Donald Trump yeni bir planla geri dönerken Ürdün hesaplaşmanın eşiğinde

Amman her zamanki gibi ortada kalmış durumda, risk alamıyor ve yokluğu tolere edemiyor

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon
TT

Donald Trump yeni bir planla geri dönerken Ürdün hesaplaşmanın eşiğinde

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon

Malik Athamneh

‘Yeni’ ifadesine yapılan atıf ve bunun herhangi bir şehrin adına eklenmesi, ‘Yeni Dünya’nın yeni temeller üzerinde şekillenmeye başladığı günden beri Amerikan zihniyetine yerleşmiş bir fikir. Örneğin, İngiliz şehri York, yeni coğrafyada New York, İngiliz Hampshire ilçesi ise yeni dünyada New Hampshire oldu, tıpkı Fransız şehri Orleans'ın New Orleans'a dönüşmesi gibi.

Bu nedenle, Donald Trump o zamanlar ‘Yüzyılın Anlaşması’ olarak adlandırdığı ilk planını açıkladığında, birçok kişi bunu, politika oluşturmaktan çok slogan satmayı bilen bir adamın seçim kampanyasının parçası olarak değerlendirdi. Ancak bu hafta açıklanan ve ‘Yeni Gazze’ olarak bilinen yeni plan, biçim, içerik ve belki de zamanlama açısından farklı görünse de ABD’nin tüm dünyanın sadece bir sürü coğrafya ve biraz tarihten ibaret olduğu şeklindeki temel düşüncesiyle tutarlı görünüyor.

Başlangıçta 21 maddeden oluştuğu belirtilen plan, yüzeysel olarak Gazze'deki savaşı sona erdirmek için cazip bir vizyon gibi görünse de gerçekte tüm bölgeyi, özellikle de Ürdün’ü etkileyebilecek siyasi ve güvenlik değişikliklerinin önünü açıyor.

Planın The Times of Israel gazetesi tarafından sızdırılan ilk versiyonuda, 21 maddeden oluştuğu ve barışın nihai hedefi olarak gelecekteki Filistin devletinin kurulması için siyasi ufukların açılmasını talep eden açık bir maddeye yer verdiği belirtildi. İsrail ve Amerikan çevrelerinde yaygın tartışmalara yol açan madde de bu maddeydi.

Ancak daha sonra planın Beyaz Saray tarafından yayınlanan versiyonu 20 maddeden oluşuyordu ve Filistin devletiyle ilgili madde çıkarılmıştı. Bu değişiklik dikkat çekiciydi ve yeni bir stratejik vizyonun ya da ilk tekliften geri adım atılmasının işaretiydi. 

Bu kez Trump kendisini İsrail'in körü körüne müttefiki olarak değil, barışın savunucusu olarak tanıtıyor. Bu yaklaşım, Araplar tarafından ihtiyatlı bir hoşgörüyle ve Körfez ülkeleri tarafından da zımni bir destekle karşılanmış görünüyor.

Bu eksikliğin birkaç mantıklı nedeni bulunuyor. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1- Filistin devletini açıkça ilan etmek İsrail içinde kırmızı çizgi oluşturur ve hükümetin aşırı sağ kanadının reddine yol açabilir, bu da planın nihai metne dahil edilmesi halinde uygulanmasını olasılık dışı hale getirir.

2- Bu maddenin çıkarılması, ABD yönetimine ve müzakerecilere esneklik ve müzakere alanı sağlar, böylece taraflara daha sonra reddedilebilecek resmi bir taahhütte bulunma riskini almazlar.

3- Bu eksiklik, maddenin teknik veya siyasi açıdan olgunlaşmamış olduğunu ya da bölgesel ve Filistinli ortaklarla henüz üzerinde anlaşmaya varılmadığını, bu nedenle doğrudan çatışmayı önlemek için ertelendiğini veya dondurulduğunu gösterebilir.

