Yerinden edilme yok, geçiş hükümeti ve kademeli İsrail çekilmesi... Times of Israel, ABD'nin Gazze savaşını sona erdirme planının ayrıntılarını ortaya koydu

Öneri, 48 saat içinde tüm rehinelerin serbest bırakılmasını, yüzlerce Filistinli mahkûmun salıverilmesini ve barışa bağlı Hamas üyeleri için af çıkarılmasını öngörüyor

ABD Başkanı Donald Trump, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantıları sırasında Gazze meselesini görüşmek üzere Arap ve Müslüman liderlerle bir araya geldi. (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantıları sırasında Gazze meselesini görüşmek üzere Arap ve Müslüman liderlerle bir araya geldi. (AFP)
TT

Yerinden edilme yok, geçiş hükümeti ve kademeli İsrail çekilmesi... Times of Israel, ABD'nin Gazze savaşını sona erdirme planının ayrıntılarını ortaya koydu

ABD Başkanı Donald Trump, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantıları sırasında Gazze meselesini görüşmek üzere Arap ve Müslüman liderlerle bir araya geldi. (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantıları sırasında Gazze meselesini görüşmek üzere Arap ve Müslüman liderlerle bir araya geldi. (AFP)

Times of Israel'in ulaştığı plana göre, ABD'nin Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme önerisi, Filistinlileri Gazze Şeridi'nde kalmaya teşvik ediyor ve gelecekteki bir Filistin devletine giden yolu açıyor.

ABD'nin bu hafta başında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantıları sırasında bir dizi Arap ve Müslüman ülkeyle paylaştığı 21 maddelik belge, son aylarda farklı paydaşlar tarafından hazırlanan çeşitli önerilerin (tüm rehinelerin serbest bırakılmasından Hamas'ın iktidardan uzaklaştırılmasına kadar) merkezinde yer alan hükümleri içeriyor.

Ancak Filistinlileri Gazze Şeridi'nde kalmaya açıkça teşvik etme kararı, Trump'ın şubat ayında ABD'nin Gazze Şeridi'ni kontrol altına alacağını ve yaklaşık iki milyonluk nüfusu kalıcı olarak başka bir yere yerleştireceğini söyleyerek dünyanın çoğunu şok etmesi göz önüne alındığında, Trump yönetimi için bu konuda önemli bir gelişme oldu.

Bu açıklamalar, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun aşırı sağcı koalisyon ortakları ve hatta o zamandan beri Gazze sakinlerinin ‘gönüllü göçünü teşvik etmek’ için aktif olarak çalışan daha ılımlı İsrailli siyasi figürler arasında bile bu fikre güçlü bir destek sağladı.

Times of Israel tarafından ulaşılan ve konuyla ilgili iki kaynak tarafından doğrulanan plana göre, ABD, ‘barış içinde bir arada yaşamak için siyasi bir ufuk’ üzerinde anlaşmak üzere İsrail ve Filistinlilerle diyalog kuracak.

ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (EPA)ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (EPA)

21 madde neler var?

Şarku’l Avsat’ın Times of Israel’den aktardığı planın içeriği şu şekilde:

1. Gazze Şeridi, komşularına tehdit oluşturmayan, aşırılıkçılık ve terörizmden arındırılmış bir bölge olacak.

2. Gazze Şeridi, halkının yararına yeniden geliştirilecek.

3. Her iki taraf da öneriyi kabul ederse, savaş derhal sona erecek, İsrail güçleri tüm operasyonlarını durduracak ve Gazze Şeridi'nden kademeli olarak çekilecek.

4. İsrail'in anlaşmayı kabul etmesinden itibaren 48 saat içinde tüm canlı rehineler serbest bırakılacak ve ölü rehinelerin cenazeleri teslim edilecek.

5. Rehineler iade edildikten sonra İsrail, ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış yüzlerce Filistinli mahkûmu ve savaşın başlangıcından bu yana gözaltına alınan binden fazla Gazze sakinini serbest bırakacak. Ayrıca yüzlerce Filistinlinin cenazesi yakınlarına verilecek.

6. Rehineler serbest bırakıldıktan sonra, barış içinde bir arada yaşamaya kararlı Hamas üyeleri affedilecek. Gazze Şeridi'nden ayrılmak isteyen Hamas mensupları için ise kendilerini kabul eden ülkelere güvenli geçiş imkânı sağlanacak.

7. Bu anlaşmaya varıldığında, Ocak 2025'teki rehine anlaşmasında belirlenen standartlardan daha az olmayan oranlarda Gazze Şeridi'ne yardım akışı sağlanacak; günde 600 yardım tırı gönderilecek, hayati altyapının onarımı ve moloz kaldırma ekipmanlarının girişi sağlanacak.

8. Yardımlar, her iki tarafın da müdahalesi olmaksızın BM, Kızılay ve İsrail veya Hamas ile bağlantısı olmayan diğer uluslararası kuruluşlar tarafından dağıtılacak.

9. Gazze Şeridi, bölge sakinlerine günlük hizmetleri sağlamakla sorumlu Filistinli teknokratlardan oluşan geçici bir geçiş hükümeti tarafından yönetilecek. Geçiş hükümeti, ABD'nin Arap ve Avrupalı ortaklarıyla istişare ederek kurduğu yeni bir uluslararası kuruluş tarafından denetlenecek. Geçiş hükümeti, Filistin Yönetimi reform programını tamamlayana kadar Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için bir finansman çerçevesi oluşturacak.

10. Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için, yatırım çekmeyi ve istihdam yaratmayı amaçlayan mevcut planlar dikkate alınarak, modern Ortadoğu şehirlerinin inşasında deneyimli uzmanlar bir araya getirilerek bir ekonomik plan geliştirilecek.

11. Katılımcı ülkeler arasında müzakere edilerek, gümrük tarifelerinin indirildiği bir ekonomik bölge kurulacak.

Gazze şehrinin Tel el-Heva mahallesinde İsrail ordusunun düzenlediği operasyon sırasında boşaltılan bir alan (EPA)

Gazze şehrinin Tel el-Heva mahallesinde İsrail ordusunun düzenlediği operasyon sırasında boşaltılan bir alan (EPA)

12. Hiç kimse Gazze Şeridi'ni terk etmeye zorlanmayacak ve ayrılmayı seçenlerin geri dönmelerine izin verilecek. Ayrıca, Gazze sakinleri bölgede kalmaya teşvik edilecek ve orada daha iyi bir gelecek inşa etme fırsatı sunulacak.

13. Hamas, Gazze Şeridi'nin yönetiminde hiçbir rol oynamayacak. Tüneller dahil olmak üzere, saldırı amaçlı askeri altyapının yıkılması ve inşasının durdurulması konusunda taahhüt verilecek. Gazze Şeridi'nin yeni liderleri, komşularıyla barış içinde bir arada yaşamayı taahhüt edecekler.

14. Bölgesel ortaklar, Hamas ve diğer grupların taahhütlerine uymalarını ve Gazze Şeridi'nin artık İsrail veya halkı için bir tehdit oluşturmamasını sağlamak amacıyla güvenlik garantileri verecek.

15. ABD, Gazze Şeridi'ndeki güvenliği denetlemek üzere derhal Gazze Şeridi'ne konuşlandırılacak geçici bir uluslararası istikrar gücü oluşturmak için Arap ve diğer uluslararası ortaklarla birlikte çalışacak. Bu güç, uzun vadeli iç güvenlik aygıtı olarak hizmet verecek bir Filistin polis gücü kuracak ve eğitecek.

16. İsrail Gazze Şeridi'ni işgal etmeyecek veya ilhak etmeyecek. İsrail ordusu, yeni güvenlik güçleri Gazze Şeridi'nde kontrol ve istikrarı sağladıkça, şu anda işgal ettiği topraklardan kademeli olarak çekilecek.

17. Hamas bu öneriyi geciktirir veya reddederse, yukarıdaki noktalar çatışmanın olmadığı bölgelerde uygulanacak ve İsrail ordusu bu bölgeleri kademeli olarak uluslararası istikrar gücüne devredecek.

18. İsrail, Katar'a gelecekte saldırı düzenlememeyi taahhüt edecek. ABD ve uluslararası toplum, Doha'nın Gazze çatışmasında arabulucu olarak oynadığı önemli rolün farkında.

19. Nüfusun radikalleşmesini önleme süreci başlatılacak. Bu süreç, İsrail ve Gazze Şeridi'ndeki zihniyet ve anlatıları değiştirmek amacıyla dinler arası diyaloğu da içerecek.

20. Gazze Şeridi'nin yeniden inşası ilerledikçe ve Filistin Yönetimi'nin reform programı uygulandıkça, Filistin halkının arzusu olarak kabul edilen Filistin devletine giden güvenilir bir yol için koşullar olgunlaşabilir.

Bu maddede Filistin reform programıyla ilgili ayrıntılar yer almıyor, ayrıca devletleşmeye giden yolda bir tarih de belirtilmiyor.

21. ABD, barış içinde bir arada yaşamak için siyasi bir ufuk üzerinde anlaşmak üzere İsrail ve Filistinlilerle diyalog kuracak.



Snapback mekanizmasının ayrıntıları... Anlaşmadan yaptırımlara

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, İran'a yönelik BM yaptırımlarının yeniden uygulanmasını erteleyen karar tasarısı üzerinde oylama yaptı. (Reuters)
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, İran'a yönelik BM yaptırımlarının yeniden uygulanmasını erteleyen karar tasarısı üzerinde oylama yaptı. (Reuters)
TT

Snapback mekanizmasının ayrıntıları... Anlaşmadan yaptırımlara

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, İran'a yönelik BM yaptırımlarının yeniden uygulanmasını erteleyen karar tasarısı üzerinde oylama yaptı. (Reuters)
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, İran'a yönelik BM yaptırımlarının yeniden uygulanmasını erteleyen karar tasarısı üzerinde oylama yaptı. (Reuters)

Son günlerde dünyayı meşgul eden ‘snapback mekanizması’ nasıl işliyor ve İran bu yaptırımlardan nasıl kaçınmaya çalışıyor? Basitçe ifade etmek gerekirse bu mekanizma, 2015 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararında yer alan ve uluslararası bir tarafın İran'ın nükleer taahhütlerini ihlal ettiğini şikâyet etmesi halinde BM'nin İran'a uyguladığı uluslararası yaptırımların hızla yeniden yürürlüğe girmesini sağlayan bir mekanizma.

