Dünyanın en büyük deneysel nükleer füzyon reaktörü Japonya'da faaliyete başladı

"Avrupa ve Japonya'dan 500'den fazla bilim insanı ve mühendisle 70'den fazla şirket arasındaki işbirliğinin sonucu"

Naka'daki JT-60SA reaktörü böyle görüntülendi (AFP)
Naka'daki JT-60SA reaktörü böyle görüntülendi (AFP)
TT

Dünyanın en büyük deneysel nükleer füzyon reaktörü Japonya'da faaliyete başladı

Naka'daki JT-60SA reaktörü böyle görüntülendi (AFP)
Naka'daki JT-60SA reaktörü böyle görüntülendi (AFP)

Dünyanın en büyük operasyonel nükleer füzyon reaktörü, Japonya'nın Naka kentinde 1 Aralık'ta açıldı.

JT-60SA adlı reaktörün amacı füzyonun güvenli, büyük ölçekli ve karbonsuz bir enerji kaynağı olarak kullanılma imkanını araştırmak.

Bu deneylerin nihai hedefi, Güneş'teki nükleer füzyon sürecini taklit ederek sabit ve temiz enerji üretmek. İki hafif elementin nükleer reaksiyonlar sonucu birleşerek daha ağır bir element oluşturduğu sürece nükleer füzyon adı veriliyor.

Kömür, petrol, doğalgaz gibi tükenme tehlikesi taşıyan ve çevre için tehdit oluşturan fosil yakıtların aksine bu reaktörün işleyebileceği hammaddeler neredeyse sınırsız.

Ancak füzyon reaktörleri henüz hayata geçirilmekten çok uzak. Zira sıcaklığı milyonlarca dereceye ulaşan plazmayı yalnızca birkaç saniye sabit durumda tutabiliyor.

Dünyanın dört bir yanından araştırmacılar, üretimi için harcanan enerjiden daha fazlasını verecek ve içindeki plazmayı uzun süre boyunca koruyabilecek reaktörler kurmanın yollarını arıyor.

JT-60SA reaktörü de Avrupa Birliği (AB) ve Japonya'nın ortak projesi.

JT-60SA'nın proje lideri yardımcısı Sam Davis, cihazın "insanlığı füzyon enerjisine yaklaştıracağı" görüşünde.

Davis, "Bu, Avrupa ve Japonya'dan 500'den fazla bilim insanı ve mühendisle 70'ten fazla şirket arasındaki işbirliğinin sonucu" diye devam etti.

AB'nin enerji komiseri Kadri Simson da JT-60SA reaktörünün "dünyadaki en gelişmiş tokamak" olduğunu savundu ve operasyonların başlamasını "füzyon tarihi için bir dönüm noktası" diye niteledi.

Simson, "Füzyon, bu yüzyılın ikinci yarısında enerji sektörünün önemli bir bileşeni olma potansiyeline sahip" diye ekledi.

Büyük atılım ABD'den gelmişti

ABD'nin Kaliforniya eyaletindeki Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarı'nın Ulusal Ateşleme Tesisi'nde geçen yıl yapılan deneyde ilk kez net enerji kazanımı yaratan füzyon reaksiyonun üretilebildiği açıklanmıştı.

Bu da bir füzyon reaktörünün, tarihte ilk defa, çalışması için harcanandan fazla enerji ürettiği anlamına geliyordu.

ABD'li araştırmacıların uzun süredir elde edilemeyen "ateşlemeyi" deneysel bir mini-reaktörde ilk defa gerçekleştirmesi çok büyük bir başarı olarak tarihe geçmişti.

Zira dünyanın dört bir yanında füzyon reaktörleri üzerine çalışan araştırmacılar, 70 yıldır uğraşmalarına rağmen verilen enerjiden daha fazlasını bir türlü elde edememişti.

