Gazze, savaşın ertesi gününü uluslararasılaşma ve vesayet endişeleriyle karşılıyor

Filistin ve İsrail'in Trump'ın “Barış ve Refah” belgesini imzalamaması, bölgenin bir Ortadoğu Rivierası’na dönüşme korkularını yeniden canlandırıyor

Dün yoğun bir gündü, Hamas rehineleri serbest bıraktı, Trump İsrail ve Mısır'ı ziyaret etti (Independent Arabia)
Dün yoğun bir gündü, Hamas rehineleri serbest bıraktı, Trump İsrail ve Mısır'ı ziyaret etti (Independent Arabia)
TT

Gazze, savaşın ertesi gününü uluslararasılaşma ve vesayet endişeleriyle karşılıyor

Dün yoğun bir gündü, Hamas rehineleri serbest bıraktı, Trump İsrail ve Mısır'ı ziyaret etti (Independent Arabia)
Dün yoğun bir gündü, Hamas rehineleri serbest bıraktı, Trump İsrail ve Mısır'ı ziyaret etti (Independent Arabia)

Yoğun geçen bir günde Hamas, tüm canlı rehineleri serbest bıraktı ve bazı cesetleri teslim etti. ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Knesset'te zaferlerini kutladı. Daha sonra, ABD, Mısır, Katar ve Türkiye devlet başkanları, Trump'ın “Barış ve Refah” belgesini imzaladı. Tüm bunlar olurken bir nokta dikkat çekiciydi, o da Gazze savaşını sona erdirme anlaşmasını savaşan iki tarafın imzalamayıp, imzalayanların yalnızca dış taraflarla sınırlı kalmasıydı.

20 ülkenin ve 11 uluslararası kuruluşun başkanları ve temsilcileri Mısır'ın barış şehri Şarm el-Şeyh'teki barış zirvesine katıldı. Zirvede, savaşın sona ermesini garanti altına alan, harap olmuş Gazze Şeridi'nde istikrar ve barışı teşvik eden, savaş sonrası düzenlemeleri ele alan ve bölgesel iş birliği için yeni ufuklar açan bir belge imzalandı.

Trump konuşmasında, “Bu harika bir gün. Gazze'deki savaşı Şarm el-Şeyh'te durdurabildik. Herkes bu andan memnun. Gazze anlaşması geçerliliğini koruyacak. Bugün imzaladığımız Gazze belgesi, anlaşmanın uygulanmasına ilişkin kuralları netleştiriyor. Bundan böyle Ortadoğu'da büyük çaplı bir savaşa yer yok” dedi.

Anlaşmalar taraflarca imzalanır

Gelgelelim, Gazze'ye ilişkin, oradaki savaşı net kurallara göre sona erdirmeyi içeren barış belgesinin, savaşan taraflardan hiçbiri tarafından imzalanmamış olması ilginç. Daha da ilginç olanı, iki yıl boyunca savaşan tarafların barış zirvesine hiç katılmamış olmaları. Anlaşmayı imzalayan taraflar yalnızca arabulucu ülkelerdi. Bu, şüphe uyandıran ve açıklama gerektiren bir durum.

Dünya genelindeki barış anlaşmaları incelendiğinde, genellikle barış anlaşmasında ilgili iki tarafın belgeleri imzaladığı görülür. En akılda kalıcı örnek, BAE, İsrail ve ABD'nin imzaladığı İbrahim Anlaşması’dır. O dönemde belgeleri imzalayanlar anlaşmanın taraflarıydı.

Filistinliler ve İsrailliler arasında imzalanan tüm anlaşmalarda da esasında böyle olmuştur. Oslo Anlaşması’nı, Filistin Ulusal Otoritesi ve İsrail uluslararası himaye altında imzaladı. Camp David Anlaşması’nda hem Arap hem de İsrail tarafları hazır bulundu ve belgelere imzalarını attı. 2014’teki Gazze savaşını sonlandıran anlaşmayı bile, Azzam el-Ahmed Filistin Ulusal Otoritesi ve FKÖ'yü temsilen Filistinliler adına, İsrail tarafı ise hükümeti adına imzaladı.

