Tüm kelebeklerin kökeni belirlendi

"Bu, şimdiye kadar parçası olduğum en zor çalışma"

Araştırmacılar, 11 nadir kelebek fosilini de inceledi (Florida Müzesi)
Araştırmacılar, 11 nadir kelebek fosilini de inceledi (Florida Müzesi)
TT

Tüm kelebeklerin kökeni belirlendi

Araştırmacılar, 11 nadir kelebek fosilini de inceledi (Florida Müzesi)
Araştırmacılar, 11 nadir kelebek fosilini de inceledi (Florida Müzesi)

Bilim insanları kelebeklerin şimdiye kadarki en büyük evrim ağacını çıkardı.

Çalışmada ilk kelebeklerin 100 milyon yıl önce Orta ve Kuzey Amerika'da evrimleştiği keşfedildi.

Bu sırada, süper kıta Pangea'nın parçalanma sürecinde olduğu biliniyor.

Araştırmacılara göre Kuzey Amerika, doğu ve batıyı ayıran bir denizle ikiye bölünmüştü. Kelebeklerse bu kıta parçasının batı tarafında ortaya çıktı.

Bugün dünya genelinde 20 bin kelebek türünün yaşadığı tahmin ediliyor. Kelebeklere Antarktika haricinde tüm kıtalarda rastlamak mümkün.

Florida Doğa Tarihi Müzesi'nde lepidoptera (kelebekler ve güveler) küratörü Akito Kawahara liderliğindeki araştırma ekibi, 90 ülkeden yaklaşık 2 bin 300 kelebek türüne ait 391 geni sıraladı.

Tanımlanan türlerin yüzde 92'sinin temsil edildiği bu yaşam ağacındaki ilk kelebeklerin baklagil ailesinden bitkilerle beslendiği de tespit edildi.

Kawahara, "Bu, şimdiye kadar parçası olduğum en zor çalışma" diye konuştu:

Dünyanın her yerinden araştırmacının büyük çaba sarf etmesini gerektirdi.

Hakemli bilimsel dergi Nature Ecology & Evolution'da bu ay yayımlanan bulgular, kelebeklerin yaklaşık 101 milyon yıl önce gece otçul güvelerin atalarından geldiğini ortaya koydu.

Bu da ilk kelebekleri Orta Kretase dönemine yerleştiriyor ve dinozorların çağdaşı kılıyor.

Kelebeklerin evrim geçirdikten sonra bugünkü Güney Amerika'ya yayıldığı düşünülüyor. Buna göre bazıları da o zamanlar çok daha sıcak olan ve halen Avustralya'yla bağlantısı olan Antarktika'ya göç etti. 

75-60 milyon yıl önce bugünkü Rusya'ya ulaşan kelebeklerin, daha sonra da Güneydoğu Asya, Ortadoğu ve Afrika Boynuzu'na yayıldığı ifade ediliyor.Hatta o zamanlar ada durumdaki bugünkü Hint yarımadasına da yaklaşık 60 milyon yıl önce ulaştıkları anlaşılıyor.

Araştırmacılara göre kelebeklerin yayılımı, bilinmeyen bir nedenle, milyonlarca yıl önce Ortadoğu'da durdu. Nihayetinde yaklaşık 45-30 milyon yıl önce Avrupa'ya da yayıldılar.

Kawahara, bu duraklama nedeniyle bugün Avrupa'daki kelebek türlerinin dünyanın diğer bölgelerine kıyasla az olduğunu vurguluyor.

Florida Müzesi'nden küratör ve çalışmanın ortak yazarı Pamela Soltis de şu ifadeleri kullanıyor:

Kelebeklerin ve çiçekli bitkilerin evrimi, kaçınılmaz bir şekilde iç içe geçmiş. Aralarındaki yakın ilişki, her iki soyda da dikkate değer bir çeşitlilik sağlamış.

Independent Türkçe, Livescience, EurekAlert

 



Amazon Prime'daki yeni John Wick dizisi nerede yanlış yaptı?

The Continental'da başroldeki Colin Woodell'de Mel Gibson, Ben Robson, Nhung Kate, Ayomide Adegun ve Katie McGrath eşlik ediyor (Peacock/Lionsgate)
The Continental'da başroldeki Colin Woodell'de Mel Gibson, Ben Robson, Nhung Kate, Ayomide Adegun ve Katie McGrath eşlik ediyor (Peacock/Lionsgate)
TT

Amazon Prime'daki yeni John Wick dizisi nerede yanlış yaptı?

The Continental'da başroldeki Colin Woodell'de Mel Gibson, Ben Robson, Nhung Kate, Ayomide Adegun ve Katie McGrath eşlik ediyor (Peacock/Lionsgate)
The Continental'da başroldeki Colin Woodell'de Mel Gibson, Ben Robson, Nhung Kate, Ayomide Adegun ve Katie McGrath eşlik ediyor (Peacock/Lionsgate)

The Continental'ın ikinci bölümü, mini dizinin büyük finaline doğru ilerlerken serinin üzerine inşa edildiği kritik bir bileşeni unutuyor. 

Peacock yapımı prequel (orijinal yapımdaki olayların öncesini anlatan dizi ya da film), izleyicilere suikastçıların konakladığı otelin perde arkasına derinlemesine bir bakış sunuyor. 

John Wick olmadan kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor

70'lerin sonunda geçen The Continental'da, otelin müdürü Cormac'ten intikam almak isteyen genç Winston Scott rolünde Colin Woodell izleyicilerin karşısına çıkıyor.

Dizi aynı zamanda John Wick serisinde Keanu Reeves'in hayat verdiği meşhur suikastçının görünmediği ilk yapım olmasıyla da dikkat çekiyor.

Ana de Armas'ın başrolde olduğu Ballerina'daysa Reeves, konuk oyuncu olarak izleciyle buluşacak. Ancak The Continental, ikonik suikastçı olmadan John Wick evreninde var olmaya çalışırken bir yandan da yavaşlamaya ve karakterleri keşfetmeye çalışıyor. Eleştirmenlerse, The Continantal'ın serinin atmosferini değiştirmesinden pek memnun görünmüyor. 