‘Uluslararası taraf’, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararında belirtildiği üzere, Batı ile İran arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmaya dahil olan veya bu anlaşmanın tarafı olan herhangi bir ülkeyi ifade eder. 2231 sayılı karar, ‘önemli uyumsuzluk’ durumlarının nasıl rapor edileceğini ve BM Güvenlik Konseyi'ne sevk prosedürlerini belirten bir madde içerir. Ayrıca, yaptırımların kaldırılmasının devamı konusunda bir anlaşmaya varılamaması durumunda yaptırımların yeniden yürürlüğe konması olasılığını da içerir.

Bu mekanizmanın ‘snapback’ olarak adlandırılmasının nedeni, yaptırımların derhal yeniden yürürlüğe konması için bir sinyal görevi görmesi, yani anlaşma öncesi yaptırım rejiminin yasal bir düğmeye basılarak yeniden yürürlüğe konabilmesidir. Bu, pazar günü (yarın) şafak vakti itibarıyla gerçeğe dönüşebilir.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantısı sırasında ülkesinin heyetine başkanlık etti. (İran Dışişleri Bakanlığı)İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantısı sırasında ülkesinin heyetine başkanlık etti. (İran Dışişleri Bakanlığı)

Snapback süreci

Uluslararası karar ile tanımlanan sürece başlanmadan önce acil yaptırım düğmesine basılamaz. Bu süreç, anlaşmaya katılan herhangi bir ülkenin, anlaşmanın taahhütlerinin ‘önemli ölçüde yerine getirilmediğini’ iddia ederek BM Genel Sekreteri’ne şikâyette bulunmasıyla başlar.

28 Ağustos'ta Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya (Avrupa Troykası), İran'ı nükleer silah geliştirmesini önlemeyi amaçlayan 2015 anlaşmasına uymamakla suçladıktan sonra, İran'a BM yaptırımlarının yeniden uygulanması için 30 günlük sürecin başladığını belirten bir mektubu BM Güvenlik Konseyi'ne gönderdi.

Mektubun gönderilmesinden bu yana, İran'ın anlaşma çerçevesinde, müzakereler yoluyla veya teknik bir komite ile çalışarak anlaşmazlığı çözmek için 30 günü vardı.

Anlaşmazlık, bugün (cumartesi) sona erecek olan süre içinde çözülmezse, konu BM Güvenlik Konseyi'ne havale edilecek ve yaptırımlar otomatik olarak yeniden yürürlüğe girecek.

Rusya ve Çin'in dün İran'a yönelik BM yaptırımlarının yeniden uygulanmasını ertelemek için son bir çaba sarf ettikleri 15 üyeli BM Güvenlik Konseyi'nde, iki ülke tarafından sunulan taslak kararı sadece dört ülke destekledi. Avrupa Troykası, İran ile İsrail arasında son dönemde yaşanan savaşta bombalanan nükleer tesislerden birinin denetlenmesi yönündeki Tahran'ın son dakika önerisini de reddetti.

Uydu görüntüsü, ABD hava saldırıları sonrasında Natanz uranyum zenginleştirme tesisindeki hasarı gösteriyor. (Reuters)Uydu görüntüsü, ABD hava saldırıları sonrasında Natanz uranyum zenginleştirme tesisindeki hasarı gösteriyor. (Reuters)

Snapback yürürlükte

Mekanizma, BM Güvenlik Konseyi belirli bir süre içinde yaptırımların geri getirilmesini reddeden bir karar almazsa, ‘önceki tüm yaptırım tedbirlerinin otomatik olarak veya kararlaştırılan mekanizmaya göre yeniden yürürlüğe gireceğini’ öngörüyor.

İran, 2015 yılında Birleşik Krallık, Almanya, Fransa, ABD, Rusya ve Çin ile Kapsamlı Ortak Eylem Planı olarak bilinen bir anlaşma imzaladı. Anlaşma, nükleer programına getirilen kısıtlamalar karşılığında BM, ABD ve Avrupa'nın Tahran'a uyguladığı yaptırımları kaldırdı.

BM Güvenlik Konseyi, 2015 yılının Temmuz ayında yayınladığı bir kararla anlaşmayı onayladı. Bu kararın süresi 18 Ekim'de dolacak ve bu tarihten itibaren nükleer anlaşmanın tarafları İran'a yönelik yaptırımların ‘geri getirilmesini’ etkinleştirebilecek.

Birçok ülke İran'ın nükleer silah elde etmeye çalıştığından şüpheleniyor, ancak Tahran bu iddiaları reddediyor.

Yaptırımlar neler?

Yaptırımlar yeniden uygulanırsa, BM Güvenlik Konseyi'nin 2006'dan 2010'a kadar altı kararla İran'a uyguladığı tüm tedbirler geri dönecek.

Bu önlemler arasında silah ambargosu, uranyum zenginleştirme ve yeniden işleme kısıtlamaları, nükleer silah taşıyabilen balistik füzelerin fırlatılması ve diğer faaliyetlerinin yasaklanması, balistik füze teknolojisi ve teknik yardımın transferinin yasaklanması yer alıyor.

Yaptırımlar ayrıca, İran'dan gelen kişi ve kuruluşların finansal varlıklarını donduruyor ve seyahat yasağı getiriyor.

Silah Kontrol Derneği'nin Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Politikası Direktörü Kelsey Davenport, ‘BM'nin önlemlerinin, mevcut ABD ve Avrupa yaptırımlarının ağırlığı göz önüne alındığında, ekonomik açıdan çok az etkisi olacağını’ söyledi. Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Davenport, ‘anlamlı bir diplomatik stratejinin yokluğunda’ bu yaptırımların ABD ile İran arasında ‘misilleme eylemlerinin artmasına’ yol açabileceğini belirtti.