Sonuç olarak, benzeri görülmemiş bir durum yaşandı; dış güçler savaşı sonlandıran belgeyi imzalarken, savaşan iki taraf aralarındaki yıkıcı çatışmayı sona erdirmek için düzenlenen konferansa katılmadı. Bu görevi garantör ülkeler olan ABD, Mısır, Katar ve Türkiye üstlendi.

Filistin Ulusal Otoritesi'nin, Devlet Başkanı Mahmud Abbas tarafından temsil edildiği, barış zirvesinde hazır bulunduğu, Trump'ın Abbas ile uzaklığın ve atışmaların damga vurduğu uzun bir aradan sonra ilk kez görüştüğü doğru. Ayrıca, aralarında uzun bir konuşmanın geçtiği ve Trump’ın Abbas’a belki de abartılı bir şekilde övgüler yağdırdığı da doğru. Ancak Filistinlilerin temsilcisi, savaşı sona erdiren barış belgesini bir taraf olarak imzalamadı. Bu da şaşkınlık, şüphe ve soru işaretleri uyandırıyor.

Hamas imzalamadı ve katılmadı

Barış konferansı başlamadan önce Hamas, katılmayacağını gerekçeleri ile açıkladı ve konferansa katılmayanlar arasındaydı. Zirve sırasında, örgütün Siyasi Büro üyesi Husam Badran, “Katılımcılar arasında olmayacağız. Hamas liderliği, Mısırlı yetkililerden konferansın yalnızca devletlerin katılımına açık olacağına dair güvence aldı” dedi.

Badran, savaşın taraflarından olan Hamas'ın yokluğunu gerekçelendirmeye devam ederek, “Zirvenin amacı bir anlaşma imzalamak değil, elde edilen başarıyı kutlamaktır” dedi. Ardından “Ateşkese varıldığında anlaşmayı hem biz hem de karşı taraf imzaladı” ifadesini kullandı.

 Filistinli esirlerin dönüşü (Independent Arabia)Filistinli esirlerin dönüşü (Independent Arabia)

Hamas liderliği, bu konferansa katılımının gereksiz olduğuna inanıyor. Trump'ın katılımının, İsrail'e anlaşmanın onun himayesinde ve doğrudan garantisi altında yürütüldüğüne dair açık bir mesaj niteliğinde olduğunu, ayrıca, anlaşma hükümlerinin uygulanmasını sağlamak için kendisinin arabulucularla doğrudan temas halinde olduğunu da teyit ettiğini düşünüyor.

Siyaset bilimci Bilal Şalabi, “Hamas'ın katılmayıp belgeyi imzalamamasının haklı gerekçeleri ve nedenleri var. Öncelikle o sadece bir Filistinli fraksiyon ve Filistinlileri ve devletlerini temsil etmiyor. Barış zirvesi devletler için düzenlendiğinden katılmaması da doğal” değerlendirmesinde bulundu.

Siyaset bilimci, “Filistin Ulusal Otoritesi, Filistinliler adına katıldı, çünkü dünya nezdinde onların meşru temsilcisi ve Filistin devletini kuracak organdır. Bu nedenle, Hamas'ın konferanstaki varlığı kendisine meşruiyet kazandırmaması” ve davanın resmi temsili olarak algılanmaması için katılımdan menedildi” diye belirtiyor.

Şalabi, dünyanın İsrail'in hedeflerine ulaştığı ve Hamas'ın şu anda var olmadığı varsayımıyla hareket ettiğini ifade ediyor. Bu nedenle barış konferansına katılması mantıksızdı ve yine bu nedenle Filistin Otoritesi davet edildi ve bu da geleceğe dair önemli mesajlar içeriyor.

