Bir pragmatiğin oyunu: Rusya'nın Ortadoğu'dan hesaplı çekilmesi

Bu geri çekilme Rusya’nın dizginleri Batı'ya teslim ettiği anlamına gelmiyor

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon
TT

Bir pragmatiğin oyunu: Rusya'nın Ortadoğu'dan hesaplı çekilmesi

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon

Remzi İzzeddin Remzi

Kremlin, 2023 yılının mart ayında en güncel Dış Politika Konsepti metnini açıkladı ve Rusya'nın ‘küresel güç dengesini korumak için benzersiz misyonu olan bir güç’ olarak dünya sahnesine geri döndüğünü duyurdu. Bu stratejiye göre Moskova, Ortadoğu'da vazgeçilmez bir arabulucu ve güvenlik mimarı olacak, İran ile ‘kapsamlı ve güvene dayalı iş birliği’, Suriye’ye ‘tam destek’ ve Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır ile ‘çok yönlü ve karşılıklı yarar sağlayan ortaklıkların derinleştirilmesi’ sözü verdi. Ayrıca, Rusya’nın bölgedeki rakipler arasındaki ‘ayrılıkları giderip ilişkileri normalleştirebilen’ ve ‘bölgesel güvenlik ve iş birliği için sürdürülebilir ve kapsamlı bir yapı’ kurabilme kapasitesine sahip bir barış elçisi olarak konumunu sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Ancak, iki yıldan biraz aşkın bir süre sonra tamamen farklı bir gerçeklik ortaya çıktı. Gazze'deki çatışmadan Suriye'deki siyasi karışıklıklara, Lübnan'daki kırılgan istikrardan İran'ın bölgesel hesaplamalarına kadar, Moskova'nın varlığı sınırlı ve sönük kaldı. Stratejik hırs ile pratik gerçeklik arasındaki bu uyumsuzluk, temel bir gerçeği ortaya koydu. Rusya’nın Ortadoğu'daki müdahalesinden pragmatik olarak çekilmesi, arzularındaki bir değişikliği değil, daha çok yeteneklerinin farkına varmasını yansıtıyordu. Ukrayna'daki savaş, Moskova'yı stratejisini yeniden hesaplamaya zorladı ve bölgesel rolünü iddialı bir arabulucudan sınırlı bir ortağa dönüştürdü. Bu durum, ‘stratejik anlaşmalar’ olarak adlandırılabilecek bir dış politika yaklaşımının önünü açtı. Bu yaklaşım, pragmatik, çıkar temelli iş birliğini daha derin bir koordinasyon arzusu ile birleştirirken, rekabet eden öncelikler ve sınırlı kaynaklar nedeniyle kısıtlı kalıyor.

Rusya’nın 2023 yılında açıkladığı Dış Politika Konsepti, stratejik yöneliminde radikal bir değişimi temsil ediyordu. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden bu yana ilk kez, Batı ile çatışma söylemi Rusya'nın iş birliği arzusunu gölgede bıraktı. Bu politika, uluslararası sistemin çok kutupluluğa doğru derin bir değişim geçirdiğini iddia ederek, bunu ‘gelişim potansiyelinin yeni ekonomik büyüme ve jeopolitik etki merkezlerine doğru kayması’ olarak tanımladı. Rusya’nın bu görüşü, Ortadoğu'yu Batı hegemonyasına karşı mücadelenin merkezine yerleştirdi.

Ukrayna’daki savaş, Rusya'nın kaynaklarını tüketti ve uzun vadeli hedefler yerine acil güvenlik ihtiyaçlarını öncelemesine neden oldu.

Ancak, bu kavramın uygulanması, iddialı söylemlerle dikkatlice sınırlandırılmış taahhütleri birleştiren bir yaklaşım olan ‘pragmatik anlaşmalar’ olarak nitelendirilebilecek bir özellik taşıyor. Bu durum, Rusya ile İran arasındaki ilişkilerde de açıkça görülüyor. İki ülke, bu yılın ocak ayında savunma ve enerji alanlarında iş birliğini kapsayan 47 maddeden oluşan kapsamlı bir stratejik ortaklık anlaşması imzaladı. Ancak bu anlaşmada ortak savunma ile ilgili herhangi bir hüküm yer almadı. Anlaşmada Rusya'nın kaynaklarını tüketebilecek önemli taahhütlerden kaçınılırken ilişkileri resmi olarak yükseltme eğilimi, Moskova'nın Ortadoğu'daki mevcut politikasının ayırt edici özelliği haline geldi.

