MS'e neden olan virüse karşı ilk aşı geliştiriliyor: Beyin iltihabını engelleyecek

Epstein-Barr virüsü, halk arasında uçuk virüsleri diye bilinen Herpes ailesine mensup (Pixabay)
Epstein-Barr virüsü, halk arasında uçuk virüsleri diye bilinen Herpes ailesine mensup (Pixabay)
TT

MS'e neden olan virüse karşı ilk aşı geliştiriliyor: Beyin iltihabını engelleyecek

Epstein-Barr virüsü, halk arasında uçuk virüsleri diye bilinen Herpes ailesine mensup (Pixabay)
Epstein-Barr virüsü, halk arasında uçuk virüsleri diye bilinen Herpes ailesine mensup (Pixabay)

Bilim insanları, Multiple Skleroz'a (MS) neden olduğu kanıtlanan öpücük hastalığına karşı geliştirilen ilk aşıda önemli bir aşama kaydetti.

Öpücük hastalığının ardındaki Epstein-Barr virüsünün MS'in yanı sıra bazı kanser türleriyle de ilişkili olduğu biliniyor. Söz konusu virüs, sıklıkla öpücük sırasında tükürük yoluyla yayılıyor ve bu yüzden de neden olduğu enfeksiyon halk arasında öpücük hastalığı diye adlandırılıyor.

En sık gençlerde ve genç erişkinlerde görülen virüs, yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık gibi belirtilerle ortaya çıkıyor. Hastalık belirtileri tipik olarak bir ila iki ay sürüyor.

Bilim insanlarının son bulgularına göre virüsün ağır sonuçları arasında MS de var. MS, beyinde ve omurilikte, mesajları taşıyan sinir telleri etrafındaki koruyucu kılıfı etkiliyor. Genellikle 20'li veya 30'lu yaşlarında teşhis konan hastalar, konuşma ve yürüme güçlüğü çekecek hale gelebiliyor.

Buna rağmen Epstein-Barr virüsüne karşı geliştirilmiş herhangi bir aşı mevcut değil.

Avustralya'daki QIMR Berghofer Tıbbi Araştırma Enstitüsü'nden bilim insanlarıysa ilk aşıyı geliştirme yolunda emin adımlarla ilerliyor.

Ekip fareler üzerinde yaptıkları deneyde, vücudun bağışıklık sisteminin işleyişinde kilit rol oynayan lenf düğümlerini hedef alan bir aşı tasarlamayı başardı.

Bu aşı, virüsle mücadele edecek uzun ömürlü antikorlar ve T hücreleri üretmekle kalmadı, aynı zamanda virüsle ilişkili tümörlerin büyümesine karşı koruma sağlayan bir bağışıklık tepkisini de tetikledi.

Deneysel tasarım, virüsün aktivitesini erkenden engelleyerek, MS'e yol açabilecek beyin iltihabı gibi ikincil sorunların meydana gelmesini de engelliyor gibi görünüyor.

Araştırma ekibinden immünolog Rajiv Khanna, "Bağışıklık sisteminin bir diğer kolu olan T hücrelerini antikorlarla birleştirdik. Bu yeni formülasyon hem antikorları hem de T hücrelerini tetikleyecek" diye konuştu.

Bu virüsle bağlantılı hastalıklara karşı uzun vadeli koruma sağlamak için sadece antikorlara değil, aynı zamanda T hücrelerinin oluşturduğu bağışıklık tepkisine de ihtiyaç var. Bu artık çok iyi anlaşıldı.

Öte yandan uzmanlar, aşının henüz yalnızca fareler üzerinde denendiğini de hatırlatıyor.

Ekip yakın zamanda insanlı deneylere geçmek için yeterli fonu toplamakla meşgul.

Her şey yolunda giderse bu klinik deneyler 2024'te başlayabilir.

