NATO Orta Doğu'daki ortaklığı artıracak ve geliştirecek

NATO Genel Sekreter Yardımcısı el-Mecelle'ye Washington'daki NATO Liderler Zirvesine dair beklentilerini yazdı

NATO Genel Sekreteri Jens Stollenberg, 3 Nisan 2024'te Brüksel'de üye ülkelerin dışişleri bakanları ile birlikte
NATO Genel Sekreteri Jens Stollenberg, 3 Nisan 2024'te Brüksel'de üye ülkelerin dışişleri bakanları ile birlikte
TT

NATO Orta Doğu'daki ortaklığı artıracak ve geliştirecek

NATO Genel Sekreteri Jens Stollenberg, 3 Nisan 2024'te Brüksel'de üye ülkelerin dışişleri bakanları ile birlikte
NATO Genel Sekreteri Jens Stollenberg, 3 Nisan 2024'te Brüksel'de üye ülkelerin dışişleri bakanları ile birlikte

Bu yıl, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) tarafından Ürdün, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Tunus, Cezayir, Katar, Kuveyt, Mısır, Fas ve Moritanya ile ortaklık ve iş birliği için bir platform olarak hayata geçirilen Akdeniz Diyaloğu ve İstanbul İş birliği Girişimi'nin doğuşunu kutluyoruz.

Avrupa-Atlantik bölgesini, Akdeniz Havzasını, Arap Körfezi bölgesini ve diğer bölgeleri kapsayan daha geniş bir alanı etkileyen ortak güvenlik çıkarlarını geliştirmek için onlarca yıldır birlikte çalıştık.

Yıllardır süren bu iş birliğimiz, küçük ve hafif silahlar, el yapımı patlayıcılarla mücadele, kriz yönetimi, terör ile mücadele, sivil hazırlık, dayanıklılık ve kadınlar, barış ve güvenlik gündemi dahil olmak üzere çeşitli alanlarda herkes için birçok kazanım ve fayda sağladı.

NATO, askeri eğitim ve öğretim alanındaki deneyim, askeri kuvvetlerin birlikte çalışabilirliğinin arttırılması dahil olmak üzere, savunma ve güvenlik sektörüne değerli uzmanlıklarla katkıda bulundu. Buna karşılık ortak ülkeler, bölgesel güvenlik sorunlarına ilişkin anlayışımızı geliştirmemize yardımcı oldu.

Bugün artan risklerin ve yoğun rekabetin olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Güvenlik sorunları doğası gereği giderek küresel hale geliyor ve artık tek bir bölgeye izole edilemiyor. Rusya'nın Ukrayna'ya karşı düşmanca savaşı bize bunun açık örneğini veriyor; Ukrayna'ya tarif edilemez zararlar verdi ve Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı'ndan beri yaşanan en büyük mülteci krizine yol açtı.Aynı zamanda gıda ve temel ihtiyaç mallarının fiyatlarında artış krizine neden oldu ve tüm dünyayı daha tehlikeli bir yere dönüştürdü.

Ayrıca Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Sahel bölgesinde devam eden çatışmalar ve istikrarsızlık da ciddi endişe kaynağı haline geldi. NATO Gazze'deki çatışmanın tarafı olmasa da bazı NATO müttefikleri ateşkes sağlamak ve insani yardım sağlamak için yorulmadan çalışıyorlar.

“Küresel zorluklar küresel çözümler gerektirir. Bu nedenle NATO dünyanın çeşitli bölgelerindeki ortaklarıyla daha yakın çalışmasının nedeni budur.”

Bugün hepimiz Gazze'deki savaşın büyüyüp daha geniş bir bölgesel çatışmaya dönüşme ihtimali ile karşı karşıya bulunuyoruz. İran, vekilleriyle birlikte sürekli bir bölgesel istikrarsızlık kaynağı teşkil ediyor ve Irak'ta NATO müttefiklerine, Kızıldeniz'de deniz taşımacılığının güvenliğine ciddi bir tehlike oluşturuyor.

