Ahtapotların uyum sağlamak için beyinlerini yeniden yapılandırdığı belirlendi

Farklı sıcaklıklara nasıl adapte oldukları ortaya çıktı

Bilim insanları konu hakkında daha fazla araştırma yapmayı hedefliyor (Roy Caldwell/Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley)
Bilim insanları konu hakkında daha fazla araştırma yapmayı hedefliyor (Roy Caldwell/Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley)
TT

Ahtapotların uyum sağlamak için beyinlerini yeniden yapılandırdığı belirlendi

Bilim insanları konu hakkında daha fazla araştırma yapmayı hedefliyor (Roy Caldwell/Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley)
Bilim insanları konu hakkında daha fazla araştırma yapmayı hedefliyor (Roy Caldwell/Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley)

Bilim insanları, ahtapotların denizin sıcaklığına uyum sağlamak için beynini yeniden yapılandırdığını tespit etti.

Ahtapot ve diğer kafadanbacaklılar soğukkanlı hayvanlar grubuna yer alıyor. Ektotermik diye de adlandırılan bu canlılar, vücut ısısını düzenlemede dış ortama bağımlı. Yani suyun çok soğuması ya da ısınması ahtapotların beyin fonksiyonlarını tehdit edebiliyor.

ABD'nin Massachusetts eyaletindeki Deniz Biyolojisi Laboratuvarı'nın yönettiği araştırma ekibi, ahtapotların bu durumda RNA düzenlemesi yapıp yapmadığını görmek için bir çalışma yürüttü.

8 Haziran'da Cell adlı hakemli bilimsel dergide yayımlanan makalede 12 yabani Kaliforniya iki benekli ahtapotu incelendi. Araştırma ekibi, hayvanları iki gruba ayırdı. Bir grup 22 santigrat derecelik, diğeriyse 13 santigrat derecelik sulara kondu. 

Uzmanlar birkaç hafta sonra bu hayvanların RNA verilerini karşılaştırdı. Çok az farklılık bekleyen bilim insanları, incelenen 60 bin bölgenin 20 bininden fazlasında değişiklik gördü. Bu RNA düzenlemelerinin sıcaklığa maruz kaldıktan sadece birkaç saat sonra gerçekleşmeye başladığı tespit edildi.

Araştırma ekibi daha sonra bu değişikliklerin protein yapısını etkileyip etkilemediğini görmek için bir çalışma daha yaptı. Ahtapotların sinir sistemi için çok önem arz eden kinesis ve sinaptotagmin adlı iki protein analiz edildi. Bunların sıcaklığa bağlı olarak yapılarının değiştiği keşfedildi. Değişikliklerin, proteinlerin işlevini de etkilediği tespit edildi. Bunların muhtemelen ahtapotların içinde bulunduğu sıcaklığa daha iyi adapte olmasını sağladığı düşünülüyor. 

Uzmanlar ayrıca Kaliforniya iki benekli ahtapotuyla yakından akraba olan Verrill'in iki benekli ahtapotunda da (Octopus bimaculatus) sıcaklığa duyarlı RNA kanıtları buldu. Bu yüzden RNA değişikliğinin ahtapot ve kalamarlar arasında yaygın olabileceği düşünülüyor. 

Araştırma ekibinde yer alan genetik araştırmacı Eli Eisenberg "RNA'yı mevcut ortamın ihtiyaçlarına göre düzenleyebilmek güzel bir şey" dedi:

Ahtapotun kışın kullandığı proteinlerin çoğunun yazın kullandıklarıyla aynı olmadığı söylenebilir.

Araştırmada yer almayan ekolojist Michael Kuba, kafadanbacaklıların hâlâ gizemini koruduğunu hatırlattı:

Bu makale, kafadanbacaklıların ortamla nasıl başa çıktığını daha iyi anlama yolunda son derece önemli bir ilk adım.

 

Independent Türkçe, Live Science, Science Alert



Sadece 300 ışık yılı uzakta devasa gaz bulutu keşfedildi

Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
TT

Sadece 300 ışık yılı uzakta devasa gaz bulutu keşfedildi

Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)

Dünya'ya beklenmedik kadar yakın bir mesafede devasa bir gaz bulutu keşfedildi. Moleküler gaz bulutu, bilim insanlarına yıldız oluşum sürecini incelemeleri için eşsiz bir fırsat sunuyor.