İmzasız katılım

Gerçekten de Filistin Ulusal Otoritesi konferansa katıldı ve Mahmud Abbas da Şarm el-Şeyh Barış Zirvesi'nde hazır bulundu. Trump ile görüştü, el sıkıştı ve fotoğraf çektirdi. ABD Başkanı, sanki Abbas’ın meşruiyetini yeniden onaylar gibi “Filistin'in sesisiniz ve sizi burada görmekten mutluluk duyuyorum” diyerek onu övdü. Ancak Abbas’ın Gazze Anlaşması'nı imzalamasına izin verilmedi.

Abbas'ın zirvede bulunması normaldi, çünkü Gazze'deki geçiş dönemini, bu dönem ile ilgili düzenlemelerde kendisine rol verilmesi ve Gazze'deki uluslararası misyonun kalıcı bir uluslararası vesayete dönüşmemesi koşuluyla kabul etmişti. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre anormal olan, Filistin devletinin topraklarının bir parçası olan Gazze ile ilgili bir anlaşmayı imzalamaktan alıkonulmasıdır.

Abbas, zirveye geç de olsa davet edildi, ancak geç olması hiç olmamasından iyidir, diyor Arap Amerikan Üniversitesi'nde uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkiler uzmanı Raid Ebu Bedeviyye ve şöyle devam ediyor: “Davet, ABD'nin Gazze Şeridi'ni yönetme planının Filistin Otoritesi’ni tamamen devre dışı bıraktığı gibi göründüğü kritik bir siyasi anda geldi. Bu sadece sembolik bir onurlandırma değil, aynı zamanda anlaşmaya Filistinli bir meşruiyet kazandırmak için atılmış bir adım. Gazze'nin ertesi gününü müttefikleriyle birlikte formüle eden ABD, planın yerel düzeyde kabul görmesi için Filistinlilerin temsiline ihtiyaç duyuyor.”

Uluslararası hukuk uzmanı “Kamuoyu, Gazze'nin uluslararası vesayet yoluyla yönetilmesini reddediyor. Abbas'ın katılımının daha derin anlamı, kararlar alınırken değil, meşruiyet gerektiğinde Filistin Otoritesi'ne başvurulduğu anlamına geliyor. Bu ise savaş sonrası formüle edilirken konumunun ne kadar kırılgan olduğunu yansıtıyor” diye ekliyor.

Ebu Bedeviyye, Abbas'ın varlığının, Suudi Arabistan ve Fransa'nın çabaları doğrultusunda, bölgesel ve uluslararası toplumun Filistin meşruiyetinin devamını sağlama arzusunu yansıttığını açıklıyor. Katılımı güçlü bir diplomatik mesaj iletirken, herhangi bir Filistinli temsilcinin olmaması toplantıyı mantıksız hale getirirdi, çünkü barış, özellikle mağdur taraf oldukları için Filistinlileri içermedikçe müreffeh ve güvenli olamazdı değerlendirmesinde bulunuyor.

Gerçekten de Abbas zirveye katılırken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu yoktu. Netanyahu'nun ofisi, bunu zirve tarihinin dini bir bayrama yakın olmasıyla gerekçelendirdi. Ancak, tuhaf olan barış konferansına Tel Aviv'den hiçbir temsilcinin katılmamasıydı. Netanyahu'nun Sözcüsü Şoş Bedrosyan da “hiçbir İsrailli yetkilinin katılmadığını” söyleyerek bunu doğruladı.

Netanyahu imza töreninde yok

Netanyahu'nun savaşı durduran anlaşmanın imzalanmasına katılmaması ve ülkesinin temsilcilerinin zirveye katılmaması mantıksız. Tel Aviv Üniversitesi Moşe Dayan Merkezi'nde siyasi araştırmacı olan Michael Milstein, katılmama gerekçesinin ikna edici olmadığını ve bunun arkasında başka sebepler ve anlamlar olduğunu düşünüyor.

