İsrail ordusu: 7 Ekim saldırısına katılan ve bir askeri öldüren Hamas üyesi öldürüldü

İsrail’in Gazze şehrine düzenlediği hava saldırısı sonucu yıkılan binaların önünden geçen Filistinli bir kadın, 30 Eylül 2025 (EPA)
İsrail’in Gazze şehrine düzenlediği hava saldırısı sonucu yıkılan binaların önünden geçen Filistinli bir kadın, 30 Eylül 2025 (EPA)
TT

İsrail ordusu: 7 Ekim saldırısına katılan ve bir askeri öldüren Hamas üyesi öldürüldü

İsrail’in Gazze şehrine düzenlediği hava saldırısı sonucu yıkılan binaların önünden geçen Filistinli bir kadın, 30 Eylül 2025 (EPA)
İsrail’in Gazze şehrine düzenlediği hava saldırısı sonucu yıkılan binaların önünden geçen Filistinli bir kadın, 30 Eylül 2025 (EPA)

İsrail ordusu ve iç istihbarat servisi Şin-Bet (Şabak), 7 Ekim 2023'te İsrail'e yapılan saldırıya katılan ve geçtiğimiz nisan ayında Gazze Şeridi'nin kuzeyinde İsrailli askerlere yönelik ölümcül saldırıdan sorumlu olan bir Hamas üyesinin öldürüldüğünü duyurdu.

The Times of Israel gazetesine göre İsrail ordusu, Hamas'ın seçkin taburlarından Beyt Hanun Tugayı’nın komutanı Muhammed Raşid Muhammed el-Masri'nin 9 Eylül'de bir hava saldırısında öldürüldüğünü açıkladı.

Açıklamda, Masri'nin Hamas’ın 7 Ekim 2023'te İsrail’in güneyine düzenlediği saldırıya katıldığı ve diğer Hamas üyeleriyle birlikte 19 Nisan'da Gazze Şeridi'ndeki Beyt Hanun'da bir saldırı düzenlediği belirtildi.

Nisan ayında gerçekleşen saldırıda, bir Hamas hücresi Beyt Hanun yakınlarındaki bir yolda seyreden bir askeri aracı pusuya düşürerek roket ve ağır silahlarla ateş açtı. Saldırıda İsrailli üç kadın askeri ağır yaralandı. Yaralılar arasında bir subay ve bir saha hemşiresi de bulunuyordu.

Araca yapılan saldırının ardından Hamas, yol kenarına bir patlayıcı yerleştirdi ve kurtarma ekipleri olay yerine ulaştıktan yaklaşık 25 dakika sonra patlayıcıyı infilak ettirdi. Patlamada, Gazze Tümeni'nin İsrail Kuzey Tugayı'nda keşif eri olarak görev yapan Ghaleb Suleiman al-Nasasra öldü, bir başka keşif eri ise ağır yaralandı.



İsrail ordusu, Gazze'nin güneyinden kuzeye gidenlerin kullanabileceği son geçiş yolunun kapatılacağını duyurdu

Filistinlileri taşıyan araçlar, cuma günü Gazze'nin kuzeyinden yapılan göç sırasında Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki er-Reşid Caddesi'nde ilerliyor. (DPA)
Filistinlileri taşıyan araçlar, cuma günü Gazze'nin kuzeyinden yapılan göç sırasında Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki er-Reşid Caddesi'nde ilerliyor. (DPA)
TT

İsrail ordusu, Gazze'nin güneyinden kuzeye gidenlerin kullanabileceği son geçiş yolunun kapatılacağını duyurdu

Filistinlileri taşıyan araçlar, cuma günü Gazze'nin kuzeyinden yapılan göç sırasında Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki er-Reşid Caddesi'nde ilerliyor. (DPA)
Filistinlileri taşıyan araçlar, cuma günü Gazze'nin kuzeyinden yapılan göç sırasında Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki er-Reşid Caddesi'nde ilerliyor. (DPA)

İsrail ordusu bugün Gazze şehrine yönelik saldırılarını sürdürürken, Gazze'nin güneyinde yaşayanların kuzeye ulaşmak için kullanabilecekleri son geçiş yolu olan er-Reşid Caddesi'ni kapatacağını açıkladı.

