İki devletli çözüm için İsrail'in engelleri nasıl aşılabilir?

Filistin Meselesine Çözüm ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi konulu Yüksek Düzeyli Uluslararası Konferans, Filistin devletinin sembolik olarak tanınmasının ötesine geçerek somut ve pratik öneriler ortaya koydu

Fotoğraf: Majalla
Fotoğraf: Majalla
TT

İki devletli çözüm için İsrail'in engelleri nasıl aşılabilir?

Fotoğraf: Majalla
Fotoğraf: Majalla

Remzi İzzeddin Remzi

Egemen bir Filistin devleti kurma hayali, son on yılların en önemli jeopolitik dönüşümünü yaşıyor. 22 Eylül'de New York'ta düzenlenen Filistin Meselesine Çözüm ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi konulu Yüksek Düzeyli Uluslararası Konferans, sadece bilinen tutumların tekrarlanması için bir diplomatik etkinlik değil, Filistin devletinin uluslararası arenada daha fazla ülke tarafından tanınmasına hız veren ve çatışmanın sınırlarını benzeri görülmemiş bir şekilde yeniden çizen bir dönüm noktası oldu.

Filistin çeşitli ülkeler tarafından tanındıkça, mevcut durumun temelleri giderek daha kırılgan hale geliyor. Bugün, 156 ülke Filistin devletini tanıyor ve bu sayı önemli sembolik ve stratejik anlamlar taşıyor. Bu sayı yakında İsrail'i tanıyan 164 ülkeyi geçecek gibi görünüyor ve Filistin'i tanımakta tereddüt eden ülkeleri, tarafsızlık arayan ülkeler olarak değil, gün geçtikçe büyüyen uluslararası fikir birliğine katılmayı reddeden taraflar olarak giderek daha fazla tecride itecek.

Bu dinamik, marjinal aktörler tarafından değil, derin tarihi nüfuza sahip önemli güçler tarafından yönlendiriliyor. Bu bağlamda, Fransa ve Birleşik Krallık'ın Filistin devletini tanıma kararı, önemi küçümsenemeyecek bir adım olarak öne çıkıyor. Bu iki ülke, tanıma listesine eklenen iki bayrak olmaktan ziyade Sykes-Picot Anlaşması ile modern Ortadoğu'nun şekillenmesine katkıda bulunmuş ve İsrail’in kurulmasına zemin hazırlayan Balfour Deklarasyonu'nun da arkasındaki güçlerdi. Dolayısıyla, bugün Filistin devletini tanımaları, derin bir tarihi düzeltmedir.

Bu gelişme aynı zamanda 1947 yılında yayınlanan ve Filistin'in bir Yahudi ve bir Arap olmak üzere iki devlete bölünmesini öngören Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nun 181 sayılı kararının asıl hedefine ulaşılması yolunda atılan ilk pratik adımdır.

Daha spesifik olarak bu son durum BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) beş daimi üyesinden dördünün yani Çin, Rusya, Fransa ve Birleşik Krallık’ın artık Filistin'i tanıdığı anlamına geliyor. Geri sadece ABD kalıyor. ABD, henüz bu adımı atmamış tek daimî üye olmaya devam ediyor. Artık Filistin devletinin küresel olarak tanınıp tanınmayacağı değil, Washington’ın bu artan uluslararası ivmeye ne kadar süre direneceği sorusu gündemde.

Kırılmalar: ABD’nin siyasi tablosundaki değişimler

Bu uluslararası baskı, kısa bir süre öncesine kadar ABD’de düşünülemez olan dikkate değer bir değişimle eş zamanlı olarak yaşanıyor. Uzun süredir büyük ölçüde İsrail yanlısı bir söylemin esiri olan Amerikan kamuoyu, şu anda somut bir değişim geçiriyor. Özellikle gençler arasında yapılan son anketler, İsrail politikasına verilen desteğin azaldığını ve Filistinlilerin adalet ve kendi kaderini tayin etme mücadelesine duyulan sempatiyi belirgin bir şekilde arttığını gösteriyor. Gazze’deki savaşın ağır insani bedeli, bu değişimin itici gücü olurken Filistin meselesini dış politikanın kenarından kamuoyu tartışmalarının merkezine taşıdı.

Daha önce doğal kabul edilen İsrail yanlısı destek önemli ölçüde azalıyor.

