İsrail, Küresel Sumud Filosu’na ait 13 tekneyi alıkoydu... 15 tekne Gazze Şeridi'ne doğru yoluna devam ediyor

Türkiye, gemilere yapılan saldırıyı ‘terör eylemi’ olarak nitelendirerek kınadı

Gazze Şeridi'ne giden filonun bir parçası olan Captain Nikos gemisinde zafer işareti yapan aktivistler (Reuters)
Gazze Şeridi'ne giden filonun bir parçası olan Captain Nikos gemisinde zafer işareti yapan aktivistler (Reuters)
TT

İsrail, Küresel Sumud Filosu’na ait 13 tekneyi alıkoydu... 15 tekne Gazze Şeridi'ne doğru yoluna devam ediyor

Gazze Şeridi'ne giden filonun bir parçası olan Captain Nikos gemisinde zafer işareti yapan aktivistler (Reuters)
Gazze Şeridi'ne giden filonun bir parçası olan Captain Nikos gemisinde zafer işareti yapan aktivistler (Reuters)

Küresel Sumud Filosu’nun organizatörleri bugün, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'ne giden yabancı aktivistleri ve yardım malzemelerini taşıyan 13 tekneyi alıkoyduğunu, ancak 15 teknenin savaşın yıkıma uğrattığı Filistin topraklarına doğru yol almaya devam ettiğini açıkladı.

İsrail Dışişleri Bakanlığı'nın yayınladığı bir videoda, filonun önde gelen katılımcısı olan İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg'in askerler tarafından çevrili bir teknenin güvertesinde oturduğu görüldü.

İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda şu ifadeler yer aldı: “Hamas'ın Sumud Filosu’na ait birkaç tekne güvenli bir şekilde durduruldu ve yolcuları bir İsrail limanına naklediliyor... Greta ve arkadaşları güvende ve sağlık durumları iyi.”

Gazze Şeridi'ne ilaç ve gıda taşıyan Sumud Filosu’nda 40'tan fazla sivil tekne bulunuyor. Bu teknelerde, milletvekilleri, avukatlar ve aktivistler dahil olmak üzere yaklaşık 500 kişi var.

Çeşitli teknelerde bulunan kişilerin mesajlarını içeren birkaç video filonun Telegram hesabında yayınlandı. Bu kişilerden bazıları pasaportlarını tutarak, iradeleri dışında kaçırılıp İsrail'e götürüldüklerini söylediler ve misyonlarının şiddet içermeyen ve insani olduğunu vurguladılar. Akdeniz'deki ilerleyişi uluslararası dikkatleri üzerine çeken filoya, Türkiye, İspanya ve İtalya gibi ülkeler, vatandaşlarının yardıma ihtiyaç duyması ihtimaline karşı fırkateyn ve insansız hava araçları (İHA) gönderdi.

Filo, teknelerinin ‘yasadışı’ olarak durdurulmasını kınayarak, ‘kameraların devre dışı bırakıldığını ve askerlerin gemilere çıktığını’ bildirdi.

Filo tarafından yapılan açıklamada, “Teknelerdeki tüm katılımcıların güvenliğini ve rahatlığını sağlamak için yoğun bir şekilde çalışıyoruz” denildi. Filo daha önce İsrail'in teknelere telsizle tehditler savurduğunu bildirmişti.

İsrail Dışişleri Bakanlığı daha önce İsrail donanmasının Sumud Filosu ile temasa geçerek rotasını değiştirmesini istediğini açıklamıştı. Bakanlığın X platformu üzerinden yapılan açıklamada, “İsrail, filoya aktif bir savaş bölgesine yaklaştığını ve yasal deniz ablukasını ihlal ettiğini bildirdi; yardımların güvenli kanallardan Gazze Şeridi'ne aktarılması teklifini yineledi” denildi ve filonun bu teklifi reddettiği belirtildi.

Küresel Sumud Filosu, yaklaşık iki yıldır süren savaş nedeniyle büyük bir kısmı enkaza dönüşen Filistin topraklarına uygulanan İsrail ablukasını kırmak için yapılan son deniz girişimi. Filoyu düzenleyenler dün İsrail'in düzenlediği baskını ‘savaş suçu’ olarak nitelendirerek kınadılar.

Yetkililer, ordunun gemilere tazyikli su sıkmak da dahil olmak üzere saldırgan taktikler kullandığını, ancak kimsenin yaralanmadığını bildirdiler. Sumud Filosu’nun resmi hesaplarından yapılan açıklamada, “Birkaç tekne uluslararası sularda İsrail işgal güçleri tarafından yasadışı olarak durduruldu” denildi.

Filo ayrıca, İsrail donanmasının Maria Christina gemisini batırmaya çalıştığı suçlamasında bulundu.

Reuters bu iddiayı bağımsız olarak doğrulayamadı.

(foto altı) Onlarca yolcuyu taşıyan 10 tekneyle Katanya'dan Gazze Şeridi'ne doğru yola çıkan filo (EPA)Onlarca yolcuyu taşıyan 10 tekneyle Katanya'dan Gazze Şeridi'ne doğru yola çıkan filo (EPA)

İsrail ordusu, bu suçlamayla ilgili yorum talebine henüz yanıt vermedi. Filoda yer alanlar, hükümetlere ve uluslararası kuruluşlara defalarca, filoya katılanların güvenliğini ve misyonda yer alan silahsız aktivistlerin serbest bırakılmasını talep etmeleri çağrısında bulundu.

Filoya ait tekne takip verilerine göre, bugün şafak vakti itibarıyla 13 tekne durdurulmuş veya ele geçirilmişti. Organizatörler, İsrail'in eylemlerine karşı çıkarak, filonun ‘aynı hızla devam edeceğini’ belirten bir açıklama yaptı.

Organizatörler bugün erken saatlerde Telegram'da yaptıkları bir paylaşımda, 30 teknenin halen Gazze Şeridi'ne doğru seyir halinde olduğunu ve hedeflerine 46 deniz mili uzaklıkta olduklarını belirtti.

