John Bolton
Donald Trump, Ortadoğu’da barış planının ‘büyük, çok büyük ve güzel bir günü temsil ettiğini ve belki de medeniyet tarihinin en büyük günlerinden biri olduğunu açıkladıktan dört gün sonra Hamas, geriye kalan tüm İsrailli rehineleri serbest bırakmaya hazır olduğunu duyurdu. Bunun üzerine Trump, Hamas'ın kalıcı barışa hazır olduğunu gösterdiği yorumunda bulundu. ABD Başkanı, İsrail, rehineleri güvenli ve hızlı bir şekilde kurtarabilmemiz için bombalamayı derhal durdurmalı!"
Ancak gerçekler kısa sürede ortaya çıktı. İlk olarak, Arap ve İslam ülkelerinin liderlerinin New York’ta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantıları sırasında Trump ile yapılan toplantının ardından kabul ettikleri ‘plan’, Trump’ın daha sonra açıkladığı planla aynı değildi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçen hafta Beyaz Saray'da Trump ile yaptığı görüşme öncesinde, İsrail'in çıkarlarına uygun birçok değişiklik yapması için Trump’ı ikna etti.
Trump ve Netanyahu'nun açıklamasının ardından içinde bulunduğumuz bu günlerde ne İsrail ne de Hamas ‘barışın önündeki engel’ olarak damgalanmak istiyor. Benzer senaryolara yeterince tanık olduk, gördüklerimizin ve duyduklarımızın çoğunun sadece bir tiyatro oyunu olduğunu biliyoruz.
Basında yer alan haberlere göre Arap ve İslam ülkeleri bu değişikliklere karşı ‘büyük öfke’ duysalar da planın engellenmesini önlemek ve ilerlemesini sağlamak için planı desteklediklerini açıklamayı tercih ettiler. Ancak planın uygulanması, herhangi bir somut ilerleme kaydedilebilmesi için haftalar, hatta aylar süren müzakereler gerektirecek. Rehinelerin hızlı bir şekilde takas edilmesi durumunda bile, bu müzakereler herhangi bir aşamada çıkmaza girebilir. Önceki barış süreçlerinde defalarca görüldüğü gibi, temel konularda anlaşmaya varılsa bile anlaşmanın çökme olasılığı devam eder ve bu, Ortadoğu’daki barış çabalarının tarihinde sıkça rastlanan bir durum.
İkinci olarak, plan iddialı görünse de bazı pratik detaylar ve açıkça ortaya koyulmuş uygulama mekanizmaları açısından eksiklikler barındırıyor. Örneğin yorumcular, Filistin devletinin kurulmasına ilişkin ‘19. maddede’ İsrail'in taviz verdiğini düşündükleri hususa odaklandılar. Ancak metin koşullu ve o kadar karmaşık ki, bu onun ciddiyetini ve içeriğini yitirmesine ve anlamsız bir metin haline gelmesine neden oluyor. Plan, Gazze'deki kalkınma çabalarının ilerlemesi ve Filistin Yönetimi'nin reform programı ‘dürüstlük ve bağlılıkla’ uygulanmasıyla, Filistinlilerin kaderini tayin etme ve bir devlet kurma yolunda güvenilir bir zemin hazırlayacak koşulların sağlanabileceğini öngörüyor. Yani Antik Romalıların dediği gibi satın alırken dikkatli olmalısınız!
Üçüncüsü ve en önemlisi, Hamas'ın cuma günü yaptığı açıklama koşulsuz bir kabul değildi, aksine planın uygulanmasını engelleyebilecek koşullar içeren bir ‘evet, ama’ idi. Planın yeniden düzenlenmesi için örtülü çabalar içeriyordu. Buna karşın İsrail'in Trump'ın planını benzer şartlar olmadan kabul etmesi nispeten kolaydı. Bunun nedeni sadece Trump'ın Netanyahu'ya yaptığı değişiklikler değil, planın yazıldığı haliyle İsrail'in istediği zaman yararlanabileceği birçok yol veya ‘boşluk’ içermesiydi. Böylece Hamas ve onun terörist faaliyetlerinde ana destekçisi olan İran, başından itibaren kendilerini elverişsiz bir siyasi konumda buldular. Trump, Netanyahu'ya açıkça yapması gerekeni yapması için onay verdi ve Hamas'ın oluşturduğu tehdidi ortadan kaldırma görevini tamamlaması için tam desteğini sundu. Bu yüzden İsrail'in planı kolayca kabul etmesi şaşırtıcı değildi.