Daha da çarpıcı olanı, bu değişimin yankıları, uzun süredir aşılmaz bir kale gibi görünen ABD Kongresi'nin koridorlarında da yankılanmaya başladı. ABD Kongresi’ni 15 üyesi, daha önce eşi ya da benzeri görülmemiş bir hareketle, İsrail'in devam eden askeri saldırganlığını gerekçe göstererek, ABD'nin İsrail'e silah transferini durdurması çağrısında bulundu. Bu grup hala azınlıkta olsa da, ortaya çıkışı bile ABD yasama kurumunda hakim olan geleneksel bağlamdan radikal bir kayma olduğunu gösteriyor.

dfgthy
BM Genel Kurulu üyeleri, ABD’nin New York kentindeki BM genel merkezinde Filistin meselesi ve iki devletli çözümün uygulanması konusunda oylama yaptılar, 12 Eylül 2025 (Reuters)

Bu, daha önce kesin olarak kabul edilen İsrail'e yönelik iki partili desteğin önemli ölçüde azalmaya başladığının açık bir göstergesidir. Dahası, Filistinliler için ciddi bir siyasi umut bulunmadığı halde İsrail'in askeri operasyonlarını sürdürmesi, Washington’daki karar alıcılar için giderek artan bir yük haline geliyor. ABD’deki bu iç bölünme, uluslararası toplumun daha etkili ve etkili bir şekilde harekete geçmesi için önemli bir fırsat penceresi açıyor.

Görüşten pratiğe: Macron'un üç aşamalı önerisi

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre  Filistin Meselesine Çözüm ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi konulu Yüksek Düzeyli Uluslararası Konferans, Filistin devletinin sembolik olarak tanınmasının ötesine geçerek somut ve pratik öneriler ortaya koydu Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, konferanstan çıkan New York Deklarasyonu'ndan yararlanarak ayrıntılı üç aşamalı bir program sundu. Öneri, belirgin bir zaman çizelgesinden yoksun olması nedeniyle önemli bir zayıflık sergilese de genel ve belirsiz beklentilerin ötesine geçen yapılandırılmış bir çerçeve sundu.

Öneri, her iki taraf için olmak üzere İsrail’in bekasına yönelik tehditlere karşı garantiler ve Filistin’in sınırlarının izlenmesi ve iç güvenliğin sağlanması için uluslararası bir misyonun konuşlandırılması gibi Avrupa tarafından sunulan güvenlik garantileri öngörüyor.

Birinci Aşama: ‘Kısa vadeli’ siyasi ve diplomatik savunma

İlk aşama, taraflar arasında acilen itidal sağlanmasına ve güvenin tesis edilmesine odaklanıyor. Bu aşama, temel talepleri içermektedir. Bunların başında, Batı Şeria’da İsrail’in yerleşim yerlerini genişletmesinin derhal durdurulması gelmektedir. Avrupa Birliği (AB), coğrafi olarak yan yana bir Filistin devletinin yaşayabilirliğini sağlamak için bu talebin hayati önem taşıdığını düşünüyor. Bunun yanı sıra Filistin Yönetimi’nden kışkırtma ve şiddet eylemleriyle mücadele etmek için somut adımlar atması isteniyor. Filistin Yönetimi’nin bu rolü yerine getirebilmesi için Macron, bağımsız bir devleti yönetmek için gerekli kapasiteyi oluşturmada hayati bir adım olan Filistin yönetim kurumlarını güçlendirmek için Avrupa'nın mali ve siyasi desteğini artıracağına söz verdi. Bu aşama, Abraham Anlaşmaları kapsamında İsrail ile ilişkilerini normalleştiren ülkeler de dahil olmak üzere bölgesel güçlerin, barış sürecini ilerletmek için nüfuzlarını kullanmalarını da içeriyor.

İkinci aşama: “Orta vadeli” siyasi sürecin yeniden başlatılması

Bu aşama, organize bir çerçeve içinde ve uluslararası gözetim altında müzakerelerin yeniden başlamasını gerektirir, ancak temel bir fark vardır: bu müzakereler uluslararası hukuka dayalı olmalıdır. Müzakereler, öncelikle ‘barış karşılığında toprak’ ilkesini teyit eden ve iki devletli çözümü destekleyen BMGK 242, 338 ve 1515 sayılı kararları olmak üzere, açık ve uzun süredir üzerinde anlaşmaya varılmış referans şartlarına dayanmalı.

dfrgthy
İşgal altındaki Batı Şeria’daki Cenin Mülteci Kampı’na İsrail hava saldırısı düzenlendikten sonra bir adam hasar gören binanın önünde duruyor, 6 Eylül 2024 (AFP)

Bu bağlamda, işgal altındaki topraklardan kapsamlı bir çekilme ve Filistinli mülteci sorununa adil bir çözüm karşılığında İsrail ile Arap dünyası arasında tam normalleşme öneren 2002 tarihli Arap Barış Girişimi de yer alıyor.

Üçüncü aşama: “Uzun vadeli” uluslararası destek sistemi

Anlaşmanın imzalanmasının bir son değil, bir başlangıç olduğunu kabul eden bu son aşama, anlaşmanın hükümlerinin uygulanmasını sağlamak için güçlü bir uluslararası çerçeve oluşturulmasını öngörüyor. Bu bağlamda Macron, anlaşmaya uyumu izlemekle görevli, ABD, Avrupa Birliği (AB) ve bir dizi Arap ülkesinden oluşan bir ‘uluslararası temas grubu’ kurulmasını önerdi.