‘Terör eylemi’

Türkiye Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in, Gazze Şeridi'ne insani yardım götüren aktivistlerin filosunu durdurarak ‘terör eylemi’ gerçekleştirdiğini iddia etti. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, “İsrail güçlerinin uluslararası sularda Gazze halkına insani yardım götürmek üzere yola çıkan Küresel Sumud Filosu’na düzenlediği saldırı, uluslararası hukuku ciddi şekilde ihlal eden ve masum sivillerin hayatını tehlikeye atan bir terör eylemidir” ifadesi yer aldı.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre Sumud Filosu dün akşam erken saatlerde, radarında konumundan sadece üç deniz mili uzaklıkta 20'den fazla tanımlanamayan gemi tespit ettiğini bildirdi. Sumud Filosu'nun organizatörleri, İsrail deniz kuvvetlerinin bir saat içinde onlarca gemiyi durdurmaya başlayacağını tahmin ediyordu.

İtalya Dışişleri Bakanı Antonio Tajani, İsrail'in filoya karşı şiddet kullanmayacağına dair kendisine güvence verdiğini belirterek, İsrail'i teknelerdeki insanları Aşdod Limanı’na nakletmeye çağırdı.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, dün akşam Mısır açıklarında bulunan Küresel Sumud Filosu teknelerini ‘İsrail makamlarının durdurma sürecinde’ olduğunu söyledi.

Barrot X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “Fransa, İsrail yetkililerinden katılımcıların güvenliğini sağlamak, onlara konsolosluk koruması sağlamak ve mümkün olan en kısa sürede Fransa'ya dönmelerine izin vermek için çağrıda bulunuyor” dedi.

Gazze Şeridi'ne doğru yola çıkan Küresel Sumud Filosu gemilerindeki aktivistler, kuşatma altındaki Filistin topraklarına yaklaşırken İsrail donanmasının kendilerini durdurmaya başladığını söylediler. (AP)Gazze Şeridi'ne doğru yola çıkan Küresel Sumud Filosu gemilerindeki aktivistler, kuşatma altındaki Filistin topraklarına yaklaşırken İsrail donanmasının kendilerini durdurmaya başladığını söylediler. (AP)

Eylül ayı ortasında yola çıkan Küresel Sumud Filosu’nun organizatörleri, gece boyunca ‘İsrail askeri gemileri’ tarafından gerçekleştirilen ‘gözdağı manevralarına’ rağmen, yolculuğuna devam edeceğini doğruladı.

İnsani yardım misyonu ve önde gelen isimler

Küresel Sumud Filosu, 40'tan fazla ülkeden yüzlerce Filistin yanlısı aktivisti taşıyan yaklaşık 45 tekneden oluşuyor. Filo, bebek maması, gıda ve tıbbi yardım malzemesi taşıyor ve ‘barışçıl ve şiddet içermeyen bir misyon’ yürüttüğünü vurguluyor.

Saat 15:00 civarında, filonun Akdeniz'de, Mısır kıyılarının 90 deniz mili kuzeyinde, Filistin topraklarından yaklaşık 170 kilometre uzaklıkta olduğu bildirildi.

27 Eylül'de bir tekne filosu, İtalya'nın güneyindeki Sicilya adasının Katanya kentindeki San Giovanni li Cuti Limanı’ndan ayrıldı. (EPA)27 Eylül'de bir tekne filosu, İtalya'nın güneyindeki Sicilya adasının Katanya kentindeki San Giovanni li Cuti Limanı’ndan ayrıldı. (EPA)

Bu harekete katılanlar arasında Nelson Mandela'nın torunu, eski Güney Afrika milletvekili Mandela Mandela, İsveçli aktivist Greta Thunberg, Fransız milletvekili Rima Hassan ve eski Barselona belediye başkanı Ada Colau yer alıyor. Amaçları, ‘İsrail'in Gazze Şeridi'ne uyguladığı ablukayı kırmak’ ve ‘açlık ve soykırımdan mustarip kuşatma altındaki halka insani yardım ulaştırmak’.

Sumud Filosu daha önceki bir açıklamada, sabahın erken saatlerinde İsrail işgal donanmasının filoya karşı bir sindirme operasyonu gerçekleştirdiğini doğrulamıştı.

Açıklamada, filonun ana gemilerinden biri olan Alma'nın ‘birkaç dakika boyunca İsrail savaş gemisi tarafından düşmanca bir şekilde kuşatıldığı’ belirtildi.

Açıklamada, olay sırasında kaptanın İsrail gemisiyle ‘doğrudan çarpışmayı önlemek için ani bir manevra yapmak zorunda kaldığı’ ifade edildi.

Açıklamanın devamında, “Kısa bir süre sonra, aynı gemi Sirius'u hedef aldı ve ayrılmadan önce nispeten uzun bir süre aynı sindirme manevralarını tekrarladı” ifadesi yer aldı.

Sirius gemisinde bulunan Boyun Eğmeyen Fransa Partisi (radikal sol) Milletvekili Marie Mesmeur, AFP'ye en az iki tanımlanamayan gemi gördüğünü, bunlardan birinin ‘çok yakın’ olduğunu söyledi.

Mesmeur, geminin ‘kör edici bir ışık yönelten askeri müdahale gemisi’ olduğunu ve aynı zamanda alarm verilmeden önce ‘radar ve internet iletişiminin’ kesildiğini belirtti.



Filistinli araştırmacı Dr. Cebrini: Trump'ın planı ‘fırsata dönüşebilecek siyasi bir tuzak’

Dr. Muhammed el-Cebrini, Batı Şeria'yı Gazze Şeridi'nden ayırma planının uygulanmasına karşı uyardı (PRC)
Dr. Muhammed el-Cebrini, Batı Şeria'yı Gazze Şeridi'nden ayırma planının uygulanmasına karşı uyardı (PRC)
TT

Filistinli araştırmacı Dr. Cebrini: Trump'ın planı ‘fırsata dönüşebilecek siyasi bir tuzak’

Dr. Muhammed el-Cebrini, Batı Şeria'yı Gazze Şeridi'nden ayırma planının uygulanmasına karşı uyardı (PRC)
Dr. Muhammed el-Cebrini, Batı Şeria'yı Gazze Şeridi'nden ayırma planının uygulanmasına karşı uyardı (PRC)

Mustafa el-Ensari

ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi’ndeki savaşı sona erdirme planını açıklaması, insani ve siyasi düzeyde geniş çaplı tartışmalara yol açtı. Bazıları bu planı daha fazla kan dökülmesini durdurmak için fırsat olarak görürken, bazıları Filistin davasını parçalamak için yeni bir girişim olarak değerlendirdi. 20 maddelik plan, ‘Gazze, devlet kurma yolunda bir köprü mü olacak, yoksa Filistin topraklarının geri kalanından onu ayırmak için bir tuzak mı?’ şeklindeki önemli bir soruyu da gündeme getirdi.