Ukrayna’daki savaş, Rusya'nın kaynaklarını tüketti ve uzun vadeli hedefler yerine acil güvenlik ihtiyaçlarını öncelemesine neden oldu. Analizlerden birinde Rusya’nın bölgesel liderlik için gerekli olan finansal, insani ve kültürel kaynaklardan yoksun olduğuna işaret ediliyordu. Bunun yerine Moskova, kararlı tutumlar sergileyerek, kendisini ‘Batı'nın antitezi’ olarak sunup Ortadoğu ülkelerine “Evet, bizler alaycı realistleriz ve değerlere inanmıyoruz, ancak Batı ile aynı fikirde değilseniz, size yardım eli uzatmaya hazırız” şeklinde basit bir teklifte bulunarak bunu telafi etmeye çalıştı.

sdf
Kiev’in dış mahallelerinde gerçekleşen Rus hava saldırısının ardından ağır hasar gören konut binalarının durumunu gösteren bir görüntü, 28 Eylül 2025 (AFP)

Rusya'nın güncellenen Dış Politika Konsepti, onu küresel nüfuza sahip tarihi iddiaları olan, İslam dünyasındaki ortaklıkları güçlendirerek Batı hegemonyasına meydan okumaya çalışan ayrı bir ‘medeniyet devleti’ ve Moskova'yı bölgesel rakipleri uzlaştırmaya ve ‘Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da bölgesel güvenlik ve iş birliği için kapsamlı ve sürdürülebilir bir yapı’ kurmaya çalışan bir barış elçisi olarak sunuyordu. Bu iddialı çerçeve, İran, Suriye, Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır ile ilişkilerin konsolidasyonu yoluyla stratejik derinlik öneriyor ve Filistinli gruplar ve İsrail ile tarihi bağlardan yararlanmayı hedefliyordu.

Rusya’nın anlamlı bir katılımı olmadan önemli barış zirveleri, gerçekleştirildi. Bu durum, dış politikasında Filistin meselesinde arabuluculuk yapma konusundaki büyük hedeflerinin yer almasına rağmen, Rusya'nın diplomatik nüfuzunun sınırlarını ortaya koydu.

Rusya’nın Ortadoğu’dan çekilmesinin özellikle önemli olmasının nedeni, 2023 tarihli Dış Politika Konsepti’nin bölgeden çekilme yerine bölgede varlık göstermeyi öncelikli hale getirmesine rağmen bu çekilmenin gerçekleşmiş olması. Dış Politika Konsepti metni, ‘çok kutuplu bir dünyanın’ inşasını ve ‘ABD ve Batı'nın yayılmacı planlarına karşı koymayı’ vurgularken bu hedeflerin, Rusya’nın bölgesel sahnede yoğun bir varlıkla yansıtılması gerektiğini belirtiyor. Ancak, Ukrayna'daki savaşın neden olduğu kaynak kaybı, askeri ihtiyaçlar ve ekonomik baskılar küresel hırsların yeniden ayarlanmasını zorunlu kıldığından, bu vizyonun uygulanması engellendi. Böylece, Ortadoğu, tercih değil, zorunluluktan dolayı ikincil bir sahne haline geldi. Bu, gerçek kapasitenin sınırlarıyla çarpışan tipik bir stratejik aşırılık örneği oldu.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Rusya'nın Gazze krizine verdiği tepki, bölgesel krizlerle başa çıkma konusunda izlediği ‘pragmatik anlaşmalar’ yaklaşımını yansıtıyor. Filistinli gruplarla tarihi bağları ve Moskova’da Hamas heyetlerini ağırlamasına rağmen, Rusya fiili ateşkes diplomasisinden büyük ölçüde dışlandı. Rusya’nın anlamlı bir katılımı olmadan önemli barış zirveleri, gerçekleştirildi. Bu durum, dış politikasında Filistin meselesinde arabuluculuk yapma konusundaki büyük hedeflerinin yer almasına rağmen, Rusya'nın diplomatik nüfuzunun sınırlarını ortaya koydu.