Daha da önemlisi öneri, her iki taraf için olmak üzere İsrail’in bekasına yönelik tehditlere karşı garantiler ve Filistin’in sınırlarının izlenmesi ve iç güvenliğin sağlanması için uluslararası bir misyonun konuşlandırılması gibi Avrupa tarafından sunulan güvenlik garantileri öngörüyor. Plan ayrıca, arzu edilen devletin kurulduğu ilk günden itibaren Filistin ekonomisinin sürdürülebilirliğini sağlamak için büyük ölçekli bir uluslararası yatırım programının başlatılmasını da içeriyor.

Gazze'de devam eden katliamlar ve Batı Şeria'da yerleşim yerlerinin hızla genişlemesi, bu ülkelerin desteklediğini iddia ettiği devletin kurulma olasılığını fiilen zayıflatıyor.

Filistin reformları ve BM'nin harekete geçmesi çağrısı

Devlet olmanın diplomatik tanınmadan daha fazlasını gerektirdiğini kabul eden Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, konferans sırasında kapsamlı bir reform gündemi olduğunu açıkladı. İki yıl içinde mali sistemi ve eğitim müfredatını BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) standartlarına uyumlu hale getirmek de dahil olmak üzere, yönetişimi, şeffaflığı ve hukukun üstünlüğünü güçlendirme sözü veren Abbas’ın önemli taahhütleri arasında, çok tartışma yaratan önceki sistemlerin yerine, uluslararası olarak denetlenen tek bir sosyal refah sisteminin kurulması yer aldı. Ayrıca, savaşın sona ermesinden sonraki bir yıl içinde başkanlık ve parlamento seçimleri düzenlemeyi ve yönetimden devlet kurulumuna geçişi yönetmek için üç ay içinde geçici bir anayasa taslağı hazırlama taahhüdünde bulunan Abbas, tüm tarafların Filistin Yönetimi programına ve uluslararası haklara bağlılıklarını vurguladı.

Filistin Yönetimi içindeki bu ivme, kararlı uluslararası eylemlerle desteklenmeli. Filistin'e üye olmayan gözlemci statüsü veren BM Genel Kurulu, bu siyasi yolu güçlendirecek somut adımlar atılması için baskı yapmaya devam etmekten sorumlu.

Ancak asıl sınav BMGK’da. BMGK’nın açıklamaların ötesine geçen ve 1967 sınırlarına dayalı iki devletli bir çözümün gerçekleştirilmesini taahhüt eden açık hükümlerinin yer aldığı güncellenmiş bir barış çerçevesi benimsemesi büyük önem taşıyor. Ayrıca, kapsamlı bir bölgesel güvenlik sisteminin kurulması ve uzun süredir önerilen ancak hiçbir zaman uygulanmayan uluslararası barış konferansının toplanması çağrısı da bu çerçeveye dahil edilmeli.

sdfrgt
BM’deki iki devletli çözüm konulu konferansa katılanlar hatıra fotoğrafı çektirdi, 28 Temmuz 2025 (AFP)

BMGK üyeleri, açıklamaların ötesine geçerek somut sonuçlar elde etmeli. Diğer çatışma bölgelerinde olduğu gibi, yerleşim yerlerinin genişletilmesinde rol oynayan İsrailli yetkililerin ve kuruluşların yaptırım listelerine eklenmesini öngören bir süreç başlatılması gerekiyor. Bu süreç, Petrol Karşılığı Gıda Programı benzeri sıkı bir izleme mekanizmasının kurulmasını da içerebilir. Bu mekanizma kapsamında, İsrail'in doğal gaz ihracatından elde ettiği gelirler, Gazze'nin yeniden inşası ve mağdurlara tazminat ödenmesi için ayrılan BM denetimindeki bir emanet hesabına yatırılması gerekiyor. ABD’nin bu tür önerilere itiraz etme olasılığı, bu önerilerin sunulmasının önünde bir engel olmamalı. Aksine, bu durum, uluslararası toplumun iki devletli çözüme bağlılık konusundaki ciddiyetinin bir testi olarak görülmeli.

Acil görev: Katliamı durdurmak

Ancak, sahadaki durum değişmediği sürece bu diplomatik girişimlerin hiçbiri başarıya ulaşmaz. Gazze'de devam eden katliamlar ve Batı Şeria'da yerleşim yerlerinin hızla genişlemesi, bu ülkelerin desteklediğini iddia ettiği devletin kurulma olasılığını fiilen zayıflatıyor. Uluslararası toplumun acil ve ahlaki görevi, İsrail'in savaş makinesini gecikmeden durdurmak için kararlı adımlar atmaktır.

Bunun için sözlü kınamaların ötesine geçilerek somut adımlar atılması gerekiyor. Bu bağlamda, silah ambargosu uygulamak en önemli öncelik. Devletler, bireysel ve toplu olarak, İsrail'e silah sevkiyatını durdurmalı ve silah taşıyan gemilerin ve uçakların limanlarına ulaşmasını veya hava sahalarını geçmesini engellemek dahil olmak üzere pratik önlemler almalı.