Ramallah merkezli Filistin Araştırma Merkezi’nden (PRC) güvenlik ve siyasi meseleler uzmanı ve araştırmacı Dr. Muhammed el-Cebrini, Independent Arabia’ya verdiği röportajda, planın acil insani fırsatlar sunduğunu, çünkü en önemli öncelikleri, özellikle de tüm Filistinlilerin talebi olan savaşın sona erdirilmesi ve rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılmasını öngördüğünü açıkladı. Aynı zamanda plan çerçevesinde Birleşmiş Milletler'in (BM) gözetiminde uluslararası yardımların akışı ve yeniden inşa için finansman sağlanmasının, abluka ve yıkımdan yorgun düşen Gazze Şeridi’ni yeniden ayağa kaldıracağını söyleyen Dr. Cebrini, daha da önemlisi planın İsrail'in Gazze'yi ilhak ya da işgal etmemesi taahhüdünü içerdiğini, bunun da yerinden edilme veya doğrudan kontrol senaryosunu ortadan kaldırdığını vurguladı.

Tüm bunların iki milyon Filistinli için bir umut ışığı olduğunu belirten Dr. Cebrini, ancak bu girişimin Filistin topraklarını bölmek için bir araç haline gelmemesi ve böylece bir tuzağa dönüşmemesi için dikkatli bir siyasi yönetim gerektiğinin altını çizdi. Çünkü Dr. Cebrini’ye göre İsrail aşırı sağı ve Hamas Hareketi, Oslo Anlaşmalarından 7 Ekim saldırılarının yaşandığı 2023 yılına kadar, nihai bir çözüm getirmek için yapılan ciddi çabaları sabote etmek için planlarını birleştirmiş durumda.

Hamas’a yakın Filistinli bir yetkili dün, Hamas’ın ‘Trump'ın planının bazı hükümlerini, örneğin silahsızlanma ve Hamas ile fraksiyon kadrolarının ortadan kaldırılması gibi, değiştirmek istediğini’ söyledi. Bu hükümler, savaşın sona ermesinden sonra Hamas’ın Gazze’de herhangi bir rol üstlenmesini reddeden ana planın hükümlerini yansıtıyor.

‘Önce Gazze’ sloganı ‘sadece Gazze’ye dönüşebilir

Ramallah merkezli araştırma merkezinde güvenlik, siyaset ve ideoloji konusunda uzman olan Dr. Cebrini, planın etrafında önemli riskler olduğunu ve bunun planı kapsamlı çözüme giden yol olmaktan çok kısa vadeli bir önlem haline getirebileceğini belirtti. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Dr. Cebrini, “Batı Şeria ve Kudüs'ün gündemden çıkarılması ve Filistin Yönetimi'nin reformdan sonra rolünün ertelenmesi, ‘önce Gazze’ sloganının 'sadece Gazze'ye dönüşebileceği anlamına geliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bununla birlikte iki devletli çözüm için net bir çerçeve veya işgalin sona erdirilmesi için bir takvim bulunmaması, yerleşim faaliyetlerinin devam etmesine olanak tanıyor ve yeniden yapılanmanın siyasileştirilmesi, Filistin halkı için temel bir hak olan geçim kaynaklarını siyasi pazarlık aracına dönüştürüyor.

Tüm bu tehlikelerin, planın savaşı sona erdirmenin bir kapısı olduğu ölçüde, şartlı hoşgörü içindeki Filistinlilerin resmi tutumlarındaki temkinliliği açıkladığını düşünen Dr. Cebrini, buna karşın Gazze, Batı Şeria ve Kudüs'ün tek bir otorite ve tek bir meşru ordu altında birleştirilmesi gerektiğini, seçimler düzenleme ve siyasi reformlar yapma istekliliği olduğunu, Gazze ile sınırlı herhangi bir anlaşmanın eksik kalacağını ve Filistin sorununu çözmeyeceğini belirtti.

Trump’ın planı açıklamadan önce temsilcilerine brifing verdiği Arap ve Müslüman ülkeler tarafından yapılan ortak Arap ve Müslüman ülkeler bildirisi de temkinli bir hoş geldin mesajı verdi. Savaşın sona ermesi ve yeniden inşa ile ilgili maddelerinden duyulan memnuniyetin dile getirildiği bildiride, ‘Batı Şeria’nın ilhakını ve yerinden edilmenin reddedildiği, uluslararası meşruiyetin otoritesini ve iki devletli çözümün onaylandığı’ vurgulandı.

Dr. Cebrini, Trump'ın planının iki milyon Filistinli için umut ışığı olduğunu söyledi (Reuters)Dr. Cebrini, Trump'ın planının iki milyon Filistinli için umut ışığı olduğunu söyledi (Reuters)

Dr. Cebrini’ye göre bu şartlı hoşgörü, girişimin nihai bir çözümün yerine değil, adil barışa doğru bir geçiş adımı olarak kullanılabileceğini açıkça ortaya koydu.

Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu tarafından salı günü yapılan açıklamada, ABD yönetiminin çatışmayı sona erdirmek için kapsamlı bir planı açıklanmasının memnuniyetle karşılandığı vurgulandı. Açıklamada Suudi Arabistan'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek, İsrail'in Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesini sağlamak ve kısıtlama olmaksızın yeterli insani yardımı ulaştırmak için kapsamlı bir anlaşma sağlamak üzere ABD ile iş birliği yapmaya hazır olduğu ifade edildi.

Suudi Arabistan’ın bu açıklamasının önemine dikkati çeken Dr. Cebrini, planın ‘iki devletli çözüme dayalı adil ve kapsamlı bir barışın sağlanması için çabaların güçlendirilmesine katkıda bulunduğunu ve 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını garanti ettiğini’ belirtti.

