Sudan bir “milis cumhuriyetine” mi dönüşüyor?

Sudan’da farklı sadakatlere ve tehlikeli gündemlere sahip 100'den fazla silahlı örgüt faaliyet gösteriyor

Burhan ve Hamideti’nin Beşir rejimini devirmek için iş birliği yaptıkları ve mevcut savaşta birbirleriyle savaşmaya başlamadan önceki dönemden bir kare (Arşiv- AFP)
Burhan ve Hamideti’nin Beşir rejimini devirmek için iş birliği yaptıkları ve mevcut savaşta birbirleriyle savaşmaya başlamadan önceki dönemden bir kare (Arşiv- AFP)
TT

Sudan bir “milis cumhuriyetine” mi dönüşüyor?

Burhan ve Hamideti’nin Beşir rejimini devirmek için iş birliği yaptıkları ve mevcut savaşta birbirleriyle savaşmaya başlamadan önceki dönemden bir kare (Arşiv- AFP)
Burhan ve Hamideti’nin Beşir rejimini devirmek için iş birliği yaptıkları ve mevcut savaşta birbirleriyle savaşmaya başlamadan önceki dönemden bir kare (Arşiv- AFP)

Sudan, 1956 yılının başlarında bağımsızlığını kazandığından beri iç savaşlar aralıksız olarak devam etti. Bir bölgede çatışmalar diner dinmez, başka bir bölgede yeniden alevlendi. Onlarca yıl süren çatışmalar, milislerin ortaya çıkmasına ve silahların benzeri görülmemiş bir şekilde yaygınlaşmasına neden oldu. Bazı tahminlere göre Sudan’da her biri çeşitli silahlara sahip olan ve nüfuzunu artırmaya çalışan 110'dan fazla silahlı örgüt faaliyet gösteriyor.

2023 yılının nisan ayı ortalarında patlak veren mevcut savaşta da bu milisler ya Sudan ordusunu ya da Hızlı Destek Kuvvetleri’ni (HDK) desteklemek üzere ikiye ayrıldılar. Bazıları ise savaşın yol açtığı durumu liderlerinin veya bölgelerinin hedeflerine ulaşması için kullanıyor.

Bu durumun en tehlikeli yanı, söz konusu silahlı örgütlerin coğrafi, ideolojik ve kabileler olarak bölünmüş olmaları ve uzun yıllar sürebilecek bir askeri gerçeklik oluşturmaya çalışarak, mevcut savaş sona erdikten sonra gelecekte patlak verebilecek yeni savaşların temellerini atmaya çalışıyor olmaları.

Milis bataklığı

Yazar Emir Babekir, ‘Sudan'da Barış... Milisler ve Paramiliter Güçlerin Bataklığı’ adlı kitabında, ordu ile HDK arasında çatışmalar başladığında ülkede 92 silahlı örgütün olduğunu, bunların 87'sinin Darfur bölgesinde ve başlıcalarının ise diğer bazı bölgelerde de faaliyet gösterdiğini belirtiyor.

Mevcut savaşın başlamasından birkaç ay sonra Sudan’ın doğusunda ortaya çıkan silahlı örgütlerin yanı sıra Sudan’ın orta kesimlerinde, Kordofan bölgesinde ve Mavi Nil'de de faaliyet gösteren silahlı örgütler bulunuyor.

Babekir’e göre milis sayısındaki bu büyük patlamanın, çatışmaların karmaşıklığını artırarak mevcut savaşı uzatması bekleniyor.

Öte yandan siyasi analist Mehaden ez-Zaim, sosyal medya platformu Facebook’tan yaptığı bir paylaşımda, mevcut çatışmanın iki tarafında coğrafi ve ideolojik bloklar halinde bölünmüş yaklaşık 90 silahlı örgüt olduğunu, bazılarının ise ülkedeki en güçlü milis grubu olmalarına zemin hazırlayan bloklar oluşturarak kendilerine yer edinmeye çalıştığını belirtti.

Milis türleri

Sudan’daki milisler bloklara ve ittifaklara ayrılmış durumda. Bazıları orduyla, bazıları ise HDK ile ittifak halinde. Ancak, önceki rejimden bu yana bölgesel ve taleplerle ilgili nedenlerle orduya karşı kendi savaşlarını veren, fakat mevcut savaşa katılmayan ve tarafsızlık iddiasında bulunan üçüncü ve daha küçük silahlı örgütler de var.

Milisler ideolojik, bölgesel ve etnik gruplara ayrılıyor. Ayrıca, eskiden organize suç örgütlerinde olan, daha sonra savaşı kendi çıkarları için kullanarak nüfuzlarını genişleten ve savaşan taraflara yaklaşarak yağma, kimlik temelli cinayetler ve tecavüz gibi daha fazla ihlal ve suç işleyen silahlı örgütler de bulunuyor.

Bunun yanında onlarca yıldır Sudan ordusuna karşı savaşan silahlı örgütlerden bazıları mevcut savaşın patlak vermesiyle ordunun müttefiki haline geldi.

Coğrafi dağılım

Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesinde faaliyet gösteren silahlı örgütler en büyük milis gruplar olarak biliniyor. Çoğu, ‘Müşterek Güç’ çatısı altında orduyla ittifak kurmayı tercih eden bu örgütlerin başında şu anda Darfur Valisi olan eski isyancı Minni Arko Minavi liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi geliyor. Onu, şu anda Maliye Bakanı olan Cibril İbrahim liderliğindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi, ardından Sudan Kurtuluş Hareketi, Salah Rasas liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi – Geçiş Konseyi, Beşir Harun liderliğindeki Sudan Kurtuluş Ordusu, Abdullah Yahya liderliğindeki Sudan Kurtuluş Güçleri ve Mustafa Tambur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi takip ediyor.

Darfur merkezli silahlı örgütlerin ortaya çıkışı, 2003 yılında, devrik Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir liderliğindeki siyasal İslamcıların Sudan’da iktidarda olduğu dönemde, sosyal ve ekonomik ‘ötekileştirme’ şikayetleri ve bölgeselcilik bahanesiyle ordu ile Sudan Kurtuluş Hareketi arasında patlak veren ve ‘Darfur Savaşı’ olarak bilinen çatışmalara kadar uzanıyor. Ancak bu örgütler daha sonra bölünerek birkaç harekete ayrıldı.

