceki statükoyu yeniden tesis etmişlerdi. İkinci Körfez Savaşı ise Saddam'ın devrilmesine yol açtı ve Birinci Körfez Savaşı'nın başaramadığını fiilen tamamladı.

Irak'ın bölgesel tehdit denkleminden çıkarılmasıyla İran, büyük bir tehdit olarak öne çıktı ve bu da bölgenin stratejik hesaplarını kökten değiştirdi. Üçüncü Körfez Savaşı birçok cephede devam ettiği için, uzun vadeli etkileri hakkında henüz kesin bir yargıya varılamaz. Ancak, bölge içindeki ve dışındaki tüm tarafların, bölgesel sahnenin artık aynı olmadığını ve ister İsrail'e karşı tüm Arap savaşlarının başarısızlıkla sonuçlandığı 1948-1973 dönemi, ister barışa giden diplomatik yolların farklı sonuçlar verdiği 1973-1990 dönemi olsun, “eski zihniyetler” dönemini geride bıraktığımızı anlamaları çok önemli.

Stratejik bakış açısına göre en önemli gerçek, Ayetullahların Tahran'da iktidarda kalmaya devam ettikleridir. Vatandaşlarının güvenini giderek kaybeden bir rejimi korumak için umutsuz bir çabayla geniş çaplı bir iç baskı uygulamaya devam ediyorlar. Ancak, son iki yılın olayları - özellikle de ABD-İsrail saldırıları- İran rejiminin zayıf noktalarını açığa çıkardı ve çöküşünün artık bir olasılık değil, bir zaman meselesi olduğu yönündeki yaygın inancı pekiştirdi.

Suriye'de İran'ın en yakın müttefiki olan Beşşar Esed diktatörlüğünün devrilmesi, Tahran'ın nüfuzunu sona erdirmekle kalmadı, aynı zamanda Suriye ile İsrail arasında kalıcı bir barış ve hatta belki de Suriye’nin İbrahim Anlaşmaları'na katılma olasılığının kapısını açtı; ancak bununla ilgili bir yargıya varmak için henüz çok erken.

Lübnan'da, onlarca yıldır eşi benzeri görülmemiş bir İsrail-Lübnan iş birliğine dair haberler arasında, Hizbullah'ın askeri gücünü dağıtma çabaları devam ediyor. Lübnan ve İsrail arasında halen düşmanlık olsa da, iki başkentin Hizbullah'ı askeri ve terörist bir tehdit olarak etkisiz hale getirme konusunda şüphesiz güçlü bir çıkarı olduğu açık. Ama burada bile sonuç belirsizliğini koruyor.

Yemen'de Husi militanları, yalnızca İsrail ve komşu Arap devletleri için değil, aynı zamanda Kızıldeniz'deki uluslararası seyrüsefer için de bölgesel bir tehdit oluşturmaya devam ediyor. Bu tehdidi durdurma çabalarının tüm dünya için henüz sonuçlanmadığı açık.

Gazze Şeridi ve Batı Şeria'ya gelince, Hamas ve diğer Filistinli terör örgütlerine karşı savaş devam ediyor. Ancak silahlı çatışmayla ilgili yönlere odaklanmak, Gazze halkının karşı karşıya olduğu insani krizin şiddetini veya onun için güvenli ve onurlu bir gelecek sağlama ihtiyacını hiçbir şekilde hafifletmez. Gerçekten de insani, siyasi ve askeri düzeylerde tek sürdürülebilir çözüm, Hamas'ın sürdürülebilir bir siyasi ve askeri oluşum olarak ortadan kaldırılmasına bağlıdır. Bu kanser ortadan kaldırılmazsa, 7 Ekim 2023'te ortaya çıktığı şekliyle yeniden ortaya çıkma olasılığı yüksek ve bu durum hem İsrail'i hem de komşu Arap devletlerini bir kez daha tehdit etmektedir.

İki devletli çözüm fiilen 7 Ekim'de sona erdi ve ben sık sık Gazze'nin yeniden Mısır yönetimine döneceği, İsrail ve Ürdün'ün ise Batı Şeria'daki sınır ve güvenlik sorunlarını çözüme kavuşturacağı “üç devletli çözüm” çağrısında bulundum. İster Mısır ister İsrail olsun, Gazze'yi kimin kontrol ettiği veya kimin kontrolünü paylaşacağı sorusu, Hamas'ın (veya diğer terör örgütlerinin) Kahire veya Kudüs'ü tehdit etmesini engelleme ihtiyacından daha az önemlidir. Bunu başarmak için, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin (UNHCR) himayesinde ve köklü insani ilkeleri doğrultusunda, mültecileri yeniden yerleştirme yoluyla Gazze nüfusunu önemli ölçüde azaltmak gerekebilir. Bu, zaman ve kaynak gerektiren bir süreç ve hiçbir ciddi gözlemci, 1948'de İsrail'in kuruluşundan bu yana herkesin gözünden kaçan kolay ve hızlı bir çözümün bulunduğunu iddia edemez.

