Daniel Craig'in "en iyi" Bond filmi 20 yıl sonra listeleri kasıp kavuruyor

Daniel Craig, sektördeki diğer fırsatları sınırlayabileceğinden korktuğu için James Bond rolünü başlangıçta reddettiğini söylemişti (MGM)
Daniel Craig, sektördeki diğer fırsatları sınırlayabileceğinden korktuğu için James Bond rolünü başlangıçta reddettiğini söylemişti (MGM)
TT

Daniel Craig'in "en iyi" Bond filmi 20 yıl sonra listeleri kasıp kavuruyor

Daniel Craig, sektördeki diğer fırsatları sınırlayabileceğinden korktuğu için James Bond rolünü başlangıçta reddettiğini söylemişti (MGM)
Daniel Craig, sektördeki diğer fırsatları sınırlayabileceğinden korktuğu için James Bond rolünü başlangıçta reddettiğini söylemişti (MGM)

Daniel Craig'in "en iyi James Bond filmi" olarak görülen Casino Royale, vizyona girmesinden neredeyse 20 yıl sonra dijital platformlarda zirveyi zorluyor.

2006-2021'de MI6 ajanı James Bond'a hayat veren Craig, kariyerinin 15 yılını 007 rolüne adadı. Başka projelerde yer alsa da sinema tarihinde bu karakterle özdeşleşti. Oyuncunun Bond rolündeki ilk filmi olan 2006 yapımı Casino Royale, pek çok hayran ve eleştirmene göre hem Craig'in rolündeki en güçlü performansını hem de genel olarak serinin en başarılı halkası. Film, şu sıralar 10'dan fazla ülkede Amazon Prime Video'nun "en çok izlenenler" listelerinde yükselişe geçti. 

Casino Royale gösterime girdiği dönemde hem hayranlardan hem eleştirmenlerden büyük övgü toplamıştı. Eleştirileri derleyen Rotten Tomatoes'da sinema yazarlarının yorumlarına göre yüzde 94'lük beğeni puanına ulaşan aksiyon klasiğinin izleyici skoru ise yüzde 90. 

Üstelik gişe canavarı serinin 21. filmi, birçok izleyicinin "yeni Bond dönemi"ne karşı temkinli olduğu bir dönemde vizyona girmişti. Gişede de büyük başarı elde eden film, 150 milyon dolarlık bütçesine karşılık 616 milyon dolar hasılat elde etmişti. Yine de Craig'in en yüksek gişe rakamına ulaşan Bond filmi bu değil, o unvan 2012 yapımı Skyfall'a ait.

Casino Royale'in senaryosu Neal Purvis, Robert Wade ve Paul Haggis tarafından kaleme alınmıştı. Yönetmen koltuğunda ise Martin Campbell oturuyordu. Filmde Craig'e Eva Green, Mads Mikkelsen, Judi Dench ve Jeffrey Wright eşlik etmişti.

Ian Fleming'in ilk 007 romanından uyarlanan filmde Bond, poker turnuvasından kazandığı milyonlarla dünya çapında teröristlere maddi destek sağlayan tehlikeli Rus ajanı Le Chiffre'yi durdurmak zorundaydı.

Bond'da yeni dönem 

Bu yılın başlarında Amazon, gelecekteki James Bond filmlerinin haklarını Broccoli ailesinden yaklaşık 1 milyar dolara satın almıştı. 

Şirket, yeni Bond filmini yönetmesi için Dune: Çöl Gezegeni (Dune) serisinin yönetmeni Denis Villeneuve'ü, senaryoyu kaleme alması içinse Peaky Blinders'ın yaratıcısı Steven Knight'ı seçmişti. Henüz yeni filmin vizyon tarihi açıklanmadı ve oyuncu seçimi başlamadı. 

Filmin 2027 ya da 2028'de vizyona girmesi öngörülüyor.

Independent Türkçe, Collider, ScreenRant



"Neandertaller neden yok oldu" sorusuna yeni yanıt

Yaklaşık 40 bin yıl önce soyu tükenen Neandertallerin neden yok olduğu hâlâ bilinmiyor (Reuters)
Yaklaşık 40 bin yıl önce soyu tükenen Neandertallerin neden yok olduğu hâlâ bilinmiyor (Reuters)
TT

"Neandertaller neden yok oldu" sorusuna yeni yanıt

Yaklaşık 40 bin yıl önce soyu tükenen Neandertallerin neden yok olduğu hâlâ bilinmiyor (Reuters)
Yaklaşık 40 bin yıl önce soyu tükenen Neandertallerin neden yok olduğu hâlâ bilinmiyor (Reuters)

Bilim insanları Neandertallerin yok olmasında modern insanların kritik bir rol oynamış olabileceğini tespit etti.

