Almanya Başbakanı, Suriyeli mültecilerin kendi ülkelerine sınır dışı edilmesi çağrısında bulunduhttps://turkish.aawsat.com/5204802-almanya-ba%C5%9Fbakan%C4%B1-suriyeli-m%C3%BCltecilerin-kendi-%C3%BClkelerine-s%C4%B1n%C4%B1r-d%C4%B1%C5%9F%C4%B1-edilmesi-%C3%A7a%C4%9Fr%C4%B1s%C4%B1nda
Almanya Başbakanı, Suriyeli mültecilerin kendi ülkelerine sınır dışı edilmesi çağrısında bulundu
Almanya Başbakanı Friedrich Merz basın toplantısında konuşuyor (DPA)
Almanya Başbakanı, Suriyeli mültecilerin kendi ülkelerine sınır dışı edilmesi çağrısında bulundu
Almanya Başbakanı Friedrich Merz basın toplantısında konuşuyor (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz dün yaptığı açıklamada, Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönmeleri ve gerekirse sınır dışı edilmeleri çağrısında bulunarak, "Suriye'deki iç savaşın sona erdiğini" savundu.
Dışişleri Bakanı Johannes Wadephul, perşembe günü Şam'a yaptığı ziyarette daha temkinli bir tavır sergilemiş ve 13 yıllık savaşın ardından Suriyelilerin ülkelerine geri dönmelerinin "ülkenin altyapısının büyük bir kısmının yıkılmış olması nedeniyle çok sınırlı bir ölçekte mümkün" olduğunu belirtmişti.
Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre Merz'in çekinceleri, kendisinin de için de bulunduğu muhafazakar partinin bazı üyeleri tarafından eleştirildi.
Kuzey Almanya'daki Husum'a yaptığı ziyarette Merz, "Almanya'da sığınma talebinde bulunmak için hiçbir sebep yok" diyerek, Suriyelilerin ülkelerine geri gönderilme sürecini başlatmanın artık mümkün olduğunu belirtti.
Merz, Suriye geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı, bu sorunu birlikte nasıl çözebileceklerini görüşmek üzere Almanya'ya davet ettiğini belirtti.
Almanya başbakanı, "Bu ülkenin yeniden inşası için artık tüm kaynaklarına, özellikle de Suriyelilerden gelen kaynaklara ihtiyacı var. Bu nedenle birçok insan gönüllü olarak ülkelerine geri dönecek" ifadelerini kullandı.
"Ülkelerine dönmeyi reddedenleri elbette sınır dışı edebiliriz"dedi.
Alman İçişleri Bakanlığı temmuz ayı başında, suç ve kabahat işleyen Suriyelileri sınır dışı etmek istediğini duyurdu.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Almanya'da yaklaşık bir milyon Suriyeli yaşıyor ve bunların çoğu 2015-2016 yılları arasındaki büyük göç dalgası sırasında geldi.
Ancak, eski Devlet Başkanı Beşşar Esed rejiminin Aralık 2014'te devrilmesinden sonra, Almanya da dahil olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, sığınma başvuru prosedürlerini dondurduğunu duyurdu.
Güçlü milletler, dar sınırlar veya kısa vadeli hedeflerle sınırlı kalmayan net bir iradeyle inşa edilir (AFP)
Mustafa Feki
Bilhassa bölgesel krizler ve Arap bölgesi üzerindeki uluslararası sorunların baskıları sırasında zaman zaman tekrarlanan bir hisse kapılıyorum. Her zaman zannediyorum ki -ve umarım bu sadece bir zandır- Arap politikaları en az bir asırdır, sonunu kimsenin bilmediği iniş çıkış döngülerine tabidir. Kuşkusuz, Filistin davası, genel olarak Arapların ve özel olarak Filistinlilerin geçmiş tüm acı dönemlerindeki ortak etkendir.
Siyonist hareketin Arap topraklarındaki emellerini çevreleyen sorunların, bölgenin geleceği ve halklarının gidişatı üzerinde derin izler bıraktığını itiraf edelim. Arap dünyasını İsrail'siz hayal edebilirsek, sanırım şimdi çok daha iyi bir konumda olurdu. Bu çatışma bölgeyi tüketti ve Filistin davası da Arap dünyasını kalkınma projeleri ve reform programları pahasına onlarca yıl boyunca meşgul etti. Bu durum geri kalmışlığın yerleşmesine, bilimsel araştırmaların gerilemesine ve hatta birçok modern eğitim sisteminin çökmesine yol açtı. Ülkeler ve halkları, kayıtsızlık ve mevcut durumun alternatifsiz en iyi seçenek olduğu yönündeki yaygın bir duyguya yenik düştü. Bu durum, sürekli bir gönüllü teslimiyete, tekrarlanan hatalara, fırsatların ve kaynakların heba edilmesine yol açtı.