Moleküler bulutlar içindeki toz ve gaz kümeleri çökerek yıldızları meydana getiriyor. Hidrojen ve karbonmonoksit molekülleri içeren bu bulutları, yıldız oluşturmalarından önce görmek zorlu bir iş.

Bilim insanları moleküler hidrojen gazı neredeyse görünmez olduğu için bu bulutları ararken karbonmonoksite odaklanıyor. Ancak karbonmonoksit miktarı azsa bulut kolayca gözden kaçabiliyor.

Araştırmacılar yeni keşfedilen moleküler gaz bulutunun bugüne kadar saptanmamasını da buna bağlıyor.

Bulguları hakemli dergi Nature Astronomy'de dün (28 Nisan) yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, bulutu daha önce hiç kullanılmamış bir yöntemle tespit etti. Araştırmacılar, buluttaki hidrojenin yaydığı ultraviyole ışık sayesinde keşfi yaptı.

Güney Kore'nin STSAT-1 uydusunun verilerini inceleyen araştırmacılar, hidrojenin doğal olarak yaydığı uzak ultraviyole ışığı fark etti. Normalde bu spektrumdaki ışığı yakalamak epey zor ancak uydunun spektrografı, bunu analiz edilebilecek dalga boylarına ayırmayı başardı. 

Rutgers Üniversitesi'nden çalışmaya liderlik eden Blakesley Burkhart, "Bu, moleküler hidrojenin uzak ultraviyole emisyonunu doğrudan bularak keşfedilen ilk moleküler bulut. Bu bulut, kelimenin tam anlamıyla karanlıkta parıldıyor" diyor.

Yunan mitolojisindeki şafak tanrıçası Eos'un adı verilen gaz bulutu Dünya'dan sadece 300 ışık yılı uzakta. Yaklaşık 3 katrilyon kilometrelik bu mesafe insan ölçeğinde muazzam bir büyüklüğe denk düşse de galaktik ölçekte çok yakın kabul ediliyor. Dünya'ya en yakın yıldız oluşum bölgesi olan Orion Bulutsusu yaklaşık 1300 ışık yılı uzakta. 

Hilale benzeyen bulutun kütlesi Güneş'in kütlesinin yaklaşık 3 bin 400 katı ve yaklaşık 40 Ay çapına (140 bin kilometre) sahip. 

Makalenin yazarlarından Thomas Haworth "Bu şey adeta kozmik arka bahçemizde ve biz onu kaçırdık" diyor.

Güneş Sistemi'nin yakın çevresini ifade eden Yerel Kabarcık'ta yer alan Eos, bugüne kadar bulunan en yakın moleküler bulut. 

Bilim insanları bu sayede yıldız ve yıldız sistemlerinin nasıl oluştuğunu çok daha iyi anlayabilecekleri bir imkana sahip. 

Burkhart, "Teleskoplarımızla baktığımızda, oluşum aşamasındaki tüm yıldız sistemlerini görebiliyoruz ancak bunun nasıl gerçekleştiğini ayrıntılı olarak bilmiyoruz" diyerek ekliyor: 

Eos'u keşfetmemiz heyecan verici çünkü artık moleküler bulutların nasıl oluştuğunu ve ayrıştığını, bir galaksinin yıldızlararası gaz ve tozu yıldızlara ve gezegenlere nasıl dönüştürdüğünü doğrudan ölçebiliyoruz.

Araştırmacılar ayrıca yeni yöntemi kullanarak yakınlarda gizlenen başka moleküler bulutları da keşfetmeyi umuyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Thavisha Dharmawardena "Bu teknik yıldızlararası ortam hakkında bildiklerimizi baştan yazabilir, galaksideki gizli bulutları ortaya çıkarabilir ve hatta kozmik şafağın algılanabilen en uzak sınırlarına kadar ulaşabilir" ifadelerini kullanıyor.

Independent Türkçe, Space.com, CNN, Nature Astronomy