Filistin devletinin kurulmasına giden yol, bir nesildir hiç olmadığı kadar net. Bu yolun ana hatları, artan uluslararası tanınma, ayrıntılı planlar ve reformlara yönelik ciddi taahhütlerle belirlendi.

‘Meşru müdafaa’ bahanesiyle İsrail'e silah tedarik etmeye devam edenler, bu sınırların çok ötesine geçen bir kampanyaya fiilen katılıyorlar. İsrail yönetimi, Gazze'yi sakinlerinden boşaltma ve Batı Şeria'da apartheid sistemine benzeyen kalıcı bir gerçeklik kurma niyetini açıkça dile getirdi. Bu gidişatın devam etmesine izin vermek, iki devletli çözümü kesin olarak gömmek anlamına gelir.

Uluslararası toplum aynı zamanda İsrail’in yerleşim birimlerinin genişlemesine, özellikle de Doğu Kudüs'teki E-1 yerleşim projesine karşı net bir kırmızı çizgi çekmeli. Aksi takdirde Batı Şeria'yı bölerek Doğu Kudüs ile coğrafi bağlantısını kesecek olan bu durum, bir Filistin devletinin kurulmasını pratik olarak imkansız hale getirecek.

Bu süreci kolaylaştırmak için BM Genel Kurulu, üye devletlerin kendileri için en uygun olanları seçebilecekleri bazı hedefli tedbirler belirleyen bir karar kabul edebilir. Bu önlemler arasında şunlar yer alabilir:

Ekonomik yaptırımlar: Yasadışı yerleşim yerlerinde üretilen mallara ticaret kısıtlamaları ve yasaklar getirilmesi.

Mali yaptırımlar: Yerleşim faaliyetlerini finanse eden Hapoalim ve Leumi gibi bankaların varlıklarının dondurulması ve para cezaları uygulanması.

Sektörel yaptırımlar: İsrail'in büyük silah üreticilerini ve yerleşim yerlerini destekleyen şirketlere yaptırım uygulanması.

Kültürel yaptırımlar: İsrail uluslararası hukuka uymaya başlayana kadar, uluslararası spor ve kültür etkinliklerine katılımının askıya alınması.

BM Genel Kurulu tarafından alınacak herhangi bir kararın, BM’nin zaten kırılgan olan mali durumunu olumsuz etkileyebilecek bir karşı tepkiyle karşılaşacağına şüphe yok. Bu yüzden üye devletler, örgütün bütçesindeki olası açığı telafi etmek için alternatif mekanizmalar geliştirerek bu sorunu çözmek için birlikte çalışmalı.

Filistin devletinin kurulmasına giden yol, bir nesildir hiç olmadığı kadar net. Bu yol, artan uluslararası tanınma, ayrıntılı planlar ve reformlara yönelik ciddi taahhütlerle şekilleniyor. Ancak bu yol, kan ve betonla, gözlerimizin önünde, her an siliniyor. Artık uluslararası toplumun, açıklamalarının sadece sözde kalmayıp eyleme dönüşen bir taahhüt olduğunu kanıtlama sorumluluğu tamamen kendisine ait. İki devletli çözüm bugün son nefesini veriyor ve ancak kararlı ve acil bir müdahaleyle kurtarılabilir.



Netanyahu, Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi'ne katılmayı reddetti

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)
TT

Netanyahu, Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi'ne katılmayı reddetti

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu oturumları sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, Netanyahu'nun Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi’ne katılamayacağını duyurdu.

Netanyahu'nun ofisi tarafından bugün yapılan açıklamada, “Başbakan Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump'tan bugün Mısır'da düzenlenen konferansa katılmak üzere davet aldı. Başbakan, Başkan Trump'a daveti için teşekkür etti, ancak bayram nedeniyle zirveye katılamayacağını açıkladı” denildi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı yaptığı açıklamada, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun dini bayram nedeniyle Şarm eş-Şeyh'teki barış zirvesine katılmayacağını duyurdu.

Bu arada Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, barış zirvesine katılmak üzere bugün Mısır'ın Şarm eş-Şeyh kentine geldi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı bugün erken saatlerde Filistin Devlet Başkanı ve İsrail Başbakanı'nın Şarm eş-Şeyh'teki barış zirvesine katılacağını duyurmuştu.

Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmayı pekiştirmek ve bu anlaşmaya bağlılıklarını teyit etmek amacıyla barış zirvesine katılacaklar” denildi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'nin ABD Başkanı Donald Trump'tan ‘İsrail Başbakanı’yla birlikte İsrail'deyken bir telefon aldığını ve İsrail Başbakanı’nın da Cumhurbaşkanı’yla görüştüğünü’ belirtti.

Cumhurbaşkanlığı, ‘Netanyahu’nun Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın da katılacağı barış zirvesine katılacağı konusunda anlaşmaya varıldığını’ bildirdi.