Çok laf az aksiyon

Mini dizinin ikinci bölümü Ustaya Sadakat, akışı daha da yavaşlatıyor ve Winston'ın oteli basmaya yardım etmeleri için rengarenk bir ekip oluşturmasını merkeze alıyor.

Bu nedenle bölüm çok sayıda diyalog içeriyor ve fonda 1970'lerden harika şarkılar çalıyor. Prequel'in arkasında farklı bir yaratıcı ekip olduğu göz önüne alındığında, diziye kendi tarzlarını getirmeleri son derece normal. Ancak The Continental'ın ikinci bölümünde neredeyse hiç aksiyon sahnesi yok.

İster bire bir dövüşler ister silahlı çatışmalar olsun, John Wick serisinin temel unsurlarından biri olan harika aksiyon sahneleri, "Ustaya Sadakat"te neredeyse hiç yok.

Ocean's 11 gibi

The Continental'ın ikinci bölümünün özünde Ocean's 11 tarzı bir ekip oluşturulması yatıyor. Eleştirmenler bu bölümün, dizinin finaline doğru ilerlerken "dolgu malzemesi" gibi hissettirdiği görüşünde.

Yardımcı oyuncu

Winston'ın etkileyici bir karakter olduğunu kabul eden eleştirmenler, yine de onun gerçek bir kahramandan çok hikayedeki yardımcı oyuncu olduğu görüşünde birleşiyor. 

The Continental'ın ikinci bölümünün hikayeyi renklendirmek için biraz aksiyon katması gerekiyordu ama ne yazık ki bu, eksik olan önemli bir bileşen olarak hem izleyicileri hem de eleştirmenleri hayal kırıklığına uğrattı.

Toplam üç bölümden oluşan The Continental, Amazon Prime'de yayımlanıyor.

Independent Türkçe


2023 Nobel Tıp Ödülü, Katalin Kariko ve Drew Weissman'a verildi

Katalin Kariko ve Drew Weissman (Reuters)
Katalin Kariko ve Drew Weissman (Reuters)
TT

2023 Nobel Tıp Ödülü, Katalin Kariko ve Drew Weissman'a verildi

Katalin Kariko ve Drew Weissman (Reuters)
Katalin Kariko ve Drew Weissman (Reuters)

2023 Nobel Tıp Ödülü, mRNA içerikli Kovid-19 aşısının geliştirilmesini sağlayan çalışmalara imza atan 68 yaşındaki Macar asıllı bilim insanı Katalin Kariko ile 64 yaşındaki ABD'li bilim insanı Drew Weissman'a verildi.

İsveç'teki Karolinska Enstitüsünde düzenlenen basın toplantısında, 2023 Nobel Tıp Ödülü'nü, mRNA içerikli Kovid-19 aşının geliştirilmesine imkan veren çalışmalara imza atan biyokimyager Kariko ve immünolog Weissman'ın kazandığı açıklandı.

Katalin Kariko kimdir?

Katalin Kariko, 17 Ocak 1955'te Macaristan'ın Szolnok şehrinde doğdu.

Üniversite ve doktora eğitimini Szeged Üniversitesi Biyolojik Araştırmalar Merkezi'nde tamamlayan Kariko, mRNA ile ilgili çalışmalarını sürdürebilmek için ABD'nin Philadelphia eyaletinde bulunan Temple Üniversitesi'ne davet edilmesi üzerine bu ülkeye yerleşti.

Almanya merkezli BioNTech'te kıdemli başkan yardımcısı olan Kariko, BioNTech-Pfizer tarafından ortaklaşa geliştirilen Kovid-19 aşısının temelindeki mRNA teknolojisini Weissman ile birlikte geliştirmesiyle tanındı.

Drew Weissman kimdir?

Drew Weissman, 7 Eylül 1959'da ABD'nin Massachusetts eyaletindeki Lexington şehrinde doğdu.

1981'de Brandeis Üniversitesi'nden mezun olan Weissman, 1997'de mRNA ve doğuştan gelen bağışıklık sistemi biyolojisini incelemek için Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin akademik kadrosuna dahil oldu.

Weissman ile Kariko, tanışmalarının ardından birlikte Kovid-19 aşısının temelindeki mRNA teknolojisini geliştirmeye yoğunlaştı.

2022 Nobel Tıp Ödülü'nü Paabo kazanmıştı

2022 Nobel Tıp Ödülü, "soyu tükenmiş homininlerin genomları ile insan evrimine ilişkin keşiflerinden ötürü" 68 yaşındaki İsveçli biyolog Svante Paabo'ya verilmişti.

Paabo, çalışmasında "küçük bir parmak kemiğinin genom verisiyle 30 bin yıl önce yaşayan ve denisovanlar olarak adlandırılan türleri" keşfetmişti.

1901 ila 2022'de 113 Nobel Tıp Ödülü verildi, ödül kazananlardan 12'si kadın.

Nobel Tıp Ödülü'nün en genç kazananı, 1923'te insülinin keşfinden ötürü 32 yaşındaki Frederick G. Banting oldu.

1966'da "tümöre neden olan virüsleri" bularak Nobel Tıp Ödülü'nü kazanan 87 yaşındaki Peyton Rous ise bu ödülü alan en yaşlı bilim insanı olarak tarihe geçti.

Paabo'nun babası Sune Bergström da "prostaglandin" maddesine ilişkin buluşları dolayısıyla 1982 Nobel Tıp Ödülü'nü aldı.

Nobel Ödülleri hakkında

İsveçli Alfred Nobel'in vasiyeti üzerine ölümünden sonra 9 Haziran 1900'de kurulan Nobel Vakfının insanlığa hizmette bulunanlara verdiği ödüller, dünyada en saygın ödüller olarak kabul ediliyor.

Nobel Ödülleri, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, İsveç Akademisi, Karolinska Enstitüsü ve Norveç Nobel Komitesi tarafından, fizik, kimya, edebiyat, barış ve tıp olmak üzere 5 ayrı dalda en başarılı kabul edilen kişiler veya kuruluşlara veriliyor.

Bunlara ek olarak, Nobel Ekonomi Ödülü, 1968'de İsveç Merkez Bankasının Alfred Nobel'in anısına ekonomi dalında da ödül verilmesini kararlaştırmasıyla, ilk kez 1969'da verildi.

