Refik Huri
Rebecca Lessner ve Mira Rapp-Hooper'ın “Yaratılışta Yokluk” başlıklı makalelerinde belirttikleri gibi, Başkan Donald Trump 2029'da Beyaz Saray'dan ayrıldığında ABD “tekrar harika” olmayacak. Keza ondan sonraki hiçbir başkanın ondan öncesine dönmesi kolay olmayacak, çünkü dört yıl içinde ittifaklarda, çok taraflı örgütlerde ve uluslararası anlaşmalarda dönüşümler yaşanmış olacak.
Bu başlık, Dean Acheson'ın “Yaratılışta Var Olmak” adlı anı kitabının başlığının tam aksi. Kitabın başlığı ise, İspanya Kralı Bilge Alfonso'nun “Yaratılışta hazır olsaydım, evren için daha iyi bir düzen konusunda bazı fikirler verebilirdim” sözünden alıntılanmış. Trump'ın yaptıkları, sanki konuşmayı bırakmaktan korkuyormuş gibi, televizyonların spot ışıkları altında amatörce siyaset yapmak. Bu, yönetimin ve ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurduğu ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun “ihmal değil, bize karşı kullanılan bir silah” olarak tanımladığı liberal dünya düzeninin dışında bir siyaset.
Elçiler, dost ve zengin iş adamları. Hiçbir deneyimi olmayan Steve Witkoff, Rusya, Ukrayna, İsrail, Gazze ve Arap arabulucular arasındaki oyunu yönetiyor. Türkiye Büyükelçisi ve Suriye ve Lübnan Özel Temsilcisi Tom Barrack, bilmediği şeyler hakkında gevezelik ediyor. Bishara Bahbah, rehine meselesinde Hamas ile arabuluculuk yapıyor.
Ulusal güvenlik danışmanı ve uzmanların yokluğunda Trump, Gazze'deki “ertesi gün” ile ilgili düzenlemelerde eski İngiltere başbakanı Tony Blair ve damadı Jared Kushner'a güveniyor. En favori oyun ise Dünya Ticaret Örgütü'nün tüm düzenlemelerine rağmen, en büyük ticaret savaşında gümrük tarifeleri uygulamak. Bu gümrük tarifeleri, düşmanlardan çok müttefikleri ve dostları hedef alıyor. Ekonomi alanında Nobel ödüllü Paul Krugman'ın “Amerikalıların yüzde 80'inden fazlasına karşı bir sınıf savaşı” olarak gördüğü ticaret savaşı söz konusu. Krugman’a göre servet, fakirlerden zenginlere aktarılıyor. Gümrük tarifeleri görünüşte yabancıları hedef alıyor, ancak Amerikalılar arasındaki gelir dağılımı üzerinde önemli bir etkiye sahip.
Trump'ın, Alaska zirvesinde kendisini aldatan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesinde Çin ile stratejik ortaklığı güçlendirmesini gördükten, Başkan Şi Cinping'in Hindistan Başbakanı Narendra Modi'ye “Ejderha ile filin birlikte dans etme zamanı geldi” dediğini duyduktan sonra, “Rusya ve Hindistan'ı Çin'e kaptırdık” demesi hiç de önemsiz değil. Hindistan'a uygulanan fahiş gümrük tarifeleri, ABD'nin Yeni Delhi ile 25 yıllık iyi ilişkilerini mahvetti. Rusya, Çin ve Hindistan arasında üçlü bir ittifak olasılığı, Trump'ı ABD'ye karşı “komplo”dan bahsetmeye itti.
Trump'ın ABD ve Çin arasındaki çekişme, rekabet, iş birliği ve yüzleşme için planlananları başarması zor. Çevreleme stratejisinin, Sovyetler Birliği'ne kıyasla Çin'e karşı uygulanması çok daha zor. Keza Jennifer Lind ve Daryl Press'in Foreign Affairs dergisinde yazdığı gibi “avantaj stratejisi”nin uygulanması da.