20 Haziran 2025 tarihinde Cenevre'de Avrupa Troykası dışişleri bakanları ile İranlı mevkidaşları arasında yapılan toplantıdan (AP) 20 Haziran 2025 tarihinde Cenevre'de Avrupa Troykası dışişleri bakanları ile İranlı mevkidaşları arasında yapılan toplantıdan (AP)

İran ne yapıyor?

2015 nükleer anlaşması, İran'ın herhangi bir yaptırımın yeniden uygulanmasını ‘Kapsamlı Ortak Eylem Planı kapsamındaki taahhütlerini tamamen veya kısmen askıya alma nedeni’ olarak değerlendireceğini öngörüyor.

Diğer yandan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), İran'ın uranyumu yüzde 60 saflığa kadar zenginleştirdiğini ve bunun silah yapımında kullanılan yüzde 90 saflığa yakın olduğunu açıkladı.

Batı ülkeleri, sivil kullanım için uranyumu bu kadar yüksek bir seviyeye zenginleştirmeye gerek olmadığını ve başka hiçbir ülkenin nükleer bomba üretmeden bunu yapmadığını söylüyor. İran ise nükleer programının barışçıl olduğunu savunuyor.


ABD’nin eski Suudi Arabistan büyükelçisi: Körfez Devletleri ABD'den daha açık güvenlik garantileri istiyor

Al Majalla
Al Majalla
TT

ABD’nin eski Suudi Arabistan büyükelçisi: Körfez Devletleri ABD'den daha açık güvenlik garantileri istiyor

Al Majalla
Al Majalla

Ahmet Mahir

ABD’nin eski Suudi Arabistan büyükelçisi Michael Ratney, al Majalla’ya verdiği röportajda, Körfez Devletlerinin ABD ile yakın güvenlik iş birliğini geliştirme çabalarını sürdürmelerinin beklendiğini, dahası, Katar'a yönelik İsrail hava saldırısından sonra, bölgenin karşı karşıya olduğu büyük tehditler göz önüne alındığında, daha net ve daha güçlü Amerikan güvenlik garantileri elde etmek istediklerini belirtti.

Büyükelçi Ratney, ittifaklarda hızlı değişikliklere ve jeopolitik dengelerde dikkate değer dönüşümlere tanık olan bir bölgede, İsrail hava saldırısının yankıları ve Ortadoğu'daki hassas güç dengesine dayattığı zorluklar hakkındaki görüşlerini ifade etti.

Otuz yılı aşkın bir süreye uzanan diplomatik deneyime dayanarak büyükelçi Ratney, Körfez devletlerinin zorlukların artmasına rağmen ABD ile tarihi güvenlik ortaklıklarına bağlı kalmaya devam edeceğine inandığını belirtti. Genel bir belirsizlik durumunun ortasında bu ülkelerin bugün her zamankinden daha fazla netlik aradıklarını vurguladı.

Ratney, röportajda savunma anlaşmalarını çevreleyen siyasi etkileşimler, ABD Başkanı Trump tarafından verilen vaatlere karşılık farklı süreçler dayatan siyasi gerçeklere değindi. Bunun yanı sıra, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun kontrolsüz olarak görülen politikaları nedeniyle, geleneksel İsrail müttefikleri arasında bile memnuniyetsizliğin arttığını da ifade etti.

Geçmişte Amerikan İsrail Büyükelçiliği'nde Chargé d'Afirents pozisyonunu da üstlenen büyükelçi Ratney, bu memnuniyetsizliğin Kanada, Avustralya ve İngiltere tarafından Filistin devletini tanımaya yönelik atılan son adımlara yansıdığını düşünüyor. Bu adım sembolizmine rağmen, açıkladığı gibi esasında Netanyahu'nun yaklaşımından duyulan memnuniyetsizliği belirten açık bir politik mesajı ifade ediyor.

Körfez devletleri, İran başta olmak üzere mevcut tehditler gölgesinde, ABD ile güvenlik ilişkilerinin doğası hakkında daha fazla netlik arıyorlar

Şarku’l Avsat’ın al Majalla dergisinden aktardığı röportajın tam metni aşağıda yer almaktadır:

* İsrail'in ABD'ye yakın bir müttefik olan Katar'a yönelttiği şok edici darbe gölgesinde Arap Körfez bölgesi ve Ortadoğu için Amerikan güvenlik garantilerinin değeri nedir?

- Kuşkusuz, bu çok önemli bir soru ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) devletlerinin liderlerinin ve hatta şu anda tüm Ortadoğulu liderlerin aklını kurcaladığını düşünüyorum. Olanlar zaten benzeri görülmemiş bir gelişme. Bu bağlamda, ABD, Amerikan Ordusu ve KİK ülkelerinin orduları arasındaki güvenlik iş birliğinin onlarca yıla uzandığını hatırlatmak önemli.  Bu iş birliği silah satışlarını, askeri tatbikatları, eğitimleri ve istişareleri içeriyor ve seviyesi Körfez Devletleri ve diğer ülkeler arasındaki diğer askeri iş birliklerinden daha yüksek görünüyor. Bu iş birliğini önemli kılan da bu. Bahsettiğimiz iş birliğinin tarihsel olarak ve iki taraf için gerek İran'dan veya vekillerinden gerekse terör örgütleri ve diğer tehdit kaynaklarından oluşan çoklu tehditlerin kapsamında, ABD ve Körfezli ortakları için faydalı olduğunu düşünüyorum. Bu, tüm KİK ülkelerinin aşırı bir değer olarak gördüğü güvenlik iş birliği için geçerli. Ancak bir sonraki adımdan bahsetmeye başladığınızda, yani güvenlik iş birliğinden resmi güvenlik garantilerine geçiş yaptığınızda işler tamamen farklı hale geliyor.