Dış Politika Konsepti metninde öngörülen, bölgede vazgeçilmez bir arabulucu olarak rolünden tam bir sapma gösteren Moskova'nın mevcut politikasının belki de en açık göstergesi, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un Rusya'nın arabulucu olarak ‘hizmetlerini dayatmayacağı’ yönündeki açıklamasıydı. Bu olumsuz tutum, Rusya'nın ‘Filistin sorununa kapsamlı ve kalıcı bir çözüm bulunmasına’ katkıda bulunacağına dair belgedeki vaadiyle keskin bir tezat oluşturdu.

sd
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'daki Büyük Kremlin Sarayı'nda bir araya geldi, 15 Ekim 2025 (AFP)

Rusya'nın Ortadoğu'daki sınırlı rolünün en çarpıcı örneği, Moskova'nın neredeyse on yıl boyunca ve önemli miktarda kaynak harcayarak desteklediği Beşşar Esed rejiminin geçtiğimiz yıl aralık ayında çöküşüydü. Bu gelişme, Rusya’nın nüfuzu için büyük bir gerileme oldu ve belgenin Suriye’ye ‘tam destek’ vereceği yönündeki taahhüdünü zayıflattı.

Rusya'nın tepkisi, stratejik sınırlamalardan doğan yeni bir pragmatizmi ortaya çıkardı. Kanıtlar, Moskova'nın son muhalefet saldırısı sırasında askeri desteğini kasıtlı olarak azalttığını gösteriyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rusya'nın ‘karşılık verecek askeri güce sahip olduğunu ve bunu kullanabileceğini, ancak kullanmamayı tercih ettiğini’ belirtti. Bu hesaplı kısıtlama, Moskova'nın bazı müttefiklerin, özellikle Türkiye ile olan daha önemli stratejik ilişkileri feda etmeye değmeyeceğini kabul ettiğini gösteriyor.

Rusya'nın Lübnan işlerine sınırlı katılımıyla, bölgesel anlamda daha geniş çaplı gerilemesinin bir başka yönünü görüyoruz.

Sonuç olarak, Rusya'nın hedefleri Tartus Deniz Üssü ve Hmeymim Hava Üssü gibi stratejik askeri üslerini korumakla sınırlı kaldı. İlişki, patron ve müşteri ilişkisi olmaktan çıkıp yeni Şam hükümetiyle pragmatik müzakerelere dönüştü. Suriye'nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara iki ülke arasındaki ilişkiyi ‘yeniden tanımlamaya’ çalışırken, Rusya'nın hedefleri Suriye'nin siyasi gidişatını yönlendirmekten ziyade askeri üs haklarını korumaya indirgendi. Bu gelişme, belgenin derin stratejik ortaklık vizyonundan önemli bir sapma olduğu anlamına geliyor ve Akdeniz'deki hayati askeri varlıkların korunmasına odaklanan yeni bir yaklaşımı yansıtıyor.

Bu arada Rusya ile İran arasındaki ilişkiler, gelişmiş diplomatik formalitelerin temel sınırlamaları gizlediği karmaşık bir yapıya sahip. İki ülke arasında geçtiğimiz ocak ayında 47 maddeden oluşan ve savunmadan enerjiye kadar çeşitli alanlarda iş birliğini kapsayan Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması imzalandı. Bu da Dış Politika Konsepti metninde yer alan ‘İran ile kapsamlı ve güvene dayalı iş birliği’ çağrısını somutlaştırıyor gibi görünüyordu. Ancak bu resmi yükseltme, esasen pragmatik bir anlaşma olarak kalan ve sağlam bir ittifaktan ziyade karşılıklı ihtiyaçlar tarafından sınırlanan bir ilişkiyi örtbas ediyor.

frgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İran’ın merhum Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Tahran'da Suriye konulu üçlü bir toplantı öncesinde fotoğraf çektirdiler, 19 Temmuz 2022 (AFP)

Rusya ile İran arasındaki ortaklık temelde, Batı'nın yaptırımlarına karşı koymak ve özellikle İran'ın Ukrayna savaşında kullanılan insansız hava araçlarını Rusya'ya tedarik etmesi konusunda belirli askeri iş birliğine dayanıyor. Anlaşmanın iddialı bir kapsama alanına sahip olmasına rağmen, ortak savunma konusunda herhangi bir hüküm içermemesi, Rusya'nın Tahran'a güvenlik garantisi verme konusundaki isteksizliğini ortaya koyan temel bir sınırlama olarak görüldü. Bu eksiklik, İran ile İsrail arasında gerginliğin tırmandığı dönemlerde, Moskova'nın herhangi bir askeri yardım sağlamadan sadece sözlü destekle yetinmesi ile özellikle belirgin hale geldi.

Bu yüzden İran ile ilişkiler resmi olarak güçlendirilmiş olsa da stratejik özünde sınırlı kalmaya devam etmekte ve gerçek bir ittifaktan çok zorunluluktan kaynaklanan bir ortaklık niteliği taşıyor. Bu ilişkiler, Moskova'nın mevcut yaklaşımını karakterize eden ‘stratejik anlaşmalar’ olarak tanımlanabilecek kavramın tam bir somut örneğine dönüştü.

Rusya'nın Lübnan işlerine sınırlı katılımıyla, bölgesel anlamda daha geniş çaplı gerilemesinin bir başka yönünü görüyoruz. Rusya'nın Dış Politika Konsepti metninde bölgesel çatışmalarda arabuluculuk yapma hedefi yer alsa da Moskova, Lübnan ile İsrail arasındaki hassas müzakerelerde, özellikle de Hizbullah'ın silahsızlandırılmasıyla ilgili müzakerelerde gözlemci rolünü oynamakla yetiniyor. Bu müzakerelerde başı çeken ABD olurken, Rusya aktif diplomasi faaliyetlerinden göze çarpan bir şekilde uzak duruyor.

Bu kıyıdan-kenardan katılım, Dış Politika Konsepti metninde Rusya'yı Ortadoğu'da güvenliğin mimarı olarak gören vizyonundan önemli bir sapma olduğunu gösteriyor. Moskova, Hizbullah’ı terör örgütü olarak değil, ‘meşru bir sosyo-politik güç’ olarak görmeye devam etse de Hizbullah'ın stratejik hesaplamaları veya Lübnan’ın siyasi gidişatı üzerindeki etkisi sınırlı kaldı. Bölgesel istikrar için hayati önem taşıyan silahsızlanma müzakereleri, Rusya’nın anlamlı bir katılımı olmadan ilerledi. Bu durum, Moskova’nın diğer cephelerle meşgul olması nedeniyle etki gücünü yitirmeye başladığının açık bir işareti oldu.

Rusya’nın bölgedeki müdahalesindeki gelişmeler, ‘stratejik anlaşmalar’ olarak adlandırılabilecek uzlaşıların sınırları konusunda daha derin bir ders sunuyor.

Rusya'nın son iki yıldır Ortadoğu'daki sıcak noktalara yönelik sınırlı müdahalesi beyan ettiği siyasi doktrin ile pratik gerçeklik arasında derin bir uçurum olduğunu ortaya koyuyor. 2023 dış politika belgesi, Rusya'nın stratejik olarak bölge genelinde faaliyet göstererek çatışmalarda arabuluculuk yapmasını ve güvenlik mimarisini yeniden şekillendirmesini öngörüyordu. Ancak Moskova, Ukrayna'daki savaşın yol açtığı kaynak kaybı nedeniyle varlığını oldukça sınırlı tuttu ve hedeflerini geri çekildi.