Nobel Ödülleri, her yıl Alfred Nobel'in ölüm yıl dönümü olan 10 Aralık'ta düzenlenen törenle sahiplerine teslim ediliyor.

Öte yandan ödüllerin 1901'deki başlangıcından bu yana verilmediği birkaç yıl oldu. Toplamda 49 defa yapılan ödül iptallerinin çoğu Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sırasında gerçekleşti.

Ödül törenleri, Kovid-19 salgını nedeniyle 2020 ve 2021'de de yapılamamıştı.


Yeni The Walking Dead dizisinin kötüsü, zombi virüsünün kaynağını biliyor mu?

6 bölümden oluşan dizide Norman Reedus'a, Clémence Poésy ve Louis Puech Scigliuzzi eşlik ediyor (AMC)
6 bölümden oluşan dizide Norman Reedus'a, Clémence Poésy ve Louis Puech Scigliuzzi eşlik ediyor (AMC)
TT

Yeni The Walking Dead dizisinin kötüsü, zombi virüsünün kaynağını biliyor mu?

6 bölümden oluşan dizide Norman Reedus'a, Clémence Poésy ve Louis Puech Scigliuzzi eşlik ediyor (AMC)
6 bölümden oluşan dizide Norman Reedus'a, Clémence Poésy ve Louis Puech Scigliuzzi eşlik ediyor (AMC)

The Walking Dead: Daryl Dixon'ın 4. bölümündeki önemli bir replik, spinoff'un kötü adamlarının zombi kıyametinin kökeninin ardındaki hikayeyi bildiklerini gösteriyor. 

Genet salgının başlangıcıyla ilgili ne biliyor?

Dizide Genet ve liderlik ettiği savaşçılar, The Walking Dead evrenine yeni eklenen teklikeli bir örgüt. Daryl'a karşı Fransa'daki en büyük tehdit olan bu grup, zombi virüsü ve salgının başlangıcına dair fazlasıyla bilgili görünüyor.

The Walking Dead salgınla başlamamış olsa da seri, kıyametin ilk aşamalarını keşfetmek için izleyicisine fırsatlar sunmuştu.  Bunu dizilerdeki geri dönüşler ve salgının başını Fear the Walking Dead'de göstererek başardı. 

Bununla birlikte seri, birkaç ipucu dışında virüse neyin yol açtığını derinlemesine araştırmaktan kaçındı. Virüsün kökeni 13 yıldır Walking Dead evreninde bir gizem olarak kalmaya devam ediyor. Ancak yeni spinoff'un gösterdiğine göre bu sorunun cevabını bilen birileri olabilir. 

*Bundan sonrası spoiler içerir, bizden uyarması"

The Walking Dead: Daryl Dixon'ın "La Dame de Fer" (Demir Kadın) adlı 4. bölümünde Genet, virüs söz konusu olduğunda başkalarının bilmediği bir şeyi bildiğini ima eden bir yorum yapıyor. 

Genet, Laurent'ın Mesih olduğu iddiasına inanan biriyle konuşurken şöyle diyor:

Zayıflar, itaatkârlar, saflar... Bizi bu belaya bulaştıranlar sizin gibiler.

Genet'nin neyi kastettiği tam olarak açık değil ancak salgından "saf" ve "zayıf" insanları sorumlu tuttuğu ortada.

Sadece spinoff için değil tüm seri için önemli

Genet'nin zombi virüsünün kökeninden haberdar olduğunun ortaya çıkması daha fazla soruya yol açıyor. Eleştirmenlere göre virüsün Fransa'da doğduğu göz önünde bulundurulursa, Genet'nin bu gizemi çözmenin anahtarını taşıyor olması mantıksız değil.

Bu durumda Genet'nin geçmişi sadece Daryl Dixon'ın sonu için değil, bütünüyle The Walking Dead serisi için de önemli olabilir. 

Öte yandan Genet'nin Daryl'ın peşinde olduğu düşünülürse, ikili arasında bir yüzleşme kaçınılmaz görünüyor. Bu gerçekleştiğinde, zombi virüsünün kökeniyle ilgili gerçeği Daryl'a açıklaması için bir şans doğabilir.

The Walking Dead: Daryl Dixon'ın yeni bölümleri pazarları yayımlanıyor.

Independent Türkçe


Yeni Netflix filmi erotizmi ana akım sinemaya geri getirdi

Filmin başrolünde Bridgerton'dan tanınan 28 yaşındaki Britanyalı aktris Phoebe Dynevor var (Netflix)
Filmin başrolünde Bridgerton'dan tanınan 28 yaşındaki Britanyalı aktris Phoebe Dynevor var (Netflix)
TT

Yeni Netflix filmi erotizmi ana akım sinemaya geri getirdi

Filmin başrolünde Bridgerton'dan tanınan 28 yaşındaki Britanyalı aktris Phoebe Dynevor var (Netflix)
Filmin başrolünde Bridgerton'dan tanınan 28 yaşındaki Britanyalı aktris Phoebe Dynevor var (Netflix)

Chloe Domont'un ilk filmi Fair Play, ocakta Sundance Film Festivali'nde büyük yankı uyandıran ilk gösteriminden bu yana övgü dolu eleştirilerle karşılandı. 

80 ve 90'ların erotik gerilimleri gibi

New York'ta geçen film, Phoebe Dynevor ve Alden Ehrenreich'in canlandırdığı iki kişinin hayatlarını karmaşık bir şekilde kesiştiriyor. İkilinin hikayesi, romantik bir ilişkinin inceliklerini keşfederken gelişiyor. 

Bazıları filmi 1980 ve 1990'ların yok olmaya yüz tutmuş "erotik gerilim"lerine benzetti.

Netflix, filmin konusunu kısaca şöyle özetliyor:

Kıran kırana rekabetin yaşandığı yatırım fonunda gerçekleşen beklenmedik bir terfi, yeni nişanlanmış genç çiftin arasındaki romantizmi öldürür ve onları ayrılığın eşiğine getirir.

Fair Play arzu, zenginlik ve kıyasıya kariyer seçimlerini derinlemesine inceliyor ve günümüz filmlerinde pek rastlanmayan en mahrem sahneleri göstermekten çekinmiyor.