1990'ların sonunda, iktidardaki İslami Hareket’in bölünmesiyle, muhalif İslamcı isim Halil İbrahim'in liderliğindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi ortaya çıktı. Halil İbrahim suikasta kurban gittikten sonra yerine kardeşi Cibril İbrahim geçti. Hareket daha sonra birkaç kez daha bölündü.

Sudan Kurtuluş Hareketi'ndeki ilk bölünme, hareketin o dönemki lideri olan Zaghawa kabilesinden Minni Arko Minavi tarafından, hareketin lideri olan Fur kabilesinden Abdulvahid Muhammed en-Nur'a karşı gerçekleştirildi. Her iki lider de eski adı kendi hareketlerinde korudu ve sonuç olarak ‘Sudan Kurtuluş Hareketi’ adında iki örgüt ortaya çıktı.

Mevcut savaşın patlak vermesinden sonra, Minavi ve İbrahim'in liderliğindeki iki hareket, eski rejimin Darfur savaşındaki kilit isimlerinden biri olan Muhammed Hamdan Dagalu’nun (Hamideti) liderliğindeki HDK'ya karşı, ‘Müşterek Güç' adı altında orduya bağlılıklarını ilan ettiler. Bu arada, Abdulvahid en-Nur liderliğindeki örgüt savaşta tarafsız bir tutum sergiledi, Cebel Marra'daki kontrol alanlarını elinde tuttu ve hükümete karşı olduğunu açıkça duyurdu.

Sudan'daki yerel etki haritalarını gösteren grafik (Şarku’l Avsat)Sudan'daki yerel etki haritalarını gösteren grafik (Şarku’l Avsat)

Milisler içindeki bölünmeler

Buheyt Abdulkerim Debcu liderliğindeki Halk Öz Savunma Gücü, Mansur Erbab liderliğindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi ve ‘Arta... Arta’, ‘Dagou Jowa’, ‘Raya’ ile Musa Hilal liderliğindeki ‘Devrimci Uyanış Konseyi’ gibi yerel isimlere sahip diğer hareketler, aktif olarak çatışmalara katılmadan ordunun yanında yer alıyor.

Bu milislerin gücü, ülke dışından ve mevcut savaşın patlak vermesinden sonra ordudan elde ettikleri sofistike silahlarda yatıyor. Bu silahlar, altın madenciliği bölgelerini kontrol altına alarak finansal ayrıcalıklar elde etmelerini ve böylece finansman sağlamalarını mümkün kılıyor.

Analistlere göre silahlı örgütlerin zayıflıkları, aralarındaki kabile farklılıklarından ve Zaghawa kabilesinin bu hareketler üzerindeki kontrolünden kaynaklanıyor. Bu durumdan özellikle Darfur bölgesindeki geleneksel nüfuz alanlarının yaklaşık yüzde 90'ını HDK milislerine kaptıran başlıca iki örgüt olan Adalet ve Eşitlik Hareketi ile Sudan Kurtuluş Hareketi etkilendi.

İslami Hareket’e bağlı milisler

Yerel basında yer alan haberlere göre eski rejim ve İslami Hareket ile bağlantılı 25'ten fazla milis grubu bulunuyor. Bunların başında Gençlik Kolordusu, Yıldırım Tugayları, Ensarullah, Furkan Tugayı, Yanan Yıldızlar, Sicil, Hakikat Askerleri, Halid bin Velid Tugayı, el-Cezire Kalkanı, Kordofan Kolordusu ve İslami Hareket’in ana kolları arasında sayılan Bera bin Malik Tugayları geliyor.

1989 yılında siyasal İslamcılar tarafından gerçekleştirilen darbenin ilk aylarında kurulan HDK, yasal olarak ‘paramiliter bir güç’ olarak kabul ediliyor. Ancak HDK, siyasal İslamcı ideolojiyi benimsemiş ve ‘cihat’ gerekçesiyle Güney Sudan'da savaşmıştı.

Halk Savunma Güçleri, mevcut savaşın patlak vermesinden sonra yeniden ortaya çıktı. Eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir rejiminin ardından gelen sivil hükümet, 30 yıl boyunca ülkeyi yönettikten sonra 2019 yılında halk ayaklanmasıyla devrilen ‘eski İslamcı rejimin askeri cephesi’ olarak gördüğü Halk Savunma Güçleri’ni feshetmişti.

Ayrıca, İslami Hareketin İkinci Komutanı ve eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in yardımcısı Ali Osman Muhammed Taha tarafından ilk kez ortaya çıkarılan gizli güçler olan ‘gölge taburlar’ da ülkede faaliyet gösteriyor. Taha, sonunda rejimi deviren halk hareketine yönelik tehdidinde “Hayatlarını feda etmek anlamına gelse bile rejimi savunan gölge taburlar var” demişti.

Güvenlik ve istihbarat teşkilatlarına bağlı ideolojik bir grup olan Operasyonlar İdaresi Güçleri, Beşir rejiminin düşüşünün ardından dağıldıktan sonra orduyla birlikte savaşmak için geri döndü. Son olarak, ‘güvenlik hücresi’ olarak bilinen, orduyla birlikte savaşmak için seferber edilen büyük gruplar da var.

Bu milislerin gücü, devletin sağladığı finansman, istihbarat desteği ve ordudan ve çeşitli güvenlik kurumlarından aldıkları silahlar, Kornet füzeleri ve gelişmiş insansız hava araçları (İHA) gibi donanımlara dayanıyor.

Buna karşın zayıf olmasının sebebi, eski rejimin bir aracı olması ve bu yüzden halkın eski rejimin geri dönüşünü reddetmesi nedeniyle nispeten tecrit edilmesi.

Kabile üyesi ve bölgesel milisler

Önceki rejim, ordu ile HDK arasındaki gizli çatışma sırasında, iki taraf arasında çıkabilecek olası bir çatışmaya karşı panzehir görevi görmek üzere, subay Ebu Akile Kikel liderliğinde ‘Butana Kalkanı’ adlı bir milis gücü kurmuştu. Ancak savaş patlak verdikten sonra, milis gücü HDK'nın yanında yer aldı ve onunla birlikte birçok bölgede savaştı. Bunların başında ülkenin orta kesimlerinde başkent Hartum'a komşu El-Cezire eyaletinin kontrolü için verilen savaş geliyor.