Yaklaşık 40 bin yıl önce soyu tükenen Neandertallerin sonunu neyin getirdiği tam olarak bilinmiyor ancak ortaya atılan pek çok teori var. 

Bazıları modern insanlarla (Homo sapiens) Neandertaller arasında bir savaş çıktığını iddia etse de birden fazla genetik veya toplumsal faktörün Neandertalleri dezavantajlı bir konumda bırakarak yavaş yavaş sonlarını getirmiş olması daha muhtemel görünüyor.

Ancak yine de yeni bir araştırmaya göre Homo sapiens, bu en yakın akrabasının çöküşüne katkı sağlamış olabilir.

Genetik çalışmalar iki türün yaklaşık 45 bin ila 50 bin yıl önce sürekli çiftleştiğini gösteriyor. Hatta bugün yaşayan, Afrika kökenli olmayan insanların genomunun yaklaşık yüzde 2'si Neandertallerden geliyor.

Öte yandan modern insanlarda, sadece anneden gelen mitokondriyal DNA'da Neandertallerin izi yok ve bunun nedeni bilinmiyor.

Zürih Üniversitesi'nden Patrick Eppenberger ve ekibine göre bu, Neandertal ve modern insan ebeveynlere sahip kadınların, genetik bir uyumsuzluk nedeniyle başarısız bir gebelik yaşama ihtimalinin daha yüksek olmasından kaynaklanıyor olabilir.

Henüz hakem değerlendirmesinden geçmeyen çalışmada bilim insanları, kanda oksijen taşınmasında kritik bir gen olan PIEZO1'in iki türdeki varyantlarını inceledi. 

Araştırmacılar, modern insan ve Neandertal DNA'sını analiz ederek iki varyantın nasıl etkileşime girdiğini anlamak için PIEZO1 proteinindeki farklılıkları modelledi. 

Neandertal varyantı V1'in, modern insandaki V2'ye kıyasla oksijeni daha güçlü bağlayan kırmızı kan hücreleri ortaya çıkardığı saptandı. 

Bilim insanları iki tür çiftleştiğinde V1'in baskın geleceğini ve bebekte bir sorun olmayacağını söylüyor.

Ancak V1 ve V2'ye sahip melez bir anne, V2'ye sahip bir fetüs taşıdığında sorun çıkacağını belirtiyorlar. Çalışmaya göre anneyle bebeğin oksijeni bağlamasındaki farklılık, plasenta yoluyla daha az oksijen taşınmasına yol açmış olabilir.

Fetüsün anneden yeterli oksijen alabilmesi için hemoglobinin oksijene bağlanma kapasitesinin uyumlu olması gerekiyor. Annenin kanı oksijeni çok güçlü tutarsa fetüste oksijen seviyeleri düşerek yavaş büyümeye ve hatta düşüğe neden olabilir.

Araştırmacılar makalede şöyle yazıyor:

Binlerce yıl boyunca bir arada yaşama sonucu modern insanlardan Neandertal popülasyonlarına düşük seviyelerdeki gen akışı bile, nesiller boyunca birleşerek kademeli bir üreme dezavantajına yol açmış olabilir.

Bilim insanları Homo sapiens popülasyonları daha büyük olduğu için bu durumdan aynı şekilde etkilenmeyeceğini öne sürüyor. 

Ayrıca yeni çalışma, neden Neandertallerin mitokondriyal DNA'sının varlığını sürdürmediğini de açıklayabilir. 

Queensland Teknoloji Üniversitesi'nden Sally Wasef, bir sonraki nesilde uyumsuzluk görülmesinin iyi bir bakış açısı olduğunu ifade ediyor. Çalışmada yer almayan Wasef "Bununla birlikte, bu bulgunun tüm hikayeyi açıkladığını sanmıyorum" diyerek ekliyor: 

Sınırlı bir etki yaratmış ve diğer ekolojik ve sosyal baskılara katkıda bulunmuş olması muhtemel.

Independent Türkçe, New Scientist, IFLScience, bioRxiv


Yaşlandıkça zaman neden daha hızlı geçiyormuş gibi geliyor?