Milstein, “Netanyahu'nun 'iki devletli çözüm' veya savaş suçları hakkında sözler duyacağından endişe ediliyordu. Keza Netanyahu, Abbas ve Erdoğan'ın katıldığı bir zirveye katıldığı için popülaritesini ve koalisyonunu kaybedebilirdi. Uluslararası izolasyon da onu katılmaktan alıkoydu. Bu nedenle İsrail, katılmamanın daha iyi olduğunu düşündü” diyor.

İmzalama sırasında karşılıklı tehditler

Katılmaması daha iyi değildi. Savaşan tarafların anlaşma imzalamadığı ve hatta çatışmalara doğrudan dahil olanların bile katılmadığı bir barış zirvesi şüphe uyandırır ve gerçekten de öyle oldu. İmza sırasında Tel Aviv güç kullanma seçeneğinde diretirken, Hamas da silah bırakmayı reddetti.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, “Hamas'a karşı mücadelemiz henüz bitmedi. Ordumuz tüm Gazze tünellerinin imhasına katılmalı. Güçlerimiz, silahlarını tamamen bırakana kadar Hamas’a baskıyı sürdürmek için Gazze Şeridi'nde kalacak” dedi.

Savaşın her iki tarafı da Gazze'de savaşa geri dönme tehdidinde bulunmaya devam ediyor (Independent Arabia)Savaşın her iki tarafı da Gazze'de savaşa geri dönme tehdidinde bulunmaya devam ediyor (Independent Arabia)

Hamas bu açıklamayı görmezden gelmedi ve Siyasi Büro üyesi Husam Badran, “Savaş yeniden başlarsa herhangi bir İsrail saldırısına karşılık vereceğiz. Silahlarımızı bırakmayacağız veya silahsızlanmayacağız. Bu söz konusu bile değil” diyerek yanıt verdi.

Siyasi araştırmacı Fadl Hin, Hamas ve İsrail'in barış zirvesine katılmamasının, savaşı sona erdirmek için bir anlaşma imzalamamalarının ve konferans sırasında yaşanan sözlü atışmaların “anlaşmadan muaf tutuldukları ve onları bağlayan hiçbir şey olmadığından savaşın tekrar başlayabileceği anlamına geldiğine” inanıyor.

Gazze uluslararası bir bölge

Ancak Hamas Siyasi Bürosu'nun vekaleten Başkanı olan Halil el-Hayye'nin savaşın sona erdiğine dair verdiği güvenceler ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun aynı şeyi açıklaması, Gazze anlaşmasının imzalanmasına katılmamalarının arkasında başka bir neden olduğunu ortaya koyuyor.

Siyasi araştırmacı Maysa Gannam, “İmzalanan bir belge değil, ABD ile belgeyi imzalayanlar -Mısır, Katar ve Türkiye- arasında bir sözleşmedir. Gerçekten de yaşananlar eşi benzeri görülmemiş bir durum. Bu, Gazze Şeridi'nin bu ülkeler arasında uluslararasılaştırılması ve mülkiyetinin Filistinlilerden bu taraflara devredilmesi sürecidir” diyor.

Siyasi araştırmacı, “Savaşın ertesi günü Gazze, bir Amerikan eyaleti sayılıyor. Barış Konseyi Başkanı bizzat Trump. Yeniden inşa planı, Trump'ın damadı Jared Kushner'ın vizyonuna dayanıyor. Polisi uluslararası misyon. Bu, Gazze'yi uluslararasılaştırma, küresel ve hatta Amerikan vesayeti altına alma süreci” diye belirtiyor.

Gannam, bu bağlamda, Filistinlilerin yeni anlaşmayı imzalamalarına gerek olmadığını, çünkü anlaşmanın tarafı olmadıklarını açıklıyor. Aynı durum, Gazze'yi istemeyen ve önce yıkıp sonra Trump'a hediye olarak sunan İsrail için de geçerli. “İsrail Gazze’den herhangi bir şey istemediğine göre, anlaşmanın tarafı değil ve katılması da gerekmiyor, imzası da hiçbir şey katmıyor.”