Ordu Sözcüsü Avichay Adraee X platformunda yaptığı paylaşımda, “Er-Reşid Caddesi, saat 12:00'de Gazze Şeridi'nin güneyinden gelen trafiğe kapatılacak. Gazze şehrini tahliye edemeyenlerin güneye hareketine izin verilecek. Bu aşamada İsrail ordusu, kontrol yapmadan güneye serbest geçişe izin veriyor” ifadelerini kullandı.

İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik savaşında 66 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti ve Gazze Şeridi'nin büyük bir kısmı yıkıldı. İsrail, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail'in güney yerleşimlerine düzenlediği saldırının ardından Gazze Şeridi’ne askerî harekât başlattı. İsrail, 7 Ekim saldırısında bin 200 kişinin öldüğünü ve 250'den fazla kişinin rehin alındığını iddia ediyor.

İsrail, 18 Mart'ta Hamas ile ateşkes anlaşmasını feshetti ve Gazze Şeridi'nde yüzlerce Filistinlinin hayatını kaybetmesine neden olan sürpriz bir hava saldırısı dalgası başlattı. O günden bu yana İsrail, Gazze Şeridi'ne yardım girişini engellemeye devam ederken, fırınlar un ve yakıt sıkıntısı çekiyor, hastaneler yaralıları tedavi etmek için ilaç ve tıbbi malzeme sıkıntısı yaşıyor.

Söz konusu gelişme, İsrail Ordu Sözcüsü’nün pazartesi günü Gazze sınırında yaptığı açıklamada, ‘ordunun son başarılarına ve Hamas üzerindeki baskıya rağmen’ hareketin esir takası anlaşmasını kabul etmeye ‘isteksiz’ olduğunu duyurmasının ardından geldi.


Trump'ın Gazze’deki savaşı sona erdirme planı ve zorlu bir barışa giden karmaşık yollar

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda düzenlenen ortak basın toplantısında tokalaşırken, gazeteciler soru sormak için ellerini kaldırıyor,29 Eylül 2025 (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda düzenlenen ortak basın toplantısında tokalaşırken, gazeteciler soru sormak için ellerini kaldırıyor,29 Eylül 2025 (Reuters)
TT

Trump'ın Gazze’deki savaşı sona erdirme planı ve zorlu bir barışa giden karmaşık yollar

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda düzenlenen ortak basın toplantısında tokalaşırken, gazeteciler soru sormak için ellerini kaldırıyor,29 Eylül 2025 (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda düzenlenen ortak basın toplantısında tokalaşırken, gazeteciler soru sormak için ellerini kaldırıyor,29 Eylül 2025 (Reuters)

Elie el-Kuseyfi

Arap, uluslararası ve Müslüman tarafların çoğu, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze'deki savaşı sona erdirme planına dahil oldu. Bu da bizi, bu plana kimlerin karşı çıkabileceğini düşünmeye itti. Doğal olarak, akla ilk önce İran'ın bu planı kabul etmeyeceği ve onaylamayacağı geliyor. Çünkü İran önceki müzakere sürecine dahil olmamıştı. Planın şartlarında da İran'ın taleplerinden hiçbiri yer almıyor. Ancak İran, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ‘snapback mekanizması’ olarak bilinen yaptırımların yeniden yürürlüğe girmesiyle önemli bir baskı altında ve İsrail'den sızan bilgilere göre İran, muhtemelen üç ay içinde İsrail'in kendisine yeni bir saldırı düzenleyeceğini öngörüyor. Üç yıl önce Madrid Konferansı'na paralel bir yol oluşturmak için güvenlik, askeri ve siyasi araçlarını kullandığı gibi, müzakerelerden ve 20 maddelik plandan ‘dışlanmasına’ yanıt vermek için çok fazla seçeneği yok. Özellikle Oslo Anlaşmaları'nın imzalanmasından sonra Hamas, İslami Cihad ve Lübnan'daki Hizbullah'ı destekleyerek paralel bir yol oluşturdu.