Independent Türkçe, Science Alert, New Atlas



Flamingoların suda girdaplar yaratarak avlandığı keşfedildi

Flamingolar ayaklarını ve gagalarını kullanarak avlarını girdaplara hapsediyor (Pexels)
Flamingolar ayaklarını ve gagalarını kullanarak avlarını girdaplara hapsediyor (Pexels)
TT

Flamingoların suda girdaplar yaratarak avlandığı keşfedildi

Flamingolar ayaklarını ve gagalarını kullanarak avlarını girdaplara hapsediyor (Pexels)
Flamingolar ayaklarını ve gagalarını kullanarak avlarını girdaplara hapsediyor (Pexels)

Flamingoların su altında küçük hortumlar yaratarak avlarını yakaladığı bulundu. 

Suda tek ayak üzerinde durmalarıyla bilinen flamingolar, başlarını aşağı doğru eğerek sığ sulardaki avlarını yakalıyor. Bu hayvanlar küçük kabuklular, böcekler, mikroskobik algler ve tuzlu su karidesleri gibi canlılarla besleniyor.

Kaliforniya Üniversitesi Berkeley kampüsünden biyolog Dr. Victor Ortega-Jiménez, birkaç yıl önce hayvanat bahçesinde flamingoların beslenmesini izlerken suyun altında neler olduğunu merak etmiş. 

Flamingoların sudaki küçük canlıları süzerek yiyen "süzerek beslenenler" sınıfında yer aldığı bilinse de nasıl bir mekanizmanın işlediği gizemini koruyordu. 

Dr. Ortega-Jiménez ve ekip arkadaşları bu soruyu yanıtlamak adına ABD'deki Nashville Hayvanat Bahçesi'ndeki flamingolarla bir deney yürttü.

Hayvanlara sığ bir akvaryumda beslenmeyi öğreten araştırmacılar, yüksek hızlı kameralarla davranışlarını takip etti. Kuşlar beslenirken suyun akışını ölçmek ve bunu görselleştirmek için oksijen kabarcıkları oluşturup suya yiyecek parçacıkları eklediler. 

Ekip daha sonra flamingo kafasının ve ayaklarının üç boyutlu modellerini oluşturarak kuşun sudaki hareketlerinin mekaniğini anlamaya çalıştı.

Bulguları hakemli dergi PNAS'te 12 Mayıs Pazartesi günü yayımlanan çalışmada flamingoların ayaklarını ve gagalarını kullanarak su altında küçük hortumlar veya girdaplar yarattığı saptandı. Bu hızlı girdaplar sayesinde sudaki canlılar flamingolardan kaçamıyor. 

Flamingolar ilk başta sudaki perdeli ayaklarını kaldırarak besin içeren tortuları sıkıştırıyor. Ayaklarını açıp ileri doğru ittiklerinde küçük girdaplar yaratıyorlar.

Kuşlar daha sonra başlarını hızla yukarı doğru sallayarak bu girdapları su yüzeyine doğru çekiyor ve yiyecek parçacıklarını yoğunlaştıran küçük hortumlar yaratıyor.

Araştırmacılar bu küçük girdapların, tuzlu su karidesi ve mikroskobik kabuklular gibi hayvanları yakalayacak kadar güçlü olduğunu saptadı. 

Flamingolar son olarak L şeklindeki gagalarının üst kısmını hareketsiz tutup alt tarafı çok hızlı bir şekilde açıp kapatarak daha küçük girdaplar yaratıyor ve böylece topladıkları yiyecekleri mideye indiriyor. 

Bulgular flamingoların tüm vücutlarını kullanarak beslenmede epey uzmanlaşmış hayvanlar olduğunu gösteriyor.

Dr. Ortega-Jiménez "Flamingoların sadece pasif bir şekilde süzerek beslenenen canlılar olduğu fikrine meydan okuyoruz" diyerek ekliyor: 

Örümcekler nasıl ağ yaratıyorsa, flamingolar da girdap yaratıyor.

Biyolog daha sonra flamingoların beslenirken gagasının içinde neler olduğunu araştırmayı planlıyor. Bilim insanları bu çalışmaların denizlerdeki zararlı algler ve mikroplastikleri toplamaya yönelik yeni teknolojilere ilham verebileceğini düşünüyor.

Independent Türkçe, IFLScience, Cosmos Magazine, New York Times, PNAS