Yönetmen Domont, Collider'dan Steve Weintraub'a verdiği röportajda finansörlerin ve yapım ekibinin, ilişkinin daha "fiziksel" yönlerini göstermekten çekinmeyen senaryoyu ilk okuduklarında nasıl tepki verdiklerini anlattı.

36 yaşındaki yönetmen sözlerine şöyle başladı:

Dürüst olmak gerekirse, bu filmi hemen anlayan, vizyonumun arkasında duran ve şaşırtıcı bir şekilde sorgulamayan yapımcılar ve finansörlerle tanıştığım için kendimi gerçekten şanslı ve minnettar hissediyorum.

"O sahnelerin önemini anladılar"

Filmin cinsel doğası konusunda geri adım atmak zorunda kalacağını düşündüğünü anlatan Domont, sözlerini şöyle sürdürdü:

Ama öyle olmadı. Bunlar yaptığım filmi anlayan, o sahnelerin önemini ve keşfettiğim güç dinamiği mücadelesine nasıl hitap ettiğini anlayan insanlardı. Film için doğru insanları bulmuş olmam da bunu benimle birlikte yapmalarından kaynaklanıyordu.

100 üzerinden 86 puanda

Sinema yazarlarından olumlu yorumlar alan Fair Play, eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da 100 üzerinden 86 gibi yüksek bir puana sahip. 

139 eleştirmenden 120 tanesi filmle ilgili olumlu yorumlarda bulundu.

Fair Play, 6 Ekim'de Netflix'te gösterime girecek.

Independent Türkçe


Helen Mirren, Yahudi olmayan oyuncuların Yahudileri canlandırmasını değerlendirdi

(Embankment Films)
(Embankment Films)
TT

Helen Mirren, Yahudi olmayan oyuncuların Yahudileri canlandırmasını değerlendirdi

(Embankment Films)
(Embankment Films)

Helen Mirren, yakında gösterime girecek filmde Golda Meir'ı canlandırmasına gelen tepkilerin ardından, bazı kişilerin "Jewface" (Yahudi birini, klişe bir şekilde tasvir ederken kullanılan teatral makyaj -ed.n.) yapılmasından neden rahatsız olduğunu "anlayabildiğini" itiraf etti.

Britanyalı oyuncu, yönetmen Guy Nattiv'in yeni biyografi filmi Golda'da eski İsrail Başbakanı'nı canlandıracak. Öte yandan rolü Mirren'ın canlandıracağı açıklandığında, Yahudi olmayan bir oyuncunun Yahudi bir tarihi figürü oynamasına dair eleştirilerle karşılaşılmıştı.

30 Eylül Pazar günü Sunday with Laura Kuenssberg'e konuk olan Mirren'a, oyuncuların "Jewface" yapmasının yanı sıra Maestro'da besteci Leonard Bernstein'ı canlandırırken protez burun takan Bradley Cooper'a yakın zamanda gelen tepkiler soruldu.

Mirren, "Sanırım anlayabiliyorum ama bazen de anlayamıyorum çünkü bu odada kimin Yahudi olduğunu anlayamıyorum" dedi.

Hepimiz harika bir karışımız ve kesinlikle Kirk Douglas'ın bir Viking'i oynamasıyla ilgili sorunum yok. Kirk Douglas, Yahudiydi. Bence tüm mesele, belirli bir ırkı oynadığınız için belirli bir fizyonomiye bürünülmesi. Bunun rencide edici bir yanı var. Öte yandan Leonard Bernstein'ı oynuyorsanız ve Leonard Bernstein gerçekten böyle görünüyorsa, bilirsiniz, belki de bu iyi bir fikirdir. Dediğim gibi burada çok hassas bir denge var.

Golda'da "İsrail'in Demir Leydisi" diye de bilinen Meir ve 1973'te başlayan Yom Kippur Savaşı sırasında almak zorunda kaldığı kararlar anlatılıyor.

Mirren, Golda'da Meir rolünde (Embankment Films)
Mirren, Golda'da Meir rolünde (Embankment Films)

Daha önce Meir rolüne seçilmesini ele alan Mirren "Rolü kabul etmeden önce aklımda kesinlikle soru işareti vardı" demişti.

[Meir], İsrail tarihinde çok önemli bir kişi. Ben de 'Bak Guy, ben Yahudi değilim ve bunu düşünmek istersen ve farklı bir tarafa yönlmeye karar verirsen darılmam. Bunu kesinlikle anlarım' dedim. Ama Guy bu rolü oynamamı çok istedi ve bu yola çıktık.

Mirren "Bu tartışmanın yapılması gerektiğine inanıyorum, tamamen meşru bir tartışma. [Ama] bilirsiniz, Yahudi olmayan biri bir Yahudi'yi oynayamayacaksa, Yahudi olan biri Yahudi olmayan birini oynayabilir mi?" diye eklemişti.

Maureen Lipman, Mirren'ın role seçilmesini eleştiren yıldızlardan biriydi. Yahudi oyuncu "Helen harika olacak. İyi bir oyuncu, seksi ve zeki. Role uygun görünüyor" demişti.

[Ama] benim görüşüm ve bu yalnızca bir görüş; eğer karakterin ırkı, inancı ya da cinsiyeti tasviri yönlendiriyor ya da tanımlıyorsa, o zaman doğru (şemsiye [terim] olmadığından) etnik köken öncelikli olmalıdır.

Golda, 6 Ekim Cuma günü Birleşik Krallık sinemalarında gösterime girecek.

Independent Türkçe


Emekli NASA astronotu Olivas: İnsanlar, nasıl Ay'a gidebileceğimizi anlamakta zorluk çekiyor

(Arşiv-AA)
(Arşiv-AA)
TT

Emekli NASA astronotu Olivas: İnsanlar, nasıl Ay'a gidebileceğimizi anlamakta zorluk çekiyor

(Arşiv-AA)
(Arşiv-AA)

Emekli NASA astronotu John Danny Olivas ve Avrupa Uzay Ajansı (ESA) astronotu Hollandalı Andre Kuipers, Uzay Kaşifleri Derneğince (ASE) Gökmen Uzay Havacılık Eğitim Merkezi'nin (GUHEM) ev sahipliğinde Uludağ'daki Bursa Business School'da düzenlenen "Planetary Congress" (Gezegen Kongresi) kapsamında, uzaydaki tecrübelerine dair değerlendirmede bulundu.