Bu, İran'ın bölgesel yükselişinin erken bir işaretiydi, hatta ABD’nin İran'ın Bağdat'tan Şam, Beyrut ve Sana'ya kadar bölgede genişlemesinin önünü açan Irak'ı işgalinden önce bile, İran gücünün zirvesindeyken bu dört Arap başkentini kontrol ettiğini iddia ediyordu. Ancak şükürler olsun ki koşulları değişti. ‘Aksa Tufanı Operasyonu’ İran'ın bölgedeki nüfuzunun tersine dönmesinin başlangıcı oldu. Sanki büyücüye kimsenin hayal edemeyeceği bir şekilde büyü geri tepmiş gibiydi. Gerçek şu ki, her ne kadar Hamas'ın Beşşar Esed rejimine karşı tutumu nedeniyle iki taraf arasındaki ilişkilerde bazı dalgalanmalar yaşansa da İran'ın otuz yılı aşkın süredir Hamas'a olan bağımlılığı ve ona verdiği kesintisiz destek, Tahran'a hem Filistin'de hem de bölgede savaşın ertesi günü müzakerelerinde doğrudan yer alma garantisi vermedi. Ancak bir kez daha, İran'ın Trump'ın planına nasıl tepki vereceğini sormamız gerekiyor. İslami Cihad’ın olumsuz tutumu, Tahran'ın plana karşı çıkma ve onu sabote etme kararlılığının bir göstergesi olabilir mi?

Bölgedeki vekillerinin zayıflaması ve rejiminin tarihinde bir dönüm noktası olan İsrail ve ABD’nin ortak saldırısının ardından İran’ın elinde hangi araçlar kaldı?

Trump’ın Gazze’deki savaşı sona erdirme planını uygulamakla Abraham (İbrahim) Anlaşmaları’nın kapsamını genişletmek arasında kurduğu bağlantı. Bu, söz konusu planın özünü ortaya koyuyor.

Arap ve İslam dünyasının Trump’ın 20 maddelik planına geniş çaplı destek vermesinin, planın başarısını öngörmeyi imkansız kılacak kadar büyük bir ivme kazandırdığına şüphe yok. Bundan dolayı Hamas'ın bu planı reddedebileceğini düşünmek zor, aksi takdirde kendisini Arap dünyasından ve Müslüman ülkelerden tamamen izole edilmiş, sadece İran'ın desteğine sahip bir durumda bulabilir. Ancak, İran'ın Arap ve İslam dünyasıyla ilişkilerini geliştirmeye ve sağlamlaştırmaya çalıştığı bir dönemde, özellikle de tekrarlanması muhtemel olan İsrail ve ABD’nin ortak saldırısının ardından, İran bile Trump'ın planına vereceği yanıtı dikkatli bir şekilde hesaplamak zorunda.

Bu yüzden Katar'ın İran'a tutumunu açıkça belirtmiş olması nedeniyle, İran'ın 20 maddelik planla ilgili müzakerelere katılma olasılığı da yadsınamaz. Bu bağlamda, Trump'ın bu planı açıklarken İran'ın Abraham Anlaşmaları’na katılması harika olur demesi dikkati çekti. Bu da ABD yönetiminin Tahran ile müzakerelerin kapısını kapatmadığı, ancak plana katılmanın faydalarını göstererek İran'ı ikna etmeye çalıştığı anlamına geliyor.

frgty
Trump, New York'ta Arap ve Müslüman ülke liderleriyle yaptığı toplantıda, 23 Eylül 2025 (Reuters)

İran'ın Trump'ın planını onaylaması kolay olmayacak ve eğer onaylanırsa, İran rejimi, kırk yıllık tarihinde ‘zehirli kadehi’ ikinci kez yudumlamış olacak. Ancak Irak ile savaştan sonra yuttuğu “zehirli kadeh” sınırlı etkiler yarattı ve bölgede ciddi bir yankı uyandırmadı. Öte yandan plan, Hamas ve İslami Cihad'ın temsil ettiği Filistin kartını elinden aldığı için İran'a karşı kıyaslanamayacak kadar sert olacak. Plan, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nden kademeli olarak çekilmesi ve Gazzelilerin yerlerinden edilememesi ve İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmemesi karşılığında, Hamas'ın tamamen silahsızlandırılmasına dayanıyor ve bu iki nokta Arapça harflerle yazıldı.