Bu geri çekilme stratejik bir vazgeçmeden ziyade mevcut sınırlı marjın pragmatik bir şekilde kabul edilmesi şeklindeydi. Gazze’den Suriye’ye, Lübnan’dan İran’a kadar Rusya, stratejik doktrininde belirtildiği gibi kapsamlı bir şekilde müdahil olmak yerine, hayati varlıklarını, askeri üslerini, belirli ortaklıklarını ve diplomatik konumunu korumayı tercih etti. Ukrayna’daki savaş, Rusya’nın güç projeksiyon yeteneğinin sınırlarını ortaya çıkardığından, Ortadoğu, kasıtlı olarak değil, zorunluluktan dolayı ikincil bir sahne haline geldi.

Rusya’nın bölgedeki faaliyetlerindeki gelişmeler, ‘stratejik anlaşmalar’ olarak adlandırılabilecek şeylerin sınırları konusunda daha derin bir ders veriyor. Bu yaklaşım bir dereceye kadar esneklik ve maliyet kontrolü sağlasa da Rusya’nın etki alanını daraltmış ve retorik taahhütlerinin kırılganlığını ortaya çıkarıyor. Bölgesel ortaklar, Rusya'nın manevra alanının sınırlı olduğunu fark ederek beklentilerini buna göre ayarlamaya ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için daha güvenilir ortaklar aramaya başladı.

Stratejik kavramların ihtişamı, sıralama ve seçimin gerçekçiliğine yol açarak, küresel çapta hırslı güçlerin bile nihayetinde öncelikler belirlemesi gerektiğini ortaya koydu. Bu noktada Moskova, 2023 dış politika belgesinde özetlenen iddialı vizyondan açıkça uzaklaşarak, bölgedeki siyasi ve diplomatik gidişatın Rusya'nın marjinal katkısıyla gelişmesine izin vererek Ukrayna'yı tercih etti.

Ancak, Rusya'nın Ortadoğu'daki stratejik çıkarlarının derinliği küçümsenmemeli. Bölgenin gelişimini etkilemekten taktiksel olarak çekilme kararı, zorunluluktan kaynaklanan bir tercih olsa da bu, onun kontrolü Batı'ya devrettiği anlamına gelmez. Rusya, uzun vadeli stratejilerdeki ustalığıyla bilinir.



Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
TT

Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)

Kasım 2023'te başlayan dava nihayet sonuçlandı ve Estonya yargısı, aynı yılın mart ayında tutuklanan politikacılar hakkındaki kararını verdi. 

Harju Bölge Mahkemesi'nde geçen perşembe görülen davada muhafazakar Koos partisinin kurucularından Aivo Peterson vatana ihanetten 14 yıl, Dmitri Rootsi ve Andrei Andronov ise 11'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

Ekim 2022 - Mart 2023'te Estonya devleti ve toplumunun hilafına Rusya'nın politikalarını desteklemekle suçlanan üç siyasetçi bu iddiaları reddediyor. 

Moskova'dan aldıkları emirlerle hareket etme iddialarının hedefindeki üçlü, temyize başvuracaklarını açıkladı. 

Partiden yapılan açıklamada da savcıların Estonya'nın anayasal düzeni ve güvenliğine nasıl zarar verildiğine dair somut kanıt gösteremediği savunuldu.

Estonya'nın Ukrayna'ya yardımına karşı çıkan Koos partisi, bu yıl düzenlenen belediye seçimlerinde ülke genelindeki oyların yalnızca binde 8'ini alabilmişti. 

2022'de kurulan parti, Baltık ülkesinin NATO'dan çıkıp tarafsızlığını ilan etmesini ve yabancı askerlerin ülke topraklarından çekilmesini isterken, diğer ülkeler arasındaki askeri çatışmalara doğrudan ya da dolaylı olarak karışılmasına karşı çıkıyor. 

Öte yandan Aivo Peterson, Ukrayna'dan 2014'te tek taraflı bağımsızlığını ilan eden ve Eylül 2022'de Rusya'ya katılma kararı alan Donetsk Halk Cumhuriyeti'ni 2023'te ziyaret etmişti. 