Bu noktada, uluslararası koşulların da Araplara, Arapçılığa, İslam'a ve Müslümanlara karşı birleştiğini belirtmek gerekir. Fanatizm, radikalizm, başkalarını sindirme, gerçeği ve gerçekliği çarpıtan haksız etiketler altında birbirimizi korkutma gibi hastalıklarla boğuştuk. İslam bile şiddet, aşırılık ve ötekini reddetme dini olarak damgalandı. Nefretin yaygınlaştığı bir dönemde, kendimizi hiç beklemediğimiz durumlarla karşı karşıya bulduk ve bizi mevcut duruma ulaştıran bazı faktörleri inceleme hakkına sahibiz gibi görünüyor. Ama bunu yaparken çok geç olmadığını, nispeten geç varmamızın hiç varmamaktan kesinlikle daha iyi olduğunu bilmeliyiz. Bu bağlamdaki gözlemlerimizi şu noktalar üzerinden sunabiliriz: İlk olarak, Arap tarihiyle ilgili literatürde, Arapların geçmişe bakan, sürekli geçmişten bahseden ve ona tutunan, aynı zamanda gelecekten kaçan ve gelecek için coşku duymayan bir millet oldukları yönündeki meşhur ifade defalarca dile getirilmiştir.
Buna göre Araplar, bu nedenle bilimsel araştırmaları ve modern teknolojiyi terk ederek, bunun yerine geçmişin mitlerine ve saçmalıklarına tutunmuşlardır. Hamaset dolu şiirler ve mısralar okuyarak, geleceğe dair net bir vizyon olmaksızın geçip gitmiş bir geçmişi yüceltmişlerdir. Dahası Arapların birçok muhalifi de “Araplar sesten ibaret bir olgudur” şeklindeki ünlü sözü tekrarlamış, onların inisiyatif veya olumlu değişim arzusundan yoksun olduklarından bahsetmişlerdir. Kuşkusuz, umutsuzluğa sürükleyen, kadim ve modern Arap tarihine takılıp kalmamıza neden olan bu tür sloganlar, yüzyıllar boyunca süregelen vizyon eksikliğinin ve kafa karışıklığının doğal bir sonucudur.
İkincisi, ister Arap ister yabancı olsun, Batı sömürgeciliğinin etkilerini, durgunluktan ve ihtişam sanrılarından kurtulmak için gereken atılımlar ile ilgili düşünceler üzerindeki açık etkisini unutmamalıyız. Güçlü milletler, dar sınırlar veya kısa vadeli hedeflerle sınırlı kalmayan net bir iradeyle inşa edilir. Bu nedenle, Arap mirasımızın bir gurur kaynağı olduğunu her zaman hatırlamalıyız. Ancak bu, yapay zekâ, ileri bilimsel araştırmalar ve rasyonel düşünce çağıyla ilgilenmeden, sabah akşam kendisinden bahsederek sonsuza dek onu hatırlatmamız gerektiği anlamına gelmez.
Evet, biz Farabi, İbn-i Sina ve İbn-i Heysem'i gelecek için çabalayan, Orta Çağ'ın karanlığında, bazen bize düşmanlık besleyen, bazen de bizimle aynı fikirde olmayan Batı'nın yolunu aydınlatan o uzun Arap ve İslam aydınlar silsilesini yetiştiren milletiz. Arap-İslam medeniyeti hiçbir noktada durmadı; aksine, yükselen toplumların temel bir bileşeni haline gelerek diğerlerini geride bıraktı. Özellikle sömürgeciliğin çöküşünün, Hicaz'da Kral İbn Suud önderliğindeki ulusal kurtuluş hareketlerinin yükselişinin ve Arap Yarımadası'na yayılmasının ardından, Arap başkentleri ve şehirlerinin düşünce, bilim ve kültür alanlarında seçkin ve mükemmelliğin simgesi haline gelmesi için dayanışma ruhu ve güçlü bir milliyetçi duruşla hareket etmemizin, çağın ruhuna, bilimsel ve teknolojik ilerlemenin getirdiği çeşitli avantajlara doğru ilerlememizin zamanı geldi. Bu nedenle, sahip olduğumuz inançlara ve izlediğimiz fikirlere inanarak başımızı dik tutmalı ve diğer uluslarla kıyasıya rekabet etmeliyiz. Birçok Arap ülkesi, ham petrol ihracatının önünü açan ve ekonomik olarak sürdürülebilir miktarlarda petrolün bulunmasıyla, halklarının zenginlik mantığıyla yaşadığı bir refahı deneyimlemiştir.