Ancak Kikel’e bağlı milisler, geçtiğimiz yıl ekim ayında HDK'ya karşı isyan bayrağı açıp orduya bağlılıklarını ilan ederek herkesi şaşırttı. Bunun karşılığında Kikel’e Sudan ordusu tarafından tuğgeneral rütbesi verildi. El-Cezire eyaletinin doğusunda kapsamlı askere alma operasyonları yürüttü. Ardından Sudan Kalkanı Güçleri adını aldı ve ordunun ülkenin orta kesimlerini ve başkent Hartum'u geri almasında önemli bir rol oynadı.

Siyasi analist Muhanned ez-Zaim'in Facebook sayfasından yaptığı değerlendirmeye göre Sudan Kalkanı Güçleri’nin yanı sıra Sudan'ın orta kesimleri ve kuzeyinde Seyfunnasr, Aşem, Abdullah Cama, Zubeyr bin el-Avvam, Esved es-Said ve Nubye Kalkanı gibi diğer küçük milis grupları da ortaya çıktı.

Doğu’daki milisler

Gadarif bölgesinde orduya destek veren bir silahlı grubun üyeleri (Arşiv- AFP)Gadarif bölgesinde orduya destek veren bir silahlı grubun üyeleri (Arşiv- AFP)

Ülkenin sorunlu olan doğu bölgesinde, kabile ve etnik grupların birbiriyle iç içe geçmiş olması nedeniyle, bazı komşu ülkeler tarafından eğitilmiş ve silahlandırılmış 10 kabile ve bölgesel milis grubu faaliyet gösteriyor. Bu milislerin tümü orduya bağlılıklarını ilan ettilerse de Mebruk Mubarek Salim liderliğindeki Arap olan Reşayide kabilesine bağlı bir milis grubu, HDK'ya bağlılığını açıkladı.

Sudan'ın doğusundaki milisler arasında, Ulusal Kongre Partisi'nin (devrik lider Beşir'in partisi) önde gelen üyelerinden Muhammed Suleyman Betai’nin liderliğindeki Ulusal Adalet ve Kalkınma Hareketi de bulunuyor. Bu hareketin tabanı, Nezir Muhammed el-Emin Turki liderliğindeki gruba karşı çıkan Hadendoa kabilesinin bir kolundan geliyor.

Bunun yanında İbrahim Dunya liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi-Doğu, savaşın başlamasından birkaç gün sonra Eritre'nin himayesinde, Beni Amir ve Habab kabilelerinden yaklaşık 2 bin savaşçı ile ortaya çıktı. Ayrıca Ammar kabilesine bağlı Şiba Darar liderliğindeki Doğu Sudan Partileri ve Güçleri milisleri de faaliyet gösteriyor.

Doğu Sudan Kalkanı milisleri, Reşadiye kabilesinin liderinin oğlu ve İslami Hareket’in üyesi olan Mubarek Hamid Beraki tarafından, 1950’lilerde kurulan köklü bir parti olan, devrik lider Beşir’in yardımcısı Musa Muhammed Ahmed liderliğindeki Beca Kongresi Güçleri ve Hadendoa kabilesinin lideri Muhammed el-Emin Turki liderliğindeki Beca Nazirleri ve Bağımsız Şefler Yüksek Konseyi ile birlikte kuruldu.

Sudan'ın doğusundaki bu milislerin gücü, toplulukları içinde sahip oldukları geniş kabile ve etnik destek ile bazı komşu ülkelerden aldıkları askeri destek, eğitim ve silahlara dayanıyor. Ancak kabileler arasındaki ciddi anlaşmazlıkların yanında koordinasyon ve ortak planlama eksikliği nedeniyle giderek zayıflıyorlar. Bölgedeki bileşenler arasındaki iç çatışmalar, her an patlak verebilecek potansiyel bir tehlike oluşturuyor.

HDK

Sudan'daki çatışma bölgelerinden birindeki HDK devriyesi (Arşiv- Reuters)Sudan'daki çatışma bölgelerinden birindeki HDK devriyesi (Arşiv- Reuters)

HDK, Sudan'da yaygın olan inanca göre eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir tarafından 2013 yılında, ‘orduda önemli nüfuza sahip bazı müttefiklerinin olası ihanetine’ karşı alınmış bir önlem olarak resmen kuruldu.

Bu inanç, Beşir'in kendisi HDK komutanı olan ve ‘Hamideti’ lakabıyla bilinen Muhammed Hamdan Dagalu'ya şaka yollu ‘Hamideti’ (koruyucum) diye hitap etmesiyle daha da güçlendi. Beşir, HDK’yı Darfur bölgesinde rejimine karşı isyan eden silahlı hareketleri bastırmak için de kullandı.

HDK üyelerinin çoğu, Darfur bölgesindeki çeşitli Arap kökenli ve hayvancılıkla uğraşan kabilelerden geliyor.

Bu grupların bazıları, bölgede ‘Cancavid’ olarak biliniyordu. Cancavid kelimesi ‘at sırtındaki cinler’ anlamına gelen cümlenin kısaltmasıdır. Kabile lideri Musa Hilal'in önderliğinde devlete karşı ayaklanan Afrika kabileleriyle savaşmak için ortaya çıkan Cancavid milisleri, diğer kabilelere saldırılarını at sırtında gerçekleştiriyorlardı.

Cancavid milisleri, Darfurlulara karşı yaygın ihlallerde bulunmakla suçlanıyor. Bu yüzden Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve etnik temizlik suçlamalarıyla Beşir ve mevcut Ulusal Kongre Partisi başkanı Ahmed Harun dahil olmak üzere üç yardımcısı hakkında tutuklama kararı çıkardı.

HDK, eski Cancavid örgütüyle olan ilişkisini her zaman inkar etmeye çalışıyor ve kendisinin ‘eski rejimin parlamentosu tarafından kabul edilen yasa ile kurulmuş düzenli bir güç’ olduğunu iddia ediyor. Başlangıçta güvenlik ve istihbarat teşkilatlarına bağlı olan HDK, daha sonra ordunun başkomutanı sıfatıyla doğrudan eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'e bağlandı.