Aslında, Trump’ın Gazze’deki savaşı sona erdirme planını uygulamakla Abraham Anlaşmaları’nın kapsamını genişletmek arasında kurduğu bağlantı, bu planın temel özünü ortaya koyuyor. Zira planın etkileri Gazze ve Filistin topraklarındaki ertesi gün ile sınırlı kalmayıp, tüm bölgeye yayılıyor. Bu yol, İsrail'in Gazze Şeridi'ne karşı savaşının başlamasından itibaren şekillenmeye başlamıştı, zira bu savaşın süresi, hedefleri ve coğrafi kapsamı açısından öncekilerden farklı olduğu, özellikle de Binyamin Netanyahu’nun Ortadoğu’yu değiştirme planının bir parçası olarak Lübnan, Suriye, Yemen ve son olarak İran'ı da kapsayacak şekilde genişlediği kısa sürede anlaşılmıştı. Bu konsept, nihayetinde Donald Trump tarafından kendi planı ve kendi yöntemiyle benimsenip uygulandı, ancak Netanyahu’nun Trump’ı ‘İsrail’in Beyaz Saray’daki en iyi dostu’ olarak tanımlamasına rağmen, Gazzelileri yerlerinden etmek isteyen İsrail aşırı sağını tam olarak tatmin etmedi.

Filistinlilerin taleplerini dile getirme imkanı şimdikinden daha güçlüydü ve İsrail aşırı sağının kendi koşullarını dayatma gücü şimdikinden daha zayıftı.

Dolayısıyla planının açıklanmasını ‘yüzlerce ve binlerce yıldır’ süren bir trajediye son verdiği için medeniyet tarihinin en önemli günlerinden biri olarak gören Trump, Filistinliler ve İsrailliler arasındaki çatışmaya ilişkin kendi tanımına göre ‘Ortadoğu barışı için tarihi bir gün’ olmasını istiyorsa, aşırı sağcı İsraillilerle başa çıkma sınavıyla karşı karşıya kalacak. Tıpkı eski İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin'in Oslo Anlaşmaları’nın imzalanmasından sonra İsrail aşırı sağıyla başa çıkma sınavıyla karşı karşıya kalması gibi. Ancak Rabin, feci bir şekilde başarısız olup bunu hayatıyla ödedi. Elbette Madrid Konferansı, Oslo Anlaşmaları ve Trump'ın planını açıklaması arasında, Filistinlilerin taleplerini formüle etme kabiliyetinin şu anda olduğundan daha güçlü olması ve aşırı sağcı İsrail'in koşullarını dayatma kabiliyetinin şu anda olduğundan daha zayıf olması olmak üzere, iki farklı tarihi bağlam bulunuyor.

fgthy
İsrail tarafından Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus’a düzenlenen hava saldırısı sonrasında yükselen dumanlar, 29 Eylül 2025 (AFP)