Üçüncüsü, Doğu uzun bir uykudan uyandığında, Kuzey ve Batı'daki rakiplerinin, kabul görmüş Batılı unsurları reddettikleri için değil, her zaman ve her yerde olduğu gibi, insan bilmediği şeyin düşmanı olduğu için kovmaya çalıştıklarını keşfetti. İngilizler ve Fransızlar, başkalarının topraklarını ele geçirme konusunda uzmanlaşmış ve kamuoyunu etkilemeyi büyük ölçüde başarmışlardı. Zira o dönemde Batı, yaşamın ve ilerlemenin efendisiydi. Bu nedenle İngiltere Nil Havzası ülkelerinin kontrolünü ele geçirmiş, Fransa ise Mağrip ülkelerini tekeline almıştı. Körfez bölgesi ve Arap Yarımadası ise Suudi Arabistan devletiyle bağ kurma hevesinin kaynağı olmaya devam etti. Suudi Arabistan’a gelince, Filistin haklarına sıkı sıkıya bağlı kaldı, nihai çözümü Balfour Deklarasyonu’ndan, günümüzde ırkçı baskılara boyun eğenlere ve terörist sloganları benimseyenlere karşı kullanmaya çalıştığı hedeflerine bağladı.
Dördüncüsü, Araplar arasında nifak tohumları eken ve dünya nezdinde imajlarını zedeleyenler, kardeşlerimizin tarih boyunca hissettiği dışlanmadan faydalananların ta kendisidir. Mısır artık kaynakları yabancılar tarafından yağmalanan ve halkının alın terinin açgözlü fırsatçılar tarafından sömürüldüğü sıradan bir yer değil. Nitekim, Araplar olarak, Arap dayanışmasının gerçek anlamını yeniden teyit etmeye ve ulusal kimliğimizi savunmaya acilen ihtiyacımız olduğu kesin. Son Şarm el-Şeyh konferansında, Arap devletlerinin fikir birliğinde olduklarını, Filistin haklarına daha bağlı hale geldiklerini, toprak bütünlüğüne daha kararlı bir şekilde tutunduklarını ve Batı'nın sınır tanımadığını ve hırslarının sonsuz olduğunu ima eden tüm baskılara, zorluklara ve entrikalara rağmen gelecek nesillerin haklarını koruma konusunda daha dikkatli olduklarını gözlemledik.
Kısacası, mevcut tüm Arap gerçekliklerinin adil bir değerlendirmesine dayalı gerçek bir halk değişimini hedeflemeliyiz. Bölge halklarının siyasi haritasına herhangi bir müdahalenin kabul edilemez bir ihlal ve temelde hatalı bir yaklaşım olduğuna inanıyoruz. Milletler, baskılara, hırslara ve zorluklara rağmen, yalnızca geçmişlerine takılıp kalmazlar, bugünlerinden asla kaçmazlar veya geleceklerini unutmazlar. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre kuşkusuz, bugünün Arapları dünün Araplarından farklıdır ve barışı ve onun adil ilkelerini takip etmenin, geleceği yönlendirmenin ve şekillendirmenin en iyi yolu olduğuna kesin bir şekilde ikna olmuşlardır.