55 yaşındaki siyasetçi, Şubat 2022'de başlayan Ukrayna savaşına dair bilgi almak için bölgeye gittiğini şu ifadelerle savunmuştu:

Estonya medyasından aldığımız bilgiler tek taraflı. Tüm gazetecilerimiz Kiev'i destekliyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova haziranda yaptığı açıklamada Estonya için "düşmanca davranan ülkeler arasında ilk sıralarda" ifadesini kullanmış, Tallin yönetiminin kendilerini yalanlarla bir tehdit gibi gösterdiğini öne sürmüştü. 

Independent Türkçe, ERR, RT


Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
TT

Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)

İsrail basınında yer alan haberlerde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack ile pazartesi günü Kudüs’te yaptığı görüşmede, Trump yönetiminden “sert ve özel mesajlar” aldığı belirtildi. Görüşmenin, ay sonunda Florida’da yapılması planlanan ABD-İsrail zirvesi öncesinde gerçekleştiği aktarıldı. Barrack-Netanyahu görüşmesinin ana gündem maddelerinin Gazze, Suriye ve Trump’la yapılacak buluşma olduğu kaydedildi.

Gazze’de “kabul edilemez” açıklamalar

Gazze dosyasında, Ekim ayında başlayan kırılgan ateşkesin ikinci aşamasına geçilmesi ele alınırken, Yedioth Ahronoth gazetesi Barrack’ın, Netanyahu’nun Türkiye’nin rolüne ilişkin kaygılarını gidermeye çalıştığını ve Türkiye’nin Gazze’de kurulması öngörülen uluslararası güce katılmasına ikna etmeye çalıştığını yazdı. Haberde, Barrack’ın Türkiye’nin Hamas üzerinde en fazla etkiye sahip ülke olduğunu ve silahsızlanma konusunda Hamas’ı ikna edebilecek en güçlü aktör konumunda bulunduğunu vurguladığı belirtildi.

frt
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şarm el-Şeyh Ortadoğu Barış Bildirgesi'ni imzalarken (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth’tan aktardığı habere göre Barrack, Türkiye’nin Trump planını imzaladığını ve Hamas adına silahların teslimini içeren maddeye taahhüt verdiğini Netanyahu’ya hatırlattı. Türkiye’nin katılımının, şu aşamada çekimser olan birçok ülkeyi de uluslararası güce katılmaya teşvik edeceğini savundu.

Haberde, Barrack’ın “Türkiye’nin dışlanmasının diğer ülkelerin de geri adım atmasına yol açtığını, Başkan Trump’ın bu planın başarısız olmasına izin vermeyeceğini” söylediği aktarıldı. Ayrıca Netanyahu’nun “Hamas’ın silah bırakacağına güvenmediği” yönündeki açıklamalarının ve İsrail’in bunu zorla sağlayabileceğine dair ifadelerinin “kabul edilemez” olduğu ve planı tehdit ettiği uyarısında bulunduğu kaydedildi.

Bu bilgiler, İsrail Kanal 12 televizyonunun aktardıklarıyla da örtüştü. Kanal 12, Beyaz Saray’ın Netanyahu’ya “özel ve sert” bir mesaj gönderdiğini ve Hamas’ın üst düzey askeri isimlerinden Raid Saad’ın öldürülmesinin, Trump arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasının ihlali olarak görüldüğünü bildirdi.

Kanal ayrıca, Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan anlaşmanın ikinci aşamasına geçiş konusundaki görüş ayrılıkları ve İsrail’in bölgedeki genel politikaları nedeniyle Trump yönetimi ile Netanyahu hükümeti arasında artan bir gerilim yaşandığını aktardı.

ABD’li iki yetkili, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Beyaz Saray Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve Başkan Trump’ın damadı Jared Kushner’in Netanyahu’nun tutumundan “son derece rahatsız” olduğunu söyledi. Üst düzey bir ABD’li yetkiliye göre Netanyahu’ya verilen net mesajda şu ifadelere yer verildi: “Eğer itibarını zedelemek ve anlaşmalara uymayan bir lider olarak görünmek istiyorsan bu senin tercihin. Ancak Trump’ın arabuluculuğunda sağlanan Gazze anlaşmasının itibarını zedelemene izin vermeyiz.”