Son maddesi çıkarılarak sunulan plan, başlangıçta sızdırılandan daha muhafazakâr bir nitelik taşıyor. Bu durum, planın nihai metninin, nihai yapısını etkileyen bölgesel ve İsrail'in tepkilerine tabi olduğunu ortaya koyuyor.

ABD’nin önde gelen yazarlarından David Ignatius, The Washington Post gazetesindeki son makalesinde bu planı, savaşın başlangıcından bu yana sunulan en ciddi plan olarak nitelendirdi ama planın beklenen sonuçlar açısından iddiasız ve uygulanması ve hayata geçirilmesi için gerekli mekanizmalardan yoksun olduğunu belirtti. Ignatius, makalesinde planı “Bu, iradeye dayalı, ancak uyuma bağlı bir vizyon” diyerek özetledi.

dfgt
Trump, New York'ta Arap ve Müslüman ülkelerin liderleriyle yaptığı toplantıya başkanlık yaptı, 23 Eylül 2025 (Reuters)

Plan temel olarak, Hamas'ın tamamen silahsızlandırılması, tüm rehinelerin serbest bırakılması, cesetlerin iadesi ve Hamas’ın Gazze Şeridi'nden ayrılmak isteyen tüm üyelerine güvenli geçiş imkanı sağlanması karşılığında kapsamlı bir ateşkes öneriyor. Ardından, Trump ve Tony Blair'in başkanlık ettiği uluslararası bir ‘Barış Konseyi’nin denetimi altında, Gazze için geçici bir sivil yönetim kurulması ve Hamas'ın katılmayacağı bir geçiş dönemini yönetecek Filistin hükümeti kurulmasının önünün açılması öngörülüyor.

Ancak asıl değişiklik şartlarda değil, üslupta. Bu kez Trump kendini İsrail'in körü körüne müttefiki olarak değil, barışın savunucusu olarak gösteriyor. Bu yaklaşım, Araplar tarafından ihtiyatlı bir hoşgörüyle, Körfez ülkeleri tarafından gayri resmi bir destekle ve Mısır, Türkiye ve Katar gibi ülkeler tarafından ilk etapta kabul gördü. Ürdün ise, kamuoyunda adı pek geçmese de her zaman sahnede yer alıyor.

Ürdün’de resmi makamlar, özellikle Filistinlilerin topraklarından yeniden yerinden edilmelerini veya zorla çıkarılmalarını reddetme konusunda halkın verdiği açık desteğe sahip.

Ancak asıl endişenin temelinde söylenmeyenler yatarken, “Bu plan, kaosun tohumlarını ekmeden Hamas'ı etkili bir şekilde ortadan kaldırmayı başarabilecek mi? Gazze, Batı Şeria'ya ihraç edilebilecek bir model haline gelecek mi? Siyasi süreç başarısız olursa ve uygulama mekanizması çökerse ne olacak? Ürdün, savaş sonrası denklemler için gerekli bir kanal haline gelecek mi?” soruları gündemi meşgul ediyor.

Ignatius, Ürdün gibi ülkelerin ya oyuna katılmak ya da uzaktan izlemek arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaklarını açıkça belirtse de bu durumda oyuna katılmak hiç kolay değil. Bir yandan Ürdün, savaşı durdurmak ve sivilleri korumakla ilgileniyor. Öte yandan, sınırlarında demografik ve siyasi baskıları yeniden üretecek herhangi kısmi çözüme karşı tarihi bir takıntısı var.

Filistin meseleleri uzmanı Hamid Karman, planda iki devletli çözüme atıfta bulunan 21’inci maddenin çıkarılmasının Netanyahu'nun planının hükümet içinde kabul edilmesini kolaylaştırmak için yapıldığını, planın yine de kabul edilebilir ve faydalı olduğunu düşünüyor. Çünkü Karman’a göre planın hemen uygulanması halinde üç hayati hedef gerçekleştirilebilir. Bunlar; ateşkes, Gazze'deki katliamın sona ermesi, yerinden edilme fikrinin ortadan kalkması ve son olarak, plan Gazze Şeridi veya Batı Şeria'nın ilhakı fikrini durdurmak için bir temel oluşturması.

gh
Ürdün Kralı 2. Abdullah, New York'taki Birleşmiş Milletler genel merkezinde Filistin meselesi üzerine düzenlenen zirvede konuşurken, 22 Eylül 2025 (AFP)

Filistin Yönetimi’ne yakın bir isim olan Karman'a göre planın ilk aşamasının uygulanması zaman alacak, muhtemelen en az üç yıl sürecek, bu da bize Trump'ın o zamana kadar görevde olmayacağı gerçekçi bir olasılık sunuyor.