Tüm Arapları ve komşu etnik grupları -Türkleri, Kürtleri ve Farsları- geleceğin, kısıtlamalara, koşullara ve hatta zorluklara bakılmaksızın, net ve birleşik fikirler, sarsılmaz bir kararlılık ve olumlu değişim ve ilerleme için gerçek bir arzu üzerine inşa edildiğini kabul etmeye çağırıyoruz. Kuşkusuz, bilimsel yöntemleri ve modern teknolojiyi benimsemek, tüm ülkeleri ile Araplar için olumlu dönüşümün temel garantisidir. Modern dünyada bilgiye, bilimsel araçlara ve aydınlanmaya yaygın erişim göz önüne alındığında, Arap gençliği ile gelişmiş ülkelerdeki akranları arasındaki uçurumun bugün çok az olduğunu kabul etmek yüreklendirici. Tüm Arap dünyasında Arap gençliği artık modern teknolojinin, çağdaş bilginin ve ileri bilimlerin anahtarlarına sahip. Körfez ülkelerinde ve Arap dünyasının hem doğu hem batısında, bunun sayısız örneğine bizzat tanık oldum. Bu örneklerin hepsi tüm engellere, zorluklara ve medeniyetimiz ile varoluşumuzun temellerinin olumsuz bir şekilde hedef alınmasına rağmen doğru yolda olduğumuzu teyit ediyor.
Trump ‘en kötü kâbusuyla’ karşı karşıya... New York belediye başkanlığı seçimlerinde Cuomo'ya Mamdani karşısında sürpriz destekhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5204922-trump-%E2%80%98en-k%C3%B6t%C3%BC-k%C3%A2busuyla%E2%80%99-kar%C5%9F%C4%B1-kar%C5%9F%C4%B1ya-new-york-belediye-ba%C5%9Fkanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-se%C3%A7imlerinde
Trump ‘en kötü kâbusuyla’ karşı karşıya... New York belediye başkanlığı seçimlerinde Cuomo'ya Mamdani karşısında sürpriz destek
‘Trump'ın en kötü kâbusu’ Zohran Mamdani (AFP)
New York belediye başkanlığı seçimleri, ABD Başkanı Donald Trump'ın mirası ve Amerikan siyasetindeki devam eden etkisi üzerine mini bir referanduma dönüşürken, Zohran Mamdani kendisini ‘Donald Trump'ın en kötü kâbusu’ olarak tanımlıyor.
Şarku’l Avsat’ın Sky News'ten aktardığına göre 34 yaşındaki Mamdani, Amerikan siyasetinde belirleyici bir dönüm noktası olacak salı günkü seçimlerde, ‘Trump'ın ikinci dönemine ilişkin referanduma’ benzeyen yarışta önde gidiyor. Bu seçimlerde, en azından bazı Amerikalılar, şimdiye kadar tanık oldukları şeylerle ilgili görüşlerini dile getirecekler.
Uganda'dan New York'a: İlk Müslüman belediye başkanının yükselişi
Mamdani, Uganda'da Hint kökenli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi ve yedi yaşında ABD'ye taşındı. O bugün, New York şehrinin ilk Müslüman belediye başkanı olmayı hedefliyor.
New York belediye başkanlığına aday olan Demokrat Parti üyesi Zohran Mamdani, New York'ta düzenlenen bir seçim etkinliğinde konuşma yapıyor. (AFP)
Mamdani, sosyalist demokratik harekete mensup ve destekçileri onu Trump'a karşı nasıl mücadele edileceğinin bir örneği olarak görüyor. Ancak Demokrat Parti'nin geleneksel kanadı onun yaklaşımının etkinliği konusunda şüpheci.
Kampanyası, New York'ta yaşam maliyeti ve yaşam kalitesine odaklanıyor; ücretsiz çocuk bakımı sağlama, kiraları dondurma, ücretsiz otobüs taşımacılığı imkânı ve belediye tarafından işletilen marketler kurma sözü verdi.
Finansman planı üzerine tartışmalar
Sky News'e göre, mesajı yüksek yaşam maliyetleriyle mücadele eden New Yorkluların ilgisini çekse de, finansman planı bazı soruları gündeme getiriyor. Mamdani, zenginlere ve şirketlere uygulanan vergileri artırarak 9 milyar dolarlık bir kaynak yaratmayı öneriyor, ancak bunun için eyalet meclisi ve valinin onayını almak için zorlu bir mücadeleye girmesi gerekecek.
Mamdani, Demokrat Parti'nin ‘ilerici’ kanadıyla ilişkilendiriliyor ve bu da onu, partinin uzun vadede siyasi ivmeyi yeniden kazanma stratejisi konusundaki tartışmanın merkezine yerleştiriyor.