Sudan halk 2018 yılının aralık ayında ayaklandı. Beşir, devrimi bastırması için HDK’yı Hartum'a çağırdı. Ancak HDK halen bilinmezliğini koruyan bir nedenden ötürü bu görevi yerine getirmeyi reddetti ve bunun yerine Beşir'e karşı harekete geçti. HDK’nın bu tutumu, Beşir rejiminin devrilmesinde önemli bir rol oynadı. Sonuç olarak HDK Komutanı Hamideti, Beşir'in yerine gelen geçiş dönemi askeri konseyinde başkan yardımcısı seçildi.

HDK, yaklaşık 30 bin savaşçıdan oluşan küçük bir gruptu, ancak ordu komutanı Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki Geçici Askeri Konsey'in iktidarı döneminde avantaj elde ederek yaklaşık 100 bin savaşçıdan oluşan büyük bir güç haline geldi, tanklar ve uçaklar dışında çeşitli türde silahlarla donatıldı.

HDK’nın ittifakları

HDK Komutanı Hamideti, paralel hükümetinin üyelerinin yemin törenine tanıklık ediyor (Sudan Kurucu İttifakı)HDK Komutanı Hamideti, paralel hükümetinin üyelerinin yemin törenine tanıklık ediyor (Sudan Kurucu İttifakı)

Sudan’da süregelen savaş 2023 yılının nisan ayı ortalarında patlak verdikten sonra, bazı silahlı gruplar ana hareketlerinden ayrılıp HDK'nın yanında yer aldılar. Bunların başında Tahir Hacer liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi, Suleyman Sandal liderliğindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi ve el-Hadi Idris liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi-Geçiş Konseyi geliyor. Bu gruplara ilave olarak, bir dizi başka aşiret milisleri ve Tamazuc Hareketi'nden ayrılan bir grup da bulunuyor.

Mavi Nil bölgesinde, Malik Agar liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ordunun yanında yer almayı tercih etti. Agar, Hamideti'nin yerine Egemenlik Konseyi başkan yardımcısı oldu.

HDK, geçtiğimiz şubat ayında çeşitli silahlı hareketler ve siyasi güçlerle ittifak kurarak Sudan Kurucu İttifakı koalisyonunu oluşturdu. Koalisyonda yer alan oluşumların başında 2011 yılından bu yana hükümetle savaşan Abdulaziz el-Hilu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi geliyor.

Oluşumun rahmindeki milisler

Daha önce milislerin bilinmediği ülkenin kuzeyinde, ‘El-Cakumi’ lakaplı Kuzey Hareketi lideri Muhammed Sayed Ahmed, geçtiğimiz temmuz ayında hareketinin Kuzey ve Nil Nehri eyaletlerinden 50 bin savaşçıya ileri düzey askeri eğitim verdiğini duyurdu.

Başka milis grupları da ortaya çıktı. Şarku’l Avsat’ın et-Tağyir adlı internet sitesinden aktardığına göre bunların başında,  önceki rejim altında faaliyet göstermeye başlayan ve savaştan sonra ordunun desteğini alan ‘Evlad-ı Kameri’ adlı milis grubu geliyor.

Ülkenin batısında, kuzey ve batı Kordofan'daki gruplar, ‘Onur İttifakı Güçleri- Kordofan Kalkanı’ adlı yeni bir milis gücünün kurulduğunu duyurdu. Bu milis gücü, ‘Kordofan İttifakı’, ‘Dağların Aslanları’ ve diğer küçük milis güçleriyle birlikte HDK'ya karşı orduyla birlikte savaştıklarını ilan etti.

Ülkenin orta kesimlerinde ise özellikle el-Cezire eyaletinde yeni milisler ortaya çıktı. Bunlardan biri olan ‘Merkez Halk Kuvvetleri’ adlı milis grubu, Sudan Kalkanı Güçleri’nin yanında savaşa girdiğini açıkladı.

Tehlike çanları

​​​​​​​Ordu ile HDK arasındaki çatışmalar ülkenin altyapısına büyük zarar verdi (AFP)Ordu ile HDK arasındaki çatışmalar ülkenin altyapısına büyük zarar verdi (AFP)

Bu karmaşık durumla ilgili bir değerlendirmede bulunan siyasi analist Osman Fadlallah Şarku’l Avsat yaptığı açıklamada, milislerin ülkede barış ve istikrarın sağlanması şansını zorlaştırmada şüphesiz belirleyici bir rol oynadığını söyledi.

Fadlallah, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çünkü milisler, devletin zayıflığı ve meşru güç kullanımı olmamasından ötürü güvenlik boşluğunu doldurmak için yayıldıkları ve ülkedeki sosyal ve siyasi bölünmeleri derinleştiren bölgesel, kabile ve kişisel gündemleri olduğu için herhangi bir siyasi anlaşma veya ulusal girişime aykırı bir gerçekliği sahada dayattılar.”

Milis şiddetinin etkilerinin devlet kurumlarına olan güveni zedelediğini ve vatandaşların, iktidarı elinde tutanların kanun değil silahları kullananlar olduğuna inanmasına yol açtığını belirten Fadlallah, diyalog ve siyasi katılım yerine şiddeti güçlenme ve korunma aracı olarak kullanmaya karşı uyardı.

Siyasi analist Salah el-Emin ise ‘hepsi de acı’ olarak nitelendirdiği birkaç senaryo sıraladı. Sudan'ın bölünmesi senaryosuna ilişkin endişelerini dile getiren Emin, “Libya'ya benzer şekilde, bir devlette iki hükümetin olduğu bir senaryo söz konusu. Her devletin, daha az etkiye sahip savaş ağaları şeklinde küçük bir hükümeti var” ifadelerini kullandı.

Emin, şunları söyledi:

“Başka bir senaryo da Sudan'ın bazı bölgelerinin, özellikle etnik ve kültürel açıdan örtüşen alanlarda, komşu ülkelere katılması.”

Diğer taraftan milislerin ülkede yayılmasına ilişkin verileri analiz eden uzman İsam Abbas şunları söyledi:

“Savaşın patlak vermesinden bu yana durum daha da kötüleşti. Çünkü milisler sadece güvenlik araçları olmaktan çıkıp, kabile ya da bölgesel bağlantıları yahut dar çıkarlar temelinde bağımsız oluşumlara dönüştü.”

