Samanyolu'nun merkezinde sınırsız enerji kaynağı olabilir

Galaksi merkezindeki yıldızlar ölümsüzlüğü mü buldu?

Samanyolu'nun merkezindeki karanlık made yoğunluğunun çok yüksek olduğu varsayılıyor (NASA)
Samanyolu'nun merkezindeki karanlık made yoğunluğunun çok yüksek olduğu varsayılıyor (NASA)
TT

Samanyolu'nun merkezinde sınırsız enerji kaynağı olabilir

Samanyolu'nun merkezindeki karanlık made yoğunluğunun çok yüksek olduğu varsayılıyor (NASA)
Samanyolu'nun merkezindeki karanlık made yoğunluğunun çok yüksek olduğu varsayılıyor (NASA)

Bilim insanları Samanyolu Galaksisi'nin merkezindeki yıldızların karanlık maddeden beslenerek "sonsuza kadar genç kalabileceğini" öne sürdü. 

Yıldızlar çekirdeklerindeki hidrojeni yakarak hayatını sürdürüyor. Nükleer füzyon denen bu süreç yıldızın ihtiyaç duyduğu enerjinin çok büyük bir bölümünü sağlıyor. 

Çekirdeklerindeki hidrojen tükendiği zamansa yıldızlar hayatlarının son sürecine giriyor. Güneş'in de yaklaşık 5 milyar yıl sonra bu sürece girmesi bekleniyor. Yakıtını tüketen yıldız, çekirdeğin üstüne çökerek ölüyor. 

Peki, yıldızları ölümsüz kılacak bir enerji kaynağı olabilir mi?

Samanyolu'nun merkezindeki Sagittarius A* adlı kara deliğe çok yakın yıldızları inceleyen bilim insanları, bu cisimlerin beklenenden çok daha genç olduğunu fark etti. 

Henüz hakem denetiminden geçmeyen ve ön baskıların yayımlandığı arXiv'e yüklenen çalışmayı yürüten ekip, buradaki yıldızların kütleçekim kuvvetiyle karanlık madde parçacıklarını yakalıyor olabileceğini öne sürdü. Bu sayede parçacıklar yıldızın içinde birbiriyle çarpışıp yok olarak gözlemlenebilir maddeye dönüşebilir ve sınırsız bir enerji açığa çıkarabilir. 

Işıkla etkileşime girmediği için henüz gözlemlenemeyen karanlık maddenin evrenin yüzde 27'sini oluşturduğu tahmin ediliyor. Bilim insanları karanlık maddenin varlığını, kütleçekimle girdiği etkileşim üzerinden takip etmeye çalışıyor. 

Ancak böyle bir maddenin varlığı henüz kanıtlamadı ve bazı bilim insanları, yaklaşık 100 yıllık bu teorinin doğru olmadığı görüşünde. 

Samanyolu'nun iç kısmındaki yıldızların "başka yerde görülmeyen" özelliklere sahip olduğunu söyleyen araştırmacılar, hidrojen dışında bir yakıt kullanıp kullanmadıklarını anlamaya çalıştı. 

Çalışmanın başyazarı Isabelle John, S kümesi denen bu yıldızlar için "Ortamın yıldız oluşumu açısından son derece elverişsiz olduğu düşünülen merkeze nasıl bu kadar yaklaştıkları belli değil" diyor. John, yıldızlar başka bir yerden buraya gelseydi çok daha yaşlı olmaları gerektiğini ekliyor:

Ayrıca beklenmedik derecede çok sayıda ağır yıldız var gibi görünüyor.

Bilgisayar simülasyonları yürüten ekip, galaksinin merkezinde yoğun halde bulunduğu varsayılan karanlık maddenin bu yıldızları genç tutabileceğini söylüyor. 

John "Simülasyonlarımız, yıldızların sadece karanlık maddeyi yakıt olarak kullanıp hayatta kalabileceğini ve galaksi merkezinin yakınlarında son derece büyük miktarda karanlık madde olduğu için bu yıldızların ölümsüz hale geldiğini gösteriyor" diye açıklıyor.

Bu epey büyüleyici çünkü simülasyonlarımız, S kümesi yıldızlarıyla ilgili gözlemlere benzer sonuçlar gösteriyor: Karanlık madde bir yakıt olarak yıldızları sonsuza kadar genç tutabilir.