Amerikan Ordusu ve Körfez ülkelerinden her biri arasındaki ilişkiler birinden diğerine farklıdır. ABD ile bu ülkelerden herhangi birisi arasında bağlayıcı resmi bir anlaşma bulunmuyor. Bu bağlamda, son iki yıl içinde Washington ve Riyad arasında iyi bilindiği gibi, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesine ilişkin görüşmeleri içeren daha geniş bir bağlamın parçası olarak bu konularda görüşmeler yapıldı. Bununla birlikte bu seçenek mevcut aşamada ciddi bir şekilde gündemde olmasa da açık bir gerçekliği ortaya koyuyor: Körfez devletleri, İran başta olmak üzere mevcut tehditler gölgesinde, ABD ile güvenlik ilişkilerinin doğası hakkında daha fazla netlik arıyorlar.

Bilhassa ABD için en önemli müttefiklerinden biri olan bir Körfez ortağına karşı önemli bir ortak olan bir tarafın saldırısının gölgesinde, Körfez devletlerinin bu iş birliğinin değeri ile ilgili sorgulamalarını tamamen anlıyorum. Ancak, böyle bir olayın Körfez devletlerini Washington ile derin ve eski güvenlik iş birliğinden geri çekilmeye iteceğini düşünmüyorum. Aksine, beklentileri ya da gelecekte herhangi bir tarafın saldırısına uğramaları halinde onlara vermeye hazır olacağımız garantilerin türü açısından bizim daha fazla net olmamızı arzu ediyorlar.

ABD ile hayati savunma iş birliğinin arkasındaki neden, Körfez devletlerinin ana düşmanı, yani İran ve vekilleri karşısında bir dereceye kadar koruma sağlamaya hazır olan birkaç ülke arasında olmasıdır

* İsrail'in Doha'ya yönelik hava saldırısından önce, bölgenin bazı ülkeleri, tercih etmeleri gereken ittifak, yani ABD ile mi yoksa Çin ve Rusya gibi diğer büyük ülkelerle mi ittifakı seçecekleri konusundaki tutumlarını belirleme konusunda isteksizdi? ABD’nin bölgedeki ana müttefiklerinden birine yapılan saldırıdan sonra bu ülkelerin artık tutumlarını netleştireceklerini düşünüyor musunuz?

- Bence tüm Körfez ülkeleri önemli uluslararası ilişkilerini koruyorlar. Bunu düşündüğünüzde, bu ülkelerin pratik açıdan dünyanın kalbinde, bir yanda Avrupa ve ABD, diğer yanda Çin ve Hindistan da dahil olmak üzere Asya ile çevrili coğrafi bir konuma sahip olduğunu görüyorsunuz. Bu ülkeler bu hayati coğrafi konum ile birlikte yaşamak zorundalar ve özellikle ekonomik yönlerde yakın ilişkileri sürdürmeye devam edecekler.

Bununla birlikte ABD ile güvenlik ortaklığının çeşitli nedenlerden dolayı farklı olduğunu düşünüyorum. Birincisi, uzun yıllara dayanıyor olması. Körfez devletleri, onlarca yıldır eğitim alanlarında ve her türlü savunma ekipmanının satın alınmasında Amerikan Ordusu ile iş birliği yaptı. Dolayısıyla, iki askeri taraf arasındaki entegrasyon seviyesi benzeri görülmemiş bir düzeyde. Bu iş birliğini ortadan kaldırmak ve başka bir ortak ile böyle bir iş birliğine geçiş yapmak zordur. İlk neden budur.

İkinci neden, Amerikan teknolojisi ve silahlarının kalite açısından diğerlerinden üstün olmasıdır. Bu açıdan taraflı olduğum söylenebilir ve bu biraz doğru, ancak bu değerlendirmenin Rus, Çin veya diğer silahlara kıyasla doğru olduğuna inanıyorum. Körfez devletlerinin ABD'den elde edebileceği ekipman, bence daha yüksek kalitede.

Üçüncü nedene gelince, stratejik olmaktan ziyade pratiktir, ancak bence en az ilk iki neden kadar önemlidir. ABD ile bu hayati savunma iş birliğinin arkasındaki gizli neden, Washington’un, Körfez devletlerinin ana düşmanı, yani İran ve bölgedeki vekilleri karşısında bir dereceye kadar koruma sağlamaya hazır olan birkaç ülke arasında olmasıdır. Körfez devletlerinin Çin veya Rusya ile iş birliğini genişletmeye çalıştığını düşünebiliyorum ve son zamanlarda Suudi Arabistan ve Pakistan arasındaki iş birliğinin bazı yönlerini gördük. Ancak Körfez devletleri İran tarafından saldırıya uğradığı takdirde bu ülkelerin hiçbirinin güvenlik garantileri sunma girişiminde bulunacağını düşünmüyorum.