Hamas ve İsrail'in anlatıları sonuçlarda birbirine yaklaşıyor

Ancak, planın karşı karşıya olduğu zorluklar, bazı fikirlerinin belirsizliği ve İsrail koşullarına yönelik algılanan önyargısıyla sınırlı değil. Bunlar arasında, İsrail’in kurulduğu günden bu yana uzlaşı fikrine karşı çıkmasının yanı sıra Hamas'ın doğası ve siyasi, müzakere ve ideolojik zihniyeti yer alıyor.

Bu bağlamda Hamas’ın 1980'lerin sonlarından beri bu meselenin seyrinde karmaşık bir rol oynadığını belirten Dr. Cebrini, Müslüman Kardeşler (İhvan- Müslimin) kökenli Hamas’ın, Filistin sahnesinde önemli bir fenomen olarak ortaya çıktığını ve ilk günlerinde işgalin izin verdiği marjı, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) nüfuzunu dengelemek ve camilere, eğitim kurumlarına ve hayır kurumlarına yayılmak için kullandığını belirtti. Dr. Cebrini’ye göre Birinci İntifada'nın patlak vermesiyle silahlı çatışmalara karışan Hamas, aynı zamanda, o dönemde hakim olan milliyetçi-liberal karakterin aksine, çatışmaya dini bir boyut kazandırarak kendisini birleşik ulusal liderliğin alternatifi olarak sunmaya çalıştı.

Hamas'ın Oslo Anlaşmalarına karşı çıkmasının ve intihar saldırılarının barış süreci üzerindeki etkilerine dikkati çeken Dr. Cebrini, bunların Oslo Anlaşmalarını engellemeye çalışan İsrail aşırı sağının tutumuyla pratikte örtüştüğünü vurguladı. Hamas’ın intihar saldırını özellikle İsrail'in geri çekilmesinden veya anlaşma sonucunda tutukluların serbest bırakılmasından önceki günlerde gerçekleştirdiğine dikkati çeken Dr. Cebrini, bunun İsrail kamuoyunu kışkırttığını, Yaser Arafat’a yönelik kışkırtmaları, İsrail sağının Yitzhak Rabin'e yönelik kışkırtmalarıyla aynı zamana denk geldiğini ve bunun da Rabin'in suikastına ve Netanyahu'nun barış karşıtı bir zeminde yükselişine yol açtığını söyledi.

İkinci İntifada sırasında bu eğilimin devam etmesini ve bunun Filistin bölünmesine yansımasını değerlendiren Dr. Cebini’ye göre Hamas, İkinci İntifada sırasında Filistin Devlet Başkanı Arafat'ın çağrıda bulunduğu sükunet dönemlerine uymayı reddetti ve intihar saldırılarını artırdı. Bu da Filistin liderliğinin uluslararası arenadan daha fazla dışlanmasına ve 2007 yılında Gazze'de iç darbeye zemin hazırladı.

O zamandan bu yana Gazze’nin ilkel roketlerin devasa bir askeri cephaneliğe karşı olduğu, eşit olmayan şartlarda askeri çatışmalara sahne olduğunu söyleyen Dr. Cebrini, “Hamas, manevi zaferler olarak görse de pratikteki sonuç on binlerce kayıp, boğucu bir kuşatma, ulusal altyapının tahrip edilmesi ve artan siyasi izolasyon oldu, ta ki 7 Ekim saldırıları için sahne hazır olana kadar. Bu saldırıların yıkıcı sonuçları herkes tarafından biliniyordu” şeklinde konuştu.

Hamas, işgalciyi mümkün olan her yolla kovma hakkına sahip olduğunu savunarak stratejisini meşru direniş olarak savunuyor, ancak Filistin Yönetimi bu direnişin yol açtığı zararın daha büyük olduğunu düşünüyor.

Hamas'ın varlığı İsrail'in çıkarlarına hizmet etmeye mi devam ediyor?

Hamas’ın geçmişini ve İsrail aşırı sağının hedefleriyle kesiştiği noktaları göz önünde bulunduran Dr. Cebrini, planın Filistin davasını parçalamak için bir araç haline gelmesini ve Hamas veya İsrail tarafından uçurumu derinleştirmek için kullanılmasını önlemek için Arap ülkeleri ile uluslararası toplum arasındaki koordinasyonun önemini vurguladı.

Siyasi açıdan, Filistinliler arasındaki bölünme ulusal projeyi zayıflattı. Hamas uluslararası alanda parya bir hareket olarak gösterilirken İsrail, saldırgan politikalarını meşrulaştırmak için Hamas'ın varlığını gerekçe gösteriyor ve Filistin Yönetimi zayıf bir yapı olarak muamele görüyor. İsrail aşırı sağı bile açıkça “Hamas İsrail için bir kazanç, Filistin Yönetimi ise bir yük. Bu nesnel paralellik, herhangi bir uluslararası girişimin siyasi çözümden ziyade kriz yönetimi haline gelmesine yol açıyor” diyor.

Bu tarihi bağlam, Trump'ın yeni planında da yansıtılıyor. Trump, bu planın Gazze, Batı Şeria ve Kudüs'ü birbirine bağlamak, kapsamlı seçimler ve siyasi reformlar yoluyla Filistinlilerin tutumunu birleştirmek ve iki devletli çözümü desteklemek ve işgali sona erdirmek için Arap ve uluslararası konsensüsü kullanmak için kullanılabileceğine inanıyor. Daha da önemlisi, yeniden yapılanma, toprakların teslim edilmesi veya parçalanması şartına bağlı olmayan bir insani hak olmalı.

İşte bu şekilde bir tuzak fırsata dönüşür

Bunun Filistin'in uluslararası alanda tanınması için Arap ülkeleri ve Suudi Arabistan'ın gösterdiği çabaları ve Filistin devletinin uluslararası alanda tanınması ve desteklenmesi yoluyla, İsrail üzerindeki baskıyı nasıl yoğunlaştırabileceklerine ve ne İsrail ne de ABD'nin bu girişimi tarihi ve hukuki seyrinden saptırmaya çalışmalarına nasıl engel olunacağını ifade ediyor. ‘New York Deklarasyonu’nun garanti altına aldığı da bu. Zira bu deklarasyon, Riyad'ın Filistin'e uluslararası tanınırlık kazandırarak destek verdiği ‘iki devletli çözüm’ girişimi yoluyla, 1967 sınırları içinde bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını sağlamak için ‘geri dönüşü olmayan bir yolun’ zaman çizelgesi olarak karşımıza çıkıyor.