Ürdün’de resmi makamlar, özellikle Filistinlilerin topraklarından yeniden yerinden edilmelerini veya zorla çıkarılmalarını reddetme konusunda halkın verdiği açık desteğe sahip. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre plan ‘yeniden yerleştirme’ ifadesini kullanmaktan tamamen kaçınsa da Hamas üyelerinin Gazze Şeridi’nden ayrılması, Gazze Şeridi'nin güneyindeki güvenlik düzenlemeleri ve Filistin Yönetimi'nin yeniden yapılandırılması konularından her bahsedildiğinde şüpheler artarak devam ediyor.

Ürdünlü Milletvekili Ömer el-Ayasira, planın nihayetinde Ürdün'ün çıkarlarına uygun olduğu yönündeki açıklamalarına ilişkin olarak, “Başka bir seçeneğimiz yok” dedi.

İsrail'in tutumunda belirgin bir değişiklik olduğunu düşünen Ayasira, bunun etkili Arap ülkelerinin artık sadece seyirci değil, aktif oyuncular haline gelmesinden kaynaklandığını düşünüyor.

Ürdün, her zamanki gibi ortada kalmış, risk alamıyor ve yokluğu tolere edemiyor. Fırtına dört bir yandan yaklaşırken, temkinli hareket ediyor ve sakin bir ses tonuyla konuşuyor.

Planın bazı yeni fırsatlar içerdiğini, bunların başında Hamas'ın tamamen ortadan kaldırılması karşılığında Filistin Yönetimi'nin yeniden faaliyete geçirilmesinin geldiğini vurgulayan Ayasira’ya göre bu plan Netanyahu'nun hırslarını frenledi ve aşırı sağın saldırganlığını önemli ölçüde durdurdu. Ürdünlü Milletvekili, “Siyasi ritim bu şekilde devam ederse, Netanyahu hükümetinin çok yakında düşüşünü görebiliriz” değerlendirmesinde bulundu.

Ancak bazı gözlemciler Ayasira’nın açıklamalarının aksine tehlikenin, planın metninde değil, metnin yorumunda yattığını düşünüyor. Gözlemcilere göre en büyük tehlike, Amman'ın çözümün mimarlığında gerçek bir ortak olmadan Filistin davasının yeniden şekillenmesine tanık olması.

fgbhyju
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Beyaz Saray'ın Resmi Yemek Salonu'nda düzenlenen ortak basın toplantısında tokalaşırken, basın mensupları soru sormak için ellerini kaldırıyor, 29 Eylül 2025 (Reuters)

Arka planda, Trump kararlı bir dille geri döndü ve Beyaz Saray'a geri dönüş yolunu açabilecek bir plan önerdi. Ancak aynı zamanda bölge için Hamas'sız Gazze, yönetimi değiştirilmiş Batı Şeria, gelecek vaat etmeyen Kudüs ve zayıf uluslararası koruma altında ilerleyen İsrail gibi yeni bir gerçekliği de beraberinde getirdi.

Tüm bunlarla birlikte Ürdün, her zamanki gibi orta yoldan gitmeye devam ediyor. Ne risk almayı ne de ortadan kaybolmayı göze alabiliyor. Fırtına dört bir yandan yaklaşırken temkinli adımlar atıyor ve sakin bir ses tonuyla konuşuyor.