* İsrail’in hava saldırısı şüphesiz bölgedeki birçokları için şok ediciydi ve bir dizi hükümet ve ülkeyi şaşırttı. Sizce, bu saldırı Amerikan dış politikasında büyük bir başarısızlığı mı yoksa operasyonel düzeyde bir başarısızlığı mı temsil ediyor?

- Bu önemli bir soru. Söz konusu saldırının, İsrail'in düşmanları ile doğrudan mücadele etmek için harcadığı daha geniş çabanın bir parçası olduğunu düşünüyorum. Görünüşe göre İsrail, son zamanlarda bu tür operasyonlara girişmesini engelleyecek kayda değer kısıtlamalarla karşılaşmadığını hissediyor. Öte yandan, Başkan Trump savaşı sona erdirme arzusunu çok açık bir şekilde ifade etti ve İsrail’den Gazze'deki savaşı durdurmasını istedi. Doha'ya saldırısından duyduğu memnuniyetsizliği açıkça dile getirdi.

ABD, Avrupa ülkeleri ve İsrail'in diğer geleneksel ortakları arasındaki hakim tepkinin aşırı ve alışılmadık bir hayal kırıklığı durumu olduğu kanaatindeyim

Bu yüzden, yaşananları bir başarısızlık olarak tanımlamanın tamamen doğru olup olmadığını bilmiyorum ama eminim ki, Amerikan liderliği bu konuda çok büyük ve hatta şiddetli bir hayal kırıklığı yaşıyor. Bahsettiğiniz gibi, saldırı şok ediciydi ve deneyimlerime göre benzeri görülmemiş bir emsal sayılıyordu. Başkan Trump'a gelince, bu konunun tekrarlanmaması gerektiğine dair inancını açıkça ifade etti. Zira o, tıpkı İsrail'i önemli bir ortak olarak gördüğü gibi Katar’ı da önemli bir ortak olarak görüyor. Yaşananların ABD'nin çıkarlarına hizmet etmediğini, İsrail'in çıkarına olmadığını ve gelecekte tekrarlanmamasını garantilemeye çalıştığını açıkça belirtti.

* Netanyahu ve hükümetinin gerek Gazze gerekse bölgedeki birden fazla taraf ile arasındaki saldırılar ve savaşlarla ilgili politikaları, son iki yılda kontrolden çıktı. Gazze'deki eylemleri nedeniyle bugün sadece Arap dünyasında değil, dünya genelinde İsrail'in peşini bırakmayan olumsuz imajın gölgesinde Netanyahu ile başa çıkmanın en iyi yolu nedir?

-Aslında ABD, Avrupa ülkeleri ve diğerleri dahil İsrail'in geleneksel ortakları arasında hakim tepkinin aşırı ve alışılmadık bir hayal kırıklığı olduğunu düşünüyorum. Bu hayal kırıklığına Başkan Trump’ın bazı açıklamalarında temas etmek mümkün. Bugün Kanada, Avustralya ve İngiltere tarafından atılan adımlarda, yani Filistin Devleti'ni tanıma açıklamalarında ise açıkça görülüyor. Bu adımlar büyük bir pratik değer taşımıyor olsalar da Netanyahu'dan duyulan derin memnuniyetsizliğin büyüklüğünü açıkça yansıttığını düşünüyorum. Bu da özellikle son iki yılda kendisinin ve hükümetinin kararlarını etkileyememekten duyulan acizlik duygusunu yansıtıyor. Bu Netanyahu'nun hesaplarını etkiler mi? Bilmiyorum. Ancak kararlarının iç siyasi yaklaşımlar ve hükümetinin sağlamlılığını ve birliğini koruma ihtiyacı tarafından yönlendirildiği aşikar. Buna ilave olarak, Hamas hareketi ile başa çıkma konusunda tarihi bir andan geçtiğine de inanıyor. Bu aşamada, kısıtlamalar olmadan hareket edebildiğini hissettiği de açık. Ülkeler, Avrupa ülkeleri, geleneksel ortakları ve müttefikleri arasındaki hayal kırıklığı duygularında bir yükselmeye ve İsrail hükümetinin davranışlarına etki etme yollarını arama yönünde daha fazla çabaya tanık olacağımıza inanıyorum. Bunun bir fark yaratıp yaratmayacağını bilmiyorum, nitekim son iki yılın sonuçları sınırlıydı.

Arap dünyasında ve hatta Körfez ülkelerinde, İsrail’in eylemlerinin doğasının değiştiğine yönelik artan bir his olduğu kanaatindeyim

* Bazı insanlar sorabilir: İsrail, ABD'nin bölgedeki büyük bir müttefikini vurmaya nasıl cesaret edebildi? Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

- Aslında, Netanyahu'nun veya İsrail liderliğinin zihninden neler geçtiği hakkında içeriden bir bilgim yok. Gerçekten de yaşananlar benzersiz bir emsal ve bu nedenle kendisini kıyaslamak için benzer bir olaya değinemem. İsrail'in daha önce ve son aylarda İran'a yönelik de hava saldırıları gerçekleştirdiği doğru ve bundan on yıllar önce de Irak içinde saldırılar düzenlemişti. Fırsatın elverişli olduğunu her gördüğünde tehditlere doğrudan karşı koymaya hazır olduğunu da defalarca gösterdi. Ancak ABD ile ortak bir devlete, başkentinde bir saldırı düzenlemek tamamen benzeri görülmemiş. Görünüşe göre İsrail liderliği mevcut anı bir fırsat olarak gördü ve açıkça ABD veya başka bir tarafın pozisyonunu dikkate almayacağını gösterdi. Ayrıca, ne olursa olsun, şu ana kadar gerçek boyutlarından hâlâ habersiz olduğumuz sonuçların, tolere edilebilecek sınırlar dahilinde olacağını tahmin ediyor gibi görünüyor. Bu tahmin doğru muydu? Bundan emin olamıyorum.