Demokrat Parti yönetimi ile gergin ilişkiler
Mamdani'nin bazı politikaları parti yönetimi tarafından hoş karşılanmıyor. Senato Azınlık Lideri Chuck Schumer, özellikle Mamdani'nin 7 Ekim'deki Hamas saldırısının ardından ateşkes çağrısı yapan bir protesto sırasında 2023'te Schumer'in Brooklyn'deki evinin önünde gözaltına alınması sonrası, onu desteklemeyi açıkça reddetti.
Mamdani, İsrail karşıtı duruşu, polis bütçesinin azaltılması, fuhuşun yasallaştırılması ve şehrin hapishanelerinin kapatılması yönündeki önceki çağrıları nedeniyle de eleştirilere maruz kaldı.
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'ın Güney Bahçesi'nde yürüyor. (AP)
Mamdani ayrıca, Müslüman oluşu ve göçmenlik geçmişi nedeniyle saldırılara uğradı. Başta Filistin yanlısı aktivistlerin kullandığı ‘intifadanın küreselleşmesi’ ifadesini kınamayı reddetmiş, ancak daha sonra bu terimi ‘teşvik etmediğini’ açıklamış ve antisemitizmle yalnızca sözlerle değil eylemlerle de mücadele edeceğini söylemişti.
Trump'ın Cuomo'ya sürpriz desteği ve fon kesme tehdidi
Daha önce Trump, New York belediye başkanlığı seçimlerinde eski New York Valisi Andrew Cuomo'ya desteğini açıklamış ve Demokrat aday Zohran Mamdani'nin kazanması halinde federal fonları kesme tehdidinde bulunmuştu.
New York belediye başkanlığı için bağımsız aday olan eski New York Valisi Andrew Cuomo, New York'un Manhattan bölgesindeki Washington Heights semtinde bir seçim etkinliği sırasında (AFP)
Reuters, New York belediye başkanlığı yarışına dair yorumlar yapmaya alışkın olan Trump’ın, bu kez parti sınırlarını aşarak, Demokrat Parti’nin ön seçimlerinde Mamdani’ye karşı kaybettikten sonra bağımsız aday olarak yarışan Cuomo’yu desteklediğini bildirdi. Bu destek, kamuoyu yoklamalarında geride kalan Cumhuriyetçi aday Curtis Sliwa aleyhine oldu.
Seçim, Trump'ın yükselişi ve Cumhuriyetçi tabanda sahip olduğu etki karşısında Demokrat Parti'nin kimliğini sınayan bir test olarak ABD genelinde yakından takip ediliyor.
Karşılıklı suçlamalar
Trump, seçim arifesinde sosyal medya platformu Truth Social'de yaptığı bir paylaşımda şunları yazdı: “Andrew Cuomo'yu sevseniz de sevmeseniz de, başka seçeneğiniz yok. Ona oy vermek ve onun harika bir iş çıkarmasını ummak zorundasınız; o bunu yapabilir, ama Mamdani yapamaz.”
Mamdani bir seçim mitinginde şu ifadeyi kullandı: “Andrew Cuomo'nun MAGA (Amerika'yı Yeniden Büyük Yap) hareketi tarafından benimsemesi, Trump'ın Cuomo'nun New York ve halkı için değil, Donald Trump ve yönetimi için en iyi belediye başkanı olacağını fark ettiğinin bir göstergesidir.”
Cumhuriyetçiler, Mamdani'nin zaferinin Demokrat Parti'nin solcu aşırılıkçılığa kayması anlamına geleceğini söylerken, Trump ise kazanması halinde şehre federal fonları kesebileceği uyarısında bulundu.
Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5204921-abiy-ahmedin-eritreye-y%C3%B6nelik-ukrayna-at%C4%B1fl%C4%B1-tehdidi-ne-kadar-ciddi
Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?
xcfv
Mahmud Ebubekir
Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed'in Eritre ile ilgili yaptığı son açıklamalar, özellikle 2018 yılından bu yana iki ülke arasındaki ilişkilerde eşi benzeri görülmemiş bir gerginliğin devam etmesinden dolayı hem Eritre'de hem de Etiyopya'da tartışmalara neden oldu. Başbakan Ahmed, ülkesinin komşusu olan Eritre'yi ülkesiyle savaşa girmemesi konusunda uyardı ve Rusya-Ukrayna savaşına atıfta bulunarak Ukrayna'dan ders alınması gerektiğini vurguladı. Milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Ahmed, “Biz barış istiyoruz. Eğer Eritre de barış ve iş birliği istiyorsa buna hazırız, ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin gelecekteki gidişatı, barış ve iş birliği ya da ağır sonuçlar arasında bir seçim yapmalarına bağlı” ifadelerini kullandı.
Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim ve bir deniz limanı talebinin sakin ve ihtiyatlı bir şekilde ele alınması gereken yasal, tarihi, coğrafi ve ekonomik bir konu olduğunu vurgulayan Abiy Ahmed, ülkesinin Kızıldeniz stratejilerinden izole bir şekilde yaşayamayacağının altını çizdi. Etiyopya Başbakanı, 1993 yılında ülkesinin denize erişiminin reddedilme kararının haksız bir karar olduğunu ve o dönemde seçilmiş bir parlamentonun bulunmaması nedeniyle meşru Etiyopya kurumları tarafından alınmadığını belirtti. Ahmed’e göre ayrıca Etiyopya halkına bu konuda danışılmamış olması, bu tür kader belirleyici kararların alınma sürecinde yasal bir kusur olduğunu ortaya koyuyor.
Milletvekillerinden Eritre'nin bağımsızlığıyla ilgili yerleşik yasal anlatılardan uzaklaşmalarını ve Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim taleplerine yasal ağırlık kazandıracak yeni anlatılar ortaya koymalarını isteyen Ahmed, hükümetinin, ülkesi ile Eritre hükümeti arasında arabuluculuk yapmak üzere ABD, Rusya, Çin ve Avrupa ve Afrika'daki birçok ülkenin hükümetleriyle defalarca kez temasa geçtiğini, ancak Asmara'nın egemen limanları ile ilgili herhangi bir müzakereye girmeyi reddetmesi nedeniyle tüm bu girişimlerin başarısızlıkla sonuçlandığını açıkladı.
İç durumdan kaçış
Şarku’l Avsat Al Majalla’dan aktardığı analize göre Afrika Boynuzu bölgesi meseleleriyle ilgilenen gözlemciler, Abiy Ahmed'in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtların Eritre'ye yönelik benzeri görülmemiş bir gerginliğe işaret etmesine rağmen, Asmara'nın bu konuda resmi bir açıklama yapmamasını özellikle de bu açıklamaların Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını açıkça sorgulaması açısından şaşırtıcı buldular. Zira Ahmed’in Ukrayna’ya atıfta bulunması Eritre'yi yeniden işgal etme tehdidini içeriyordu.
Afrika Boynuzu meseleleri uzmanı Süleyman Hüseyin, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in son açıklamalarının farklı şekillerde yorumlanabileceğini ve daha da önemlisi kötüleşen iç durumdan kaçış için bazı açıklamalarda bulunarak gerilimi tırmandırmayı amaçladığını söyledi. Etiyopya'da güvenlik durumunun her geçen gün kötüleştiğini belirten Hüseyin “Çatışmalar, yüzölçümü ve nüfus yoğunluğu açısından en büyük bölgeler olan Amhara ve Oromia'da yayılıyor. Bu bölgeler Etiyopya nüfusunun yaklaşık yüzde 60'ını oluştururken ülkenin siyasi ve ekonomik merkezleri olarak kabul ediliyor. Ayrıca gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 61'inden fazlasını karşılıyor. İki bölgenin, kontrolünü kaybetmek üzere olan merkezi hükümete karşı silahlı isyan halinde olduğu göz önüne alındığında, iç krizlerinden komşu ülkeleri, özellikle Eritre'yi sorumlu tutmaya çalışan Etiyopya Başbakanı’nın yaşadığı hayal kırıklığı ve içinde bulunduğu çaresizlik anlaşılabilir” şeklinde konuştu.
Abiy Ahmed'in açıklamalarında açıkça çelişkiler olduğunu ve Etiyopya geçiş hükümetinin Eritre'nin bağımsızlığını onaylama yetkisi olmadığı gerekçesiyle Eritre'nin bağımsızlığının meşruiyetini sorguladığını ifade eden Hüseyin, “Bu, ya tarihten habersiz olmaktır ya da konuyu kasten karıştırma girişimidir. Eritre’nin Etiyopya'dan ayrılması için daha önce onun parçası olmalıydı, fakat değildi. Ancak Etiyopya, Birleşmiş Milletlerin (BM) iki ülke arasında federal bir birlik kurulmasına ilişkin kararlarını açıkça ihlal ederek Eritre’yi işgal etti. Bu birlik 1962 yılında eski Etiyopya İmparatoru Haile Selassie'nin tek taraflı kararıyla kaldırılmıştı” yorumunda bulundu.