Ancak ‘Bu itidal, önümüzdeki aşamaya hazırlıklı olmak için yeterli mi yoksa bugün Filistinlilerin sesini duyurmaya devam eden ve bizim görüşümüz alınmadan bizim için yeni bir plan yazılmadan önce bölgesel dengeyi yeniden belirleyen bir karşı-Ürdün stratejisine mi ihtiyacımız var?’ sorusu halen yanıt bekliyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Japonya'nın ilk kadın lideri, "Demir Leydi" mi olacak?

Sanae, LDP'nin tabanından büyük destek alıyor (Reuters)
Sanae, LDP'nin tabanından büyük destek alıyor (Reuters)
TT

Japonya'nın ilk kadın lideri, "Demir Leydi" mi olacak?

Sanae, LDP'nin tabanından büyük destek alıyor (Reuters)
Sanae, LDP'nin tabanından büyük destek alıyor (Reuters)

Japonya'da iktidardaki Liberal Demokrat Parti (LDP), görevi bırakacak Başbakan İşiba Şigeru'nun halefini ve yeni parti liderini belirlemek için yarın seçim düzenleyecek.

Temmuzda gerçekleştirilen Danışman Meclisi (Sangiin) seçim sonuçları, son 70 yılın 65'inde ülkeyi yöneten LDP'ye önemli bir darbe vurmuştu. Bunun ardından İşiba, başbakanlık ve LDP genel başkanlığından istifasını duyurmuştu.

İşiba yerine geçmek için yarışacak 5 aday var. Bunlar arasında öne çıkanlardan biri eski İçişleri Bakanı Sanae Takaiçi.

Reuters'ın analizinde, 64 yaşındaki Sanae'nin muhafazakar çizgisiyle destek topladığı belirtiliyor. "Demir Leydi" lakaplı siyasetçi, agresif devlet harcamalarıyla ekonomiyi canlandırmayı planlıyor.

2022'de öldürülen eski başbakan Şinzo Abe'ye yakın isimlerden biri olan Sanae, özellikle teknoloji, altyapı ve gıda gibi sektörlere büyük yatırımlar vadediyor.

Foreign Policy'nin analizindeyse siyasetçinin "ultramilliyetçi" tavrının, son dönemde Güney Kore ve Çin'le görece iyi ilişkilere sahip Tokyo yönetiminin dış politikasını yeniden belirleyebileceği yazılıyor.

Sanae'nin LDP liderliğini kazanması halinde, Meclis oturumunda Japonya'nın ilk kadın başbakanı olarak seçilmesi bekleniyor. LDP ve koalisyon ortağı Komeito son seçimlerde çoğunluğu kaybettiğinden, bazı muhalefet partilerinden destek almaları gerekiyor.

Yarışta öne çıkan bir diğer isimse eski Tarım Bakanı Şinciro Koyzumi. 44 yaşındaki siyasetçi, yarışta ipi göğüslemesi halinde Japonya'nın II. Dünya Savaşı sonrası dönemdeki en genç başbakanı olabilir.

Eski Japonya Başbakanı Cuniçiro Koyzumi'nin oğlu, artan yaşam maliyetlerinin daha rahat karşılanabilmesi için vergileri düşüreceklerini söylüyor.

Yarışta Kabine Baş Sekreteri Hayaşi Yoşimasa da en deneyimli bürokrat olarak rekabet ediyor. 64 yaşındaki politikacının, radikal değişikliklere gitmeyeceği ve çoğunlukla İşiba'nın programını devam ettireceği belirtiliyor.

69 yaşındaki eski LDP Genel Sekreteri Toşimitsu Motegi ve 50 yaşındaki eski Ekonomi Güvenliği Bakanı Takayuki Kobayaşi de yarışa katılan diğer adaylar arasında.

Ülkenin yeni lideri kim olursa olsun, hem LDP içindeki krizleri hem de göç, enflasyon, gümrük vergileri ve Çin'in Güney Çin Denizi'nde askeri tehdidini artırması gibi sorunları devralacak.