Türkiye'nin uzay programı alanındaki çalışmalarıyla ilgili Emekli NASA astronotu Olivas, uzayın, ülkelere getirdiği fırsatları anlaması açısından Türk hükümetinin takdir edilmesi gerektiğini söyledi.

Olivas, Türk astronotların şu anda gelecek neslin mühendislerine ve bilim insanlarına ilham verecek şekilde uzaya gitmek için hazırlandıklarını belirterek, bunun sadece uzay topluluğuna değil Türk halkına da pek çok açıdan fayda getireceğini, bilim, altyapı, teknoloji ve kabiliyet açısından gelişme yaşanacağını dile getirdi.

Uzaydan Dünya'ya baktığında sınırların sadece su ile kara arasında olduğunu görmenin kendisini çok etkilediğini vurgulayan Olivas, tecrübesini şöyle anlattı:

Dünya'dayken kendimiz sınırlar yaratıyoruz. Tanımladığımız ülkeler, eyaletlere ve şehirlere ayrılıyor. Bu sınırların, bazen insanların birbirini dinlememesine, kriz oluşturmasına neden olması üzücü. Benzerliklerimizden daha çok farklılıklarımıza odaklanmak istiyoruz. Uzaydan Dünya'ya doğru baktığımızda tek gördüğümüz, hayvan aslında insanlar. Kendimizi canlı türlerinin bir üyesi olarak gördüğümüzde, hepimizin bu gezegende birlikte olduğumuzu anladığımızda ve sınırların yalnızca zihinlerimizde oluşturduğumuz şeylerden biri olduğunu fark ettiğimizde belki de birlikte barış ve uyum içinde çalışmayı başarırız.

"Uzaydaki görüntü nefes kesici"

Olivas, uzaydaki görüntünün nefes kesici ve hayata bakış açısını değiştirici olduğuna işaret ederek, bu tecrübeyi artırıp diğer insanların da uzayı görerek bu hissiyatı eve, sevdiklerine götürmesini sağlayabileceklerini ifade etti.

Böyle bir dünyaya giderek yaklaştıklarını aktaran Olivas, "Uzay turizminin destekçilerindenim. Ticari uzayı da destekliyorum. Ne kadar insan bizim elde ettiğimiz bu ayrıcalık fırsatına ulaşırsa, Dünya'daki yaşam o kadar iyi olacaktır diye düşünüyorum." şeklinde konuştu.

Olivas, bazı kişilerin Ay'a gidilip gidilmediğine dair şüphelerine ilişkin insanoğlunun bilgi eksikliğinden kaynaklanan boşlukları, açıklayabileceği şeylerle doldurma eğiliminde olduğunu söyledi.

"İnsanlar, Ay'a gidebileceğimizi anlamakta nasıl zorluk çekiyor?"

İnsanların Ay'a gitmediğine inananlara karşı saygısızlık etmek istemediğini belirten Olivas, şu ifadeleri kullandı:

İnsanlar, nasıl Ay'a gidebileceğimizi anlamakta zorluk çekiyor, bu zor gözüküyor ama bunu yaptık ve tekrar da yapacağız. Hiçbir zaman Ay'a gitmediğimize, bunun Hollywood stüdyosunda yapıldığına, hatta Dünya'nın düz olduğuna inananların yolunun değişmesinin imkanı yok. Bu nedenle ben bilimi ve teknolojiyi anlayıp, takdir etmeyi seçenlerle yan yana olmayı tercih ederim. Onların bizi desteklediği gibi ben de yapabildiğim kadar onları destekleyebilirim.

"Hepimiz aynı uzay mekiğindeki astronotlarız"

ESA astronotu Hollandalı Kuipers, Türkiye'de birkaç kez tatil amaçlı bulunduğunu ve Kongre için 4. kez geldiğini anlatarak, Türkiye'nin de artık büyük nüfusu ve teknolojik gelişmeleriyle uzay ailesinin bir parçası olduğuna dikkati çekti.

Kuipers, Türkiye'nin uzaydaki uydu faaliyetlerinin yanı sıra yakın zamanda bir Türk astronotu da uzaya göndereceğine işaret ederek, ASE'nin Gezegen Kongresi'nin, uluslararası ortakların birlikte Dünya'nın yararı için çalışmasının en güzel örneği olduğunu ve Türkiye'nin de bunun parçası olmasından mutluluğunu dile getirdi.

Uzaydan Dünya'ya bakmanın güzelliği ve faydalı çalışmalar yapılması dolayısıyla astronot olmak istediğini belirten Kuipers, uzaya gitmenin harika olduğunu ama çok çalışarak pek çok deney de yapmaları gerektiğini söyledi.

Kuipers, iki misyon kapsamında yaklaşık 204 gün uzayda kaldığını ve rahatlamak için de zamanı olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

Güzel gezegene bakmaktan keyif alma şansımız da var. Evrene bakıyoruz ve birçok güzel şey görüyoruz. Uluslararası bir grubun parçası gibi hissediyoruz. Çok kısıtlı kaynakları olan bir gezegenimiz var, çok dikkatli olmalıyız. Uzayda olmak çok tatmin edici çünkü bilim ve teknoloji alanında çok iyi çalışmalar yapıyoruz. Ama aynı zamanda gezegenin nasıl kırılgan ve güzel olduğunu görüyoruz, ona çok dikkat etmeliyiz. Hepimiz dostuz ve aynıyız. Hepimiz aynı uzay mekiğindeki astronotlarız.

İnsanların Ay'a gitmesine ilişkin Kuipers, Türkiye dahil pek çok ülkede olduğu gibi iyi eğitimli, fizik, kimya gibi alanların nasıl işlediğini bilenlerin gerçeğin de ne olduğunu bildiğine işaret etti.