* İsrail Başbakanı Netanyahu'dan bahsettiğiniz için sorum şu; sizce Netanyahu’nun

A) Başkan Trump'tan bölgede istediği her şeyi yapmak için verilmiş açık bir çeki mi bulunuyor?

B) Yoksa Trump'ın kırmızı çizgilerini mi test ediyor?

- Evet, bu iyi bir soru. Netanyahu ile Trump arasındaki ilişkinin tabiri caizse, oldukça karmaşık olduğunu düşünüyorum. Bir yandan, Başkan Trump, İsrail'in en büyük destekçisi olarak görülmek konusunda çok istekli. Diğer tüm Amerikan başkanları arasında hiç kimsenin İsrail için kendisinden daha fazlasını yapmadığını defalarca söyledi. Bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum ama oluşturmaya çalıştığı imajın bu olduğunu biliyorum. Aynı zamanda, Netanyahu'nun söylediği veya yaptığı her şeye her zaman katılmıyor ve bazen bundan duyduğu hayal kırıklığını açıkça dile getiriyor; hatta bugün kendisine atfedilen ve Netanyahu hakkında küfürlü bir ifade kullandığı alıntı da buna dahil.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (Reuters)İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (Reuters)

Bu yüzden aralarındaki ilişkinin karmaşık olduğunu düşünüyorum. Destekleyici görünmek istiyor ve İsrail'i herhangi bir şekilde kısıtladığı yönünde eleştirilmek istemiyor. Ancak aynı zamanda, Netanyahu'nun bazı eylemlerinden dolayı bazen büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Hatta eleştirilerini zaman zaman kamuoyuna da açıklıyor.

* Netanyahu ve aşırı sağcı hükümeti, bölgede ulusal güvenliğe yönelik bir tehdit oluşturmaya mı başladı?

- Bu dikkat çekici bir soru. Arap dünyasında ve hatta Körfez ülkelerinde, İsrail’in eylemlerinin doğasının değiştiğine dair artan bir his olduğu kanaatindeyim. İsrail artık potansiyel olarak faydalı pragmatik bir aktör olarak görülmüyor; aksine, bazen bölgede öngörülemeyen, hatta tehlikeli bir aktör olarak görülüyor.  

Ulusal güvenlik tehdidi olarak sınıflandırılıp sınıflandırılamayacağını bilmiyorum. Elbette, şu anda Katarlıysanız, böyle hissediyor olabilirsiniz. Başka bir KİK ülkesi vatandaşıysanız, İsrailliler Katar'a saldırmaya hazırlarsa, bir sonraki hamlelerinin ne olabileceği konusunda endişeleniyor olabilirsiniz. Ama aynı zamanda, İsraillilerin yaptıklarının ciddiyetinin farkında olduklarını düşünüyorum. Ne düşündükleri hakkında içeriden bilgim yok, ancak bu durumda sınırlarını aşmış olabileceklerini düşündüklerine işaret eden bazı söylentiler okudum. Sadece kendileri için büyük değer taşıyan bir şeyi, yani Arap ülkeleriyle ilişkilerini genişletmeyi tehdit etmekle kalmadıklarını, aynı zamanda kamuoyu için önemli olan ve ABD için de önemli olan bir şeyi de tehdit ettiklerinin farkındalar. O şey de Katarlıların önemli bir rol oynadığı savaşı sona erdirmek ve rehinelerin serbest kalmasını sağlamak. Bu yüzden sorunuzun zor olduğunu düşünüyorum ve şu anda net bir cevabımız olduğunu sanmıyorum.

Eğer herhangi bir Körfez ülkesi vatandaşı olsaydım ve bölgede beni çevreleyen tehditlere, özellikle de İran'dan gelen tehditlere baksaydım, ABD'den mümkün olan en yüksek netliği beklerdim.

* Son sorum savunma vaatlerinin niteliğiyle ilgili. Bunlara “savunma vaatleri” diyorum çünkü bu röportajdan birkaç gün önce Suudi Arabistan ve Pakistan arasında imzalandığına tanık olduğumuz net anlaşma gibi bir anlaşma veya somut anlaşma seviyesinde değiller. Sayın Trump'ın savunma ittifakları ve güvenlik anlaşmaları konusundaki vaatlerini nasıl yorumluyorsunuz? Körfez'e yaptığı son ziyaretten bu yana bir takvim açıklandığını görmedik. Sizce bu vaatlerini eyleme dökecek mi, yoksa sadece lafta mı kalacak?