Milislerin güç kazanmasını ‘resmi askeri kurumların ve devlet otoritesinin zayıflığına, bu durumun milislerin kurulmasını teşvik etmesine, ayrıca düzenlenmemiş askere alımların benimsenmesine’ bağlayan Abbas, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, net bir ulusal proje olmadan bu durumun devam etmesinin gelecekte kanunsuzluğun artmasına ve güvenlik ve siyasi çöküşe yol açacağını söyledi.

Birçok insanın aklında yanıt bekleyen en önemli soru şu: Sudanlılar güvenlik ve askeri kurumlarını yeniden tesis edebilecekler mi, yoksa milisler çoğalarak kendi aralarında savaşacak ve ülkeyi sonsuz bir savaş döngüsüne mi sokacaklar?



Doğu Kongo krizi... Washington’da imzalanan barış anlaşması engellerden arınmış değil

ABD Başkanı Donald Trump, Washington'da Ruanda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti devlet başkanlarıyla ‘barış anlaşmasının’ imza törenine katıldı. (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Washington'da Ruanda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti devlet başkanlarıyla ‘barış anlaşmasının’ imza törenine katıldı. (AFP)
TT

Doğu Kongo krizi... Washington’da imzalanan barış anlaşması engellerden arınmış değil

ABD Başkanı Donald Trump, Washington'da Ruanda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti devlet başkanlarıyla ‘barış anlaşmasının’ imza törenine katıldı. (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Washington'da Ruanda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti devlet başkanlarıyla ‘barış anlaşmasının’ imza törenine katıldı. (AFP)

Doğu Kongo’daki kriz, yılın başından bu yana artan gerginliklerin ardından yeni bir aşamaya girdi. perşembe günü Washington’da ABD Başkanı Donald Trump, Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti Devlet Başkanı Felix Tshisekedi, bölgede barış ve ekonomik iş birliği fırsatlarını artıracak bir anlaşma imzaladı.

Trump, anlaşmanın ‘çatışmaya son verdiğini’ vurgularken, Şarku’l Avsat’a konuşan bir Afrika uzmanı, Doğu Kongo için büyük umut taşıyan bu adımın, ‘sahada uygulanması, sıkı denetim mekanizmalarının oluşturulması ve gerçek uluslararası garantilerle desteklenmesi gerektiğini’ belirtti. Uzman, yakın dönemde yapılan anlaşmalara rağmen çatışmaların tekrarlandığını hatırlattı.

Doğu Kongo, doğal kaynaklar açısından zengin ve Ruanda ile sınır komşusu olmasına rağmen yaklaşık 30 yıldır silahlı çatışmalara sahne oluyor. Şiddet, ocak ve şubat aylarında Kigali destekli 23 Mart Hareketi’nin (M23) Goma ve Bukavu şehirlerini ele geçirmesiyle arttı.

Anlaşmanın imzalanmasının ardından Kagame, “Önümüzde engeller olacak, bunda şüphe yok” derken, Tshisekedi anlaşmayı “Yeni bir sürecin başlangıcı; çok çalışmayı gerektiren bir yol” olarak nitelendirdi.

Afrikalı iki liderin daha temkinli tutumu, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin doğusundaki çatışmaların devam ettiği bir dönemde geliyor. Salı günü yapılan karşılıklı açıklamalarda, Kongo ordusu ve M23, geçen ay yenilenen ateşkes anlaşmalarını ihlal etmekle birbirlerini suçladı. Washington’da çarşamba günü düzenlenen basın toplantısında Kongo yetkilisi Patrick Muyaya, hareketi ‘son çatışmalardan sorumlu’ tutarak, bunun ‘Ruanda’nın barış istemediğinin kanıtı’ olduğunu söyledi.

Son üç ayda barış sürecini tehdit eden saldırılar arttı. 2019’dan bu yana DEAŞ’a bağlı olan Müttefik Demokratik Güçler (ADF) grubu öne çıkarken, saldırılar M23 ve Thomas Lubanga tarafından kurulan silahlı Halk Devrimi Konferansı (CPR) grubu tarafından temmuz, ağustos, eylül ve kasım aylarında sürdürüldü.

Çadlı siyasi analist ve Afrika uzmanı Salih İshak İsa, Washington anlaşmasını ‘bir miktar umut taşıyan bir adım’ olarak nitelendirse de bunun ‘son derece kırılgan bir umut’ olduğunu vurguladı. İsa, resmi imzalar iki ülkenin yeni bir yumuşama sürecine girdiği izlenimini verse de Doğu Kongo’daki gerçek durumun barış yolunun hâlâ uzun ve çetrefilli olduğunu gösterdiğini belirtti.

İsa, imzaya rağmen Kivu bölgelerinde çatışmaların yeniden alevlendiğine dikkat çekerek, sorunun Washington’da ilan edilen anlaşmadan çok daha derin olduğunu söyledi. İsa, “Doğu Kongo’da barış, sadece bir imza ile gelmez; sıkı uygulama mekanizmaları, gerçek uluslararası garantiler ve yıllarca ihmal ve çatışma yaşamış yerel toplulukların taleplerine doğrudan yanıt verilmesi gerekir” dedi.

ABD Başkanı Donald Trump, Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti Devlet Başkanı Felix Tshisekedi ile birlikte barış anlaşmasının imza törenine katıldı. (AFP)ABD Başkanı Donald Trump, Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti Devlet Başkanı Felix Tshisekedi ile birlikte barış anlaşmasının imza törenine katıldı. (AFP)

Ruanda ile Demokratik Kongo Cumhuriyeti arasındaki anlaşma, haziran ayında Washington’da yapılan barış çerçevesi anlaşmaları zincirinin en yenisi olarak kayda geçti. Bu anlaşma, kasım ayında Doha’da Kinşasa ile M23 arasında imzalanan kapsamlı barış anlaşması çerçevesinden farklı olarak, temmuzdaki anlaşmanın devamı niteliğinde.

Mısır, bu gelişmeye olumlu yaklaşarak, Washington’da imzalanan barış ve refah anlaşmalarını memnuniyetle karşıladı. Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın dün yaptığı açıklamada, anlaşmanın ‘gerilimi sona erdirme ve istikrarı güçlendirme yönünde son derece önemli bir adım’ olduğu vurgulandı. Açıklamada, anlaşmanın barış çabalarını destekleyeceği, uzlaşı temellerini güçlendireceği ve bölgesel kalkınmaya alan açacağı ifade edildi.