Son olarak, tüm tarafların siyasi söylemlerini yatıştırmaları son derece faydalı olacaktır. Mısır ve İsrail, geçmişte İsrail ile komşularından biri arasında ilk tam diplomatik ilişkiler kuran tarihi Camp David Anlaşması’nı imzalamışlardı. Ortak dostların desteğiyle, iki taraf Gazze konusunda da benzer atılımlar gerçekleştirebilir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Kim Jong-un ve ‘büyüklerle oyun’

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, 3 Eylül'de Pekin'de Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümü anısına düzenlenen askeri geçit töreninden önce bir araya geldiler (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, 3 Eylül'de Pekin'de Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümü anısına düzenlenen askeri geçit töreninden önce bir araya geldiler (AFP)
TT

Kim Jong-un ve ‘büyüklerle oyun’

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, 3 Eylül'de Pekin'de Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümü anısına düzenlenen askeri geçit töreninden önce bir araya geldiler (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, 3 Eylül'de Pekin'de Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümü anısına düzenlenen askeri geçit töreninden önce bir araya geldiler (AFP)

Samir İlyas

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, Çin’in başkenti Pekin'de 20'den fazla ülkenin liderleriyle ilk kez bir araya geldiği uluslararası toplantıda tüm dikkatleri üzerine çekti. Çin'in Japonya'ya karşı kazandığı zaferin 80. yıldönümünü kutlamak için düzenlenen en büyük askeri geçit törenine katılan genç lider, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in solunda oturdu. Şi Cinping, küresel düzeni yeniden şekillendirmek amacıyla sağındaki koltuğu Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e verdi.

Büyükbabası Kim Il-sung'un izinden giden torunu, 66 yıl sonra, Çin ve Rusya'nın desteğiyle Pekin'de geçirdiği hareketli üç günün ardından Pyongyang'a döndü. Bu tarihi an, 1950'li yılların başlarında Soğuk Savaş'ın başlangıcındaki atmosferi anımsattı. 1950-1953 Kore Savaşı, Soğuk Savaş döneminde Batı ile Doğu Bloku arasında silahlı çatışmaların başlangıcını işaret ederken, Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle sona erdi. Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaş ise Batı ile yeni bir çatışma döneminin habercisi oldu. Bu savaşın sonucu kısmen de olsa Çin ve Kuzey Kore'nin tutumlarıyla ilişkili.

Kim Il-sung, 1959 yılında Çin lideri Mao Zedong ve Nikita Sergeyeviç Kruşçev’den, ABD destekli güney komşusuna karşı Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'ni savunma sözü alırken, Kim Jong-un'un ziyareti, Kuzey Kore'nin ABD hegemonyasını kırmak ve çok kutuplu bir dünya kurmak isteyen Çin ve Rusya liderlerinin planlarında giderek artan önemini ortaya koydu. Kim Jong-un'un uluslararası izolasyonunun sona ermesi, Kuzey Kore'nin kurulduğundan beri ülkeyi yöneten Kim hanedanının sert erkek imajından farklı, dünyaya yeni bir yüzün tanıtılmasıyla birlikte gerçekleşti.

Kim'in askeri geçit törenine davet edilmesi, Putin ve Şi ile aynı sahneyi paylaşması ve ikili görüşmenin sonuçları, Çin'in Kuzey Kore'ye yaklaşımında bir değişiklik olduğunu ortaya koydu.   

İki müttefik arasında

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Putin'in Pekin'de Kim ile yaptığı görüşmenin ardından, Kuzey Kore-Rusya ilişkileri benzeri görülmemiş bir düzeye ulaştı. Başkan Şi, altı yıl sonra yapılan ilk ikili görüşmede, Kuzey Kore lideri Kim'e Pekin'in Pyongyang ile ilişkileri güçlendirme konusundaki kararlılığını garanti ederek, iki ülke arasındaki bağların gücünü vurguladı.

Şi, ortak çıkarlarını korumak için uluslararası ve bölgesel konularda stratejik koordinasyon düzeyini yükseltmeye hazır olduklarını belirtti. Çinli lider ayrıca, Pekin'in Kore Yarımadası konusunda objektif ve adil bir tutum sergilediğini yineledi. Çin'in resmi haber ajansı olan Xinhua Haber Ajansı’na göre Şi, Kim'e Çin ve Kuzey Kore'nin ‘aynı kaderi paylaşan ve birbirlerini destekleyen iyi komşular, dostlar ve yoldaşlar’ olduğunu ve Kore Yarımadası’nda barış ve istikrarı sağlamak için Pyongyang ile koordinasyona devam etmeyi istediğini söyledi.

dfgty
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Japonya'ya karşı kazanılan zaferin ve 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin 80. yıldönümünü kutlayan askeri geçit törenine katıldıktan sonra Pekin'de bir araya geldi, 3 Eylül 2025 (AFP)

Kim'in askeri geçit törenine davet edilmesi, Putin ve Şi ile aynı sahneyi paylaşması ve ikili görüşmenin sonuçları, Çin'in Kuzey Kore'ye yaklaşımında bir değişiklik olduğunu ortaya koydu. Pyongyang'ın ana destekçisi olan Pekin'in, 2018 sonbaharı ile 2019 yaz başı arasında Şi ve Kim arasında yapılan bir dizi toplantıda gündemi meşgul eden Kore yarımadasının nükleer silahlardan arındırılması konusuna artık ilgi duymadığı anlaşıldı. Bu görüşmelerde Kim, ABD ve Güney Kore ile ilişkilerini yeniden düzenlemek için Çin'in desteğini almaya çalışmıştı.