Kuipers, her zaman bir şeylere inanmayan ve yeni şeyler öğrenmek istemeyen insanlar olacağını belirterek, "Dünyanın düz olduğuna inananlar da vardı, böyle olmadığını kendin de öğrenebilirsin. Bu, her zaman böyle oldu. Uzaya kimin gittiği önemli değil. Uzaya gidecek Türk astronotlar da 'yalan söylüyorsunuz' diye sorularla karşılaşabilir ve maalesef bununla yaşamak zorundayız." ifadesini kullandı.

Daha fazla insanın ticari uçuşlarla ve uzay turizmiyle uzaya gidebileceğini ve böylece uzay konusunun daha da normalleşebileceğini belirten Kuipers, sadece Dünya'nın düz olduğunun bilindiği bir dönemde yaşanılmadığını ve o dönemki insanların da yıldızlara bakıp değişimi anlayacak kadar zeki olduklarını anlattı.

Kuipers, yıllardır alınan eğitimle ve bilgi birikimiyle artık herkesin sistemin nasıl çalıştığını bildiğini kaydederek, daha fazla insanın uzaya gitmesiyle daha fazla kişinin uzayı görüp konuşabileceğini ve inanmayanların da giderek kendisinin tanık olmasının en iyi şey olacağını dile getirdi.

"Asla vazgeçmeyin"

Astronot olmak isteyenlere Kuipers, "Bir şeye ulaşmak istiyorsanız, bir tutkunuz varsa, her çocuk bunun için uğraşmalı. Ne hakkında tutkulu olduğunuz fark etmez, müzik, teknoloji, bilim veya dil olabilir. Elinizden gelenin en iyisini yapın. Çocuklar; düzenli uyuyun, sağlıklı yemek yiyin, okulda ve derslerinizde iyi olun, egzersiz yapın. Tüm bunlar çok önemli. ve asla vazgeçmeyin, deneyin, işe yaramazsa başka bir şey denemeye yönelin ama her zaman deneyin." tavsiyesinde bulundu.

Kuipers, uzay hakkında çalışmak isteyenlere de 10 yıl sonra nerede olmak istediklerini ve hangi adımları atmaları gerektiğini düşünmelerini söyleyerek, en önemli şeyin vazgeçmemek olduğunu kaydetti.


Suudi Arabistan çölünde keşfedilen deve figürleri araştırmacıları şaşırttı

Araştırma ekibi fotoğrafladıkları oymaları netleştirmek için üzerlerine bilgisayarda beyaz çizgiler çizdi (Maria Guagnin)
Araştırma ekibi fotoğrafladıkları oymaları netleştirmek için üzerlerine bilgisayarda beyaz çizgiler çizdi (Maria Guagnin)
TT

Suudi Arabistan çölünde keşfedilen deve figürleri araştırmacıları şaşırttı

Araştırma ekibi fotoğrafladıkları oymaları netleştirmek için üzerlerine bilgisayarda beyaz çizgiler çizdi (Maria Guagnin)
Araştırma ekibi fotoğrafladıkları oymaları netleştirmek için üzerlerine bilgisayarda beyaz çizgiler çizdi (Maria Guagnin)

Arkeologlar, Suudi Arabistan'ın Nefud çölünün güney sınırına yakın bir kayanın üzerinde şaşırtıcı deve tasvirleri keşfetti.

Tasvirlerde bölgede binlerce yıl önce yaşayan, nesli tükenmiş bir yabani deve türü görülüyor.

Öte yandan bu kayadaki eski oymaların üzerine yenileri de yapıldığı için deve tasvirlerini hangi kültürün ne zaman ürettiğini bulmak epey zor.

Almanya'daki Max Planck Jeoantropoloji Enstitüsü'nden doktora sonrası araştırmacı Maria Guagnin, kum tepelerindeki bu kayayı bulmanın da son derece zor olduğunu ifade etti.

Hakemli bilimsel dergi Archaeological Research in Asia'da yayımlanan makalenin de başyazarı olan Guahnin, "Yüzeydeki çıkıntılar birçok farklı döneme ait kaya sanatı örnekleri içeriyor" diye konuştu:

Oymaların çeşitli aşamalarda yapıldığını ve stillerinin de farklı olduğunu görebilirsiniz.

Araştırmacıların tespit ettiği üç kaya çıkıntısında her birinin tamamlanmasının yaklaşık 10 ila 15 gün sürdüğü düşünülen 21 oyma mevcut. Bunlar arasında at ve eşek figürleri de var.

Araştırmaya göre, yakınlardaki kalıntıların radyokarbon tarihlemesi, bu bölgenin Pleistosen (11 bin ila 2,6 milyon yıl öncesi) ve Orta Holosen (5 bin ila 7 bin yıl öncesi) arasında defalarca yerleşimcilere ev sahipliği yaptığını gösteriyor.

Hayvanların kürklerini ve cinsiyetlerini tasvir eden oymaların natüralist stili de onların ne zaman yapıldığına dair ipuçları veriyor.

Guagnin, "Güzelce oyulmuş develerin en dikkat çekici yanı, çoğunun erkek olması" ifadelerini kullandı:

Oymalardan bazıları, erkek devenin ağzından sarkan dullalarını (erkek develerin dişileri cezbetmek için kullandığı bir organ) gösteriyor.

Araştırmacılar bu bilgiye dayanarak oymaların çiftleşme mevsiminde yapılmış olabileceğini öne sürüyor. Uzmanlara göre develerin çiftleşme zamanları kasım ve mart ayları arasında.

Oymaların bu bölgede keşfedilmesi arkeologları özellikle şaşırtıyor. Araştırma ekibi söz konusu bölgenin önemini anlamak için daha fazla araştırma gerekeceğini belirtiyor.

Endişelenmenize gerek yok, sadece dişileri etkilemeye çalışıyor. 🐫 😍

Bu, devenin dili değil. Damağı!

"Dulla" olarak da bilinen bu yapıyı havayla dolduran develer, dişileri etkilemek için ağızlarından dışarı çıkarıp sallarlar. Bu sayede eşleşme şanslarını arttırırlar. 😲 pic.twitter.com/rVCKyq4p9V

Guagnin, "Bilinen bir su kaynağı yok, dolayısıyla insanları buraya getiren başka bir şey olabilir" diyor:

Belki de başka bir yere giderken duraklama noktası oldu. Önemli bir yer olmalı ama henüz bunun nedeninden emin değiliz.