Son olarak Trump, zamanlama uygun olduğunda zafer ilan etme eğiliminde. Hamas ilk yanıtını verdiğinde olduğu gibi, İsrailli rehinelerin serbest bırakılma olasılığına kısmi olarak onay vermeyi bir başarı olarak gördü ve ardından anlaşmanın tamamının başarılı olduğunu ilan etti. Geçtiğimiz haziran ayında da benzer bir şey yaptı. Amerikan B-2 bombardıman uçakları, İran'ın nükleer silah programına ait tesislere nitelikli bombalar attıktan sonra, İsrail'in İran'a karşı başlattığı ‘12 günlük savaşta’ zaferini ilan etti. Acil ateşkes çağrısında bulundu, ancak gerçekte ABD ve İsrail saldırılara devam etmek zorundaydı, çünkü saldırılar İran'ın nükleer tesislerine büyük hasar verse de onları tamamen yok etmemişti.
Trump'ın kendisini tebrik ettiği anlar gerçekten önemli dönüm noktalarıydı, ancak bunlar nihai sonuçlar değildi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu durum, özellikle Trump'ın ilk başkanlık döneminden beri takıntısı haline gelen rehine müzakereleri için geçerli. İkinci başkanlık döneminin başında, İsrail ve Hamas'ı esasen Biden yönetimi tarafından müzakere edilen planı kabul etmeye zorlayarak, rehinelerin (ve ölenlerin cesetlerinin) iade edilmesini sağlayan bir anlaşma yapmayı başardı. Ancak ‘Biden Anlaşması’ kapsamında rehine takası gerçekleştirildikten sonra, İsrail ile Hamas arasındaki çatışmayı kapsamlı bir şekilde çözmeyi amaçlayan anlaşmanın geri kalan kısmı çöktü ve bu sefer de aynı senaryonun tekrarlanacağına dair çeşitli nedenler var.
Rehine krizi güçlü duygular ve etkileyici görüntüler uyandırıyor, ancak İsrail ile İran ve onun silahlı vekilleri, özellikle Hamas arasındaki karmaşık çatışmalar, amaç, sosyal medyada geçici bir etkileşimden ziyade, uzun vadeli ve sürdürülebilir bir çözüm bulmaksa, ele alınması çok daha zor.
Trump ve Netanyahu'nun açıklamasının ardından içinde bulunduğumuz bu günlerde ne İsrail ne de Hamas ‘barışın önündeki engel’ olarak damgalanmak istiyor. Benzer senaryolara yeterince tanık olduk, gördüklerimizin ve duyduklarımızın çoğunun sadece bir tiyatro oyunu olduğunu biliyoruz. En önemlisi, İran'ın geçtiğimiz hafta boyunca sessizliği çok anlamlıydı. Tahran desteğini açıklayana kadar, eğer bir gün açıklayacaksa, plan sadece kağıt üzerinde kalacak.
Trump’ın 20 maddelik planı belirsiz, karmaşık, aşırı iddialı ve kendi karmaşıklığı altında çökebilir. Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, ABD Başkanı Woodrow Wilson dünya barışının temellerini atmak için ünlü 14 maddelik planını açıkladı. Dönemin Fransa Başbakanı Georges Clemenceau buna “14 madde mi? Bu çok fazla! Tanrı bile 10 emirle yetindi!” diye yanıt verdi. Trump, Wilson'ın başaramadığını başarabilecek mi, bekleyip göreceğiz.
*Bu analiz Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan çevrilmiştir.