Toplantı, Pyongyang'ın Moskova ile ilişkilerini güçlendirmesinin ve Kim'in Ukrayna'ya karşı savaşında Putin'in ana müttefiki olarak kendini konumlandırmaya çalışmasının ardından gerçekleşti. Kim’in sıcak karşılaması, Pekin-Pyongyang-Moskova üçgeni içindeki ilişkileri yeniden dengeleme girişimi ya da Çin'e Kore Yarımadası’ndaki çıkarlarını hatırlatmak için alınan bir önlem olabilir. Bunda ABD Başkanı Donald Trump'ın son haftalarda Kuzey Kore lideriyle görüşme arzusunu dile getirmesi de etkili oldu. Trump, ilk başkanlık döneminde Kim ile gerçekleşen iki nadir görüşmenin ardından aralarındaki ilişkiyi ‘çok iyi’ diyerek övmüştü.

Kim ise, ABD ile müzakerelerin yeniden başlaması ihtimalinden önce Çin ile ilişkilerini yeniden kurmaya ve ekonomik ve diplomatik destek sağlamaya çalışıyor olabilir. Ayrıca, Ukrayna'daki savaş sona ererse Rusya ile ilişkilerin bozulmasına da hazırlık yapıyor olabilir.

Sovyetler Birliği ve Çin'in Kuzey Kore'nin kurucusu Kim Il-sung'a güney komşusuna karşı verdiği savaşta (1950-1953) sağladığı destek, iki ülke arasındaki uluslararası alanda iş birliğinin en belirgin özelliğiydi.

Batı'nın endişeleri

Batı için uzun süredir baş ağrısı kaynağı olan nükleer silahlı ülkenin lideri Kim, nadir görülen bu güç gösterisi sırasında kürsüye çıktı ve Güney Kore ve Japonya'nın, ABD'nin batı kıyılarına da ulaşabilen nükleer füzelerine yönelik korkularını artırdı. ABD Başkanı Trump ise bu askeri geçit törenini komplo teorisi merceğinden izledi. Trump, sosyal medya platformu Truth Social'da yaptığı bir paylaşımda, Çinli mevkidaşını tebrik ettikten sonra “Lütfen Vladimir Putin ve Kim Jong-un'a, ABD'ye karşı komplo kurarken en içten selamlarımı iletin” diye yazdı.

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas dün yaptığı açıklamada, Rusya ve Kuzey Kore liderlerinin Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile birlikte Pekin'deki büyük askeri geçit törenine katılımının, yeni bir Batı karşıtı ‘dünya düzeni’ oluşturma çabalarının bir parçası olduğunu söyledi.

Batı, üç nükleer gücün ittifakının Asya-Pasifik bölgesindeki mevcut askeri dengeyi bozmasından korkuyor. Bu endişelerin yanında Rusya'nın geçtiğimiz yaz Kuzey Kore ile ortak savunma maddesi içeren bir stratejik ortaklık anlaşması imzalamış olması da yer alıyor. Kuzey Kore'nin Çin ile de 1961 yılında imzalanan ve 2021'de yenilenen bir anlaşması bulunuyor.

Askeri geçit töreni, Çin'in askeri gücünü ve diplomatik etkisini sergilemek için düzenlendi. Fakat yan yana oturan Çin, Rusya ve Kuzey Kore liderleri, Trump'ın politikalarının belirsizliği nedeniyle ülkeleri arasında nükleer üçlü ittifak kurulacağı ve başta Kore Yarımadası olmak üzere birden fazla kriz bölgesinde sıcak savaşların patlak vereceğine dair korkuları körükledi.

Üç ülke nükleer silahlara sahip ve dünyanın herhangi bir yerine saldırı yapma kabiliyetine sahip. Farklı başlangıç noktalarına ve hedeflerine rağmen, tek bir ana hedefleri var. O da ABD’yi zayıflatmak ve Washington'ın liderliğindeki tek kutuplu dünyayı sona erdirmek.

Kuzey Kore ve Rusya ile olan ortaklık, Pekin'in ABD'nin yerini dünyanın hakim gücü olarak alma çabalarına yardımcı olsa da bu üçlü aynı zamanda Pekin'in hedeflerini de baltalayabilir. Bir yandan, bu üç ülke Washington'ın kaynaklarını çekerek ve dikkatini Pekin'den uzaklaştırarak onu zayıflatmaya yardımcı olurken diğer yandan Çin'in uzaklaştırmak istemediği AB ve Japonya gibi güçlü ortaklarının şiddetli düşmanlığını kışkırtıyor. Çin bu denklem içinde bu eksenle ilişkilerini kontrol edip yönlendirebilecek kadar güçlendirirken, onun davranışlarından sorumlu olacak noktaya gelmeden ince bir ip üstünde yürüyorlar.

İleriye dönük beklentiler

Sovyetler Birliği ve Çin'in Kuzey Kore'nin kurucusu Kim Il-sung'a güney komşusuna karşı verdiği savaşta (1950-1953) sağladığı destek, Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı blokları arasında yaşanan ilk şiddetli çatışmalar sırasında iki ülke arasındaki uluslararası alanda iş birliğinin en belirgin özelliğiydi.