Uzmanlar yaşlıları "zamanın akıp gittiği" hissinden kurtarabilecek önerilerini paylaştı (Unsplash)
Uzmanlar yaşlıları "zamanın akıp gittiği" hissinden kurtarabilecek önerilerini paylaştı (Unsplash)
TT

Yaşlandıkça zaman neden daha hızlı geçiyormuş gibi geliyor?

Uzmanlar yaşlıları "zamanın akıp gittiği" hissinden kurtarabilecek önerilerini paylaştı (Unsplash)
Uzmanlar yaşlıları "zamanın akıp gittiği" hissinden kurtarabilecek önerilerini paylaştı (Unsplash)

Bilim insanları yaşlandıkça zamanın neden daha hızlı geçiyormuş gibi geldiğine dair yeni bir açıklama sundu

İnsanların ilerleyen yaşlarda zamanın eskiye göre daha hızlı aktığını hissetmesiyle ilgili farklı açıklamalar var.

Örneğin çocukluk döneminde beyin daha fazla yeni bilgi işlediği için zaman daha yavaş akıyormuş gibi geliyor. Yaşlandıkça yeni deneyimlerin azalması ve algının canlılığını yitirmesi de bu hissin bir diğer nedeni.

Uluslararası bir araştırma ekibi, bulguları hakemli dergi Communications Biology'de yayımlanan yeni çalışmalarında beyin taramalarını inceleyerek bu soruya cevap aradı.

Bilim insanları Cambridge Yaşlanma ve Sinirbilim Merkezi'nin uzun zamana yayılan bir çalışmasının verilerini kullandı. 

Bu çalışma kapsamında yaşları 18'le 88 arasında değişen 577 katılımcı, Alfred Hitchcock Presents dizisinin "Bang! You're Dead" adlı bölümünün 8 dakikasını izledi. Bu sırada beyin aktiviteleri fonksiyonel MR yöntemiyle takip edildi.

Daha önceki çalışmalarda, beynin peş peşe yaşanan olayları nasıl izlediğini görmede ideal bir araç olduğu anlaşıldığı için bu video seçildi.

Araştırmacılar, beyindeki sabit örüntülerdeki geçişi anbean takip eden bir algoritma kullanarak fMR kayıtlarını analiz etti.

8 dakikalık video boyunca yaşlı katılımcıların beyni yeni aktivite durumlarına daha seyrek geçiş yaptı ve bu durumlar, genç katılımcılara kıyasla daha uzun sürdü.

Araştırmacılar makalede şöyle yazıyor:

Bu, aynı zaman aralığında daha uzun (ve dolayısıyla daha az) sinirsel durum yaşanmasının, daha yaşlı kişilerdeki 'zaman daha hızlı akıp geçiyor' hissine katkıda bulunabileceğini gösteriyor.

Bulgular, Aristoteles'e kadar dayanan bir zaman anlayışıyla da örtüşüyor: Belirli bir zaman diliminde ne kadar çok önemli olay meydana gelirse, o süre o kadar uzun hissedilir.

Çalışmada yer almayan dilbilimci Joanna Szadura da çalışmadaki hipotezin sağlam temellere dayandığını ancak herkesin iki zaman ölçeğine sahip olduğunu da hesaba katmak gerektiğini söylüyor.

Toplum, zamanı doğrusal bir şekilde saatlere, günlere ve yıllara ayırıp ölçüyor. Ancak Szadura herkesin bir de içsel "saati" olduğunu vurguluyor. Örneğin bir yıl, 5 yaşındaki bir çocuğun hayatının yüzde 20'sine, 50 yaşındaki birininse sadece yüzde 2'sine denk geliyor. 

Bu nedenle zaman algısı yalnızca beyindeki sinirsel olayların sayısına değil, aynı zamanda zamanı ölçme şeklimizin doğrusal olmayan doğasına da bağlı.

Araştırmacılar yaşlı kişilerin zamanını daha dolu geçirdiğini hissetmesini sağlayacak yöntemler olduğunu da belirtiyor.

Çalışmanın yazarlarından Linda Geerligs "Yeni şeyler öğrenmek, seyahat etmek ve yeni aktivitelere katılmak, geriye dönüp bakınca zamanın daha yavaş geçtiği hissine katkı sunabilir" diyerek ekliyor: 

Ancak belki daha da önemlisi, neşeli hissettiren anlamlı sosyal etkileşimler ve aktiviteler zamanın daha dolu geçtiği duygusuna katkıda bulunabilir.