Filistinliler ve Araplar bugün, daha fazla kan akmaması için geçici bir önlem olarak planı kabul ederken, planı bilinçli olarak kapsamlı çözüme doğru bir geçiş adımı haline getirmek arasında seçim yapmak zorundalar (Beyaz Saray)Filistinliler ve Araplar bugün, daha fazla kan akmaması için geçici bir önlem olarak planı kabul ederken, planı bilinçli olarak kapsamlı çözüme doğru bir geçiş adımı haline getirmek arasında seçim yapmak zorundalar (Beyaz Saray)

Dr. Cebrini, Trump ve Tony Blair'in planına duyduğu büyük şüpheyle birlikte bunun savaşı sona erdirmek ve yeniden yapılanmanın kapısını açmak için bir fırsat olabileceğini söylese de Filistin topraklarını birleştiren ve kendi kaderini tayin hakkını geri kazandıran kapsamlı bir vizyona entegre edilmedikçe bunun siyasi bir tuzak olarak kalacağını belirtti. Burada asıl sınav, Gazze'nin özgürlüğe açılan bir kapı mı, yoksa Filistinlilerin hayallerine yeni bir engel olup olmayacağı sınavı.

Filistinliler ve Araplar bugün bu planı kanamayı durdurmak için geçici bir önlem olarak kabul ederken, planı bağımsız bir Filistin devleti temelinde Gazze, Batı Şeria ve Kudüs'ü birbirine bağlayan kapsamlı bir çözüme geçiş aşaması olarak bilinçli şekilde dönüştürmek arasında bir seçim yapmak zorundalar. Bu durum Hamas'ı planı kabul etmekle reddetmek arasında zor bir durumda bıraktı. Netanyahu da planı isteksizce kabul etti, ancak planın siyasi hedeflerine ulaşmadığını gördüğünde planın birçok boşluğundan yararlanabileceğini umuyor.

Hamas, plana prensipte olumlu yanıt vereceğini taahhüt etmiş, ancak bunun Hamas'ı ortadan kaldırmak için bir taktik olabileceğinden endişe duyduğunu belirtmişti. Londra merkezli Şarku’l Avsat gazetesine göre Hamas’tan bir kaynak, planın aldatıcı olduğunu ve ABD'nin Trump'a kişisel bir zafer kazandırmanın yanı sıra rehineleri kurtarma hedefine ulaştıktan sonra başka yollarla savaşı yeniden başlatmak istediğini düşündüğünü söyledi.

Friedman: Akıllıca bir plan ama Trump bunun ne anlama geldiğinin farkında mı?

Öte yandan başta İsrail olmak üzere Ortadoğu meseleleri uzmanı Amerikalı yazar Thomas Friedman, “Başkan Trump'ın Gazze'de barış için hazırladığı yirmi maddelik plan, Gazze'deki korkunç savaşı sadece İsrail-Filistin çatışmasını çözmek için yeni bir temel oluşturmak amacıyla değil, aynı zamanda İsrail ile Suudi Arabistan, Lübnan, Suriye ve hatta Irak arasında normalleşme için de kullanarak, bir bomba kraterini barış için bir fırlatma rampasına dönüştürmek üzere yapılmış akıllıca bir plan” değerlendirmesinde bulundu.

Ancak, İsrail’in acımasızlığı önceki hiçbir İsrail-Arap savaşında görülmemiş bir tabloya yol açtıktan ve barışı imkansız hale getirdikten sonra, planın çok geç geldiğini üzülerek ifade ettiğini söyleyen Friedman, çatışmayı takip ettiği onca yıl boyunca, çatışmanın hiç bu kadar parçalanmadığını, her bir parçanın birbirine karşı güvensizlik ve nefretle dolu olduğunu ifade etti. Friedman’a göre bu parçaları bir araya getirerek, ateşkesin sağlanması, İsrail'in Gazze'den kademeli çekilmesi, İsrailli rehinelerin serbest bırakılması, Filistinli tutukluların salıverilmesi ve ardından uluslararası gözetim altında Gazze Şeridi'nin yeniden inşası gibi karmaşık bir planı uygulamak zorlu bir görev olacak ve anlaşmanın tüm düşmanları her gün onu bozmaya çalışırken, her gün diplomatik bir Rubik küpünün çözülmesini gerektirecek.

Friedman, New York Times'ta (NYT) yayınlanan makalesinde Trump'ın planın gerektireceği çabanın büyüklüğünü ve bunun kendisine ne kadar zaman ve siyasi sermaye gerektireceğini anladığından şüphe ettiğini belirterek, bu zorlukların üstesinden gelmek için dua edilmesi çağrısında bulundu. Friedman, makalesinde “Plan iyi bir yere giden son tren ve bir sonraki tren ve ondan sonraki tüm trenler cehennemin kapılarına durmaksızın gidecek” ifadelerini kullandı.

İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth’un köşe yazarı Nahum Barnea, Netanyahu veya Hamas'ın planı sabote etmesinin birkaç yolu olduğunu söylese de diğerleri gibi o da bunun denemeye değer olduğunu belirtti. Dr. Cebrini de Hamas'ın plan onaylandıktan sonra bile elinden gelen her şeyi yapıp planı sabote etmeye çalışacağını söyledi.

Bu durum, Filistinliler arasında yapılan bir ankette Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e düzenlediği saldırının Filistin'in ulusal çıkarlarına hizmet ettiğine inananların oranının geçtiğimiz yıl eylül ayında yüzde 45'ten yüzde 30,9'a düştüğünü göstermesiyle ortaya çıktı. Savaşın Hamas'ın lehine sonuçlanacağına dair iyimserlik ise 2023 yılının ekim ayında yüzde 67,1 iken, mevcut ankette yüzde 25,9'a geriledi. Öte yandan yüzde 46,3’lük bir kesim ise savaşın ne Hamas ne de İsrail lehine sonuçlanacağına inandıklarını ifade etti.