Tüm bunlara ek olarak bölgede artan Rus ve Çin varlığı, bölgenin güvenliği açısından iyiye işaret değil. Zira kendi açısından Moskova Batı karşıtı ve NATO karşıtı görüşleri destekliyor ve huzursuzluğu körüklemek için paralı askerler kullanıyor. İran ile ilişkilerini güçlendirirken, Tahran da Putin'in Ukrayna'daki konumunu güçlendirmesine yardımcı olmak için ona silah temin ediyor. Pekin ise askeri varlığını genişleterek ve bölge üzerindeki kontrolünü güçlendirmek için hayati öneme sahip altyapıyı ele geçirerek, Afrika'daki ekonomik nüfuzunu güçlendirmeye çalışıyor.

Bu küresel meydan okumalar küresel çözümler gerektiriyor. Bu nedenle NATO küresel bir yaklaşım benimsiyor ve Ortadoğu ile Kuzey Afrika da dahil olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerindeki ortaklarıyla daha yakın çalışıyor.

Üzerine inşa etmek için ihtiyacımız olan birçok temel zaten mevcut; NATO, Irak güvenlik güçlerini ve kurumlarını güçlendirmede, Iraklıları destekleme görevlerini yerine getirmek üzere 2018'den bu yana Irak'ta bulunuyor. Biz aynı zamanda Kuveyt’te de bulunuyoruz ve burada bulunan bölgesel merkezimiz, NATO müttefikleri ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesine katkıda sağlıyor. Ürdün'de de NATO iletişim ofisi kurma çalışmaları sürüyor.

"Terörizm ile mücadele, deniz güvenliği, iklim değişikliği ile mücadele, siber güvenlik ve mayın temizleme faaliyetleri için daha fazla ortak çaba göstermeliyiz."

Akdeniz Diyaloğu'nun kuruluşunun 30. yıldönümü ile İstanbul İşbirliği Girişimi'nin hayata geçirilmesinin 20. yıldönümü kutlamalarımız çerçevesinde biz NATO olarak birlikte daha iyi, daha güçlü ve daha güvenli bir dünya inşa etme çabalarımızı kat kat artırmayı sabırsızlıkla bekliyoruz.

NATO Genel Sekreteri Jens Stollenberg, Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb ile 10 Nisan 2024'te Brüksel'deki NATO karargahında (AFP).

Gelecekteki rotalara gelince, NATO'nun bölgeyle olan angajmanını artırmak istiyoruz. Ülkeler, uluslararası kuruluşlar ve diğer ilgili aktörlerle diyaloğu ve daha yakın iş birliğini geliştirme fırsatlarından yararlanmayı sabırsızlıkla bekliyoruz. Önümüzde daha fazla ortak çaba gösterebileceğimiz, dahası göstermemiz gereken ve işimizin verimliliğini artırabileceğimiz birkaç pratik alan var. Bunlar arasında terörle mücadele, deniz güvenliği, iklim değişikliği ile mücadele, siber güvenlik ve mayın temizleme faaliyetleri de yer alıyor.

Önümüzdeki Temmuz ayında yapılması planlanan Washington zirvesinde NATO liderleri, güvenlik alanında NATO’nun ortaklarına sunduklarımızı geliştirmeyi amaçlayan pratik tavsiyeler üzerinde anlaşacaklar. Bu, şimdi ve gelecekte ortak güvenliğimizi gerçekleştirme yolunda önemli bir adımı temsil edecektir.

* Bu yazı Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Çin, Trump ve Ortadoğu

Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
TT

Çin, Trump ve Ortadoğu

Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)

Nebil Fehmi

Bir hafta önce, Changhua Üniversitesi ve Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Merkezi tarafından düzenlenen, Kral Faysal İslam Araştırmaları Merkezi’nin şekillendirilmesine ortak olduğu uluslararası bir konferansa katıldım. Konferansa, Çin Komünist Partisi Başkan Yardımcısı başta olmak üzere üst düzey Çin katılımının yanı sıra, eski başbakanlar ve dışişleri bakanları da dahil olmak üzere 15'ten fazla uluslararası yetkili katıldı. Konferans, birçok uluslararası siyasi, ekonomik, sosyal, güvenlik ve teknolojik konuyu sistematik ve ilgi çekici bir şekilde ele aldı.