İki Filistinli kaynak dün Şarku’l Avsat'a, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'den resmi davet aldıktan sonra bugün Mısır'da düzenlenecek ve ABD Başkanı Donald Trump ile yaklaşık 20 ülkenin liderlerinin katılacağı Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi’ne katılacağını doğruladı.

Filistin Devlet Başkanlığı’na yakın bir kaynak, “Mısır, Abbas'ın Filistin halkının meşru ve tek temsilcisi sıfatıyla zirveye katılmasını çok istedi” dedi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi bugün öğleden sonra Şarm eş-Şeyh'te, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve ABD'li mevkidaşı Donald Trump'ın eş başkanlığında, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek amacıyla 20'den fazla ülkenin liderlerinin katılımıyla düzenlenecek” denildi.

Cumhurbaşkanlığı daha sonra yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için imzalanan anlaşmayı kutlamak üzere 31 ülke ile uluslararası ve bölgesel kuruluşların Şarm eş-Şeyh Barış Zirvesi’ne katıldığını doğruladı.

Şarm eş-Şeyh, geçen hafta uluslararası arabuluculuk heyetleri ile Hamas ve İsrail heyetleri arasında toplantılara ev sahipliği yaptı. Söz konusu toplantılar, ‘Gazze'de ateşkes anlaşmasının’ açıklanmasıyla sona erdi.


Kral’ın konuşması sonrası Fas’ı ne bekliyor?

Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)
Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)
TT

Kral’ın konuşması sonrası Fas’ı ne bekliyor?

Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)
Fas Kralı beşinci yasama yılının ilk oturumunun açılışına başkanlık etmeye hazırlanırken, Rabat'taki Fas Meclisi binası önünde kalabalıklar toplandı, 10 Ekim 2025 (AFP)

Abdurrahim et-Turani

Kral 6. Muhammed'in beşinci dönem meclis açılışında yaptığı konuşma (10 Ekim 2025 Cuma), Fas'ın son günlerde yaşadığı ‘uzun bekleyişe’ bir son verdi. Bu alışılmadık derecedeki uzun bekleyiş, ‘Z’ kuşağı gençlerin ve toplumun diğer kesimlerinin radikal değişim umutları ile siyasi sürecin gerçekliği arasındaki tabana tabana olan zıtlığı yansıtıyordu.

Konuşma, bekleme dönemini sona erdirirken hükümetin, meclisin ve diğer resmi kurumların kraliyet direktiflerine nasıl tepki vereceklerine dair yeni bir beklenti döneminin başlangıcı oldu.

Tüm sosyal sınıfların, özellikle sağlık, eğitim ve istihdam gibi temel hizmetlerin kötüye gitmesine karşı radikal bir çözüm beklendiği ve bu yüzden beklentilerin eşi benzeri görülmemiş bir seviyeye ulaştığına şüphe yok.

Bu yüzden Z kuşağı, hiç şüphesiz bu konuşmayı en heyecanla bekleyen kesimdi. Z kuşağı siyasi partiler, sendikalar, örgütlü kurumlar ve resmi medya gibi tüm geleneksel kanalları atlayarak taleplerini doğrudan kraliyet makamına iletti.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Kral, hükümete mutlak güveni geri kazandırmasa da ona ölümcül bir darbe de indirmedi. Daha çok, hükümeti sıkı bir nihai denetim altına almayı amaçlıyor gibiydi.

Beklentileri, hükümetin istifası ve yolsuzluk ve kötü yönetimle ilgisi olanların yargılanması gibi radikal taleplerini karşılayacak alışılmadık bir tepki üzerine odaklanmıştı. Bu talepler, geleneksel siyasi bağlamda gerçekleştirilmesi imkânsız olarak nitelendiriliyordu.

frgt
Kraliyet Sarayı tarafından 10 Ekim 2025’te yayınlanan tarihsiz bir fotoğrafta Kral 6. Muhammed’in Rabat'ta Fas Meclisi’nin açılışından önce kalabalığı selamladığı görülüyor (Reuters)

Öte yandan siyasi elitler Kral’ın konuşmasını büyük bir endişeyle bekliyorlardı. Temel soruları iki olasılığa indirgeniyordu. Kral hükümete olan güveni yeniden tesis edecek mi, yoksa siyasi manzarayı yeniden şekillendirecek kararlı bir darbe vuracak mı? Yani başka bir deyişle, halkın öfkesi ve Z kuşağının taleplerine yanıt olarak Başbakan Aziz Ahnuş hükümetini feshedip bakanlarını görevden almak gibi alışılmışın dışında bir karar alarak siyasi bir deprem yaratacak mı?

Bu beklenti, elit kesimin konuşmanın sadece rutin bir olay değil, mevcut hükümetin ve kalan bir yıl boyunca tüm siyasi manzaranın kaderini belirleyebilecek bir dönüm noktası olduğunun farkında olduğunu yansıtıyordu. Koşullu istikrar ya da radikal değişim konusunda net bir sinyal bekliyorlardı.