Putin, Batı karşısında yaşadığı hayal kırıklığının ardından, ikinci döneminde Çin ile siyasi, ekonomik ve güvenlik ilişkilerini güçlendirmeye odaklanmaya başladı. Buna karşın Rusya, Kuzey Kore ile ilişkilerini ihmal etti, ancak 2021 yılında Batı ile gerginliğin tırmanmasının ardından bu ülkeye olan ilgisini yeniden canlandırdı ve Rusya'nın Ukrayna'ya savaş açmasının ardından ilişkiler çok daha yakın hale geldi.

Rusya'ya yönelik uluslararası izolasyonunun, Hindistan'a uygulanan ikincil yaptırımlar da dahil olmak üzere benzeri görülmemiş yaptırımlara rağmen başarılı olamadığını hatırlatılmalı.

Pyongyang, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşında önemli hizmetler sunmasının yanı sıra Tayvan'da bir savaş çıkması durumunda Pekin üzerindeki baskıyı hafifletmek için Çin'e Güney Kore'ye karşı bir savaşla Amerikalıların dikkatini dağıtma konusunda yardımcı olabilir.

Öte yandan, Çin'in savunma ve güvenlik konularındaki çekinceleri göz önüne alındığında, Kuzey Kore ve Rusya ile askeri bir ittifak kurması olası görünmüyor. Şi Cinping'in, 1950'lilerin başlarında Kore İşçi Partisi (eski adı Komünist Parti) liderliğindeki Kuzey Kore'ye yardım etmeye ve ABD ile karşı karşıya gelmeye karar verdiği ve bunun sonucunda dönemin ABD Başkanı Harry Truman'ın durumu fırsat bilerek 7. Filo'yu Tayvan Boğazı'na göndererek Tayvan Adası’nın kaybedilmesine yol açan hatayı tekrarlaması da olası değildir.

Üçlü ittifakın geleceği, ABD'nin üç ülke arasındaki yeni ekseni bölme becerisine bağlı olmaya devam ediyor, ancak günümüz dünyasında bu tür çabaların başarılı olma ihtimali düşük. Bu ülkelerden herhangi birini, mevcut müttefiklerinin ABD'den daha büyük bir tehdit oluşturduğuna ikna etme girişimleri boşuna olur. Çin, Kuzey Kore ve Rusya'yı izole etmeye yönelik Batı'nın çabaları da, bu ülkeler bir ittifak kurmaya karar verirlerse sonuçsuz kalır. ABD politikalarının karışıklığı ve diktatörlükler ile demokrasiler arasındaki çatışmaya odaklanılması, Batı'nın bu üç ülkeyle mücadelesinde ‘küresel Güneyi’ kazanmaya yönelik her türlü çabayı zayıflatıyor.

Burada Rusya'ya yönelik uluslararası izolasyonunun, Hindistan'a uygulanan ikincil yaptırımlar da dahil olmak üzere benzeri görülmemiş yaptırımlara rağmen başarılı olamadığını hatırlatmakta fayda var. Çin ve Rusya'nın geniş bir dostlar ağı kurmadaki başarısı, rejimlerle çatışmaktan kaçınmaları ve devletlerin egemenliğine saygı göstermeye önem vermeleri, bunun yerine kalkınma ve ortak çıkarlara odaklanmalarına bağlı. Elbette, üç liderin iç ve dış politika öncelikleri farklı ve üçlü ittifak faydacı bir ittifak olabilir, ancak mevcut uluslararası koşullarda bu ittifakı bozmak son derece güç.

Mevcut koşulların en büyük yararlanıcısı olarak ortaya çıkan Kim’in 66 yıl sonra ilk kez bir Kore lideri olarak askeri geçit törenine katılması, ülkesinin küçük boyutuna rağmen Rusya ve Çin ile ilişkilerinde eşit bir ortak haline geldiğini ve Rusya'ya verdiği önemli ‘kardeşçe’ destekten sonra güvenilir bir müttefik olduğunu gösteriyor. Kuzey Kore lideri, Rusya'nın Ukrayna'ya savaş açmasına kadar Pyongyang'ın başlıca destekçisi olan Çin'in, Batı ile çatışmasında kendisine yardımcı olabilecek ‘sadık’ bir rejimi kaybetmek istemiyor olabilir. Kim, başlıca ekonomik ortağı olan Çin'e açılmasının kendisine ek faydalar getirmesini umuyor. Pyongyang'ın Moskova ile artan güvenlik ve ticaret ilişkilerinden açık ekonomik faydalar elde ettiği herkesçe biliniyor. Güney Kore Merkez Bankası, 29 Ağustos'ta Kuzey Kore ekonomisinin 2024 yılında yüzde 3,7 büyüyeceğini ve bu büyümenin sekiz yılın en hızlı büyümesi olacağını bildirdi. Banka, Kuzey Kore ekonomisinin ‘Rusya ile genişleyen iş birliğinin’ etkisiyle madencilik ve imalat sektörlerinin büyüme kaydettiğini ve ihracatın yüzde 10,8 arttığını belirtti.