Filistin halkının hedeflerine ulaşmak için barışçıl müzakerelerin en iyi yol olduğuna inananların oranı, 2023 yılının eylül ayında yüzde 25,7 iken yüzde 44,8'e yükseldi. Silahlı direnişe verilen destek ise yine 2023 yılının eylül ayında yüzde 33,7 iken, yüzde 27,8'e düştü. Ankete savaş nedeniyle Gazze’deki Filistinliler katılamadı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Gazze şehri... İsrail ordusu mahalleleri birbiri ardına yok ediyor

İsrail'in harap olmuş Gazze şehrine yönelik bombardımanının ardından yükselen dumanlar, 2 Ekim 2025 (Reuters)
İsrail'in harap olmuş Gazze şehrine yönelik bombardımanının ardından yükselen dumanlar, 2 Ekim 2025 (Reuters)
TT

Gazze şehri... İsrail ordusu mahalleleri birbiri ardına yok ediyor

İsrail'in harap olmuş Gazze şehrine yönelik bombardımanının ardından yükselen dumanlar, 2 Ekim 2025 (Reuters)
İsrail'in harap olmuş Gazze şehrine yönelik bombardımanının ardından yükselen dumanlar, 2 Ekim 2025 (Reuters)

İsrail ordusu, bir zamanlar Gazze Şeridi'nin en büyük kenti olan Gazze şehrinde yürüttüğü kara harekâtı kapsamında mahallelerin tamamını birbiri ardına yok etti.

İsrail'in iki yıl önce Hamas'a karşı başlattığı savaş, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah ve kuzeyindeki Beyt Hanun da dahil olmak üzere geniş alanları yerle bir etti. Ancak ordu, Gazze şehrindeki önceki operasyonlarında bu kadar yaygın bir yıkım gerçekleştirmedi.

Uydu görüntüleri İsrail güçlerinin şehre ilerlerken ez-Zeytun mahallesi ve eylül ayında onlarca binanın yıkıldığı Şeyh Rıdvan yakınlarındaki bölge dahil olmak üzere mahallelerin tamamını tahrip ettiğini gösteriyor.

Geçmişte İsrail güçleri Gazze şehrine ilerledikten sonra geri çekiliyor, ancak daha sonra Hamas'ın ‘yenilenen isyanı’ ile mücadele etmek için geri dönüyorlardı. Ancak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bu sefer durumun farklı olduğunu, çünkü ordunun ele geçirdiği bölgelerin kontrolünü elinde tutacağını söyledi.

Geçen ay sağcı bir İsrail televizyon kanalı olan Kanal 14'e verdiği röportajda Netanyahu, “Toprağı ele geçiriyoruz ve elimizde tutuyoruz. Temizliyoruz ve sonra ilerliyoruz” dedi.

Netanyahu, bu operasyonun amacının Gazze Şeridi'ndeki son kalelerinden birinde Hamas'a kesin bir darbe indirmek olduğunu ısrarla vurguluyor. Ancak, Hamas'ın neredeyse iki yıldır süren yıkıcı bir savaşa rağmen dirençli olduğunu göstermesi nedeniyle, birçok İsrailli bu stratejinin başarısından şüphe duyuyor.

İsrail'in kara harekâtı, yüz binlerce Filistinliyi Gazze şehrindeki evlerini terk etmeye ve Gazze Şeridi’nin merkezinde ve güneyinde giderek büyüyen çadır kamplarına sığınmaya zorladı.

Bu durum, yaygın açlık, kitlesel yerinden edilme, sağlık hizmetleri, okullar ve altyapının çöküşünün devam ettiği Gazze'de zaten var olan insani felaketi daha da kötüleştirdi. Savaştan yorgun düşen şehrin birçok sakini, tekrar kaçamayacaklarını veya kaçmak istemediklerini söylüyor; birçoğunun geri dönebilecekleri bir evleri dahi yok.

New York Times tarafından doğrulanan uydu görüntüleri ve video kayıtlarına göre, İsrail güçleri Gazze şehrine ilerlerken mevcut binaları askeri üs olarak kullandı, ardından ilerlemeden önce patlayıcılarla yok etti.

Bir videoda, ordunun daha önce askeri üs olarak kullandığı el-Furkan okulunu yıktığı görüldü.

Yıkımların yanı sıra, İsrail güçleri eylül ortasından bu yana Gazze şehri genelinde yüzlerce hedefi vurarak hava saldırılarına devam etti.

Gazze Şeridi'ndeki yıkımın boyutunu gösteren 5 uydu görüntüsü (New York Times)

Uydu görüntüleri

18 Eylül'de ticari uydu şirketi Planet Labs tarafından çekilen en son yüksek çözünürlüklü uydu görüntüsünde, İsrail'in Gazze şehrine kara harekâtı başlattığını duyurmasından iki gün önceye göre daha az çadır görünüyordu. Şarku'l Avsat'ın New York Times'ten aktardığı habere göre yüzlerce çadır hala görülebiliyordu ve bunların çoğu İsrail askeri araçlarından sadece yaklaşık bir mil uzaktaydı.

44 yaşındaki Mustafa Sıyam, İsrail güçlerinin yaklaşması ve patlamaların giderek şiddetini artırması üzerine 24 Eylül'de nihayet eş-Şati Mülteci Kampı’nın kuzey mahallesinden kaçtığını söyledi. Sıyam, eşi ve üç çocuğuyla birlikte saatlerce güneye doğru yürüdü ve Gazze'nin merkezine ulaştı.

Sıyam'ın evi, İsrail'in mevcut operasyonu öncesinde halen ayaktaydı, ancak geri döndüğünde durum böyle olmayabilir.

Sıyam, “Savaşın, Gazze'deki yaşamın temellerini mümkün olduğunca yok etmekten başka bir amacı veya anlamı yok gibi görünüyor” dedi.

İsrailli askeri yetkililer gazetecilere, sivil mahallelerin toplu olarak yıkılmasına yönelik bir politika olmadığını, Hamas'ın kullandığı yerlere saldırdıklarını ve yer altı tünellerini ve diğer askeri hedefleri havaya uçurduklarını söylüyorlar.

Ancak bazı İsrailli liderler daha da ileri gitme niyetini ima ettiler.

Geçtiğimiz ağustos ayında İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Hamas silahlarını bırakıp kalan rehineleri serbest salmazsa, Gazze şehrinin savaşta neredeyse tamamen yıkılan iki şehir olan ‘Refah ve Beyt Hanun gibi’ olacağı tehdidinde bulundu.

Güvenlik kabinesinin bir başka bakanı olan Eli Cohen, Kanal 14 televizyonuna verdiği röportajda bu tehdidi yineleyerek, “Gazze şehri, bizim harabeye çevirdiğimiz Refah şehri gibi olmalı” ifadelerini kullandı..