 

Independent Türkçe, Guardian, Energy



DNA analizi, insan yiyen aslanların menüsünü gözler önüne serdi

Kırık dişlerde aslan kılları da bulundu (Field Doğa Tarihi Müzesi)
Kırık dişlerde aslan kılları da bulundu (Field Doğa Tarihi Müzesi)
TT

DNA analizi, insan yiyen aslanların menüsünü gözler önüne serdi

Kırık dişlerde aslan kılları da bulundu (Field Doğa Tarihi Müzesi)
Kırık dişlerde aslan kılları da bulundu (Field Doğa Tarihi Müzesi)

Genetik analizler, 19. yüzyılda insanları yiyerek nam salan Tsavo aslanlarının menüsünde başka ne olduğunu ortaya koydu.

1898'de Kenya'daki Tsavo Nehri üzerine bir demiryolu köprüsü inşa eden Britanya'nın projesinde çalışan işçiler, aylarca iki aslanın saldırısına uğramıştı. 

"Tsavo insan yiyicileri" diye bilinen yelesiz iki aslanın, 9 aylık bir süre boyunca en az 35 kişiyi yediği tahmin ediliyor. 

9 aylık dönem içinde bir süre ara verilen çalışmalar, demiryolu projesini yürüten Britanya Ordusu yarbayı John Henry Patterson'ın iki aslanı öldürmesiyle kaldığı yerden devam etmişti. 

Aslanların cesedinden kilim yapılmış ve nihayetinde bunlar ABD'deki Field Doğa Tarihi Müzesi tarafından alınmıştı. Kilimlerin yanı sıra iki kafatası da müzenin koleksiyonuna katılmıştı. 

Daha önce iki hayvan üzerinde yapılan çalışmalarda, dişlerinde sıkıntı yaşayan aslanların diğer avlara göre daha rahat çiğnendiği için insanlara saldırdığı öne sürülmüştü. 

Current Biology adlı hakemli dergide dün (11 Ekim) yayımlanan araştırmada, Tsavo aslanlarının başka neler yediği tespit edildi.

Hayvanların kırık dişlerinde kalan kıl örnekleri üzerinde genetik analizler yürüten ekibe liderlik eden Dr. Alida de Flamingh "Dişteki oyukları, jeologların toprağı incelemesi gibi inceledik" diyerek ekliyor:

Farklı katmanlardaki kılları analiz ederek bu aslanların yaşamları boyunca nasıl beslendiği hakkında fikir ediniyoruz.

Araştırmacılar kıllardaki mitokondriyal DNA'yı analiz ederek iki aslanın, insanların yanı sıra zürafa, oriks, zebra, Afrika antilobu ve Kobus ellipsiprymnus adlı bir antilop türünü yediğini kaydetti. 

Bilim insanları aslanların dişinde özellikle Afrika antilobunun kalıntılarına rastlayınca şoke oldu. O zamanlar Tsavo bölgesinde bu hayvanın pek görülmediğini söyleyen araştırmacılar, aslanların 90 kilometre kadar yol kat etmiş olması gerektiğini belirtiyor.

Illinois Üniversitesi'nden Dr. Alida de Flamingh ya aslanların sanılandan daha uzağa gittiğini ya da Afrika antilobunun bölgede daha yaygın olduğunu ifade ediyor. 

Araştırmacılar ayrıca aslanların Afrika mandası yediğine dair bir kanıt bulamadı. Bugün bölgede yaşayan aslanlar bu hayvanlarla beslendiği için beklenmedik olan bu durumun bulaşıcı bir hastalıkla açıklanabilir.

Aslanların yaşadığı dönemde bölgede yayılan sığır vebası, Afrika mandası popülasyonunda da ciddi düşüşe yol açmıştı.

İki hayvanın insanları avlamaya başlamasının bu salgından kaynaklandığını düşünen uzmanlar da var. 

Bilim insanları yeni çalışmada iki aslanın kardeş olduğu teorisini de doğruladı. 

Dişlerde bulunan insan örneklerini daha detaylı incelemeyi planlayan ekip, bu sayede aslanların onları ne zaman yemeye başladığını daha net saptamayı umuyor.

Independent Türkçe, New York Times, Live Science, Current Biology