Yine araştırmacıların mekanla ilgili bazı tahminleri var. Guagnin bu oymaların bir çeşit buluşma noktası olabileceği düşüncesinde.

"Altlarında ateş mi yakıyorlardı, ziyafet mi çekiyorlardı, yoksa sadece bakıyorlar mıydı?" diyen bilim insanı, sözlerini şöyle sürdürdü:

Kaya sanatının işlevi, yalnızca sembolizm ve inanç değildir. Bu, aynı zamanda alanı işaretlemenin de bir yoludur. 'Burada buluşacağız' demektir.

Oymaların arkeolog ekibini şaşırtan bir diğer yanı da olağanüstü boyutlarıydı.

Ekip, bu tasvirlerin dünyada bugüne ulaşabilmiş en eski büyük ölçekli kabartmalar olabileceği görüşünde.

Guagnin, "Kesinlikle büyüleyiciler ve onları epey aşınmış halde gördüğümüzü düşünürsek orijinal alan kesinlikle akıllara durgunluk verici olmalı" dedi:

Gerçek boyuttaki develer ve atlar üst üste iki ya da üç kat halindeydi. Neolitik dönemde burası kesinlikle büyüleyici bir yer olmalı.

Independent Türkçe


Robert Kennedy’nin eşi güçlü kadınlara hayran

Robert Kennedy’nin eşi güçlü kadınlara hayran
TT

Robert Kennedy’nin eşi güçlü kadınlara hayran

Robert Kennedy’nin eşi güçlü kadınlara hayran

ABD’li aktrist Robert F. Kennedy Jr.’ın eşi Cheryl Hines, Hillary Clinton ve Michelle Obama gibi güçlü ve ilham verici kadınlara olan hayranlığını dile getirdi. Kocası gelecek yıl cumhurbaşkanlığı seçimini kazanırsa Cheryl ‘First Lady’ unvanını alacak. Cheryl, Beyaz Saray’da bu unvanı elinde tutarken kendisinden önceki diğerleri gibi örnek bir kişi olmak istediğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Cheryl, Kennedy ailesinin trajik geçmişine rağmen kocasına Gizli Servis koruması sağlamayı reddeden ABD Başkanı Joe Biden hakkında konuşurken sözlerini esirgemiyor.

Cheryl, reddetmesinin hayal kırıklığı yarattığını ve çok üzücü olduğunu düşünüyor. İki hafta önce Beverly Hills Kaliforniya’da, Demokrat adaylık için başkanlık yarışına bağımsız olarak girmek isteyen kocasının yanında silahlı bir kişi bulunmasıyla yaşananları hatırlatıyor.


Oxford: Makine öğrenimini uydulara entegre etmeyi araştırıyoruz

Şu anda uyduların çoğu sadece veri toplayıp Dünya'ya gönderebiliyor ve karar veremiyor ya da değişiklikleri tespit edemiyor (AP)
Şu anda uyduların çoğu sadece veri toplayıp Dünya'ya gönderebiliyor ve karar veremiyor ya da değişiklikleri tespit edemiyor (AP)
TT

Oxford: Makine öğrenimini uydulara entegre etmeyi araştırıyoruz

Şu anda uyduların çoğu sadece veri toplayıp Dünya'ya gönderebiliyor ve karar veremiyor ya da değişiklikleri tespit edemiyor (AP)
Şu anda uyduların çoğu sadece veri toplayıp Dünya'ya gönderebiliyor ve karar veremiyor ya da değişiklikleri tespit edemiyor (AP)

Makine öğrenimi modelleri yalnızca Dünya'da eğitilmekle kalmıyor, aynı zamanda uydularda çalışmak üzere uzaya da ulaşacak gibi görünüyor.

Oxford Üniversitesi'ndeki araştırmacılar ilk kez bir makine öğrenimi modelini doğrudan uzayda eğiterek, afet müdahale kapasitesinden orman koruma girişimlerine kadar gerçek zamanlı uzay tabanlı izlemede devrim yaratma potansiyelini ortaya koydu.

Oxford Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü'nden Doktora Öğrencisi Vit Ruzicka, Şarku’l Avsat'a verdiği özel röportajda özellikle sensörleri etkileyebilecek zorlu ortamlarda, makine öğrenimi modelinin, bildiklerini yeni bir şeye uyarlama becerisini ortaya koyduğunu belirtti.

Yeni ne var?

Tarihsel olarak, uyduların görevi öncelikle veri toplamakla ilişkilendirilir ve bu verilerin daha sonra gerekli analitik işlemler için Dünya'ya iletilmesi gerekir. Bu süreç, doğası gereği, bazen saatlerden günlere kadar uzayabilen geniş zaman dilimleri gerektirir. Bu gecikme, özellikle de ani doğal afetlerin ardından olduğu gibi hızlı ve esnek müdahalelerin çok önemli olduğu durumlarda, bilgi toplama ve istenen sonuçları elde etme konusunda sınırlamalar getirmektedir.

Oxford Üniversitesi ekibi, bu sınırlamaların üstesinden gelmek için uyduların uzayda doğrudan, hızlı ve gerçek zamanlı kararlar almasını sağlamak üzere çalışıyor.

Araştırmacılar, bulut örtüsündeki değişiklikleri havadan çekilen görüntülerden tespit etmek için basit bir modeli Dünya'da eğitmek yerine doğrudan uydu üzerinde eğittiler. Model, seyrek örnekli öğrenme adı verilen bir yaklaşıma dayanıyordu; bu yaklaşım, modelin eğitmek için yalnızca birkaç örneğe sahip olduğunda aranacak en önemli özellikleri öğrenmesine olanak tanıyor. Ana avantajı, verilerin daha küçük temsillere sıkıştırılarak modelin daha hızlı ve verimli hale getirilebilmesi olarak öne çıkıyor.

(Fotoğraf) Makine öğrenimi modeli yalnızca Dünya'da eğitilmekle kalmayacak, aynı zamanda uydularda çalışmak üzere uzaya da ulaşacak (Oxford Üniversitesi)

"RaVAEn" modeli

Bu model, ilk olarak büyük görüntü verilerini sıkıştırılmış 128 basamaklı bir vektör formatına dönüştürerek çalıştığı için uzay teknolojisi verimliliğini temsil ediyor.