Gannam, Gazze'nin ABD yönetimi altında Ortadoğu'nun Rivierası olma yolunda ilerlediğini belirtiyor. Sakinlerinin çıkarılması, başka bir yere yeniden yerleştirilmesi ve tazminat ödenmesi de dahil olmak üzere, Trump'ın planı bütünüyle uygulanacak. Gazze Şeridi yıkılacak, ardından tatil köyleri, şirketler, gayrimenkuller ve yatırımlar inşa edilecek. Tüm bunlar, Gazze'nin uluslararasılaştırıldığı ve onun sadece Filistinliler ait bir bölge olmaktan çıktığı anlamına geliyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

TT

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Günlerdir kayıp olan Lübnanlı emekli Genel Güvenlik subayı Ahmed Şükr’ün ailesinin yaşadığı şok sürerken, Lübnanlı güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler, Şükr’ün 1986 yılında Güney Lübnan’da kaybolan İsrailli pilot Ron Arad dosyasıyla bağlantılı “şüpheli ilişkiler” nedeniyle İsrail istihbaratı tarafından kaçırılmış olabileceğine işaret ediyor.

Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kayboluşuna giden süreci şöyle anlattı: “Kongo’nun başkenti Kinşasa’da yaşayan Lübnanlı bir gurbetçi (A.M.), aylar önce Ahmed Şükr’le temasa geçerek Şuveyfat bölgesindeki dairesini kiralamak istedi. Taraflar anlaşmaya vardı ve 500 dolar kira ödendi. Söz konusu kişi daha sonra birkaç kez Lübnan’a geldi; bu ziyaretlerden birinde Şükr’le evinde görüştü. Ardından, Afrika’da büyük bir yatırımcı olduğunu söylediği Selim Kassab adlı bir kişinin (sonradan sahte isim olduğu ortaya çıktı) Zahle’de arazi satın almak istediğini, bu konuda yardıma ihtiyaç duyduğunu iletti.”

Abdüsselam Şükr, gurbetçinin araziyi yerinde incelediğini, ülkeyi terk ettikten iki hafta sonra da yatırımcının satın almaya karar verdiğini bildirdiğini söyledi. Görüşmenin, Ahmed Şükr’ün kaybolduğu gün saat 16.30’da yapılmasının özellikle dayatıldığını belirten Abdüsselam, ağabeyinin “o saatte bölgenin karanlık olacağı ve arazinin net görülemeyeceği” uyarısına rağmen bu ısrarın sürdüğünü aktardı. Gurbetçi ise ayağının kırıldığını öne sürerek görüşmeye katılamayacağını, yatırımcının Ahmed Şükr’le birlikte araziyi tek başına ziyaret edeceğini bildirdi.

fgtyuı
Doğu Lübnan’dan kaçırılan Lübnan Genel Güvenlik Teşkilatı’ndan emekli subay Ahmed Şükr (Aile arşivi – Şarku’l Avsat)

Belirlenen saatte yapılan buluşmanın ardından Ahmed Şükr’ten bir daha haber alınamadı. Abdüsselam Şükr, “Onunla ilgili bildiklerimiz yalnızca güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler” dedi. Bu bilgilere göre, kaçıranlar Zahle’de bir ev kiraladı ve Şükr’ün kaçırılmasının ardından tüm izleri sildi. Güvenlik kameraları aracın Batı Bekaa’daki Soveyra Belediyesi yönüne gittiğini tespit etti; ancak bu noktadan sonra izler kayboldu. Soveyra’nın, geçmişte Güneybatı Şam’dan Lübnan’a uzanan bir kaçakçılık hattı olarak kullanıldığı belirtiliyor.

“Devlete sadıktı”

Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kırk yıl boyunca askeri görev yaptığını vurgulayarak, “Onun sadakati yalnızca devlete ve kurumlara oldu; hayatı boyunca hiçbir partiyle ilişkisi olmadı. Biz siyasetten uzak bir aileyiz” dedi.