Afrika uzmanları, anlaşmanın başarılı olabilmesi için pratik ve net adımların atılması gerektiğini belirtiyor. Bunların başında, güvenlik maddelerinin ciddi şekilde uygulanması, Ruanda güçlerinin geri çekilmesi, silahlı gruplara verilen desteğin durdurulması, Doğu Kongo halkıyla güven inşa edilmesi ve yerel toplulukların sahadaki düzenlemelere dahil edilmesi geliyor. Uzmanlara göre, halkın onayı olmadan anlaşma kırılgan kalacak.

Mısır’ın, anlaşmayı iki ülke arasındaki gerilimi sona erdirme yolunda önemli bir adım olarak görmesinin nedeni, uzun yıllardır süren siyasi tıkanıklığın aşılabilme olasılığı olarak değerlendiriliyor. Uzmanlar, anlaşmanın gerçek bir istikrara dönüşebilmesi için en hassas maddelerin uygulanmaya başlanması gerektiğini vurguluyor: kuvvetlerin kademeli olarak çekilmesi, silahlı gruplara destek verilmemesi ve çatışma mantığından iş birliği mantığına geçilmesi.

Uzmanlar, barış anlaşmasının, bölgesel ve uluslararası tarafların katılımıyla bağlayıcı bir uygulama sürecine dönüştürülmesi halinde devam edebileceğini, ancak sahadaki durum değişmezse veya anlaşma sadece güçlerin veya silahlı grupların yeniden konumlanması için bir araç olarak kullanılırsa, bunun geçici bir ateşkesten öteye geçemeyeceğini belirtiyor.


Çöküşten önce Sudan'da son şans

 Çad'ın doğusundaki Tine kampında Faşir'den bir Sudanlı mülteci çocuk, 21 Kasım 2025
Çad'ın doğusundaki Tine kampında Faşir'den bir Sudanlı mülteci çocuk, 21 Kasım 2025
TT

Çöküşten önce Sudan'da son şans

 Çad'ın doğusundaki Tine kampında Faşir'den bir Sudanlı mülteci çocuk, 21 Kasım 2025
Çad'ın doğusundaki Tine kampında Faşir'den bir Sudanlı mülteci çocuk, 21 Kasım 2025

 Areej Al-Hajj& Ben Fishman

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın Beyaz Saray'a yaptığı tarihi ziyaret sırasında Başkan Donald Trump'ın açıkladığı bir dizi anlaşma arasında, Trump'ın Sudan kriziyle ilgilenmeye başlama taahhüdü en şaşırtıcı adımlardan biri olarak öne çıktı

Trump'ın söylediğine göre Prens Muhammed bin Selman, Sudan dosyasında ilerleme kaydetmenin “yapılacak en iyi şey” olacağını vurguladı. Trump daha sonra Truth Social platformundaki hesabından şunları yazdı: “Suudi Arabistan Krallığı, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve Ortadoğu'daki diğer ortaklarımızla birlikte bu kıyımları sona erdirmek ve aynı zamanda Sudan'da istikrarı sağlamak için çalışacağız.”

Bu strateji prensipte doğru, ancak dış tarafları çatışmayı körüklemeyi bırakmaya ikna etmek Trump için bile son derece zor bir meydan okuma olmaya devam edecek.

Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) olarak bilinen muhalif milis grubunun ekim ayında el-Faşir şehrini zorla ele geçirmesi nedeniyle Trump'ın sahadaki gerçekliğe ayak uydurması da gerekiyor. Zira masum insanlara yönelik ihlaller devam ederken, insani felaket de her geçen gün ağırlaşıyor.

HDK aynı zamanda Batı Sudan'dan başkent Hartum'a kadar uzanan tedarik ve iletişim hatlarını birbirine bağlayan önemli bir düğüm noktası olan el-Ubeyd şehrine doğru da ilerliyor. Eğer bu kuvvetler Ubeyd'i kontrol altına alabilirlerse, bu durum Sudan'ın doğusunun batısından izole edilmesine yol açacaktır. Bunun anlamı da Sudan devletini parçalanma yoluna sokan tehlikeli bir gelişme ile toprakları geniş ülkenin iki yarı bağımsız bölgeye bölünmesidir.

Devam eden silah akışı, savaş makinesinin yanmaya devam etmesini sağlayan yakıttır ve dış güçler bu trajediye derinden bulaşmıştır

Bu sahnelerin gölgesinde zaman daralıyor. Ancak uluslararası toplum hâlâ açlık çeken sakinlere insani yardım ulaştırılmasını hızlandıracak, çatışmayı körükleyen dış aktörlerin yaklaşımlarını değiştirmeleri halinde ülkenin geleceğine ilişkin siyasi diyaloğun önü açacak kalıcı bir ateşkese ulaşabilir. Bu aktörlerin yıkıcı müdahaleleri sürdürmek yerine yapıcı bir rol benimsemeleri gerekiyor. Trump'ın karşı karşıya olduğu temel meydan okuma da bu.

İç içe geçmiş bir çıkar ağı

Savaş iç, bölgesel ve uluslararası çıkarların iç içe geçmesi nedeniyle devam ediyor. İç düzeyde Sudan, geleceğine ilişkin birbiriyle çelişen iki vizyon arasında duruyor. HDK askeri kazanımlarını siyasi meşruiyete ve kalıcı bir nüfuza dönüştürmeye çalışırken, Sudan Silahlı Kuvvetleri ise isyancılara verilecek herhangi bir tavizin devletin ve ordunun birlikte çöküşünün başlangıcı olduğuna inanıyor. Her iki taraf da savaşı kesin olarak kendi lehine sonuçlandıracak kapasitede olduğuna inanıyor.

 HDK tarafından yayınlanan ve Hartum'un Doğu Nil bölgesinde bozulmuş bir aracın yanında tüfeğini sallayan bir savaşçıyı gösteren videodan bir görüntü, 23 Nisan 2023 (AFP)HDK tarafından yayınlanan ve Hartum'un Doğu Nil bölgesinde bozulmuş bir aracın yanında tüfeğini sallayan bir savaşçıyı gösteren videodan bir görüntü, 23 Nisan 2023 (AFP)

Bölgesel düzeye gelince, Sudan, kelimenin tam anlamıyla bir vekâlet savaşı arenasına dönüştü. Ülkeler HDK’ye organize ve maddi destek sağlıyor. İsyancılar, Çin yapımı insansız hava araçları da dahil olmak üzere, üçüncü ülkelerden geçen karmaşık bir kaçakçılık ağı aracılığıyla taşınan gelişmiş silahlar elde ediyor. Bazı ülkelerin, Sudan ordusu içindeki İslami hareketleri zayıflatmanın yanı sıra, Doğu Sudan'daki altın madenlerini işletmek, Kızıldeniz boyunca ticaret koridorlarını güçlendirmek konusunda ekonomik ve stratejik çıkarları bulunuyor.