Ahnuş’un önündeki son şans

Kral 6. Muhammed’in konuşmasının ardından, başkent Rabat'a komşu Salé şehrinden bir ortaokul müfettişi, ‘Kral hükümete mutlak güveni geri kazandırmasa da ona ölümcül bir darbe de indirmedi” yorumunda bulundu. Kral’ın konuşması daha çok, hükümeti sıkı bir nihai denetim altına almak, yani hükümetin yapısını korurken çok katı yürütme ve etik koşullar dayatmayı amaçlıyor gibiydi.

Fas Kadınları Demokratik Derneği'nden genç aktivist Fatimat’uz-Zehra Fetuh, konuşmanın her zamanki gibi parlamentonun anayasal açılışında yapıldığını ve Z kuşağının talep ettiği hükümetin feshedilmesi veya görevden alınması gibi bir karar içermediğini göz ardı etmemek gerektiğini belirtti. Fetuh’a göre hükümetin yasama döneminin sonuna kadar görevde kalması, Eylül 2026'da yapılacak seçimler öncesinde kurumsal istikrar ilkesine hizmet ediyor.

Fas halkının büyük bir bölümü, özellikle ‘Z kuşağı ayaklanmasına’ sempati duyanlar, hükümetin feshedilmesi veya yolsuzluk ve ihmal nedeniyle bazı bakanların görevden alınması gibi acil ve güçlü kararlar alınmasını bekliyordu

Al Majalla’ya konuşan Fetuh, şunları söyledi:

“Kral, sorumluluklarını hafifletmek yerine, bu sorumluluğu onların omuzlarında bıraktı. Konuşma, özellikle sağlık, eğitim ve istihdam sektörlerinde temel projelerin derhal hızlandırılması gerektiği konusunda onlara net bir mesaj verdi."

Fas İşçi Sendikası'na bağlı Liman Sendikası'ndan Abdulkadir Karad ise Al Majalla’ya yaptığı açıklamada, “Konuşmanın gücü, Kral’ın onlara sınırsız yetki vermemiş olması, aksine tartışmaya açık olmayan şartların yer aldığı kesin bir uyarıda bulunmuş olması gerçeğinde yatıyor. Kral, Z kuşağı ayaklanmasını tetikleyen alanlarda, yani sağlık, eğitim ve istihdam alanlarında somut ve hızlı sonuçlar gösterilmesi gerektiğine doğrudan odaklandı. Bu da hükümetin toplumsal öfkenin ateşini söndürmeyi başarması gerektiği, aksi takdirde sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağı anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.

Kral’ın konuşmasının, Ahnuş hükümeti için son bir şans olarak görülebileceğini belirten Karad, “Sanki bu konuşma, acil sonuçlar ve gerekli dürüstlük şartına bağlı olarak güvenin yenilenmesi gibi” diye ekledi.

Mutlak duyarlılık

Ancak, siyasi elitlerin diğer tepkileri, özellikle hükümetin görevden alınması veya yolsuzluğun kınanması konusunda net ve kararlı kararlar alınmasını bekleyen kesimler arasında, sokaklarda beklenti ile karışık ihtiyatlı bir çekimserlik hali ve hayal kırıklığı şeklindeydi.

Beklendiği gibi, hükümet çoğunluğu ‘koşulsuz yanıtını’ açıklamak ve sağlık, eğitim ve istihdam alanlarında sosyal atölyelerle ilgili kraliyet direktiflerinin uygulanmasının ‘hızlandırılmasına’ yönelik taahhüdünü bir kez daha vurguladı. Bu açıklamaların asıl amacının, yaklaşan seçimler öncesinde zamanla yarışta baskıyı hafifletmek ve verimlilik göstermek olduğu herkes tarafından biliniyor.

Bu arada, parlamentoda temsil edilen çeşitli muhalefet partileri (Sosyalist Birlik Partisi, İlerleme ve Sosyalizm Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Halk Hareketi) Kral’ın hesap verebilirlik ve dürüstlüğü vurgulayan konuşmasına övdüler. Bu talimatların, hükümetin projelerini yerine getirmedeki yetersiz performansına yönelik devam eden eleştirilerinin geçerliliğinin dolaylı bir şekilde kabulü olduğunu iddia ettiler.

Çatışmayı ertelemek mi?

Hükümet veya muhalefetteki elitlerin siyasi hesaplamalarının aksine, krizden en çok etkilenen grupların ilk tepkileri daha ölçülüydü. Fas halkının büyük bir bölümü, özellikle ‘Z kuşağı ayaklanmasına’ sempati duyanlar, hükümetin feshedilmesi veya yolsuzluk ve ihmal nedeniyle bazı bakanların görevden alınması gibi acil ve güçlü kararlar alınmasını bekliyordu.