Independent Türkçe, Live Science, Psychology Today, Communications Biology


Kovid-19 mRNA aşıları, kanser hastalarının ömrünü uzattı

mRNA aşıları bağışıklık tepkisini harekete geçirerek kansere umut oldu (Reuters)
mRNA aşıları bağışıklık tepkisini harekete geçirerek kansere umut oldu (Reuters)
TT

Kovid-19 mRNA aşıları, kanser hastalarının ömrünü uzattı

mRNA aşıları bağışıklık tepkisini harekete geçirerek kansere umut oldu (Reuters)
mRNA aşıları bağışıklık tepkisini harekete geçirerek kansere umut oldu (Reuters)

Kovid-19'a karşı geliştirilen mRNA aşılarının, ileri evre kanser hastalarının ömrünü kayda değer derecede uzattığı bulundu. 

Tek zincirli bir molekül olan mesajcı RNA veya mRNA aşıları, bağışıklık sistemine talimat verip hücrelerin zararsız bir virüs proteini üretmesini sağlıyor.

Bu, enfeksiyona neden olmak yerine bağışıklık sistemini, virüsü hızla tanıyan ve harekete geçen koruyucu antikorlar üretmeye teşvik ediyor.

Bilim insanları bu yöntem sayesinde, normalde 10–15 yıl sürebilecek bir süreci, koronavirüsün tespitinden bir yıl bile geçmeden tamamlamıştı.

Bulguları hakemli dergi Nature'da dün (22 Ekim) yayımlanan çalışmada ABD'deki Teksas Üniversitesi MD Anderson Kanser Merkezi'nde immünoterapi gören ve Kovid-19 mRNA aşısı yaptıran kanser hastalarının verileri analiz edildi.

İmmünoterapi, hastanın bağışıklık sistemine kanser hücrelerini nasıl tanıyıp saldıracağını öğreterek çalışıyor.

Araştırma kapsamında üç veya 4. evre akciğer veya cilt kanseri olan binden fazla hasta incelendi.

Bilim insanları tedavinin ilk 100 gününde Moderna veya Pfizer/BioNTech'in mRNA aşısını olan 180 akciğer kanseri hastasının, ortalama hayatta kalma süresinin 37,3 ay olduğunu saptadı. 

Aynı durumda olan ama aşı yaptırmayan 704 hastanın ortalama hayatta kalma süresiyse 20,6 aydı. 

En ölümcül cilt kanseri türü olan ileri evre melanom hastalarından 43'ü immünoterapiye başladıktan sonraki 100 gün içinde Kovid-19 aşısı olurken, 167 hasta olmadı. Araştırmacılar, aşı yaptıranların hayatta kalma süresinin 26,7'den 40 aya kadar çıktığını tespit etti. Öte yandan çalışma bittiği sırada hastaların yaklaşık yarısı hâlâ yaşadığı için ortalama net bir şekilde hesaplanamadı.

Makalenin başyazarı Dr. Adam Grippin çalışmayı şöyle değerlendiriyor:

Bu bulgular önemli çünkü Kovid-19'u hedef alan ve geniş çapta bulunan mRNA aşılarının, bağışıklık sisteminin kanseri öldürmesine yardımcı olabileceğini gösteriyor.

Bilim insanları mRNA aşısının tam olarak neden böyle bir etki yarattığını henüz bilmese de bazı tahminleri var. 

Dr. Grippin bu aşıları bağışıklık sistemini harekete geçiren "sirenler" diye tanımlıyor. Bilim insanı "Tümör hücreleri, bağışıklık sistemini kapatan proteinler olan 'bağışıklık kontrol noktaları' oluşturarak bu bağışıklık saldırısına karşı koyuyor" diyerek ekliyor: 

mRNA aşılarını bağışıklık kontrol noktası inhibitörleriyle birleştirdiğimizde, sözkonusu proteinleri bloke ediyor ve bağışıklık sisteminin kanseri öldürme gücünü açığa çıkarıyor.

Yeni çalışmanın bulguları umut verici olsa da sadece gözleme dayanıyor. Araştırmacılar, sonuçları doğrulamak için randomize ve kontrollü 3. faz klinik deneye yıl bitmeden başlamayı planlıyor.

Bu sayede akciğer ve cildin yanı sıra diğer kanser hastalarına da etkili bir tedavi geliştirmeyi umuyorlar. 

Independent Türkçe, Everyday Health, Reuters, Washington Post, Nature