Kuzey Kore basını Kim Jong-un'a ‘sevgili ve saygıdeğer kızının’ Çin'deki faaliyet programını ya da ziyaretin amacının onun Kuzey Kore'yi yöneten Kim ailesinin varisi olarak duyurmak olup olmadığını açıklamadı.

Haleflik ya da yeni bir imaja hazırlık

Açık kalan bir mikrofon, Putin ve Şi’nin beraberlerinde Kim ile birlikte, Pekin'deki askeri geçit töreni platformuna doğru yürürken organ nakli ve insanların 150 yıla kadar yaşama olasılığı hakkında yaptıkları konuşmayı kaydetti. İki liderin ilgisinin, ilerleyen yaşları ve başlattıkları siyasi projeleri tamamlama arzularından kaynaklandığı aşikar. Öte yandan, sadece 41 yaşında olan Kim, genç kızını ilk kez kamuoyuna tanıtmak için Pekin'e getirdi. Bu durum, kızını getirmesinin amacının ne olduğu ve 1950'li yıllardan beri iktidarda olan hükümdar ailenin halefi olarak onu hazırlamak olup olmadığı konusunda spekülasyonlara yol açtı.

cdf
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve kızı Kim Ju-ae, Kangwon eyaletindeki Wonsan Kalma kıyı turizm bölgesinin tamamlanmasını şerefine düzenlenen bir gösteriyi izlerken, 24 Haziran 2025 (AFP)

Kuzey Kore, Kim Jong-un’un kızının adını ve yaşını açıklamadı. Ancak Güney Koreli istihbarat yetkilileri, kızın eski ABD’li basketbolcu Dennis Rodman'ın 2013 yılında Kim ailesiyle vakit geçirdikten sonra bahsettiği ve bebek olarak tanımladığı Ju-Ae adlı kızı olduğuna inanıyor.

Liderin ailesinin gizli tutulduğu bir ülkede, Ju-Ae’nin 2022 sonbaharında ilk kez ortaya çıkması dünyayı şaşırttı. O zamanlar yaklaşık 10 yaşında olduğu tahmin edilen kızın kıtalararası balistik füze denemesine katılması, bu şaşkınlığı daha da artırdı. Kuzey Kore basını kızın adını açıklamadı, ancak lider Kim'in kıtalararası balistik füze denemsini izlerken ‘sevgili’ kızının da yanında olduğunu bildirdi.

Şu anda 13 yaşında olduğu tahmin edilen Ju-Ae'nin askeri geçit törenlerine katılımı da gün geçtikçe artıyor. Yavaş yavaş olgunlaştıkça, Kuzey Kore basını ona ‘saygıdeğer kız’ diye hitap etmeye, o da siyasi, ekonomik ve diplomatik etkinliklerde boy göstermeye başladı. Ju-Ae, geçtiğimiz sonbaharda iktidardaki Kore İşçi Partisi'nin kuruluşu vesilesiyle Rusya'nın Pyongyang Büyükelçisi Alexander Matsegora ile bir araya geldi, elini sıktı ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Ju-Ae, geçtiğimiz mayıs ayında da Rusya’nın 9 Mayıs Zafer Günü vesilesiyle Kim Jong-un'a eşlik ederek Rusya Büyükelçiliği'ni ziyaret etti. Buradaki bir fotoğrafta Büyükelçi Matsegora, Ju-Ae'nin yanağına öpücük kondururken görülüyordu.

Kuzey Kore basını Kim Jong-un'a ‘sevgili ve saygıdeğer kızının’ Çin'deki faaliyet programını ya da ziyaretin amacının onun Kuzey Kore'yi yöneten Kim ailesinin varisi olarak duyurmak olup olmadığını açıklamadı. Amacın onu halefliğe hazırlamak olduğunu söylemek için henüz çok erken. Kim Jong-un, belki de kızının ufkunu genişletmek ya da sadece medyada tanınan tek kızının, kendisinin ve ülkesinin izolasyonunu sona erdiren ve aynı zamanda başlıca destekçileri olan Çin ve Rusya arasında kendisinin gözüne girmek için bir tür rekabetin ortaya çıktığı bu olaydaki sevincini onunla paylaşmak istediğinden onu yanına almıştır. Bu hamle, Çin ve Rusya’nın yükselen ekseninden uzaklaştırmak için ABD ve Batı'nın onunla ilişki kurmasının önünü açabilir.


İsrail ve Üçüncü Körfez Savaşı'nın süregelen yansımaları

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)
TT

İsrail ve Üçüncü Körfez Savaşı'nın süregelen yansımaları

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Büyük İsrail hakkındaki açıklamalarıyla tartışmalara yol açtı (AFP)

John Bolton

İsrail'in Gazze Şeridi'nde Hamas'a yönelik askeri harekâtı şiddetini artırırken, Ortadoğu'daki siyasi söylem de yoğunlaştı. Önde gelen İsrailli liderler, modern Yahudi devletinin kuruluşuna kadar uzanan eski bir slogan olan “Büyük İsrail” projesine desteklerini açıklarken, Arap liderler ve bölge dışından birçok kişi, yine uzun süredir var olan “iki devletli çözüm” sloganına bağlı kalmaya devam etti.