Bu yüzden İsrail'in Gazze Şeridi ve tüm bölgeye karşı yürüttüğü savaşın sonuçlarının dayattığı tamamen yeni bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Trump'ın planı, İsrail lehine olan güç dengesizliğini ölçülemez bir şekilde sürdürüyor. Bu plana onay veren tarafların, Filistin’in mevcut durumuna bakıldığında, bu plana baskı uygulayabilecek araçların Filistinlilere değil, Araplara ve Müslümanlara ait olduğu ve özellikle de yerinden edilmeye ve ilhaka ‘hayır’ dedikleri dikkati çekiyor. Ancak İsrail’in dini ve milliyetçi aşırı sağının yerleşim faaliyetlerini hızlandırması ve Netanyahu'nun Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi'ni yönetmesinde herhangi bir rol üstlenmesine karşı olmasının yanında Filistin devletinin kurulmasını reddetmesi nedeniyle bu iki ‘hayır’ da ciddi zorluklarla karşı karşıya. Bu yüzden İsrail’in dini ve milliyetçi aşırı sağa doğru güçlü bir kayma eğilimi göz önüne alındığında, Trump'ın planında özetlendiği gibi bu devletin kurulmasına giden güvenilir bir yolun nasıl inşa edilebileceğini hayal etmek çok zor. Bu aynı zamanda geçmişten beri Filistinliler ve İsrailliler arasında uzlaşıya varılması olasılığı ve bunun hangi koşullarda gerçekleşebileceği konusunda ciddi soru işaretlerine yol açan bir ikilem olmaya devam ediyor. Dahası İsrail'in iki yıldır Gazze Şeridi'nde işlediği katliamların hiçbir hesap sorulmadan göz ardı edilebileceğini düşünmek mümkün değil. Bu konu, uluslararası alanda büyük yankı uyandırdı ve burada sonlanması beklenemez.

Ancak stratejik açıdan bakıldığında, ABD'nin desteğiyle İsrail'in bölgesel gücünde dikkate değer bir artış olduğu görülüyor. Bu durum, 20 maddelik planın genel içeriğinde, özellikle İsrail'in Gazze Şeridi ve Batı Şeria üzerindeki güvenlik kontrolünü elinde tutması ve bunun da İsrail'in bölgenin hava sahasında, en azından Lübnan ve Suriye gibi ‘halka devletlerin’ hava sahasında hareket özgürlüğü anlamına gelmesi şeklinde yansıtılıyor. Bu hareket özgürlüğü ise Gazze, Lübnan veya güney Suriye’de olsun, İsrail için bir tehdit oluşturabilecek silahsızlanma sorununa yol açıyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu öncelikle İran’ı, ardından özellikle Gazze ve Lübnan'ı ilgilendiren bölgesel etkileri olan bir sorun. Trump'ın planına ilişkin herhangi bir anlaşma, Hamas'ın silahsızlandırılmasına razı olmak anlamına geliyor. Tıpkı geçtiğimiz kasım ayında Lübnan ile İsrail arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının, Hizbullah'ın bu koşulu kabul etmemiş gibi davranmasına rağmen, Hizbullah'ın silahsızlandırılmasına razı olmak anlamına gelmesi gibi. Ancak ne olursa olsun tüm bu olaylarda en önemli husus, ABD’nin desteğiyle İsrail için savaşı sona erdirmenin şartının, Hizbullah için olduğu gibi Hamas'ın tamamen silahsızlandırılması olması.

Trump'ın planı bu çatışmayı çözmeye yönelik ve bu yüzden adil ve kapsamlı bir barış sağlama planı değil. Bu kavram artık geçmişte kaldı. Daha ziyade plan temel olarak, İsrail'in savaşının sonuçlarını siyasi ve fiili olarak uygulamaya koymayı ve buna karşılık gelen koşulları kısmen dayatabilmeyi amaçlıyor.