Batı Şeria ve bölgesel gerilim

Batı Şeria konusunda da Beyaz Saray’ın, Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddetinden ve “Arap dünyasında provokasyon olarak algılanan” İsrail adımlarından giderek daha fazla endişe duyduğu belirtildi. ABD’li bir yetkili, Washington’un Netanyahu’dan İsrail’in güvenliğini tehlikeye atmasını değil, İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’nın genişletilmesine zarar verecek adımlardan kaçınmasını istediğini söyledi.

Aynı yetkili, Netanyahu’nun son iki yılda uluslararası alanda giderek yalnızlaştığını savunarak, “Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin neden onunla görüşmeyi reddettiğini ve Abraham Anlaşmaları’nın üzerinden beş yıl geçmesine rağmen neden BAE’ye davet edilmediğini kendisine sorması gerekir” dedi. Yetkili, Netanyahu’nun tansiyonu düşürmeye hazır olmaması halinde Washington’un Abraham Anlaşmaları’nı genişletme çabalarına zaman ayırmayacağını da ifade etti.

Beyaz Saray’da Netanyahu’ya öfke

Trump’ın, son dönemde Netanyahu’nun sert eleştirilerine maruz kalan Barrack’ı Kudüs’e göndermesi dikkat çekti. Netanyahu, Barrack için “Amerika’daki Türk büyükelçisi gibi davranıyor” ifadesini kullanmıştı. Barrack’ın İsrail demokrasisine ilişkin sözleri de Netanyahu’nun tepkisini çekmiş, Barrack bu açıklamalar için özür dilemişti.

Yedioth Ahronoth yazarı Nahum Barnea, ABD’li kaynaklara dayandırdığı yazısında, Washington’un Netanyahu’nun Trump’ın barış planını hayata geçirme konusunda samimi olmadığı ve İsrail’in sürekli savaş halinde kalması için çaba gösterdiği kanaatine vardığını yazdı. Barnea, Beyaz Saray’da Netanyahu’ya yönelik sert ve ağır ifadeler kullanıldığını, bunların bir kısmının doğrudan Netanyahu’ya da iletilmiş olabileceğini belirtti.

Suriye’de “kırmızı çizgiler”

İsrail basınına göre Barrack, Netanyahu’ya Suriye konusunda da “kırmızı çizgiler” iletti. Trump yönetiminin, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’yı Washington’un bir müttefiki olarak gördüğü ve ülkenin istikrarı için desteklenmesi gerektiği görüşünde olduğu aktarıldı. ABD’nin, İsrail’in yoğun askeri operasyonlarının Suriye’de yönetimin çökmesine yol açmasından endişe duyduğu ve güvenlik anlaşmasına varılmasını istediği belirtildi.

Lübnan konusunda ise Trump’ın, İsrail’in Hizbullah’a karşı sınırlı baskıyı sürdürmesini desteklediği, ancak geniş çaplı bir savaşa onay vermediği ifade edildi.

İsrailli analistler, Netanyahu’nun Barrack’ın tüm taleplerini reddetmeyeceğini, ancak kesin taahhütlerden kaçınarak Trump’la 29 Aralık’ta Florida’da yapacağı görüşmenin önünü açmaya çalıştığını öne sürdü. Buna karşın Netanyahu’nun, Barrack’ın ofisine ulaşmasından hemen önce Suriye’ye hava saldırısı düzenlenmesi talimatı vererek bağımsız hareket ettiği mesajını da vermekten geri durmadığı kaydedildi.

vgt
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Pazartesi günü bir araya geldi (İsrail hükümeti)

Türkiye’ye mesaj olarak yorumlanan bir adımda ise Netanyahu’nun, Yunanistan Başbakanı ve Kıbrıs Rum Yönetimi lideriyle üçlü bir zirve düzenleme kararı aldığı belirtildi. İsrail’de bu toplantı, Türkiye’ye yönelik doğrudan siyasi mesaj olarak değerlendirildi. Barrack ise görüşme sonrasında, temasların “bölgesel barış ve istikrarı hedefleyen yapıcı bir diyalog” olduğunu söyledi.


Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

TT

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı’ndaki saldırganlardan birini etkisiz hâle getirerek silahını alan manav Ahmed el-Ahmed’in, saldırı sırasında yaralanmasının ardından ameliyata alındığı bildirildi. El-Ahmed’in ailesi, oğullarını “kahraman” olarak nitelendirirken, hastanedeki tedavisi sürerken kendisi için başlatılan bağış kampanyasına yoğun destek geldi.

El-Ahmed’in, Avustralya yayın kuruluşu ABC’ye konuşan anne ve babası, oğullarının omzundan dört ila beş kurşunla vurulduğunu, vücudunda hâlâ çıkarılmamış mermiler bulunduğunu söyledi. Ailesi, Ahmed el-Ahmed’in 2006 yılında Avustralya’ya geldiğini, kendilerinin ise Suriye’den Sidney’e yalnızca birkaç ay önce ulaştıklarını ve uzun süredir oğullarından ayrı olduklarını belirtti.

Kuzeni Hozay el-Kenc, pazartesi günü basına yaptığı açıklamada, Ahmed el-Ahmed’in ilk ameliyatının başarıyla tamamlandığını söyledi. El-Kenc, “İlk ameliyatını geçirdi. Durumuna bağlı olarak iki ya da üç ameliyat daha gerekebilir” dedi.

Aileden hükümete çağrı

El-Ahmed’in anne ve babası, yaşlarının ilerlemesi nedeniyle oğullarının iyileşme sürecinde yeterli destek verememekten endişe duyduklarını ifade ederek, Başbakan Anthony Albanese hükümetinden yardım talep etti. Aile, Almanya’da ve Rusya’da yaşayan iki kardeşin Avustralya’ya gelerek destek olabilmesi için vize kolaylığı istediklerini belirtti.

sdfg
Ahmed Al-Ahmed'in babası Muhammed Fateh Al-Ahmed (Videodan alınan ekran görüntüsü).

Anne, “Şu anda yardıma ihtiyacı var çünkü engelli kaldı. Diğer çocuklarımızın buraya gelmesini istiyoruz” dedi. Ahmed el-Ahmed’in, saldırganın mermileri bittiğinde silahını elinden aldığı sırada vurulduğunu da aktardı.

Başbakan Albanese, Ahmed el-Ahmed’in cesaretinin hayatlar kurtardığını söyledi. ABD Başkanı Donald Trump da el-Ahmed’i “çok, çok cesur bir kişi” olarak nitelendirdi.

Bağışlar 750 bin dolara yaklaştı

Reuters’ın aktardığına göre, 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed için başlatılan bağış kampanyasında toplanan miktar yaklaşık 750 bin ABD dolarına ulaştı. GoFundMe üzerinden başlatılan kampanya, bir gün içinde 1,1 milyon Avustralya dolarını (yaklaşık 744 bin ABD doları) aştı.

Ailesinin anlattığına göre el-Ahmed, Bondi’de bir arkadaşıyla kahve içerken silah seslerini duydu. Ağaç arkasına saklanan silahlı kişiyi fark eden el-Ahmed, saldırganın cephanesi tükendiğinde arkadan yaklaşarak silahını almayı başardı.

Hanuka Bayramı dolayısıyla düzenlenen etkinlikte gerçekleşen silahlı saldırıda en az 15 kişi hayatını kaybederken, 42 kişi yaralandı. Saldırının Navid Akram (24) ile babası Sajid Akram (50) tarafından gerçekleştirildiği açıklandı.

Başbakan Chris Minns, hastane ziyaretinin ardından yaptığı paylaşımda, “Ahmed’in gösterdiği cesaret olağanüstüydü. Hayatını büyük bir riske atarak saldırganı etkisiz hâle getirdi” dedi.

El-Ahmed’in, silahlı saldırgana arkadan koşarak uzun namlulu tüfeğini aldığı anlara ait görüntüler dünya genelinde medya kuruluşları tarafından yayımlandı ve sosyal medyada 22 milyondan fazla kez izlendi.