Z kuşağı hareketi, kısmi çözümleri veya bürokratik vaatleri tolere edemez. Talepleri radikal ve acildir. Agadir'de 8 kadının bir devlet hastanesinde doğum yaparken ölmesi gibi trajik olayların da gösterdiği üzere esasen ‘hayat memat’ meselesidir.

Sokaktaki yorumlar, “sözlerin yeterli olmadığı” ve birkaç ay içinde istihdam yaratılması ve hastanelerde iyileştirmeler yapılması şeklinde somut başarılar görülmesi gerektiği, aksi takdirde konuşmanın herhangi bir değişiklik getirmediğinin kabul edileceği yönündeydi.

Sokaktaki yorumlar çoğu zaman ‘verilen sözlerin yeterli olmadığı’ ve birkaç ay içinde istihdam yaratılması ve hastanelerde iyileştirmeler yapılması şeklinde somut başarılar görülmesi gerektiği, aksi takdirde konuşmanın herhangi bir değişiklik getirmediğinin kabul edileceği yönündeydi.

Bu soğukluk, halkın beklentileri ile siyasi söylemlerin gerçekliği arasındaki büyük uçurumu yansıttı. Gençler ve vatandaşlar protesto için sokaklara döküldükten sonra, halk artık sadece ‘hızlanma’ veya ‘hükümetin vaatlerine’ güvenmeyi değil, reformların ciddiyetinin kanıtı olarak acil siyasi fedakarlıklar bekler oldu. Bu fedakarlıkların başında Milli Bağımsızlar Birliği (RNI) ve Özgünlük ve Modernite Partisi (PAM) liderliğindeki mevcut hükümetin görevden alınması geliyordu.

Tüm geleneksel medyayı atlayarak doğrudan Kral’a seslenen Z kuşağının hükümetin feshedilmesi ve yolsuzluk yapanların yargılanması şeklindeki taleplerine yanıt verilmemesi, hareketlerinin özünün kısmen göz ardı edildiği şeklinde bir algı yarattı. Zira bu durum, Kral’ın, değiştirilmesi talebinde bulundukları düzenin mekanizmalarını koruduğu anlamına geliyor.

ty6
Kazablanka'daki 5. Muhammed Meydanı'nda sağlık ve eğitim alanlarında reform talep eden gençlik protestosu sırasında ellerinde pankartlar tutan protestocular, 6 Ekim 2025 (AFP)

Öte yandan halk, yolsuzluk yapan ve başarısız olan yetkilileri görevlerinde tutarak onlara bir yıl içinde yetkinliklerini kanıtlama fırsatı verdiği için bu konuşmanın çatışmayı ertelediğine inanıyor. Sosyal medya sayfalarında açıkça ifade edilen ‘soğuk’ tepkinin kaynağı da bu ihtiyatlı beklenti.

Kendisini Fas Marksist-Leninist Hareketi’nin (MMLM) devamı olarak gören Fas Demokratik Yol Partisinden A.S. bu ihtiyatlı beklentinin Z kuşağı tarafından geçici ve hesaplı bir duraklama olarak yorumlanabileceğini ve bu duraklamanın muhtemelen yenilenmiş ve şiddetli bir öfke dalgasının habercisi olacağını söyledi.

Eğer önümüzdeki haftalarda sağlık ve eğitim alanlarında doğrudan etki edecek somut sonuçlar görülmezse, böyle bir öfke patlaması yaşanabilir. Çünkü gençler acil eylem taleplerinde referans olarak Kral’ın konuşmasının baskısına güvenecekler. Bu durum, konuşma, hükümeti en üst düzeyde denetime tabi tuttuğu ve çabalarını hızlandırmaya zorladığı için özellikle geçerli. Bu önlem, Z kuşağına hızlı sonuç talep etmek için meşru bir gerekçe sunuyor. Hükümet Kral’ın direktiflerine yanıt veremezse, başarısızlığı iki katına çıkacak ve geriye kalan desteği de kaybedecek.

Z kuşağı hareketi, kısmi çözümleri veya bürokratik vaatleri tolere edemez. Talepleri radikal ve acildir. Agadir'de 8 kadının bir devlet hastanesinde doğum yaparken ölmesi gibi trajik olayların da gösterdiği üzere esasen ‘hayat memat’ meselesidir.

Sağlık ve eğitim alanlarında yapısal reformlar uzun zaman gerektirse de, gençler hızlı ve somut sonuçlar bekliyor. Gelecekte herhangi bir eylemsizlik, doğrudan kraliyet direktifine karşı bir meydan okuma ve yolsuzluğun devamı olarak yorumlanacak. İlaç sıkıntısının giderilmesi, uzak bölgelere sağlık personeli sağlanması veya eğitim tesislerinde hızlı reformların tamamlanması konusunda herhangi bir gecikme, doğruca büyük bir başarısızlık olarak görülecek.

Kral’ın konuşmasının ardından, Fas'taki sosyal durum ve gelecekteki beklentiler tüm olasılıklara açık kalırken, durumun şiddete dönüşebileceğine dair ciddi endişeler var.