Afrika Boynuzu meseleleri uzmanu Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İkinci nokta, Eritre'nin bağımsızlığının, BM gözetiminde yapılan özgür bir referandumla sonuçlanan otuz yıllık bir kurtuluş savaşının ardından elde edilmiş olması. Bu durum, referandumun BM Şartı'nda yer alan dekolonizasyon ilkesi ve kendi kaderini tayin hakkı uyarınca uluslararası gözetim altında düzenlendiği için Etiyopya'nın onayı gerekmediği anlamına gelir.”
Hüseyin, 2018 yılında Asmara ve Cidde'de imzalanan iki barış anlaşmasının, Abiy Ahmed'in ülkesinin haksız bir şekilde kaybettiğini iddia ettiği Assab Limanı da dahil olmak üzere Eritre'nin egemenliğini ve tam bağımsızlığını açıkça tanıdığını da ekledi.
Müzakereler ne hakkında?
Abiy Ahmed’in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtta, müzakereye sıcak baktığını, ancak Asmara'nın bu seçeneği reddettiğini vurguladığını düşünen Hüseyin, “Ancak, asıl soruyu yanıtlamadı: Ne hakkında müzakere? Dünyada, yoksulluk ve yüksek nüfus yoğunluğundan kurtulmak için egemenliğini müzakere edebilecek veya topraklarının bir kısmını başka bir ülkeye devredecek bir ülke var mı? Elbette yok. Etiyopya Başbakanı bunu gayet iyi biliyor, ancak eski yayılmacı zihniyetiyle konuşuyor ve bu zihniyetle bir tarafın müzakere etmek istediğini, diğer tarafın ise reddettiğini ima ederek bir gerçeği dayatmaya çalışıyor. Bu da Etiyopya Büyük Rönesans Barajı ile ilgili aldığı kararlarla çelişiyor. Çünkü aşağı havza ülkeleriyle müzakerelere dönmeyi reddetmeye devam ediyor” dedi.
Ülkesinin ne Etiyopya ne de başka bir ülkeyle egemenliği konusunda müzakere yapmayacağını, buna karşın uluslararası hukuk ve karşılıklı çıkarlar ilkesine uygun meşru ekonomik iş birliğine açık olduğunu ve bunu defalarca kez vurguladığını ifade eden Eritreli analist, “Etiyopya liman hizmetlerinden yararlanmak istiyorsa, önce Eritre'nin egemenliğine saygı göstermeli, ardından diğer ülkeler gibi limanı kullanmayı talep etmeli” ifadelerini kullandı.
Abiy Ahmed'in açıklamaları açıkça Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını sorguladı (AFP)
Eritre için Ukrayna’ya atıfta bulunulması karşısında şaşırdığını belirten Hüseyin, “Ukrayna'nın NATO liderliğindeki Batı ile Rusya arasındaki uluslararası çatışmanın arenası haline geldiğini, Eritre'nin ise komşusunun hırslarına karşı egemenliğini savunan bağımsız bir devlet olduğunu vurgulayarak, bu karşılaştırmanın yanıltıcı olduğunu ifade etti.
Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ayrıca, süper güç olan Rusya ile Etiyopya arasındaki karşılaştırma, hem bağlam hem de içerik açısından mantıksız. Fakat, askeri gücüyle övünmek ve Eritre'yi yeni bir Ukrayna'ya dönüştürmekle tehdit etmek, Amhara'daki Fano milisleri ve Oromo Kurtuluş Cephesi'nin elinde yenilgiler alan Etiyopya ordusunun gerçek gücüne aykırı agresif bir eğilim olduğunu gösteriyor.”