Ahmed Şükr’ün, kuzeydoğudaki Bekaa bölgesine bağlı Nebi Şit kasabasındaki memleketinden başlayan titiz bir planla tuzağa düşürüldüğünü ve Zahle kentine çok yakın bir noktada kaybolduğunu aktaran aile, olayın ardından kasaba muhtarı Abbas Şükr’ün evinde taziye ve protesto ziyaretlerinin sürdüğünü belirtti.

cgt
Kaçırılan Ahmed Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, Nebi Şit kasabasından Şarku’l Avsat’a konuştu (Şarku’l Avsat)

Aileye göre Ahmed Şükr, dokuz yıl önce Genel Güvenlik’ten emekli oldu; hizmeti sırasında Suriye sınırındaki el-Masnaa ve el-Kaa sınır kapıları dahil birçok noktada görev yaptı. Abdüsselam Şükr, “Ağabeyim 1979’da askeri hizmete girdi. Bu da Ron Arad’ın 1986’daki kayboluşu sırasında onun ‘devlet görevlisi’ olduğunu gösterir. Devlet görevlilerinin parti ilişkileri olmaz” ifadelerini kullandı.

Aile, İsrail’in Temmuz 2024’te Beyrut’un güney banliyösünde öldürdüğü Hizbullah yöneticisi Fuad Şükr’le akrabalık iddialarını da reddetti. Abdüsselam Şükr, “Kasabada kimse Fuad Şükr’ü tanımıyordu. 1980’lerin başında kasabadan ayrıldı ve bir daha dönmedi; akrabalarından da uzaktı” dedi. Ağabeyinin emeklilikten sonra Bekaa dışına çıkmadığını, evinde kaldığını ve akşamları arkadaşlarıyla kâğıt oynadığını söyledi.

Dosyada resmi temaslar

Ailenin evinde şaşkınlık ve belirsizlik hâkim. Dosyanın resmi makamlarca ele alınması ise, Şii Yüksek İslam Konseyi Başkan Yardımcısı Şeyh Ali el-Hatib’in Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve İçişleri Bakanı Ahmed el-Haccar ile temasa geçmesinin ardından hız kazandı. Abdüsselam Şükr, Cumhurbaşkanı Avn’ın güvenlik ve yargı makamlarından soruşturmanın genişletilmesini ve olayın aydınlatılmasını istediğini aktardı. Ayrıca Emel Hareketi yetkililerinin de Meclis Başkanı Nebih Berri ile dosya konusunda temas halinde olduğunu belirtti.

Kayıp gizemi

Abdüsselam Şükr, “Ron Arad dosyasıyla ilişkilendirmeye dair sızıntıların doğru olup olmadığının yargı ve güvenlik makamlarınca net biçimde açıklanmasını istiyoruz. Bizi ilgilendiren, Genel Güvenlik ve İç Güvenlik Güçleri Bilgi Şubesi’nin resmi bulgularıdır” dedi.

Şükr, kayboluşun kilit isminin Kinşasa’da yaşayan ve Güney Lübnan’ın Kana kasabasından olduğu belirtilen (A.M.) olduğunu savundu. “Devlet, Interpol üzerinden bu kişinin yakalanmasını ve Lübnan’a getirilmesini sağlamalı” diyen Şükr, söz konusu kişinin telefonlarına cevap vermediğini, hakkında elde edilen tüm bilgi ve video kayıtlarının güvenlik birimlerinin elinde bulunduğunu ifade etti.

Aile, gurbetçi A.M.’nin “Mossad ile planı kuran ve operasyonu profesyonelce yürüten” kişi olduğuna inanıyor. Lübnanlı güvenlik kaynaklarından aktarılan bilgilere göre, kaçıranlar ne Zahle’nin Duhur bölgesindeki evde ne de Şuveyfat’taki dairede parmak izi bıraktı; kullanılan araç da henüz tespit edilemedi.


Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
TT

Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)

Kahire ile Washington’un Gazze’nin yeniden imarı için bir planın hayata geçirilmesi gerektiği konusunda uzlaşmasına rağmen, izlenecek yol haritası hâlâ belirsizliğini koruyor. Ayrıca bu kapsamda düzenlenmesi planlanan konferansın tarihi de netleşmiş değil.

