Su ayılarının süpergüçlerini ne zaman kazandığı belirlendi

Harvard Üniversitesi'nden araştırmacılar yeni bir tür de tanımladı

Su ayıları, bir insanın canına mal olabilecek radyasyonun yaklaşık bin katına maruz kalsa da ölmüyor (Franz Anthony/Communications Biology)
Su ayıları, bir insanın canına mal olabilecek radyasyonun yaklaşık bin katına maruz kalsa da ölmüyor (Franz Anthony/Communications Biology)
TT

Su ayılarının süpergüçlerini ne zaman kazandığı belirlendi

Su ayıları, bir insanın canına mal olabilecek radyasyonun yaklaşık bin katına maruz kalsa da ölmüyor (Franz Anthony/Communications Biology)
Su ayıları, bir insanın canına mal olabilecek radyasyonun yaklaşık bin katına maruz kalsa da ölmüyor (Franz Anthony/Communications Biology)

Bilim insanları, su ayılarının son derece zorlu koşullarda hayatta kalmasını sağlayan özelliğin ortaya çıktığı zamana dair en isabetli hesaplamayı yaptı. 

Tardigrad diye de bilinen su ayıları, aşırı sıcağa, soğuğa, basınç ve radyasyona karşı hayatta kalabiliyor. Yaklaşık 600 milyon yıldır yeryüzünde olan bu minik canlılar, bilinen 5 kitlesel yok oluş olayının hepsinden sağ çıktı. 

Su ayıları bu süpergüçlerini kriptobiyoz denen bir özelliğe borçlu. Çoğu tardigrad türünde görülen kriptobiyoz, ekstrem durumlarda metabolizmanın yavaşlamasını ve vücuttaki suyun büyük ölçüde atılmasını sağlıyor. 

Aynı zamanda DNA'larını koruyan bir proteinden yardım alan mikroskobik canlılar, bir nevi metabolizmalarını askıya alarak ortam koşullarının iyileşmesini bekliyor. 

Su ayıları yaşarken kendilerini çok iyi koruyabilmesine karşın, ölümlerden sonrası için aynı şey pek söylenemez. Hem çok küçük olmaları hem de öldükten sonra çabucak çözünmeleri nedeniyle bugüne kadar sadece 4 fosil kalıntısı keşfedildi. 

Kehribar içinde korunan bu örneklerin ikisi, 1940'larda Kanada'da bulunmuştu. 84 milyon ila 71 milyon yıl önceye tarihlenen kalıntılardan birinin, 1964'te tanımlanan Beorn leggi adlı bir türe ait olduğu saptanmıştı.

Ancak diğer fosil kalıntısı, çok küçük olması nedeniyle bugüne kadar detaylıca incelenememişti. 

Harvard Üniversitesi'nden paleontolog Marc Mapalo liderliğindeki araştırma ekibi, gelişmiş mikroskoplardan yararlanarak bu örneği nihayet masaya yatırdı. 

Communications Biology adlı hakemli dergide yakın zamanda yayımlanan makalede, diğerinden daha küçük olan örneğin, Aerobius dactylus adlı yeni bir türe ait olduğu belirlendi.

Milyonlarca yıl kehribarda korunan Beorn leggi, 1964'te tanımlanmıştı (Marc Mapalo)Milyonlarca yıl kehribarda korunan Beorn leggi, 1964'te tanımlanmıştı (Marc Mapalo)

Artık soyu tükenen bu iki türün, halen varlığını sürdüren Hypsibioidea adlı familyaya ait olduğu saptandı. 

Su ayılarının soy ağacını daha net bir şekilde ortaya çıkaran bilim insanları, kriptobiyoz özelliğinin muhtemelen 359 milyon ila 299 milyon yıl önce ortaya çıktığını öne sürüyor. 

Yaklaşık 252 milyon yıl önce gerçekleşen Permiyen-Triyas yok oluşundan önce bu özelliği kazanan su ayıları, bu sayede hayatta kalmış olabilir. Bilinen en büyük kitlesel yok oluş olan bu olayda, denizdeki yaşamın yüzde 96'sı ve karadaki yaşamın yüzde 70'i yeryüzünden silinmişti. 

Öte yandan kriptobiyozun su ayılarının evrimsel geçmişinde nasıl bir rol oynadığını kesin bir şekilde saptamak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç var. 

Mapalo şu ifadeleri kullanıyor:

Kriptobiyozun su ayılarında ne zaman evrimleştiğini bilmek, bu mekanizmayı nasıl ve neden kazandıklarını bir bağlama oturtmamıza katkı sağlayabilir.

Araştırmada ayrıca farklı türlerde kriptobiyozun daha sonra gelişmiş olabileceği de belirtiliyor.

Bilim insanları yeni fosillerin keşfedilmesiyle su ayılarının geçmişiyle ilgili sorulara daha net cevaplar vermeyi umuyor. 