- Biliyorsunuz, kendisi bu açıdan ilginç bir şahsiyet, çünkü bir yandan Körfez'i ziyaret etti, Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret etti ve iş birliği, ticaret ve yatırım taahhütlerinde bulundu. Doha'dayken Katarlıları koruma vaadi konusunda çok netti, çünkü onlar çok önemli ortaklardı. Öte yandan, siyasi olarak ittifakların destekçisi değil. NATO'yu ve ABD'nin dahil olduğu diğer ittifakları eleştirdi, çünkü ABD'nin tüm yükü taşıdığına, diğer ülkelerin ise sorumluluklarını yerine getirmediğine inanıyor. Ayrıca, ABD'deki mevcut siyasi atmosferin ittifakları genişletmeyi veya diğer ülkelere karşı ilave sorumluluklar üstlenmeyi desteklemediğini düşünüyor.

Bence onu cezbeden iki tür motivasyon var. Bir yandan ister Suudi Arabistan ister BAE veya Katar olsun, Körfez ülkelerini önemli ortaklar olarak görüyor ve Amerika Birleşik Devletleri ve bölge için önemli ekonomik ve güvenlik fırsatları sunduklarını düşünüyor. Öte yandan, ABD'nin diğer ülkelere karşı sorumluluklarının kapsamını genişletme konusunda ise tereddütleri var.

Son zamanlarda daha yakından tanıdığım Suudi Arabistan örneğinde, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi karşılığında gelişmiş iş birliğini, karşılıklı savunmayı garanti eden bir anlaşma -ki kendisi son birkaç yıldır konuşulan bir anlaşma- imzalama fırsatı olursa, bunun kendisi için çok cazip olacağına inanıyorum. Ancak Gazze'deki mevcut durum ve İsrail iç siyaseti göz önüne alındığında, şu anda bu anlaşmanın imzalanması pek olası görünmüyor.

Yine de bu ülkelerin hiçbirinin ABD ile güvenlik iş birliğinden geri adım atmayacağı kanaatindeyim. Aksine, Katarlıların da açıkça belirttiği gibi, daha güçlü Amerikan güvenlik garantileri isteyeceklerine inanıyorum. Eğer bir Suudi Arabistan, BAE, Katar veya herhangi bir Körfez ülkesi vatandaşı olsaydım ve bölgede beni çevreleyen tehditlere, özellikle de İran'dan gelen ciddi tehditlere baksaydım, ABD'den mümkün olan en yüksek netliği beklerdim. Onların istedikleri ve çabaladıkları şeyin de bu olduğunu düşünüyorum. Bu tartışma devam edecek ve eminim ki New York'taki BM Genel Kurulu sırasında yapılacak görüşmelerin de bir parçası olacak. Üst düzey yetkililerimizden bazılarının Körfez ülkelerinden üst düzey yetkililerle görüşeceğini ve yaşananlar hakkındaki hayal kırıklıklarını ve derin endişelerini dile getireceklerini biliyorum. Ancak, ABD ile bu ortak ülkeler arasındaki ilişkinin niteliği hakkında daha fazla netlik elde etmenin yolları ile ilgileneceklerine de inanıyorum.


Venezuela Devlet Başkanı, kanalının kapatılmasının ardından ‘emperyalist YouTube aptallarını’ alaycı bir şekilde eleştirdi

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)
TT

Venezuela Devlet Başkanı, kanalının kapatılmasının ardından ‘emperyalist YouTube aptallarını’ alaycı bir şekilde eleştirdi

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro dün yaptığı açıklamada, YouTube kanalının geçen hafta kapatılmasını alaycı bir şekilde eleştirdi ve sitenin sahiplerini ‘emperyalist aptallar’ olarak nitelendirdi.

233 bin abonesi olan Venezuela Devlet Başkanı’nın hesabı, YouTube yetkililerinden herhangi bir açıklama yapılmadan 19 Eylül'de kapatıldı. Bu adım, Maduro'yu uyuşturucu kaçakçılığına karışmakla suçlayan ABD savaş gemilerinin Karayipler'e konuşlandırılmasıyla aynı zamana denk geldi. Maduro bu suçlamaları reddederek, Washington'un kendisini iktidardan uzaklaştırmak ve Venezuela'nın petrolünü ele geçirmek istediğini söyledi.

Maduro, “Sansür ne kadar artarsa, mesaj o kadar netleşir. Sansürlemeye devam edin, sizi emperyalist YouTube aptalları! Bu kararı verenleri tebrik ederim! Aptallara verimlilik primi! Ayın çalışanı ödülü!”

Maduro devlet televizyonunda yayınlanan açıklamasında, “YouTube sahipleri başarısız oldu ve insanlar halen beni takip ediyor” dedi.

YouTube 2020 yılında, ülkenin ana hükümet yanlısı televizyon kanalı Venezolana de Television'un hesabını askıya aldı. Ağustos 2024'te platform, mevcut İçişleri Bakanı Diosdado Cabello'nun hesabını, 100 bin aboneye ulaşması nedeniyle kendisine plaket verilmesinin hemen ardından askıya aldı.

Maduro, 2024 yılında Venezuela'da X platformunun engellenmesi talimatını verdi. Aynı yılın ağustos ayında, yeniden seçilmesine karşı yapılan protestoların 28 kişinin ölümüne ve 2 binden fazla kişinin gözaltına alınmasına yol açmasının ardından Maduro, WhatsApp uygulamasının mobil cihazlardan kaldırılması çağrısında bulundu.

Bunun ardından çoğu devlet kurumu ve etkili isim Telegram ve WeChat'e geçilmesi çağrısında bulundu. Ancak WhatsApp, Venezuela'da engellenmemiş durumda ve hükümet destekçileri de dahil olmak üzere halen yaygın olarak kullanılıyor.