İsrail basınında “kısmi imar” seçeneğine dair girişimlere ilişkin sızıntılar gündemdeki yerini korurken, Washington’un bu İsrail çizgisiyle örtüşen yeni bir yaklaşım geliştirdiği görülüyor. Buna karşın ABD’nin, Gazze’nin tam ve kapsamlı yeniden inşasını öngören Mısır planını açık biçimde dışlamadığı da dikkat çekiyor. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hilaf, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Kahire’nin hedefinin “Gazze’nin yeniden imarı konusunda entegre bir sürecin başlatılması” olduğunu vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı da Şarku’l Avsat’a, Gazze’nin yeniden imarı konusunda ortaklarla etkin şekilde temas hâlinde olunduğunu doğruladı.

Birinci yol: Mısır girişimi

Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının 10 Ekim’de yürürlüğe girmesinin ardından iki ayrı hat ortaya çıktı: Biri Mısır öncülüğünde, diğeri ise İsrail yaklaşımıyla uyumlu görünen ABD hattı. Her iki yaklaşım da yaklaşık iki yıldır İsrail saldırılarıyla büyük ölçüde yıkılan Gazze’nin yeniden imarına dair sahadaki tasavvurları şekillendiriyor.

Ateşkesin ardından daha hızlı devreye giren Mısır hattında, Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi Gazze’nin yeniden imarı için bir konferans düzenleneceğini yineledi. Kasım ayı sonu olası tarih olarak telaffuz edilse de konferans gerçekleşmedi. Mısır Dışişleri Sözcüsü, haftalar önce yaptığı açıklamada, gecikmenin nedenini “erken toparlanma ve yeniden imar konferansının başarısı için uygun ortamın hazırlanması” olarak açıkladı.

Süreci hızlandırmak amacıyla Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdülati, Aralık ayı başında Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlenen basın toplantısında, “ABD ile yeniden imar konferansı için ortak başkanlık oluşturulmasını görüşüyoruz ve en kısa sürede tarih üzerinde uzlaşmayı umuyoruz” dedi.

fg
Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’ta, sert hava koşulları altında kurulan yerinden edilmiş kişilere ait çadırların genel görünümü, 18 Aralık 2025. (Reuters)

4 Mart’ta Kahire’de düzenlenen “Arap Olağanüstü Zirvesi”nde kabul edilen “Gazze’nin Yeniden İmarı ve Kalkınması Planı”, Filistinlilerin yerinden edilmeden erken toparlanma ve yeniden inşa sürecini öngörüyor. Beş yıla yayılan planın maliyetinin yaklaşık 53 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Kahire ayrıca, Birleşmiş Milletler koordinasyonunda uluslararası bir bağış konferansı çağrısında bulundu.

“Tehcir olmadan imar”

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve akademisyen Ahmed Fuad Enver’e göre Mısır, hangi plan uygulanırsa uygulansın Gazze’nin “yaşanabilir bir yer” hâline getirilmesini ve bunun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit edecek bir tehcire yol açmamasını hedefliyor. Enver, “Mısır diplomasisi, daha önce Şarm eş-Şeyh Barış Konferansı’nda olduğu gibi bu süreçte de başarı sağlayabilir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Enver’e göre Mısır’ın önceliği, Filistinliler için bir “can simidi” oluşturmak ve ortaklarla ciddi iş birliği içinde yeniden imar için gerekli ivmeyi sağlamak. Bu yaklaşımın, Filistinlilerin haklarına zarar vermemesi ve güvenlik kaygılarını artırmaması temel şart olarak görülüyor.

İkinci Yol: ABD–İsrail uyumlu hat

ABD hattının ilk işaretleri 21 Ekim’de ortaya çıktı. Donald Trump’ın damadı Jared Kushner, İsrail’de düzenlediği basın toplantısında, İsrail ordusunun kontrolündeki bölgelerde Gazze’nin yeniden imarının “titizlikle ele alındığını” söyledi. Kushner, “Hamas’ın kontrolünde olan bölgelere herhangi bir yeniden imar fonu tahsis edilmeyecek” ifadesini kullandı.