Mapalo "Kehribarla çalışan kişilere örneklerinde su ayısı olup olmadığını kontrol etmelerini her fırsatta söylüyorum" diyerek ekliyor:

Müze koleksiyonlarında keşfedilmeyi bekleyen ve kehribar içinde, muhtemelen kendilerinden çok daha büyük bir sinek ya da böceğin yanında gömülü başka fosilleşmiş tardigradlar olduğu neredeyse kesin.

Independent Türkçe, Scientific American, National Geographic, Science Alert, Communications Biology



Dinozorlar Çağı'ndaki kuşların Arktika'da yuva yaptığı ortaya çıktı

Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)
Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)
TT

Dinozorlar Çağı'ndaki kuşların Arktika'da yuva yaptığı ortaya çıktı

Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)
Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)

Bilim insanları, kuşların kutup bölgelerine en azından 73 milyon yıldır yuva yaptığını keşfetti. 

Günümüzde Arktika'da yuva yapan 200'den fazla kuş türü var. Bilim insanları bu hayvanların ekosistemin önemli üyeleri olduğunu, polenleşme ve tohum dağılımı gibi temel görevlere katkı sağladığını söylüyor.

Daha önce yapılan araştırmalarda bu davranışın yeni olmadığı görülmüştü. Princeton Üniversitesi'nden Lauren Wilson "Kutup bölgelerinde yuva yapmaya dair en eski kanıt, Antarktika'nın Eosen dönemine ait yaklaşık 46,5 milyon yıl önce yaşamış bir penguen kolonisiydi" diyor.

Wilson liderliğindeki ekibin yeni araştırmasıysa bu tarihi yaklaşık 25 milyon yıl daha geriye çekti. 

Bilim insanları Alaska'nın kuzeyindeki Prince Creek formasyonunda yaptıkları kazılarda aralarında embriyo ve yavru kalıntıları da olan 50'den fazla kuş fosili ortaya çıkardı. Çoğunun boyu 2 milimetreden daha kısa olan bu fosiller, kuşların kutup bölgelerinde yuva yaptığına dair en eski kanıtı sunuyor. 

Bulguları hakemli dergi Science'ta yayımlanan çalışmanın ortak yazarı Patrick Druckenmiller, "Bu yeni fosiller, kuşların evrimi hakkındaki bilgilerimizde önemli bir boşluğu dolduruyor" diyerek ekliyor:

Bu çalışmadan önce, birkaç ayak izi dışında Alaska'da kuş fosilleri bulunmamıştı.

Araştırmacılar yaklaşık 73 milyon yıl önce Arktika'da yuva yapan bu kuşların en azından üç ayrı gruptan geldiğini saptadı. Fosillerin bir kısmı martıya benzeyen Ichthyornithes ve dalgıç kuşuna benzeyen Hesperornithes gruplarına aitti. Artık soyu tükenen bu gruplar dişli kuşları içeriyordu.

Ancak kalıntıların çoğu ördeklere benzeyen dişsiz kuşlara aitti. Araştırmacılar dişsizliğin, bugün yaşayan bütün kuşları içeren grubun belirleyici özelliği olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle bulgular, milyonlarca yıl önce Arktika'da yuva yapan kuşların, modern kuşların yakın akrabaları olduğuna işaret ediyor.

Ekip, bölgenin o dönemde bugüne kıyasla daha sıcak olduğunu ve muhtemelen 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığı aldığını söylüyor. Ancak bu durum kuşların dondurucu soğuklara maruz kalmadıkları anlamına gelmiyor.

Druckenmiller "Kışlar bugünkü kadar sert olmasa da yıl boyunca burada yaşayan hayvanlar dondurucu soğuklara, ara sıra yağan kara ve yaklaşık 4 ay süren kış karanlığına katlanmak zorundaydı" diye açıklıyor.

Ancak bölgede o zaman yuva yapan kuşların tek sorunu sıcaklıklar değildi. Araştırmacılar bazılarının uzunluğu 5 metreye ve ağırlığı 2 tona çıkan yaklaşık 12-13 dinozor türüyle beraber yaşadıklarını söylüyor. 

Druckenmiller, Troodon gibi etçil dinozorların, "bu sevimli küçük kuşları akşam yemeğinde seve seve yiyeceğini" söylüyor. 

Edinburgh Üniversitesi'nden paleontolog Steve Brusatte, yer almadığı çalışmanın bulgularını şöyle değerlendiriyor:

Bu fosiller, kuşların onlarca milyon yıl önce bu yüksek enlemlerdeki toplulukların ayrılmaz bir parçası olduğunu ve bu toplulukların modern zamanlardaki ekolojik bir yenilik değil, Dünya tarihinin uzun vadeli bir normu olduğunu gösteriyor.

Independent Türkçe, Guardian, Live Science, Science