 


Dünkü abluka ile bugünkü Barış Konseyi arasında Filistinliler Blair'i neden reddediyor?

Trump, “Blair'in Barış Konseyi'ne katılmak istediğini” söyledi ve Blair'i “çok iyi ve nazik bir adam” olarak nitelendirdi. (AFP)
Trump, “Blair'in Barış Konseyi'ne katılmak istediğini” söyledi ve Blair'i “çok iyi ve nazik bir adam” olarak nitelendirdi. (AFP)
TT

Dünkü abluka ile bugünkü Barış Konseyi arasında Filistinliler Blair'i neden reddediyor?

Trump, “Blair'in Barış Konseyi'ne katılmak istediğini” söyledi ve Blair'i “çok iyi ve nazik bir adam” olarak nitelendirdi. (AFP)
Trump, “Blair'in Barış Konseyi'ne katılmak istediğini” söyledi ve Blair'i “çok iyi ve nazik bir adam” olarak nitelendirdi. (AFP)

İzzeddin Ebu Ayşe

ABD Başkanı Donald Trump, İngiltere eski Başbakanı Tony Blair'in savaştan sonra Gazze'yi yönetecek olan Barış Konseyi'nin üyesi olacağını açıkladığında, Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese bu karar karşısında şoke oldu ve “Tony Blair mi? Tabii ki hayır. Onun ellerini Filistin'den çekin” dedi.

Beyaz Saray Blair'in ismini açıkladığında, Hamas bunu reddetti ve Filistinliler bu karardan dolayı öfkelendi. Peki, Blair ile Gazze arasında ne var? Gazze halkı onu neden reddediyor ve Hamas ondan nefret ediyor? Filistin davasıyla geçmişi nedir?

ABD Başkanı tarafından açıklanan Gazze savaşını sona erdirme planı, Tony Blair'in harap olmuş Gazze Şeridi’ni yönetecek geçici otoritenin bir parçası olmasını öngörüyor. Blair, “Barış Konseyi” olarak bilinen yeni bir uluslararası geçiş organının gözetiminde, liyakatli Filistinli ve uluslararası uzmanlardan oluşan bir geçiş komitesinde görev alacak.

Trump, “Blair’in Barış Konseyi'ne katılmayı istediğini” söyledi ve Blair'i “çok iyi ve nazik bir adam” olarak nitelendirdi. Katılımı diplomatlar tarafından da memnuniyetle karşılandı. Ancak Filistin topraklarında, özellikle Gazze'de adı sert bir şekilde reddedildi. Neden?

Ortadoğu Dörtlüsü’nün Temsilcisi

Blair, Filistin-İsrail çatışmasıyla ilk olarak 1997'de İngiltere başbakanı olarak göreve başladığında ilgilendi, ancak çetrefilli konularda etkili bir rol oynamadı. 2007 yılında görevinden istifa ettiğinde, sıcak Ortadoğu dosyasına müdahil olmaya başladı.

Aynı yıl, Ortadoğu Dörtlüsü onu Filistinlilere uluslararası yardımları organize etmek ve Filistin devletinin kurulmasına hazırlık olarak Filistin ekonomisini ve kurumlarını desteklemeyi amaçlayan girişimleri denetlemekle görevli özel barış temsilcisi olarak atadı.

Abbas, eski İngiltere Başbakanı Tony Blair ile Amman'da görüştü, 13 Temmuz 2025, (AFP)Abbas, eski İngiltere Başbakanı Tony Blair ile Amman'da görüştü, 13 Temmuz 2025, (AFP)

Dörtlü, BM, Avrupa Birliği (AB), Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya'dan oluşan uluslararası bir konsey. Misyonu, Filistinliler ve İsrailliler arasındaki barış müzakerelerine arabuluculuk etmek, Filistin'in ekonomik kalkınmasını desteklemek ve nihayetinde devletleşmeye hazırlık olarak Filistinli kurumları inşa etmek.

Blair, Filistinliler ve İsrailliler arasında barışı sağlamakla görevlendirildikten sonra, Beyaz Saray onun ne bir süper kahraman ne de sihirli bir değneği olduğu konusunda uyarıda bulundu. Dörtlü’nün Temsilcisi de çatışmanın iki tarafı arasında barışı sağlama misyonuna girişti.

Blair, Barış Süreci Özel Temsilcisi olarak yeni görevini üstlendikten sonra, Filistin genel seçimlerindeki zaferinin ardından Hamas'ın tecrit edilmesini desteklemeye başladı. Hamas’ın zorla ele geçirdiği Gazze'ye karşı, kurduğu hükümete siyasi ve ekonomik abluka uygulamak da dahil olmak üzere zor kararlara imza attı.

Blair, 18 yılı aşkın süredir devam eden ablukanın kaldırılması için Hamas'ın direnişten vazgeçmesi, İsrail'i tanıması ve Oslo Anlaşmaları ile Yol Haritası'na uyması şartlarını koştu. Ayrıca, Refah Sınır Kapısı da dahil olmak üzere Gazze'yi dünyaya bağlayan tüm sınır kapılarını kapatmaya karar verdi.

Blair açık bir hedef ile görevlendirilmişti; müzakereler aracılığıyla iki devletli çözüme ulaşmak, ancak görüşmeler sırasında İsrail yanlısıydı. Bu nedenle Filistinli yetkililer, onu Tel Aviv'in politikalarına hizmet etmekle suçlamıştı. Merhum İsmail Heniyye Filistin başbakanı iken, “Blair halkımıza dayatmalarda bulunuyor ve Gazze ablukasına katkı yapıyor” demişti.

Blair, Filistinliler ve İsrailliler arasında yedi yıl boyunca barış görüşmeleri düzenlemeyi sürdürdü, ancak bu süre zarfında Filistin devleti kurulması yönünde hiçbir ilerleme kaydedemedi. Barışa giden yol 2014 yılında çöktü.

Blair ayrıca eski ABD başkanı George Bush'un Gazze'ye yardımları askıya alma ve Hamas önderliğindeki otoriteyle ilişkileri kesme kararını da destekledi. O zamandan beri Gazze halkı, ablukayı uygulayan ve onları dış dünyadan izole eden kişi olduğu için Blair'e şüpheyle yaklaşıyor.