Bu da bizi, son on yıllarda bölgedeki, özellikle İran ve İsrail arasındaki karmaşık ve çok yönlü, ancak esasen nüfuz ve kontrol mücadelesi temelinde olan çatışmanın özüne geri götürüyor. Trump'ın planı bu çatışmayı çözmeye yönelik ve bu yüzden adil ve kapsamlı bir barış sağlama planı değil. Bu kavram artık geçmişte kaldı. Daha ziyade plan temel olarak, İsrail'in savaşının sonuçlarını siyasi ve fiili olarak uygulamaya koymayı ve buna karşılık gelen koşulları kısmen dayatabilmeyi amaçlıyor. Planın, özellikle Filistinliler ve İsrailliler arasında bir anlaşma olasılığı açısından ne kadar uygulanabilir olduğunu zaman gösterecek. Bu anlaşma, Abraham Anlaşmaları'na başka ülkelerin de katılması potansiyelini belirleyecek. Yalnız, bu iki nokta arasındaki yol uzun, karmaşık ve tuzaklarla dolu. Ancak bu, zamanı geriye sarmanın mümkün olduğu, yani ‘direniş ekseni güçlerinin’ her ne pahasına olursa olsun ve herhangi bir amaçla yeniden yapılanabileceği ya da Aksa Tufanı Operasyonu’nun İsrail ile bölgesel normalleşmenin kapısını kapattığı anlamına gelmiyor. Ben de direniş ekseninin artık geçerliliğini yitirdiğini düşünüyorum. Tüm bunlar, sadece Hamas'ın deneyimlerini, özellikle de başka bir orduya karşı koymak için bir ordu kurma girişimini değerlendirmek açısından değil, aynı zamanda Filistin davasıyla ilgili yeni bölgesel ve uluslararası durumu göz önünde bulundurarak da Filistin'in mevcut durumunu değerlendirirken göz ardı edilemez. Dünya ülkelerinin yaklaşık yüzde 80'i Filistin devletini tanıdıktan sonra, Filistin halkının ve Filistin ulusal projesinin varlığını inkâr eden tarihi Siyonist teoriyi temelden ve kesin olarak çürüten bu durum, araçların ve seçeneklerin yeniden gözden geçirilmesini gerektiriyor.

Ancak, Filistin devletinin tanınması, Hamas'ın eski araçlarını, yani silahlarını terk etmesine bağlı. Filistinliler bunu teslim olmak olarak görmemeli, aksine uluslararası arenadaki değişimler, özellikle de dünyanın İsrail'e bakışındaki değişiklik çerçevesinde, Filistin davasını yeniden kavramlaştırma fırsatı olarak görmeli. Çünkü bu, savaşın sona ermesiyle bitecek uzun bir mücadele ve özellikle de İsrail aşırı sağı Batı sokaklarıyla doğrudan, açık ve uzun süreli bir çatışmaya girmiş olduğundan, marjinal bir kazanç değilse de Filistin davasının bölgesel çatışmalardan izole edilmesini ve uluslararası hukukun ölçütü olarak uluslararası meseleler listesinin en üstüne yerleştirilmesini sağlar. Trump'ın planı, bu çatışmayı yeniden başlatmak ve yoğunlaştırmak için bir basamak olmaktan öteye gitmese de tam tersi olduğunu da söyleyemeyiz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


İsrail hükümeti, Şin Bet'in yeni başkanı olarak David Zini'nin atanmasını onayladı

İsrail bayrağı (Reuters)
İsrail bayrağı (Reuters)
TT

İsrail hükümeti, Şin Bet'in yeni başkanı olarak David Zini'nin atanmasını onayladı

İsrail bayrağı (Reuters)
İsrail bayrağı (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, dün hükümetin oybirliği ile David Zini'nin Şin Bet iç güvenlik servisinin yeni başkanı olarak atanmasını onayladığını duyurdu.

Netanyahu, Zini'nin atamasını mayıs ayında duyurmuştu. Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre Zini, 5 Ekim'de göreve başlayacak ve görev süresi beş yıl olacak.

Zini, nisan ayında istifa edeceğini açıkladıktan sonra, haziran ayında istifa eden Ronen Bar'ın yerine geçecek. Netanyahu, Bar'ı görevden almaya karar verdiğini açıkladı. İsrail medyası, Yüksek Mahkeme'nin kararı "yasadışı ve hukuka aykırı" olarak nitelendirdiğini bildirmişti.

Terörle mücadele soruşturmalarını yürütmekle görevli kurum Şin Bet, Netanyahu'nun sağcı koalisyon hükümeti ile güvenlik teşkilatı mensupları ve Gazze'de rehin tutulanların aileleri de dahil olmak üzere bir grup muhalif arasında giderek büyüyen siyasi mücadelenin odak noktası haline geldi.