Hamas'ın vahşi saldırısı sahneyi değiştirdi ve artık farklı bir dünyayla karşı karşıyayız. Daha da önemlisi, haziran ayında İran'ın nükleer silah ve balistik füze programlarını hedef alan İsrail-Amerikan saldırılarının çok daha derin ve etkili sonuçları oldu.

Hamas başta olmak üzere İran'ın vekilleri, Tahran'ın “ateş çemberi stratejisi” olarak adlandırdığı ve yankıları bugün de devam eden bir stratejiyi İsrail'e karşı uygulamaya koymuşlardı. Sonuçlar göz önüne alındığında, Tahran'daki Ayetullahlar ve vekilleri için bundan daha feci bir sonuç hayal etmek zor. Ancak acı gerçek şu ki, gerçekten “Üçüncü Körfez Savaşı” olarak adlandırılabilecek süreç henüz bitmedi. Birinci Körfez Savaşı'nda, ABD ve müttefikleri, Kuveyt'i dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in işgalinden kurtararak önceki statükoyu yeniden tesis etmişlerdi. İkinci Körfez Savaşı ise Saddam'ın devrilmesine yol açtı ve Birinci Körfez Savaşı'nın başaramadığını fiilen tamamladı.

Irak'ın bölgesel tehdit denkleminden çıkarılmasıyla İran, büyük bir tehdit olarak öne çıktı ve bu da bölgenin stratejik hesaplarını kökten değiştirdi. Üçüncü Körfez Savaşı birçok cephede devam ettiği için, uzun vadeli etkileri hakkında henüz kesin bir yargıya varılamaz. Ancak, bölge içindeki ve dışındaki tüm tarafların, bölgesel sahnenin artık aynı olmadığını ve ister İsrail'e karşı tüm Arap savaşlarının başarısızlıkla sonuçlandığı 1948-1973 dönemi, ister barışa giden diplomatik yolların farklı sonuçlar verdiği 1973-1990 dönemi olsun, “eski zihniyetler” dönemini geride bıraktığımızı anlamaları çok önemli.

Stratejik bakış açısına göre en önemli gerçek, Ayetullahların Tahran'da iktidarda kalmaya devam ettikleridir. Vatandaşlarının güvenini giderek kaybeden bir rejimi korumak için umutsuz bir çabayla geniş çaplı bir iç baskı uygulamaya devam ediyorlar. Ancak, son iki yılın olayları - özellikle de ABD-İsrail saldırıları- İran rejiminin zayıf noktalarını açığa çıkardı ve çöküşünün artık bir olasılık değil, bir zaman meselesi olduğu yönündeki yaygın inancı pekiştirdi.

Suriye'de İran'ın en yakın müttefiki olan Beşşar Esed diktatörlüğünün devrilmesi, Tahran'ın nüfuzunu sona erdirmekle kalmadı, aynı zamanda Suriye ile İsrail arasında kalıcı bir barış ve hatta belki de Suriye’nin İbrahim Anlaşmaları'na katılma olasılığının kapısını açtı; ancak bununla ilgili bir yargıya varmak için henüz çok erken.

Lübnan'da, onlarca yıldır eşi benzeri görülmemiş bir İsrail-Lübnan iş birliğine dair haberler arasında, Hizbullah'ın askeri gücünü dağıtma çabaları devam ediyor. Lübnan ve İsrail arasında halen düşmanlık olsa da, iki başkentin Hizbullah'ı askeri ve terörist bir tehdit olarak etkisiz hale getirme konusunda şüphesiz güçlü bir çıkarı olduğu açık. Ama burada bile sonuç belirsizliğini koruyor.

Yemen'de Husi militanları, yalnızca İsrail ve komşu Arap devletleri için değil, aynı zamanda Kızıldeniz'deki uluslararası seyrüsefer için de bölgesel bir tehdit oluşturmaya devam ediyor. Bu tehdidi durdurma çabalarının tüm dünya için henüz sonuçlanmadığı açık.

Gazze Şeridi ve Batı Şeria'ya gelince, Hamas ve diğer Filistinli terör örgütlerine karşı savaş devam ediyor. Ancak silahlı çatışmayla ilgili yönlere odaklanmak, Gazze halkının karşı karşıya olduğu insani krizin şiddetini veya onun için güvenli ve onurlu bir gelecek sağlama ihtiyacını hiçbir şekilde hafifletmez. Gerçekten de insani, siyasi ve askeri düzeylerde tek sürdürülebilir çözüm, Hamas'ın sürdürülebilir bir siyasi ve askeri oluşum olarak ortadan kaldırılmasına bağlıdır. Bu kanser ortadan kaldırılmazsa, 7 Ekim 2023'te ortaya çıktığı şekliyle yeniden ortaya çıkma olasılığı yüksek ve bu durum hem İsrail'i hem de komşu Arap devletlerini bir kez daha tehdit etmektedir.