Independent Türkçe, Reuters, Foreign Policy, The Diplomat


İran'da su krizi: Başkenti taşımak zorundayız

İran'ın başkenti Tahran, iklim değişikliği nedeniyle son yıllarda su kıtlığı yaşıyor (Reuters)
İran'ın başkenti Tahran, iklim değişikliği nedeniyle son yıllarda su kıtlığı yaşıyor (Reuters)
TT

İran'da su krizi: Başkenti taşımak zorundayız

İran'ın başkenti Tahran, iklim değişikliği nedeniyle son yıllarda su kıtlığı yaşıyor (Reuters)
İran'ın başkenti Tahran, iklim değişikliği nedeniyle son yıllarda su kıtlığı yaşıyor (Reuters)

İran su kıtlığından ötürü Tahran'dan başka bir şehri başkent yapmayı değerlendiriyor.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, başta su krizi ve toprak çökmesi olmak üzere altyapı ve kaynak sorunları nedeniyle başkentin güneye taşınması gerektiğini söyledi.

Pezeşkiyan, Hürmüzgan eyaletinde dün yaptığı açıklamada, başka bir şehri başkent yapma teklifini Ayetullah Ali Hamaney'e sunduğunu söyledi.

Dini liderin herhangi bir yanıt verip vermediğine ilişkin bilgi paylaşmayan Pezeşkiyan, Tahran, Karal ve Kazvin şehirlerindeki su krizinin kolayca çözülemeyeceğini belirtti.

İran'ın su kaynaklarının neredeyse yüzde 25'i yaklaşık 10 milyon nüfuslu Tahran tarafından tüketiliyor.

Başkentteki barajlar şehrin su ihtiyacının yüzde 70'ini karşılarken, kalan yüzde 30'u da yeraltı sularından elde ediliyor. Ancak yağışların azalması ve buharlaşmanın artmasıyla barajlardaki su miktarı düşerken, yeraltı kaynaklarına bağımlılık da arttı.

Ülkedeki su kriziyle ilgili uzun süredir uyarı yapan Pezeşkiyan, yağışların yüzde 50 ila 60 oranında azaldığına dikkat çekerek, başkentin güneydeki Basra Körfezi'ne taşınması gerektiğini belirtti.

Dubai'nin karşı kıyısında yer alan Hürmüzgan'ın bunun için uygun bir bölge olduğunu söyleyerek, "Burası Basra Körfezi kıyısında ve açık denize doğrudan erişimi var. Ticaret ve ekonominin gelişmesi açısından büyük potansiyele sahip" dedi.

Başkent payesinin Tahran'dan alınması önerisi daha önce de gündeme gelmişti. Eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, çeşitli seçenekleri içeren planlar da hazırlamıştı.

2016'da İran Meclisi, başkentin taşınması önerisini incelemek için toplanmış ancak yüksek maliyet ve yönetimdeki muhafazakarların itirazları sonucu süreç durdurulmuştu.

Independent Türkçe, Guardian, Iran International


Birleşik Krallık'ı şoke eden sinagog saldırısına dair tüm bilinenler

Sinagog saldırısı, başta Yahudi cemaati olmak üzere Birleşik Krallık'ı yasa boğdu (Reuters)
Sinagog saldırısı, başta Yahudi cemaati olmak üzere Birleşik Krallık'ı yasa boğdu (Reuters)
TT

Birleşik Krallık'ı şoke eden sinagog saldırısına dair tüm bilinenler

Sinagog saldırısı, başta Yahudi cemaati olmak üzere Birleşik Krallık'ı yasa boğdu (Reuters)
Sinagog saldırısı, başta Yahudi cemaati olmak üzere Birleşik Krallık'ı yasa boğdu (Reuters)

Birleşik Krallık'ın (BK) Manchester şehrindeki sinagoga düzenlenen saldırının yankıları sürüyor.

Greater Manchester Polisi'nden yapılan açıklamada, dün yaşanan olayda saldırganın aracını sinagog önündeki kaldırıma sürerek yayaları ezmeye çalıştığı belirtildi.