Stratejinin arkasındaki mantık, Çin'in ABD için birincil jeopolitik ve büyük jeoekonomik meydan okumayı oluşturduğudur. Washington'un kaynakları ise sınırlı ve bölgelerini yönetmek için dünya çapındaki müttefiklerine güvenmek zorunda. Çin ile mücadele için Asya'ya odaklanma konusunda kendisini bağlayan bir şey olmamalı, zira ABD'nin ulusal borcu, 29 trilyon dolara ulaştı, yani neredeyse gayri safi milli gelirine eşit.
Ekonomide ABD ile neredeyse aynı seviyede olan ve teknolojik liderlik konumuna ulaşan Çin’in, Komünist Devrimin zaferinin arifesinde, İkinci Dünya Savaşı sırasında uğradığı Japon işgaline karşı zaferin 80. yıldönümünde düzenlediği göz kamaştırıcı askeri geçit töreninde sergilenenler, dünyayı Çin zamanının geldiğine ikna etti. Şi'nin ve ondan öncekilerin akıl hocası olan reformist lider Deng Şiaoping'in meşhur tavsiyesi şudur: “Gücünü sakla ve zamanını bekle.”
Çin'in konvansiyonel askeri kuvvetlerini ve nükleer cephaneliğini hızla inşa etmesinden sonra, Şi'ye göre bu zaman geldi. Yeni bir Çin belgesine göre hedef, 1949'da Mao Zedong önderliğindeki devrimin zaferinin yüzüncü yılı olan “2049 yılına kadar dünya standartlarında bir ordu oluşturmak.” Herhangi bir ordu değil, “askeri rekabetin merkezi sahnesini işgal edebilecek ve akıllı savaş ve yapay zeka çağında en yüksek küresel standartlara ulaşarak ön saflarda kalabilecek” bir ordu.
Washington'a göre, bu meydan okumanın üstesinden gelmek için Hint ve Pasifik Okyanuslarındaki rolü, Avrupa ve Ortadoğu'daki yükleri hafifletmeyi gerektiriyor. Avrupa, NATO'nun 50 trilyon dolarlık gelirine kıyasla 2 trilyon dolarlık geliriyle Rusya ile rekabet edebilecek kapasitede. Ancak NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'ye göre Rusya, NATO ülkelerinden dört kat daha fazla mühimmat üretiyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre İsrail, Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan da Ortadoğu'daki çatışmaları yönetme kapasitesine sahip. Trump yönetimi “Küresel Güney”deki politikalarla veya orada nüfuz arayışıyla hiçbir biçimde ilgilenmiyor.
Ancak bu gerçekçi değil. Avrupa, Amerikan nükleer şemsiyesi, Washington'un Rusya'ya karşı oynadığı rol ve Rus savaşına karşı Ukrayna'ya verdiği destek olmadan yapamaz. Ortadoğu, krizlerini ve çatışmalarını Amerikan rolü olmadan yönetemez. Nitekim ABD, Ortadoğu'daki yüklerini hafifletmeye çalıştığı her seferinde, bu yükler Washington’a kadar onu takip ediyor. Dahası Gazze, Lübnan, Suriye ve hatta Doha'daki Hamas liderlerini öldürmek amacıyla Katar'ı acımasızca bombalayan İsrail'in, kendisini korumak için Amerikan gücüne ihtiyacı var. Küresel Güney’e gelince, ona karşı kayıtsızlık büyük bir stratejik ve jeopolitik hatadır, çünkü Çin, Rusya ve Hindistan kriz ve çözüm masalarında kartlarını en iyi oynayabilen ülkelerdir.
Birkaç yıl önce Suzanne Chirac, Çin'i “kırılgan bir süper güç” olarak tanımlamıştı ve Pekin de hep “Biz bir süper güç değiliz, Küresel Güney'in bir parçasıyız” diyordu. Ancak Washington, Çin'in kırılgan bir süper güç olmaktan çok uzak olduğunu ve ABD'nin kendisinin “haydut süper güç” rolünü üstlendikten sonra kırılgan bir süper güç olmaya aday olduğunu biliyor.
*Bu Analiz Şarku’l Avsat tarfından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.