HDK, Darfur bölgesiyle olan köklü tarihi ve kabile ilişkilerine dayanarak Çad ve Etiyopya'dan da destek alıyor. Bu kuvvetlerin Faşir şehrinde elde ettiği kesin zafer, güvenirliklerini güçlendirdi ve bu durum, bölgesel destekçilerini onlara daha fazla askeri ve lojistik yardım sağlamaya teşvik edebilir.

Öte yandan Mısır, kuşatma altındaki Sudan ordusunu destekliyor, çünkü Kahire, savaşın devamının uzun güney sınırında silahlı milis faaliyetlerinin artmasına, daha fazla mülteci akınına, hayati su çıkarları üzerindeki baskının artmasına ve buna ek olarak Rönesans Barajı dosyasının yönetiminin zorlaşmasına yol açmasından korkuyor. Aynı zamanda Türkiye, Sudan ordusuna gelişmiş Bayraktar insansız hava araçlarının tedariği konusunda Mısır ile iş birliği yaptı.

Uluslararası düzeyde Sudan'daki savaş, Afrika Boynuzu ile Ortadoğu'yu birbirine bağlayan stratejik bir coğrafi konuma sahip olan, doğal kaynaklar açısından zengin bir bölgeyi kontrol etmek için rekabet eden dış güçler arasında açık bir rekabet alanına dönüşüyor.

BM'nin 2004 yılından bu yana Darfur'a sıkı bir silah ambargosu uygulamasına rağmen silah akışı hiçbir zaman durmadı. Uluslararası Af Örgütü'nün Mart 2025'te yürüttüğü soruşturmada, HDK’nin Çin yapımı GB50A güdümlü bombalar kullandığı ortaya çıktı. Bu, bu tür mühimmatın kullanıldığına dair küresel olarak belgelenen ilk vakaydı. Silahlar, Libya, Güney Sudan ve Orta Afrika'ya uzanan kaçakçılık yollarının yanı sıra, organize tedarik ağları, Doğu Çad'a yapılan düzenli kargo uçuşları yoluyla HDK’ye ulaştırılıyor.

Sudan ordusunun en önemli silah tedarikçilerinden biri olan Rusya ise Kasım 2024'te BM Güvenlik Konseyi'nde ateşkes çağrısı yapan bir karara karşı veto yetkisini kullandı.

Devam eden silah akışı, savaş makinesinin yanmaya devam etmesini sağlayan yakıttır ve dış güçler bu trajediye derinden bulaşmıştır.

Sürdürülebilir bir ateşkes konusunda uluslararası mutabakatın güçlendirilmesi için Dörtlü Grup genişletilmeli. Bu, Afrika Birliği ve Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi'nin (IGAD) de dahil edilmesi anlamına geliyor

Bütün bunların ortasında Sudan halkı ağır bir bedel ödüyor. Geçtiğimiz üç yıl boyunca, bu yıkıcı savaş on binlerce kişinin hayatına mal oldu. Yaklaşık üç milyon mültecinin ülkeden kaçmasının yanı sıra, yaklaşık dokuz milyon insanın da ülke içinde yerinden edilmesine sebep oldu. Sudan'ın egemenliği dışa bağımlı hale gelirken, ülke mevcut haliyle geri dönüşü olmayan bir noktaya doğru gidiyor.

Gelgelelim HDK’nin Faşir şehrinde gerçekleştirdiği katliamların ardından dünya, uzun süredir görmezden gelinen Sudan iç savaşına daha fazla ilgi göstermeye başladı. Bu değişim ateşkese varmak için son şansı temsil edebilir. Çatışmayı körükleyen dış aktörler, şimdiye kadar büyük ölçüde kaçındıkları uluslararası baskıyla nihayet karşı karşıya kaldıklarında, muhtemelen vekillerini dizginlemeye hazır hale geleceklerdir. Örneğin, BAE Devlet Başkanı'nın diplomatik danışmanı Enver Karakaş, 2 Kasım'da sivil hükümeti deviren Sudanlı generallere verilen dış desteğin “ciddi bir hata” olduğunu kaydetti. Bu daha sonra ülkenin bölünmesine yol açacak çatışmaydı.

HDK’yi destekleyen ülkeler artan bir medya baskısıyla da karşı karşıyalar. Bu “kuvvetlere” destek konumunda bir değişiklik, savaşa katılan dış taraflar arasındaki uluslararası arabuluculuk çabalarını ilerletmek için belirleyici baskı noktası oluşturabilir.

Sudan’ın güneyindeki Renk kasabasındaki Renk Transit Merkezi’nde “War Child in the Netherlands’a” bağlı güvenli bir sınıfta parmaklıklı pencerenin önündeki çocuklar, 17 Kasım 2025 (AFP)Sudan’ın güneyindeki Renk kasabasındaki Renk Transit Merkezi’nde “War Child in the Netherlands’a” bağlı güvenli bir sınıfta parmaklıklı pencerenin önündeki çocuklar, 17 Kasım 2025 (AFP)

Başkan Trump, aşağıdaki adımları atarak bir ateşkes anlaşması ilan edebilir:

Öncelikle, ABD, BAE, Mısır ve Suudi Arabistan'dan oluşan Dörtlü Grup, eylül ayında yayınlanan ve üç aylık bir ateşkes çağrısında bulunan ve “dış desteğin sona erdirilmesinin çatışmanın sona ermesi için ön koşul olduğunun” altını çizen ortak bildiriye olan bağlılığını yeniden teyit etmeli.