Çin'i anlamak, başkalarının seslerine kulak vermek ve bazı oturumlarda tartışmalara Arap sesini  ve anlatısını katmak açısından zengin ve faydalı bir deneyimdi. Konferanstan daha fazla ayrıntı ve müzakere gerektiren birkaç gözlemle ayrıldım. Bunların başında, daha sofistike bir sunum ve bağımsız bir yazı gerektiren ayrıntılara girmeden, kaydedilmesinin ve vurgulanmasının önemli olduğuna inandığım bir dizi gözlem geliyor.

İlk gözlemim, Donald Trump'ın şahsen var olmasa da çoğu oturum ve sunumlarda var olduğuydu. İkisi birbirinden ayrılamaz olsa da Amerikan politikalarından önceki kişiliğine bile güçlü bir vurgu vardı. Amerika Birleşik Devletleri'nin ağırlığı ve etkisi, Trump'a yönelik uluslararası ilginin başlıca caydırıcısı ve teşvik edicisidir. Amerikan Başkanının, daha önce müzakere tarzıyla ilgili kitabında övündüğü bir metodolojiye dayanarak, kişiliğini ve bununla ilişkili soruları ve dalgalanmaları uluslararası hesaplara dayatmayı başardığına inanıyorum. Böylelikle temel özellikleri kendisine olan benzersiz kişisel sadakatleri olan yetkililer atamadan önce, genellikle bağımsız ve nesnel pozisyonlara sahip olduğu varsayılan Amerikan kurumlarının pozisyonlarının ötesinde, ülkelerin hesaplarına önemli bir kişisel unsur kattı. Konferansta Amerikalı katılımcıların sayısının dikkat çekici biçimde çok sınırlı olmasına rağmen, Trumpizm'e yönelik hem olumlu hem de olumsuz ilgi oldukça dikkat çekiciydi.

Konferansa dair ikinci önemli gözlem, Çin'in Trump, ABD ve dünyayla ilişkilerinde artan kendine güvenidir. Çinlilerin en önemli gözlemleri, Trump'ın ilk döneminde ve Biden’ın başkanlığı sırasında iki Amerikan partisinin Çin'e yönelik tutumunun olumsuz bir yönelime sahip olduğuydu. Çin, Amerikan çıkarları için en önemli stratejik meydan okuma ve ulusal güvenliği için bir tehdit olarak görülüyordu. Bunlar, uzlaşmaya varılması zor alanlardır. Ancak Trump'ın yeni döneminde, Başkan, daha geniş anlaşma fırsatı sunan ticaret ve ekonomi konularına odaklanıyor. Çinli yetkililer, bu denkleme iyi hazırlandıklarını, bu nedenle gümrük ve vergi savaşından önemli ölçüde zarar görmeyeceklerini vurguladılar.

Çinli yetkililer, ikinci Trump yönetiminin uygulamalarının siyasi çekişmeler, ticari tehditler ve gümrük tarifeleri ile başladığını, ardından Cenevre ve Londra'da Amerikalı ve Çinli yetkililer arasında yapılan görüşmelerde ekonomik ve ticari konularda diyalog aşamasına geçtiğini de belirttiler. Şimdi Trump'ın Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in daveti üzerine Pekin'de gerçekleştirmeyi arzuladığı zirve için hazırlıklar sürüyor.

Genel olarak Çin'de ekonomik görüşmelerin zorlu olduğu hissi var, ancak yine de görüşmeler olumlu bir şekilde gelişiyor. Çinliler iki ülkenin ulusal güvenlik uzmanlarının yeni dönemde henüz bir araya gelmediklerine ve bunun ilişkilerde önemli bir boşluk bıraktığına dikkat çekiyorlar. Trump'tan ziyareti sırasında “Tek Çin” politikasına desteğini vurgulaması, Çin'in toprak birliğinin barışçıl yollarla tamamlanmasını kabul etmesini istiyorlar. Ayrıca Çin'in ABD’nin en büyük ticaret ortağı ilan edilmesini talep ediyorlar. Bunlar, Çin'in ABD ile ilişkilerinde kendisine ne kadar güvendiğini yansıtan iddialı talepler. Bunu başarmak için de Çin'in önerileri arasında iki ülkenin ulusal güvenlik kurumları arasındaki iletişimin etkinleştirilmesinin yanı sıra araştırma merkezleri, STK'lar, üniversiteler ve öğrenciler de dahil olmak üzere kültürel temasların ve ilişkilerin genişletilmesi de yer alıyor.