İki devletli çözüm fiilen 7 Ekim'de sona erdi ve ben sık sık Gazze'nin yeniden Mısır yönetimine döneceği, İsrail ve Ürdün'ün ise Batı Şeria'daki sınır ve güvenlik sorunlarını çözüme kavuşturacağı “üç devletli çözüm” çağrısında bulundum. İster Mısır ister İsrail olsun, Gazze'yi kimin kontrol ettiği veya kimin kontrolünü paylaşacağı sorusu, Hamas'ın (veya diğer terör örgütlerinin) Kahire veya Kudüs'ü tehdit etmesini engelleme ihtiyacından daha az önemlidir. Bunu başarmak için, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin (UNHCR) himayesinde ve köklü insani ilkeleri doğrultusunda, mültecileri yeniden yerleştirme yoluyla Gazze nüfusunu önemli ölçüde azaltmak gerekebilir. Bu, zaman ve kaynak gerektiren bir süreç ve hiçbir ciddi gözlemci, 1948'de İsrail'in kuruluşundan bu yana herkesin gözünden kaçan kolay ve hızlı bir çözümün bulunduğunu iddia edemez.

Son olarak, tüm tarafların siyasi söylemlerini yatıştırmaları son derece faydalı olacaktır. Mısır ve İsrail, geçmişte İsrail ile komşularından biri arasında ilk tam diplomatik ilişkiler kuran tarihi Camp David Anlaşması’nı imzalamışlardı. Ortak dostların desteğiyle, iki taraf Gazze konusunda da benzer atılımlar gerçekleştirebilir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


11 Eylül kurbanlarının çocukları ve torunları New York'ta anma töreni düzenliyor

Kylie Corrigan, New York İtfaiye Departmanı'nda tabur şefi olan babası Brendan Corrigan'ın yanında konuşuyor, 2024 (New York Times)
Kylie Corrigan, New York İtfaiye Departmanı'nda tabur şefi olan babası Brendan Corrigan'ın yanında konuşuyor, 2024 (New York Times)
TT

11 Eylül kurbanlarının çocukları ve torunları New York'ta anma töreni düzenliyor

Kylie Corrigan, New York İtfaiye Departmanı'nda tabur şefi olan babası Brendan Corrigan'ın yanında konuşuyor, 2024 (New York Times)
Kylie Corrigan, New York İtfaiye Departmanı'nda tabur şefi olan babası Brendan Corrigan'ın yanında konuşuyor, 2024 (New York Times)

New York'taki Ulusal 11 Eylül Anıtı ve Müzesi bugün 11 Eylül Kurbanlarını Anma Günü’ne tanıklık edecek.

Ulusal marşın çalınacağı ve saygı duruşuyla sessizliğin hâkim olacağı bu ciddi ortamda, kurbanların yakınları sırayla vefat edenlerin isimlerini okuyacaklar.

gthy
Danielle Riches, geçen yıl New York'ta düzenlenen 11 Eylül töreninde isimleri okuyor. (New York Times)

Ancak geçen yıl olduğu gibi bu yıl da dikkat çeken şey, 11 Eylül’e tanık olmamış, ancak bu olaylarla ilgili hikayeler dinleyerek büyümüş ve anıların canlı kalmasını sağlama sorumluluğunu üstlenmiş yeni bir neslin ortaya çıkması.

Onlar, saldırılarda hayatını kaybedenlerin çocukları ve torunları, şimdi ebeveynlerinin ve büyükanne ve büyükbabalarının bir zamanlar durdukları yerde durarak aynı anma görevini yerine getiriyorlar.

Geçtiğimiz yıl on yaşındaki Danielle Riches, 11 Eylül Kurbanlarını Anma Günü’nde kurbanların bazılarının isimlerini okumak için ayağa kalktı. Çoğu onun için yabancıydı, o doğmadan önce ölmüşlerdi. Ama son isim, vefat etse de ailesinin kalıcı bir parçası olan bir adama aitti: New York itfaiyecisi olan ve başkalarını kurtarmaya çalışırken ölen amcası Jimmy Riches. Danielle törende şu ifadeleri kullanmıştı: “Jimmy Amca… Senin hakkında ve ne kadar harika göründüğün hakkında sürekli konuşuyoruz. Keşke seninle tanışabilseydim.”

Hayatta kalanlar ve kurbanların yakınları bugün 24. kez, 11 Eylül’ün yıldönümünü anmak için New York'taki Ulusal 11 Eylül Anıtı ve Müzesi'nde bir araya gelecek. Gayda çalınacak, milli marş okunacak, saygı duruşu olacak ve kurbanların yakınları sırayla isimleri okuyacak.

İsimleri okuyanlar arasında çocuklar da olacak; geçen yıl isimleri okuyanların yaklaşık üçte biri, saldırıları hatırlamayan ancak asla unutmama sorumluluğunu taşıyan 11 Eylül kurbanlarının ailelerinin yeni nesline aitti.

Bunların bazıları o gün ebeveynlerini kaybetmiş çocuklar... Geçen yıl, 10 yaşındaki Kylie Corrigan, 60 yaşındaki dedesi James J. Corrigan'ın adını okudu. Dedesi, ikiz kulelerin güvenlik müdürü olan emekli bir itfaiyeciydi. Kylie şöyle dedi: “Seni çok seviyoruz ve çok özlüyoruz. Ben ve kız kardeşlerim seninle tanışabilmeyi çok isterdik.”

dfghty
11 Eylül 2001'de Boston'dan kaçırılan United Airlines'a ait 175 sefer sayılı uçak, saat 09:00'da New York'ta Dünya Ticaret Merkezi'nin Güney Kulesi'ne çarparak infilak etti. (Getty Images)

Kylie'nin 21 ve 19 yaşındaki iki kız kardeşi Kira ve Megan, önceki yıllarda okuyucu olarak törene katılmıştı. Babaları ve erkek kardeşleri ise saldırıların ardından itfaiyeci olmuştu.