Gençlerin protesto gösterileri sırasında gözaltına alınması, Kral’ın konuşması beklenirken alınan şartlı bir karardı. Konuşma sona erdiğine göre artık Z kuşağı gençleri herhangi bir gecikme veya ertelemeyi kabul etmeyecek gibi görünüyor. Kazablanka'dan bir aktivist, gençlerin ‘sadece protestocular olarak değil, hükümetin ihmalkarlığını ve sorumluluktan kaçışını gösteren bir başka kanıt olarak, acil hızlanma ve hesap verebilirliği vurgulayan Kral’ın konuşmasındaki mesajın uygulayıcıları olarak da sokaklara dönmelerini’ beklediğini belirtti.

Bu da gençlerin yeni protesto hareketinin sadece hükümetin başarısızlığına karşı bir protesto değil, aynı zamanda hükümetin kraliyet direktiflerine uymamasına karşı bir protesto olacağı anlamına gelirken protestolara eskisinden daha güçlü bir ivme ve meşruiyet kazandırıyor.

Sosyal medya platformlarında Z kuşağı ayaklanmasının yol açtığı yaygın ve karmaşık tartışmaları görmezden gelmek imkansız. Bu platformlarda harekete destek verenler çoğunlukta. Buna karşın hareketin ve onun arkasındaki kişilerin dürüstlüğünü sorgulayacak kadar ileri giden birkaç şüpheci görüş de ortaya çıktı. Bu görüşler, Fas'ın bu hareket aracılığıyla hedef alınabileceğini öne sürüyor.

Sonuç olarak, Kral’ın konuşmasının ardından Fas'taki sosyal durum ve gelecekteki beklentiler tüm olasılıklara açık kalırken, durumun şiddete dönüşebileceğine dair ciddi endişeler söz konusu. Durum özellikle Faslı gençlerin, kısa sürede somut sonuçlar elde eden diğer ülkelerdeki benzer Z kuşağı hareketlerinin başarılarını yakından takip etmeleri nedeniyle daha da karmaşık hale gelebilir.


Şarm el-Şeyh zirvesinde arabulucu ülkeler Gazze'ye ilişkin bir garanti belgesi imzalıyor

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, dün Şarm el-Şeyh havaalanında (Reuters)
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, dün Şarm el-Şeyh havaalanında (Reuters)
TT

Şarm el-Şeyh zirvesinde arabulucu ülkeler Gazze'ye ilişkin bir garanti belgesi imzalıyor

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, dün Şarm el-Şeyh havaalanında (Reuters)
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, dün Şarm el-Şeyh havaalanında (Reuters)

Gazze'deki ateşkesi arabuluculuk eden ülkeler, bugün Mısır'ın Şarm el-Şeyh tatil beldesinde düzenlenecek zirvede, anlaşmayı garanti altına alan bir belge imzalayacaklar.

İsminin açıklanmaması kaydıyla Fransız Haner Ajansı AFP’ye konuşan diplomatik kaynak yaptığı açıklamada, "İmzacıların garantör taraflar, yani ABD, Mısır, Katar ve muhtemelen Türkiye olacağını" söyledi. Mısır Dışişleri Bakanlığı daha önce, ABD ve Mısır'ın eş başkanlığında düzenlenecek zirvede Gazze'deki savaşı sona erdirecek bir belgenin imzalanacağını belirtmişti.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze'nin geleceğine ilişkin nihai ve kapsamlı çözümün Filistin devletinin kurulması olduğunu belirterek, Filistin sorunu çözülmeden bölgede barış ve istikrarın olmayacağını vurguladı.

Abdülati, Mısır'ın, ABD Başkanı Donald Trump'ın barış planının ilk aşamasının uygulanmasına güvendiğini belirterek, bu aşamanın İsrail ve Filistin Hamas hareketi tarafından tam bir samimiyetle tamamlanmasını umduğunu ifade etti.

Mısır Dışişleri Bakanı, "Filistinlilerle, Hamas'la tam temas halindeyiz çünkü İsrail için mevcut mesele tutukluların serbest bırakılmasıyla ilgili ve Filistinliler de İsrail hapishanelerindeki bazı tutukluların serbest bırakılmasını istiyor" dedi.

İsrail, rehinelerin iadesine hazırlanıyor. Hamas, ABD Başkanı Donald Trump ve Mısırlı mevkidaşı Abdülfettah es-Sisi'nin başkanlık ettiği, Mısır'daki Filistin Şeridi'nin geleceğine ilişkin uluslararası zirve öncesinde bu sabah rehineleri serbest bırakmaya başlayacağını duyurdu.

Bu gelişme, Gazze'de ateşkes anlaşmasının cuma günü yürürlüğe girmesinin ardından geldi. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre anlaşma, ABD başkanının, Hamas'ın güney İsrail'e düzenlediği saldırının ardından 7 Ekim 2023'te patlak veren savaşı sona erdirmeyi amaçlayan 20 maddelik planına dayanıyor.