Bu hafta başında Wall Street Journal’da yayımlanan bir haberde ise Kushner ve ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı belirtilen “Gündoğumu Projesi”nden söz edildi. Plana göre, Hamas’ın silahsızlandırılması şartıyla, yeniden imar süreci 10 yıla yayılacak ve güneyde Refah’tan başlayacak. “Yeni Refah” olarak adlandırılan bu yaklaşımda, yaklaşık 2 milyon Filistinlinin yeniden inşa sürecinde nerede yaşayacağına dair net bir çerçeve bulunmuyor.

Enver, bu ABD yaklaşımını “İsrail’in taleplerini önceleyen, müzakereci bir paket” olarak nitelendiriyor ve Kahire ile Tel Aviv arasında temel vizyon farkı olduğuna dikkat çekiyor.

Hangi Yol ağır basacak?

Bu farklı yaklaşımlar sürerken, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da cumartesi günü yaptığı açıklamada, “İsrail’in katı tutumuna rağmen umut verici bazı mutabakatlar bulunduğunu” belirtti. Fidan, Gazze’nin yeniden imarına dair “ön değerlendirme niteliğinde bir çalışmanın” ele alındığını söyledi.

fg
Filistinli işçiler, birkaç gün önce Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaş nedeniyle zarar gören bir yolu onarıyor. (AFP)

Öte yandan Bloomberg, ABD ve müttefiklerinin Gazze’nin yeniden imarı için gelecek ay başında bir konferans düzenlemeyi değerlendirdiğini, toplantının Washington, Mısır ya da başka bir merkezde yapılabileceğini yazdı. Mısır Dışişleri Sözcüsü Hilaf, bu haberlere ilişkin olarak “Mısır ve ABD dâhil olmak üzere ilgili tüm taraflar arasında istişare ve koordinasyonun sürdüğünü” vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı ise konuya ilişkin ayrıntı vermekten kaçınarak, “Ortaklarla etkin temas hâlindeyiz, şu aşamada resmî bir açıklama yok” demekle yetindi.

Ahmed Fuad Enver’e göre, devam eden müzakereler ışığında Mısır hattının başarı şansı daha yüksek. Enver, Washington’un sürecin ikinci aşamasında İsrail’e tamamen angaje olma riskini göze almayacağını ve Mısır–Arap önerilerine daha açık bir yaklaşım geliştirebileceğini savunuyor.


Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
TT

Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün yaptığı açıklamada, Refah'ta bir İsrail ordu subayının patlayıcı cihazla yaralanmasının ardından Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini söyledi.

Netanyahu, Hamas'ın "iktidardan uzaklaştırılması, silahsızlandırılması ve aşırıcılığın ortadan kaldırılması"nı içeren ateşkes anlaşmasına uyması gerektiğini belirterek, hareketin silahsızlanmayı açıkça ve sürekli olarak reddetmesinin "açık ve devam eden bir ihlal" olduğunu vurguladı.

Netanyahu açıklamasında, "İsrail, askerin yaralanmasına neden olan hareketin ihlallerine karşılık verilecektir" uyarısında bulundu.

Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşması geçen ekim ayında yürürlüğe girmişti ve ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Hamas'ın silahsızlandırılmasını da içermesi beklenen anlaşmanın ikinci aşamasına geçmeyi hedefliyor.

Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail'in Gazze'nin bazı bölgelerinden daha fazla çekilmesini, uluslararası bir istikrar gücünün konuşlandırılmasını ve Trump liderliğindeki "barış konseyini" içeren yeni bir yönetim yapısının uygulanmasını içeriyor.Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre planlanan uluslararası gücün, şu anda İsrail askeri kontrolü altında bulunan Gazze Şeridi'nin bir bölümüne konuşlandırılması bekleniyor.