Törene katılmak isteyen aile üyeleri, törenin yapılacağı yer olan ve eski Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin bulunduğu süs havuzlarının yakınında bulunan 11 Eylül Anıtı ve Müzesi tarafından düzenlenen çekilişe isimlerini yazdırıyor.

Günümüzün öğrencileri 11 Eylül olaylarını tarihin bir parçası olarak görüyor; onlar, terörizmin nükleer yıkımdan daha tanıdık bir tehdit olduğu Soğuk Savaş sonrası neslin bir parçası. Hayatlarındaki en önemli olay koronavirüs salgınıydı ve bu gençlerin çoğu, daha bebekken Manhattan'ın güneyindeki törenlere katılmaya başladı.

Brooklyn itfaiyecilerinden oluşan Riches ailesi, bu geçişi somutlaştırıyor. 25 Mart 2002'de baba ve üç küçük oğlu, Jimmy'nin cenazesini almak için Dünya Ticaret Merkezi'ne gittiler. Ailenin anladığı kadarıyla, Jimmy kurtarmaya çalıştığı bir kadının yanında bulunmuş ve olay yerinden ayrılmamıştı.

En küçük kardeş olan Thomas Riches, 2013 yılında isimleri okuduktan sonra şöyle dedi: “12 yıl oldu. Sizi dün gibi özlüyoruz. Sizi asla unutmayacağız.” Thomas, ağabeyi öldüğünde 17 yaşındaydı.

Thomas’ın o gün okuduğu isimler arasında Cantor Fitzgerald'ın operasyon müdürü Joseph Reina Jr. da vardı.

O günden bu yana, Jimmy'nin 11 Eylül'den sonra doğan dört yeğeni isimlerin okunmasına katıldı. Bu yıl, Thomas'ın 10 yaşındaki oğlu Tommy kura ile seçildi.

Büyükanneleri Rita Riches şu ifadeleri kullandı: “Herkes bunu yapmak istiyor. İster inanın ister inanmayın. Evde sürekli ondan bahsediliyor, bu yüzden onunla bir bağ hissediyorlar, onun hakkında her şeyi biliyorlar.”

Thomas Riches'e göre, çocuklar amcalarının bazen sınıfın palyaçosu olduğunu, başkalarını ön planda tuttuğunu ve başkalarını kurtarırken cesurca öldüğünü duymuşlar. Jimmy amcalarının itfaiyeci olmadan önce New York'ta polis memuru olduğunu ve Brooklyn'in Bay Ridge semtindeki bir restoranda garson olarak çalıştığını biliyorlar. Aile, törenin ardından bu restorana gidip öğle yemeği yiyecek ve onunla ilgili hikayeler dinleyecek. Amcalarının 30. yaş gününden bir gün önce, 29 yaşında bir kahraman olarak öldüğünü de biliyorlar.

14 yaşındaki yeğeni Tess, 2023 yılında yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Yarın 52. doğum günün olacaktı. Seni hiç tanımamış olsam da, seni asla unutmayacağım.”

Seçilen okuyucular yaz sonunda çekiliş hakkında bilgilendirilir; organizatörler, okuyacakları isimlerin listesinin önceden bir kopyasını ve telaffuzlarına yardımcı olacak bir kaydı, bir tür yaz ödevi olarak onlara verir.

Her 11 Eylül'de Riches ailesinin üç nesli Brooklyn, Queens ve Staten Island'dan buraya toplanır.

Riches ailesi, yeni Dünya Ticaret Merkezi'nin inşaatı sırasında ve 11 Eylül 2011'de anıt ve süs havuzlarının açılışında, bu yer halen harabe halindeyken oradaydı.

Şu anda 17 yaşında olan Franci, ailenin yeni neslinin okuma yapan ilk üyesiydi. 2021'de üniversiteye başladığı yıl isimleri okudu. Şu anda 12 yaşında olan Jimmy Riches (amcasının adını almış) 2022 yılında okuma yaptı. Jimmy seçildikten sonra her gece isimleri çalıştığını söyledi.

gthyju
10 yaşındaki Tommy Riches, dedesinin, babasının ve kuzenlerinin izinden giderek 11 Eylül saldırılarında hayatını kaybeden kurbanların isimlerini okudu. (New York Times)

Ardından 2023 yılında Tess, geçen yıl da Danielle törende isimleri okudu. Danielle, “Çok fazla insan vardı, bu yüzden biraz korkutucuydu ve ağlayacağımdan endişeleniyordum” dedi.

Bu yıl ise sıra Tommy'e geldi. Bir röportajda, amcasının fotoğrafının yanında durarak şu ifadeleri kullandı: “Onu kalbimizde tutmak için her yıl süs havuzlarının olduğu yere gidiyoruz. Böylece onu asla unutmayız ve asla terk etmeyiz.”