Blair, 2008'de İsrail ile iş birliği içinde ekonomik bir barış sağlama planını önererek, Filistin meselesinin içini siyasi yönden boşaltmaya çalıştı. Daha sonra Filistin'in BM'ye katılma çabalarına karşı çıktı ve bunu derin çatışmaya yol açacak bir adım olarak gördü.

Rotayı düzeltme

Blair, Filistin davasına karşıt tutumlarını uzun zaman sürdürmedi. 2017'de, “İsrail baskısına boyun eğip Hamas'ın seçimleri kazanmasının ardından onu boykot etmeye karar verdiğimizde hata yaptık. Uluslararası toplumun bu Filistinli grubu diyaloğa çekmesi daha iyi olurdu” diyerek rotasını düzeltti.

Gazze ve Filistin davası ile ilgili tüm misyonlarının başarısız olmasının ardından Blair, çok geçmeden bu dosyaya geri döndü; 2019'da İbrahim Anlaşmaları'nın imzalanmasına katkıda bulundu. 2023'te Hamas İsrail topraklarına saldırdığında, eski İngiltere başbakanı Tel Aviv'i birkaç kez ziyaret etti.

Blair, İsrail'in ertesi güne dair arzuları ile bazı Arap devletlerinin arzuları arasında arabuluculuk yapmak amacıyla, Başbakan Binyamin Netanyahu da dahil olmak üzere İsrailli yetkililerle görüşmelerde bulundu. Ardından 2025 yılında Gazze'yi Ortadoğu'nun Rivierası'na dönüştürme görüşmelerine katkıda bulundu.

Blair, savaşın ertesi günü ile ilgili planın hazırlanmasında yer aldı ve Gazze'deki aç insanları doyurmak için Gazze İnsani Yardım Vakfı'nın kurulmasında kilit rol oynadı. Ancak planı, yardım dağıtım merkezlerine giden yüzlerce kişinin hayatına mal oldu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Gazze'yi bir ticaret ve yatırım merkezine dönüştürmeye yönelik bir vizyon geliştirdi ve bugün, Trump’ın planı kapsamında Gazze'nin geçici valisi olarak yeniden gündemde ve dünyanın en acil sorunlarından birini ele almaya hazırlanıyor. Peki, başarılı olabilecek mi?

Blair'in katılımı diplomatlar tarafından memnuniyetle karşılandı. Ancak Gazze'de kesin bir ret ile karşı karşıya (AFP)Blair'in katılımı diplomatlar tarafından memnuniyetle karşılandı. Ancak Gazze'de kesin bir ret ile karşı karşıya (AFP)

Hamas, Blair'in herhangi bir rol üstlenmesini istemiyor. Hareketin Siyasi Büro üyesi Husam Badran, “Halkımıza yabancı bir vesayetin dayatılmasını kabul etmiyoruz. Filistinliler, Gazze Şeridi'nin işlerini daha iyi yönetebilirler. Blair istenmeyen bir şahıs. Olumsuz bir figür ve belki de Irak savaşındaki rolü nedeniyle uluslararası mahkemelerde yargılanmayı hak ediyor” dedi.

Badran, “Bu istenmeyen kişiyle herhangi bir planı ilişkilendirmek, Filistin halkı için kötü bir alamettir. Filistin davasına hiçbir faydası olmadı. Gazze'nin yönetimi, Filistin'in ulusal uzlaşıya dayanması gereken bir iç meselesidir. Hiçbir bölgesel veya uluslararası tarafın bize uluslararası bir yönetim dayatma hakkı yoktur. Bölge ve dünyayla ilişkilerimizi ve işlerimizi yönetecek beceri ve uzmanlığa sahibiz” ifadelerini kullandı.

Badran, Hamas liderliğinin Gazze'yi yönetmeye devam etmek istemediği yönünde bir iç karar aldığını, ancak Gazze halkı üzerinde uluslararası ve sömürgeci bir vesayet de istemediğini belirtti.

Fetih liderlerinden Basem el-Tamimi de “Blair'in atanması, daha önce başarısız olmuş rolleri yeniden tesis etme girişimidir. O, Filistin hakları pahasına Amerikan ve İsrail çıkarlarına hizmet ediyor ve Filistinliler arasında istenmeyen bir figür” dedi.

Filistin Ulusal Girişimi Genel Sekreteri Mustafa Barguti ise “Zaten İngiliz sömürgeciliği altındaydık. Blair'in Gazze'de kötü bir şöhreti var” ifadelerini kullandı.

Irak sahnesi

Siyaset profesörü ve uluslararası çatışmalar araştırmacısı Mazen el-Benna, “Blair'in sicili Gazzelileri kızdırıyor. Onu ABD ve İsrail yanlısı ve taraftarı olarak görüyorlar. Siyasi, hukuki ve ahlaki mantık, adil ve sürdürülebilir bir çözüme giden herhangi bir sürecin Gazze'ye dayatılan uluslararası vesayetten geçmediğini, aksine uluslararası hukuka ve insan hakları ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmakla başlayan net bir süreçten geçtiğini doğruluyor” dedi.

Benna, “Blair'in adı birdenbire ortaya atılmadı. Aksine, öncesinde son birkaç ayda Filistin Ulusal Otoritesi Başkanı Mahmud Abbas ile Ramallah'ta yapılan bir toplantıyı ve Amerikalı yetkililerle yapılan diğer görüşmeleri de içeren önemli bir siyasi aktivizm vardı. Blair'e Gazze'yi yönetme görevini vermek, mezhepsel kaosla sonuçlanan Irak sahnesini akla getiriyor” değerlendirmesinde bulundu.

Benna, Blair'in Ortadoğu ve Afrika'da projeler finanse eden küresel bir danışmanlık firmasının sahibi olduğunu, bu nedenle siyasi ve ekonomik bir aracı sayıldığını, fakat, Gazze'deki görevlerinde başarılı olmasının pek olası olmadığını ifade etti. Gazze Şeridi'nde kalmaya devam etmeyeceğini, aksine, muhtemelen kendisine uluslararası düzeyde bir koordinasyon pozisyonu verileceğini, bu arada saha yönetiminin, güvenlik ve yerel hizmetleri denetleyen bir Filistin ve Arap ulusal komitesinde olacağını belirtti.