Daha sonra saldırganın araçtan inip etraftakileri bıçaklayarak sinagoga girmeye çalıştığı aktarıldı. Kimliği Jihad al-Shamie olarak açıklanan zanlının, ibadethaneye girmeden polis tarafından vurularak öldürüldüğü ifade edildi. Ayrıca olayla ilgili üç kişinin daha gözaltına alındığı belirtildi, şüphelilerin kimliği açıklanmadı.

Yahudiliğin en kutsal bayramı olan Yom Kippur'da düzenlenen saldırıda iki kişi yaşamını yitirirken, üç kişi de ağır yaralandı. Polis ölen kişilerin kimliğini 53 yaşındaki Adrian Daulby ve 66 yaşındaki Melvin Cravitz olarak paylaştı. Öte yandan hayatını kaybeden kişilerden birinin, olaya müdahale sırasında polis tarafından vurulduğu duyuruldu. Greater Manchester Polisi'nin açıklamasında, Yahudi cemaatinden birinin polis kurşunuyla hayatını kaybetmesi "öngörülemez ve trajik" diye nitelendi.

Saldırganın üzerinde ve aracında el yapımı patlayıcılar bulunduğu aktarılıyor. Bomba imha ekipleri patlayıcıları uzaktan infilak ettirdi.

Tarihi 18. yüzyılın başlarına kadar uzanan Heaton Park İbrani Cemaati Sinagogu, Britanya'nın en büyük Yahudi cemaatlerinden birinin yaşadığı Crumpsall bölgesinde yer alıyor. Burası, Manchester'ın en büyük Müslüman nüfuslarından birinin yaşadığı Cheetham Hill'e de yakın.

Yetkililerin paylaştığı bilgilere göre 35 yaşındaki saldırgan, Suriye kökenli bir BK vatandaşı. Britanya medyasındaki haberlere göre Shamie, 2006'da vatandaşlık almış. Sinagoga yakın bir mahallede oturan zanlının daha önce sabıkası olmadığı ve terörle mücadele ekiplerinin takip listesinde yer almadığı belirtiliyor.

cxdvfgt
Komşuları, Jihad al-Shamie'yi "sıradan biri" olarak anlatıyor (Facebook/X)

Birleşik Krallık İçişleri Bakanı Shabana Mahmood, olayın ardında herhangi bir terör örgütü olup olmadığının henüz belirlenemediğini söyledi.

Diğer yandan saldırının yaşandığı günün akşamı Manchester'da Filistin'e destek yürüyüşü düzenlenmesi de tartışma yarattı. Mahmood, protestoları eleştirerek şunları söyledi:

Dün gece bu protestoların devam etmesini görmek beni çok hayal kırıklığına uğrattı. Bence bu davranış temelde Britanyalılara yakışmıyor. Onursuzca bir davranış.

Bakan, ayrıca BK'nin geçen ay Filistin devletini tanımasının antisemitizmi güçlendirdiği iddialarını reddetti.   

Metropoliten Polis Teşkilatı da cumartesi günü Londra'da düzenlenmesi planlanan Filistin'e destek eyleminin iptal edilmesini istedi.

İngiliz Milletler Topluluğu Başhahamı Sör Ephraim Mirvis, olayın son dönemde yükselen antisemitizmin bir sonucu olduğunu söyledi.

BK Başbakanı Keir Starmer, saldırıyı kınayarak Yahudilerin ülkede güven içinde yaşaması için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını söyledi. Olayı "terör saldırısı" diye niteleyen Starmer, saldırganın "Yahudileri Yahudi oldukları için, Britanya'yı da değerleri nedeniyle" hedef aldığını belirtti.

Kral III. Charles da "Yahudi toplumu için böylesine önemli bir günde Manchester'daki saldırıdan dolayı üzüntü ve şok içindeyiz" dedi.

İsrail lideri Binyamin Netanyahu da olayı "barbarca saldırı" diye niteleyip, "Britanya'daki Yahudi topluluğuyla yas tutuyoruz" ifadelerini kullandı.

Independent Türkçe, Guardian, BBC, Times of Israel, CNN