Zira bu bildiriye rağmen dış aktörler savaşan taraflara destek sağlamaya devam etti. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da bu çelişkiyi kabul ederek şunları söyledi: “Kurduğumuz dörtlü sürecin bazı tarafları korumak için kalkan olmasına izin vermeyeceğiz.”  Bu ülkeler, yükümlülüklerini göz ardı etmek yerine sorumluluk almalı ve Sudanlı ortaklarına, ateşkesin ihlal edilmesi halinde sonuçlarına katlanacakları konusunda ısrar etmeli.

İkincisi, sürdürülebilir bir ateşkes konusunda uluslararası mutabakatı güçlendirmek için Dörtlü Grup genişletilmeli. Bu, Afrika Birliği ve Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi'nin (IGAD) sürece dahil edilmesi, bilhassa daha sonra ateşkese uyulup uyulmadığını denetlemek için bu iki kurumdan gözlemci göndermeleri istenmesi halinde, Afrika kıtasına da süreçte daha büyük bir rol verilmesi anlamına geliyor. Sudan Silahlı Kuvvetleri üzerinde nüfuz sahibi olan Türkiye ve Katar da Dörtlü Grup’un genişletilmiş formülüne dahil edilebilir.

Sudan nihayet küresel ilginin ön sıralarına geri döndü fakat medyadaki bu ivmeyi somut bir ateşkese dönüştürmek, savaşan taraflar üzerinde diplomatik baskının devam etmesini gerektiriyor

2023'te imzalanan ve insani ateşkes çağrısı yapan anlaşmanın onaylanması amacıyla Suudi Arabistan'ın Cidde şehrinde arabuluculuk oturumları düzenlenmeli. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Krallığın bu görüşmelere ev sahipliği yapması, Suudi Arabistanlıları ateşkese ulaşmayı kolaylaştırmak için bölgesel nüfuzlarını kullanmaya teşvik edecektir. Aynı zamanda Trump'ın bu dosyadaki çabalarından da faydalanılabilir. Tarafları ateşkes konusunda ikna etmek zor olacak ancak ateşkesi denetleyecek etkili bir mekanizma oluşturmak da benzer bir zorluğu temsil ediyor. İlk aşamada taraflar ağır silahların cephe hatlarından çekilmesi ve İHA kullanımının durdurulması konusunda sorumlu tutulmalı. Afrika Birliği saha gözlemcilerini görevlendirmeye hazırlanırken, ABD hava ve uydu araçlarını kullanarak bir doğrulama ve izleme sistemini koordine etmeli.

Genişletilmiş Dörtlü Grup, her türlü ihlalin, ifşa etme, mali varlıkların dondurulması ve başka ülkelere seyahatin yasaklanması da dahil olmak üzere her iki tarafa da uygulanacak aşamalı yaptırımlarla karşılanacağını açıkça belirtmeli. Diğer yandan Kongredeki her iki partinin liderleri de HDK’nin yabancı terör örgütleri listesine dahil edilmesini önerdi.

Geçmişte Washington'da yapılan görüşmeler Faşir felaketini önlemede başarısız olmuştu. Trump yönetimi bu sefer vekillerini dizginlemeleri için çatışmanın dış destekçileri arasında ortak bir baskı kampanyası düzenlemeye odaklanmalı. ABD'nin daha acil ikili öncelikleri olabilir, ancak Trump'ın çatışmaları bitirme taahhüdü ve bu konudaki bilinen ilgisi, uluslararası bir ateşkes anlaşmasının kapısını açabilir. Gerçek bir ilerleme elde etmek istiyorsa BAE ve Mısır liderlerini ciddi ve sürdürülebilir bir ateşkesi desteklemeye kişisel olarak ikna etmesi gerekiyor.

Sudan nihayet küresel ilginin ön sıralarına geri döndü fakat medyadaki bu ivmeyi somut bir ateşkese dönüştürmek, savaşan taraflar üzerinde diplomatik baskının devam etmesini gerektiriyor. Umut ile katliamların devam etmesini kabul etmek arasındaki denge nadiren bu kadar net olmuştur.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Sudan ordusu: HDK'nin stratejik Babnusa kentine yönelik saldırısını püskürttük

Sudan Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı 22. Piyade Tümeni'nin ana kapısının önünde Hızlı Destek Kuvvetleri mensupları duruyor (Reuters)
Sudan Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı 22. Piyade Tümeni'nin ana kapısının önünde Hızlı Destek Kuvvetleri mensupları duruyor (Reuters)
TT

Sudan ordusu: HDK'nin stratejik Babnusa kentine yönelik saldırısını püskürttük

Sudan Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı 22. Piyade Tümeni'nin ana kapısının önünde Hızlı Destek Kuvvetleri mensupları duruyor (Reuters)
Sudan Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı 22. Piyade Tümeni'nin ana kapısının önünde Hızlı Destek Kuvvetleri mensupları duruyor (Reuters)

Sudan ordusu, ülkenin orta kesimindeki Batı Kordofan eyaletine bağlı stratejik Babnusa kentine Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından düzenlenen saldırıyı püskürttüğünü duyurdu.

Sudan ordusu, HDK’yı "uluslararası, bölgesel ve yerel kamuoyunu yanıltma yaklaşımını sürdürmekle" suçladı. HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalo'nun (Hemedti) ateşkes ve tek taraflı ateşkes ilan etmesinin ardından, HDK güçleri Babnusa şehrini her gün topçu ateşi ve stratejik insansız hava araçlarıyla (İHA) hedef almaya devam etti.

Ordunun açıklamasında, "Dün şehre yeni bir saldırı başlattılar, kuvvetlerimiz bunu güçlü ve kararlı bir şekilde engelledi" denildi.

Ordu, "Silahlı kuvvetlerin uluslararası insancıl hukuka, sivilleri korumaya ve insani çalışmaları kolaylaştırmaya olan bağlılığını vurgulayarak, insani durumun krizi daha da kötüleştirecek askeri hareketler için bir bahane olarak kullanılmasına izin vermeyeceğini, devleti ve vatandaşları koruma görevini tam sorumluluk ve yetkiyle yerine getirmeye devam edeceğini" ifade etti.

HDK dün, Batı Kordofan Eyaleti'ndeki ordu karargahı olan Babnusa'daki 22. Piyade Tümen Komutanlığı'nın kontrolünü, yürüttükleri şiddetli çatışmaların ardından ele geçirdiklerini duyurdu.

HDK, bu ayın başından itibaren Babnusa kentine yönelik saldırılarını yeniden başlattı.