NASA ünlü göktaşı Bennu'dan gelen örnekleri ilk kez canlı gösterdi

Bennu, "potansiyel açıdan tehlikeli" asteroitler sınıfında yer alıyor

Sergilenen kaya parçası 8 milimetre çapında ve 143 miligram ağırlığında (Smithsonian Enstitüsü)
Sergilenen kaya parçası 8 milimetre çapında ve 143 miligram ağırlığında (Smithsonian Enstitüsü)
TT

NASA ünlü göktaşı Bennu'dan gelen örnekleri ilk kez canlı gösterdi

Sergilenen kaya parçası 8 milimetre çapında ve 143 miligram ağırlığında (Smithsonian Enstitüsü)
Sergilenen kaya parçası 8 milimetre çapında ve 143 miligram ağırlığında (Smithsonian Enstitüsü)

NASA'nın, ünlü göktaşı Bennu'dan topladığı örnekler 3 Kasım Cuma günü ilk kez halka gösterildi.

OSIRIS-REx uzay aracıyla eylülde Dünya'ya getirilen kaya parçasını görmeye büyük bir kalabalık geldi.

Smithsonian Enstitüsü'nün Washington'daki Ulusal Doğa Tarihi Müzesi'nin ev sahipliğinde gerçekleşen gösterimde NASA Yöneticisi Bill Nelson da dahil olmak üzere bir dizi yetkili yer aldı.

Camekanın ardındaki paslanmaz çelik bir şişe içinde sunulan simsiyah kaya parçası, bozulmadan kalması için saf nitrojen içinde tutuluyor.

Bu taşın da dahil olduğu örnekler, koruyucu bir kabın içinde 24 Eylül'de OSIRIS-REx tarafından Dünya'ya bırakılmıştı. Kabı açan araştırmacılar, iç kapsülün dışında biriken tozu incelemeye derhal başlamıştı.

Müzenin meteor küratörü ve OSIRIS-REx bilim ekibinin üyesi Tim McCoy, "Sizleri 20 yıl önce hayalini kurduğum bir an için Ulusal Doğa Tarihi Müzesi'nde ağırlamaktan büyük heyecan duyuyorum" diye konuştu.

"Bugün yaptığımız şey sadece bir kilometre taşı" diyen bilim insanı, "Bu sadece başlangıç" diye de ekledi:

Buradan hareketle eşsiz gezegenimizi gerçekten anlamak için bu örneği kullanmaya çalışacağız.

Halihazırda sergilenmekte olan taşa ek olarak, Smithsonian Enstitüsü'ne bilimsel çalışmaları için başka bir Bennu parçası da ödünç verildi.

Bu asteroit parçalarının Güneş Sistemi'nin nasıl oluştuğu ve Dünya'daki yaşamın nasıl başladığına dair önemli bilgiler verebileceği belirtiliyor.

Zira gezegende yaşamı mümkün kılan molekül ve organik bileşiklerin asteroitlerle yeryüzüne ulaştığı, gökbilimciler arasında popüler bir düşünce.

Ayrıca Bennu, "potansiyel açıdan tehlikeli" asteroitler sınıfında yer aldığı için onun daha yakından incelenmesi gelecekte Dünya'ya çarpıp yaşam formlarına zarar verebilecek göktaşlarıyle ilgili daha fazla bilgi edinilmesini de sağlayabilir.

Bennu'dan şimdiye dek neler öğrenildi?

OSIRIS-REx, ilk olarak 2018'de göktaşının yörüngesine girmiş, 2019'da da cisme yakın geçiş yapmıştı. 

O dönemde gelen bulgular, Dünya'da yaşamın kökenine dair "beklenmedik" ipuçları sunmuştu.

Söz konusu veriler göktaşı üzerinde hidrojen ve oksijen atomlarından oluşan moleküllerle çok sayıda büyük kaya parçasının varlığını göstermişti.

Bu nedenle NASA, uzay aracından gelen numuneleri çok önemsiyor. Uzay ajansının o dönem yayımladığı açıklamada şu ifadeler yer almıştı:

OSIRIS-REx'le Bennu'nun incelenmesi bilim insanlarına güneş sistemimizin kökenleri, Dünya'daki su ve organik moleküllerin kaynakları ve uzayda Dünya'ya yakın bölgedeki tehlikeler ve kaynaklar hakkında daha fazla bilgi edinme imkanı sunacak.

Uzay aracı 24 Eylül'de örnekleri gezegene doğru fırlattıktan sonra OSIRIS-APEX olarak yeniden adlandırıldı ve görevlendirildi.

Uzay aracı şimdilerde "potansiyel tehlike" diye sınıflandırılan, Apophis adlı bir diğer göktaşını incelemek üzere yola devam ediyor.

Independent Türkçe, Space, Livescience



Cilalı Taş Devri toplulukları sanıldığı kadar cinsiyetçi değilmiş

Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)
Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)
TT

Cilalı Taş Devri toplulukları sanıldığı kadar cinsiyetçi değilmiş

Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)
Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)

Cilalı Taş Devri topluluklarının düşünüldüğü kadar cinsiyetçi olmadığı ortaya çıktı. Genetik analizler, bu toplumdaki bireylerin geniş alanlara yayıldığını da gösterdi.