Arap dünyasının özel ilgi göstermesi gereken üçüncü önemli gözleme gelince, Çinli katılımcılar ve resmi olarak Arap-İsrail barışını destekleyenler, Filistin-İsrail anlaşmazlığının derinliğinin ve genel olarak İsrail'in, özellikle de mevcut hükümetinin yaklaşımlarının tehlikesinin yeterince farkında değiller. Hem de Çin'in kapsamlı Arap-İsrail barışını, yani işgalin sona erdirilmesini ve Filistinlilerin bağımsız bir devlet ile kaderlerini tayin etmelerine izin verilmesini destekleyen tutumuna rağmen.

Bazı Çinli akademisyenlerin ASEAN grubunun ve üye devletlerinin çatışmaları barışçıl yöntemler ve diyalog yoluyla çözme konusundaki deneyimlerine ve diyaloglarına defalarca atıfta bulunmaları dikkatimi çekti. Bu durum beni, Arap dünyasının yıllar içinde, çoğu Mısır ve Suudi Arabistan'ın başını çektiği, birçok barış girişimi sunduğunu belirtmeye yöneltti. Buna karşılık İsrail'in tek bir girişimde bile bulunmadığını ve hatta ilk barış anlaşmasından veya 2002 Beyrut Arap Zirvesi kararlarından bu yana hiçbir Arap girişimine olumlu yanıt vermediğini açık ve net bir şekilde ifade ettim.

Arap dünyasının, 1990'ların başında Madrid Barış Konferansı'nın sonuçlarından biri olan çok taraflı müzakerelerden bu yana bölgesel güvenlik konusundaki birçok görüşmeye olumlu yanıt verdiğini belirttim. Yıllar içinde Ortadoğu'da bölgesel bir güvenlik örgütü kurmanın kavramları ve gereklilikleri üzerine çok sayıda yazı ve öneriye kişisel olarak katkıda bulunduğumu, dolayısıyla, bu konuda çok sayıda ve çeşitli Arap deneyimleri ve fikirleri bulunduğunu anlattım.

Aynı zamanda Ortadoğu'da İsrailliler ve Filistinliler arasında ASEAN deneyiminin uygulanmasını talep edenlerin hayalperest olduklarını ve İsrail'in tutumunun ciddiyetini kavrayamadıklarını da son derece açık bir şekilde belirttim. Bunun nedeni, ASEAN ülkelerinin bir arada yaşamanın gerekliliğini ve önemini kabul etmesi, mevcut sağcı İsrail hükümetinin ise Filistin kimliğini tamamen reddetmesidir. İsrailli yetkililer, Filistinlilerin önündeki seçeneklerin, Gazze'de tanık olduğumuz gibi zorla göç ettirilmek ve bir kasırgayla yüzleşmek veya siyasi hakları olmayan vatandaşlar olarak İsrail egemenliği altında yaşamaya devam etmek olduğunu açıkça belirttiler. Bu tutumlar, İsrail-Filistin çatışmasının bölgesel bir güvenlik sistemi tartışmasını anlamsız ve son derece tehlikeli kılan, varoluşsal ve sıfır toplamlı bir çatışma olduğu anlamına geliyor

Bunu teyit eden ve yinelenen göstergeler arasında, Batı Şeria'nın Ürdün Nehri'ne ilhak edilmesi yönündeki bazı çağrılar, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin büyük bir kısmına İsrail egemenliğini dayatma planları geliştirildiğine dair söylentiler ve Filistinlilerin çıkarları ile Arap ulusal güvenliği pahasına İsrail perspektifinde bir Ortadoğu güvenlik sisteminin formüle edilmesi yer alıyor. Bütün bunlar, güçlü bir Arap duruşu, açık ve kesin bir itiraz gerektiriyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independet Arabia’dan çevrilmiştir.