Karanlık maddeye dair daha önceki modellerde, bu maddenin parçacıklarının birbirlerini yok ettiği öne sürülmüştü. John bu çarpışmanın karanlık maddenin yoğun olduğu bölgelerde gerçekleştiğini düşünüyor. 

Araştırmacılar, birbirlerini yok eden karanlık madde parçacıklarının çıkardığı enerjiyi, yıldızların yakıt olarak kullanabildiğini iddia ediyor. Fakat bu iddianın kanıtlanması için daha fazla çalışmaya ihtiyaç var. 

John "S kümesi yıldızlarına dair daha hassas gözlemler, bu yıldızlar ve devam eden süreçler hakkında daha fazla bilgi sağlayacak" ifadelerini kullanıyor.

Independent Türkçe, Space.com, Live Science, ArXiv



Örümcekler okyanuslardan çıkmış olabilir

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
TT

Örümcekler okyanuslardan çıkmış olabilir

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)

Erin Keller Son dakika haberleri ve gündem muhabiri 

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)

500 milyon yıllık bir fosilin analizine dayanan yeni araştırma, örümcekler ve diğer araknidlerin denizden gelmiş olabileceğini öne sürüyor.

Bilim dergisi Current Biology'de salı günü yayımlanan araştırmaya göre, "mükemmel şekilde korunmuş" örnek, bu canlıların kara hayatına uyum sağlamadan önce yüzdüğü fikrini destekliyor.

Arizona Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, bir zamanlar at nalı yengeçlerinin atası olduğu düşünülen ve nesli tükenmiş bir Kambriyen dönemi türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini analiz etti. Bununla birlikte çalışma, bu canlının sinir yapısının modern örümcekler ve akrabalarına daha çok benzediğini ortaya koydu ki bu da araknidlerle daha önce düşünülenden daha yakın bir evrimsel bağa sahip olduğunu işaret ediyor.

Mollisonia'nın vücudunun prosoma adı verilen ön kısmı, beş çift uzantıyı kontrol etmek üzere yayılan bir sinir demetleri örüntüsüne sahip. İlaveten örümceklerde ve diğer araknidlerde bulunan dişlere benzeyen bir çift kıskaç benzeri "pençelere", bölünmemiş beyninden kısa sinirler uzanır.

Araştırmacılar, fosilin bir ilk araknid olarak tanımlanmasını sağlayan en önemli özelliğin, beyninin benzersiz organizasyonu olduğunu söyledi: Modern kabuklular, böcekler, çıyanlar ve at nalı yengeçlerinde görülen önden arkaya düzenlemenin tersi, bu fosilin beyninde var.  

Arizona Üniversitesi'nde ders veren Nick Strausfeld başyazarı olduğu araştırma hakkında yaptığı açıklamada, fosilin beyninin modern örümceklere benzer şekilde "geriye doğru çevrilmiş" gibi göründüğünü söyledi.

Bu arkadan öne beyin düzenlemesi, hareket kontrolünü artıran sinir kısayolları sağlayan, çok önemli bir evrimsel adaptasyon olabilir.

Araştırmaya göre bu keşif, çeşitlenmenin yalnızca ortak bir atanın karaya geçişinden sonra gerçekleştiğine dair yaygın inancı sorgulanmasına neden oluyor. Daha önceki fosil kanıtları, araknidlerin yalnızca karada yaşayıp evrimleştiğini öne sürüyordu.

Görsel kaldırıldı.Mollisonia'nın vücudunun ön kısmı ya da prosoma, beş çift uzantıyı kontrol etmek üzere yayılan bir sinir demetleri düzenine sahip (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)


Strausfeld, "Araknidlerin ilk ne zaman ve nerede ortaya çıktığı, atalarının ne tür keliserliler olduğu ve bunların at nalı yengeçleri gibi deniz türü veya yarı sucul olup olmadığı hala şiddetle tartışılıyor" dedi.

Mollisonia benzeri araknidler karadaki yaşama adapte olurken, muhtemelen ilk böcekler ve kırkayaklarla beslendi. Bu ilk araknidler, önemli bir savunma mekanizması olan böcek kanatlarının evrimini de etkilemiş olabilir.

Araştırmacılar, Mollisonia'nın soyunun muhtemelen örümceklere, akreplere, böğlere, kırbaç akreplerine ve kamçılı akreplere yol açtığını söylüyor.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news