MÖ 10 bin civarında başlayıp MÖ 2 bin 200'lerde biten Cilalı Taş Devri'nden kalma erkek mezarlarının, ok gibi aletler içermesi ve erkeklerin avlandığını gösteren mağara çizimleri, cinsiyetler arasında bir eşitsizlik olduğu düşüncesine yol açıyordu. 

Bilim insanları, ilk tarım toplumlarının ortaya çıkmasıyla kadın ve erkekler arasında hiyerarşik bir düzen oluşmaya başladığını tahmin ediyordu. 

Ancak Viyana, York ve Harvard üniversitelerinden araştırmacıların yeni çalışması, bu kanıyla çelişen güçlü kanıtlar buldu. 

Bilim insanları, Avrupa'daki Lineer Çömlek Kültürü'nün görüldüğü bölgelerden en az 250 kişinin DNA'sını analiz etti. Spiral şeklinde düzenlenmiş paralel çizgilerle süslenen çömlekleriyle bilinen Lineer Çömlek Kültürü, MÖ 5500-5000 civarında Avrupa'da geniş bir alana yayılmıştı. 

Araştırmacılar bu topluluklara ait farklı kişilerin mezarlarını ve beslenme biçimlerini inceledi.

Bulgularını hakemli dergi Nature Human Behaviour'da dün (29 Kasım) yayımlayan ekip, kadın ve erkek mezarları arasında kayda değer bir fark saptayamadı.

Ayrıca genetik veriler, toplulukların sadece birkaç nesil içinde kilometrelerce uzağa gittiğini gösterdi. Çalışmada, doğduğu yerden uzak yere gömülen kadın sayısının da erkeklerden fazla olduğu kaydedildi. 

Makalenin yazarlarından Dr. Ron Pinhasi "Slovakya'daki Nitra ve Macaristan'daki Polgár-Ferenci-hát kazı alanlarındaki ailelerin tükettikleri gıdalar, birlikte gömüldükleri mezar eşyaları veya kökenleri açısından farklılık göstermediğini ilk kez bildiriyoruz" diyor:

Bu da sözkonusu Cilalı Taş Devri bölgelerinde yaşayanların aile ya da biyolojik cinsiyet temelinde tabakalaşmadığını ve kaynaklara veya alanlara farklı seviyede erişim diye bilinen eşitsizlik belirtilerine rastlamadığımızı gösteriyor. 

Ekip bazı kişilerin aile üyelerinden çok uzakta yaşamasının Cilalı Taş Devri'nde "özgür" bir toplumun varlığına işaret ettiğini düşünüyor. 

Diğer yandan genetik bulgular, geniş ailenin de önemini ortaya koyuyor. Üç kişiyi içeren bir mezarda daha önce anne ve iki çocuğunun yattığı sanılırken, yeni çalışma kadının çocukların halası olduğunu saptadı. 

Makalenin bir diğer yazarı Dr. Penny Bickle "Üçü birbirine yakın gömülmüş ve kadının çocukları kucaklaması, bariz bir şefkat eylemini gösteriyor" diye açıklıyor. 

Arkeolog "Ayrıca mezarlara bırakılan taş aletler ve çanak çömlek gibi eşyalardan, kadınların tarım işlerinde daha önce düşünülenden çok daha aktif bir rol oynadığını ve bazı kadınların erkeklerden daha fazla seyahat ederken, diğer bölgelerdeki kadınların evden pek uzaklaşmadığını biliyoruz" ifadelerini kullanıyor: 

Bu da belki de düşündüğümüzden çok daha dinamik bir topluluk olduğunu gösteriyor.

"Gizem devam ediyor"

Yeni çalışma, nasıl sona erdiği bilinmeyen Lineer Çömlek Kültürü'ne dair soru işaretlerine yenilerini ekliyor.  

Daha önce Avusturya'da bu kültürden en az 100 kişiyi içeren bir mezar bulunması topluluğun katliamla silindiği düşüncesine yol açmıştı.

Fakat son çalışmada mezardaki çoğu kişi arasında genetik bağ olmadığının tespiti, şiddetin tek bir gruba yöneldiği fikrine meydan okuyor. 

Mezarda çocuklar da bulunurken, genç kadın sayısı azdı. Dr. Bickle "Daha büyük bir topluluktan seçilip taşınmış olabilirler mi? Genç kadınlar vardı ama öldürülmediler mi ya da başka bir yerde esir mi tutuldular? Neden yetişkinlerin yanı sıra çocuklar da vardı?" diye sorarak ekliyor:

Gizem devam ediyor.

Arkeolog daha fazla çalışmayla bu soruların yanıtlanacağını umuyor.

Independent Türkçe, Telegraph, New York Post, York Üniversitesi, Nature Human Behaviour