Hüneri hız kabiliyeti ile vurgulandı

Beta aşamasında, model bin 300'den fazla görüntüden oluşan büyük ölçekli bir veri kümesi üzerinde sadece bir buçuk saniyede o kadar hızlı eğitildi ki, sonraki testler etkinliğini kanıtladı. Yeni veriler sağlandığında, RaVAEn yaklaşık 450 futbol sahası büyüklüğündeki geniş alanlardaki bulut desenlerini saniyenin çok küçük bir bölümünde tanımlayabildi.

Araştırmacılar, bulut örtüsündeki değişiklikleri havadan çekilen görüntülerden tespit etmek için basit bir modeli Dünya'da eğitmek yerine doğrudan uydu üzerinde eğittiler.

Model, seyrek örneklemli öğrenme adı verilen ve eğitilecek yalnızca birkaç örnek varken aranacak en önemli özellikleri öğrenmesini sağlayan bir yaklaşıma dayanıyordu. Ana avantajı, verilerin daha küçük temsillere sıkıştırılarak modelin daha hızlı ve verimli hale gelmesi olarak öne çıkıyor.

Projelerinin gelecekte gün ışığına çıkmasını ümit eden araştırmacılara göre model, önemli değişikliklerle (seller, yangınlar ve ormansızlaşma gibi) doğal değişiklikleri (seller, yangınlar ve ormansızlaşma gibi) otomatik olarak ayırt edebilen daha gelişmiş modeller geliştirmek amacıyla farklı görevleri yerine getirmek ve diğer veri türlerini kullanmak için kolayca uyarlanabilir.


Tatlandırıcılar kalp krizi ve felce neden olabilir mi?

Stevia bitkisinde bulunan eritritol kalp krizine neden olabilir (Reuters)
Stevia bitkisinde bulunan eritritol kalp krizine neden olabilir (Reuters)
TT

Tatlandırıcılar kalp krizi ve felce neden olabilir mi?

Stevia bitkisinde bulunan eritritol kalp krizine neden olabilir (Reuters)
Stevia bitkisinde bulunan eritritol kalp krizine neden olabilir (Reuters)

Yeni bir çalışma, şekerin en popüler doğal alternatiflerinden biri olan stevia bitkisinin, insanlarda en önemlisi kalp krizi olmak üzere ciddi sağlık sorunları yaşamasına neden olabileceğini ortaya çıkardı.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığı habere göre, yürütülen çalışmada, stevia bitkisinde bulunan ve yapay tatlandırıcı olarak bilinen eritritol ile kanın pıhtılaşması, kalp krizi ve felç arasında bir ilişki olduğu kanıtlandı.

Eritritol, birçok meyve ve sebzede doğal olarak bulunan, şeker tatlılığının yüzde 70’ine sahip bir tadı bulunan ve kalorisiz olarak kabul edilen şeker alkolü olarak biliniyor.

Araştırma ekibi, kandaki bilinmeyen kimyasallar arasında kalp krizi, felç ve ölüme neden olabilecek risk enzimlerini bulmak için 2004 ile 2011 yılları arasında toplanan kalp hastalığı risk faktörleri olan bin 157 ABD’linin kanını analiz etti.

Araştırmacılar, eritritolün bu bağlamda önemli bir rol oynadığını buldu.

Araştırma ekibi, bunu doğrulamak için ayrıca ABD’deki 2 bin 100’den fazla kişiden alınan başka kan örneklerini ve 2018 yılına kadar Avrupa’daki meslektaşları tarafından alınan 833 örneği daha test etti.

Katılımcıların yaklaşık dörtte üçünde koroner arter hastalığı veya yüksek tansiyon, yaklaşık beşte birinde ise diyabet olduğu görüldü.

Bunların yarıdan fazlası 60’lı ve 70’li yaşlarındaki erkeklerdi.

Araştırmacılar, daha yüksek eritritol düzeylerinin, 3 yıl içinde kalp krizi, felç veya ölüm riskinin artmasıyla ilişkili olduğunu da tespit etti.

Araştırmacılar, diyabet gibi kalp hastalığı için risk faktörleri olan kişilerin, kanlarında yüksek düzeyde eritritol olması durumunda kalp krizi veya felç geçirme olasılığının iki kat daha fazla olduğunu belirttiler.

Nature dergisinde yayınlanan çalışma makalesinde, “Kandaki eritritol düzeyindeki her yüzde 25’lik artış, kalp krizi ve felç riskinde iki kat artışla ilişkilidir” ifadeleri kullanıldı.

scdfrg
Stevia bitkisi (Reuters)

Cleveland Clinic Hastanesi’ne bağlı Lerner Araştırma Enstitüsü Kardiyovasküler ve Metabolik Bilimler Bölümü Başkanı Dr. Stanley Hazen şunları söyledi;

“Çalışmada büyük bir rol oynuyormuş gibi görünen bu maddeyi bulduk, ama ne olduğunu bilmiyorduk. Sonra bunun bir tatlandırıcı olan eritritol olduğunu keşfettik. İnsan vücudu doğal olarak eritritol üretiyor, ancak düşük miktarlarda. Bu ölçülen seviyeleri açıklamıyor.”

Eritritolün ‘trombozu artırdığını’ veya kanda pıhtılaşmayı tetiklediğini söyleyen Dr. Hazen açıklamasını şöyle sürdürdü;

“Pıhtılaşma, kalp krizi ve felç riski taşıyan kişiler için (mevcut kalp hastalığı olan kişiler veya diyabetli kişiler gibi) daha fazla çalışma yapılana kadar ‘eritritolden uzak durun’ demek için yeterli veri bulunduğunu düşünüyorum.”

Çalışma ekibi, eritritolün sağlık üzerindeki potansiyel etkisi konusunda daha geniş ve derinlemesine çalışmalar yapılması gerektiğine dikkat çekti.

Bu madde şu anda yaygın olarak mevcut ve Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) ve ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından genel olarak güvenli bir madde olarak sınıflandırılıyor.