Hüseyin, Addis Ababa'nın tekrar tekrar yaptığı açıklamalara Eritre hükümetinin sessiz kalmasının nedenleri hakkındaki bir soruya, “Eritre'nin sessiz kaldığını düşünmüyorum, aksine medya savaşlarına çekilmemek ve bölgeyi istikrarsızlaştırmak isteyen dış güçler tarafından kışkırtılabilecek gerginliğin tırmanmasını önlemek şeklindeki iki hedefe ulaşmak için sakin ve rasyonel bir diplomasi izlediğini düşünüyorum. Asmara'nın, olası saldırgan girişimleri caydıracak güçlü bölgesel ortaklıklar kurmak için paralel bir şekilde çalıştığını ve böylece Afrika Boynuzu'nun güvenliği ve istikrarına hizmet ettiğini düşünüyor” yanıtını verdi.
Eritreli analist, Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş çıkma olasılığı konusunda yaptığı değerlendirmede ise savaşın mümkün olduğunu, ancak olası olmadığını söyledi. Bunun nedeninin Etiyopya tarafının isteksizliği değil, istikrarsız iç durumun uzun süreli bir dış savaşa izin vermemesi olduğunu vurgulayan Hüseyin, “Eritre'nin silahlı muhalefeti desteklediği yönündeki suçlamalar doğrulanamazken Etiyopya'nın kendisi ‘Eritre muhalefeti’ olarak adlandırdığı gruba destek verdiğini açıklayarak siyasi retoriğinin ikiyüzlülüğünü ortaya koydu” dedi.
Vekalet savaşları
Öte yandan Etiyopya işleri uzmanı Behan Gideon, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in Asmara'ya sert bir uyarıda bulunduğu son dönemdeki söylemlerinin tırmanışının temel olarak iki faktöre bağlı olduğunu düşünüyor. Gideon’a göre bunlardan birincisi, Asmara'nın Addis Ababa'ya karşı çıkan isyancı hareketlere verdiği sürekli destek, ikincisi ise, Etiyopya'nın Kızıldeniz'e güvenli erişim talebine ilişkin tüm yapıcı diyalog çağrılarını göz ardı etmesi.
Abiy Ahmed'in Eritre Devlet Başkanı Isaias Afwerki yüzünden derin bir hayal kırıklığı yaşadığını söyleyen Gideon, “Abiy Ahmed özellikle de, Afwerki ile kurduğu ittifakın, Massawa ve Assab limanlarının kullanımı da dahil olmak üzere yüksek düzeyde iş birliği ve entegrasyona yol açacağını ummuştu” diye ekledi.
2018 anlaşmalarının imzalanması için her iki tarafı da zorlayan ve destekleyen bölgesel güçlerin, Abiy Ahmed'i Eritre limanlarını yüksek ücretler ödemeden kullanabileceğine inandırdığını belirten Gideon, “Ancak Asmara'nın Abu Dabi ile ilişkilerinin bozulması, federal hükümet ile Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) arasındaki savaşın sonucu ve Asmara'nın Pretoria Anlaşması'ndan duyduğu memnuniyetsizlik, eski müttefikler arasındaki taahhütleri zayıflattı” değerlendirmesinde bulundu.
Etiyopya hükümetinin taleplerinde ciddi olduğu düşünülüyor. Bu taleplerin kısa vadede karşılanmayacağının da farkında, ancak bunları tekrar tekrar gündeme getirmek ona siyasi ve halk nezdinde bir koruma sağlıyor. Bu da özellikle Etiyopya'nın birden fazla bölgesinde tekrarlanan savaşların patlak vermesi, Amhara bölgesinde isyancı hareketlerin önemli ilerlemeler kaydetmesi ve özellikle 2026 seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte, meşruiyet krizinin aşılmasına yardımcı olabilir. Bu yüzden Gideon, denize erişim elde etme çabalarının önümüzdeki aylarda daha geniş ölçekte devam edeceğini düşünüyor.
Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş olasılığı olmadığını, çünkü Addis Ababa'nın halen siyasi ve diplomatik çözümleri tercih ettiğini belirten Gideon, “İki ülkenin de yönetimleri vekalet savaşlarına başvurabilir. Asmara, Tigray ve Afar bölgelerinin sınırlarında güçlerini seferber ederken ve Etiyopyalı muhalif hareketleri rejime karşı savaşmaya hazırlarken Addis Ababa, Etiyopya'nın Afar bölgesindeki Eritreli muhalif grupları silahlandırmaya çalışabilir. Bunun sonucunda bölge, her iki tarafın da birbirlerinin muhaliflerini destekleyerek ya da doğrudan savaş ilan etmeden belirli operasyonlar düzenleyerek vekalet savaşlarına sürüklenebilir” yorumunda bulundu.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة