Hukuk, algoritmik diktatörlüklere karşı en iyi mücadele yöntemidir

Yapay zekâ düzenlemesine küresel olarak ABD, Avrupa ve Çin yön verirken Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri de bu alanda ilerliyor

Nash Weerasekera
Nash Weerasekera
TT

Hukuk, algoritmik diktatörlüklere karşı en iyi mücadele yöntemidir

Nash Weerasekera
Nash Weerasekera

Tevfik Şenbur

Matematik profesörü Alan Turing, 1950 yılında ‘Bilgisayar Mekanizması ve Zekâ’ başlıklı makalesinde günün birinde bir makineye düşünme becerisi kazandırmanın mümkün olup olmadığını sorguladı.

Bundan beş yıl sonra başka bir matematik profesörü John McCarthy, özel bir atölyede içeriğini açıkça belirtmeden ilk defa ‘yapay zekâ’ terimini kullandı. Ardından peş peşe birçok ve çeşitli tarif yapıldı. Bunlardan en sonuncusu ve önemlisi, Avrupa Parlamentosu’nun 14 Haziran 2023’te benimsediği tanımlamaydı. Buna göre yapay zekâ, ‘farklı bağımsızlık düzeylerinde çalışacak şekilde tasarlanmış ve açık ve örtük hedefler için fiziksel veya sanal ortamları etkileyen tahmin, öneri veya karar gibi sonuçlar üretebilen otomatik bir sistemdir.’

Yapay zekâ düzenlemesine ABD, Avrupa ve Çin yön veriyor. Yapay zekâ kurallarını belirlemede Avrupa Birliği’nin yaklaşımı, piyasalar ve şirketler tarafından yönlendirilen kolaylaştırıcı ABD modelinden ve devletin, iktidar partisinin kontrolünü sağlamlaştırmak adına gözetim ve propagandayı artırmak için öncülük ettiği Çin modelinden farklı

Birleşmiş Milletler Yüksek Komiseri Michelle Bachelet’in ifadesiyle yapay zekâdaki hızlı gelişim, beraberinde gelen büyük tehlikeleri çok geçmeden ortaya çıkardı. Ödeme yöntemlerinden yapay zekâyı benimseyen kurumlardaki istihdamın azaltılmasına, özel verilerin ortaya dökülmesine, deepfake teknolojisine, demokrasinin tehdit edilmesine, özel hayata, güvenliğe, insan haklarına saldırıya ve başka şeylere kadar uzanan bu tehlikeler, insanlığa saldırıp kendi kendine çalışan öldürücü silahlarla onu yok etme tehdidiyle sonuçlanabilir.

Ünlü fizikçi Stephen Hawking, ‘yapay zekânın tam anlamıyla geliştirilmesinin insanlığın sonu getirebileceğine’ dikkati çekti. ChatGPT programının mucidi Sam Altman da onu bu konuda teyit ederek, ‘nükleer veya biyoteknoloji mevzuatına benzer küresel bir düzenleyici çerçevenin oluşturulması’ çağrısında bulundu. Aynı şekilde pek çok uzman, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’e, yapay zekâ için Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na benzer bir uluslararası denetim heyetinin oluşturulması yönünde bir teklif sundu. Güvenlik Konseyi, geçtiğimiz 17 Temmuz’da yapay zekâ meselesi ve bunun barış ve güvenliğe etkisine dair ilk tartışmasını gerçekleştirdi.

İş adamı Elon Musk da ChatGPT programının yayılmasıyla birlikte yapay zekânın çılgınca gelişimi ve insana ihtiyaç duymadan özel programlarını geliştirebilecek aşamaya gelişi konusunda uyardı. Bu özel programlar kapsamında insanlığa savaş açmak da var. Bu bize 2029 yılındaki olayları anlatan ünlü Terminatör filmini anımsatıyor.

Future of Life kuruluşunun yayımladığı açık mektuplara uluslararası isimler de imza attı. Mektuplarda yapay zekâyla çalışan otonom askerî robotların, sistemlerin ve silahların giderek artan tehlikeli rolü konusunda uyarı yapılarak, yetkililerden bu sistemlerin ve silahların geliştirilmesinden, üretilmesinden, ticaretinin yapılmasından veya kullanılmasından uzak durmaları ve ülkelerinin BM’de bu yönelime oy veren ülkeler grubuna katılması talep edildi. Bu isimler, yapay zekâyla ilişkili tehlikelerle mücadelenin ‘salgın hastalıklar ve nükleer silahlar gibi toplum için tehdit oluşturan diğer tehlikelere benzer şekilde küresel bir öncelik’ olması gerektiğini vurguladı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 1 Eylül 2017’de ülkesindeki öğrencilere hitaben ‘yapay zekâda üstün olanın dünyaya hükmedeceğini’ söylemişti. Ardından Mart 2018’de tamamen yapay zekâyla çalışan nükleer bir denizaltı inşa edildiğini açıkladı. Daha önce 2011 yılında da ülkesinin, dünyanın herhangi bir bölgesinden bir atom bombası atıldığı tespit edilir edilmez nükleer karşılık verebilen Perimetr 15E601 sisteminden destek aldığını duyurmuştu. France 24 kanalı bu son iki haberi, ‘Nükleer Caydırıcılık: Atom Bombasından Yapay Zekâ Bombasına (Dissuasion nucléaire: de la bombe A a la bombe IA)’ başlıklı bir makaleyle aktardı.

Kurallar ve yasal düzenlemeler

Karamsar görüşün aksine yapay zekâ; eğitim, sağlık, çevre, güvenlik, ulaşım, avukatlık, yargı, finans ve bankacılık işleri, gazetecilik ve kamu hizmetleri gibi hayatın her alanında insanlığa, bireylere ve kurumlara sürekli ve istikrarlı olarak birçok hizmet sunuyor.

Columbia Üniversitesi’nde hukuk profesörü olan Anu Bradford, Dijital İmparatorluklar: Teknoloji Düzenlemesi İçin Yapılan Küresel Savaş (Digital Empires: The Global Battle to Regulate Technolohgy) adlı kitabında yapay zekâyı düzenleme kurallarına ilişkin olarak şu üç küresel eğilim arasında ayrım yaptı:

ABD tarafından benimsenen ve piyasa tarafından yönlendiren ilk yönelim, yeniliğe ve ekonomik üstünlüğe odaklanıyor. Yapay zekânın düzenlenmesine ilişkin kuralların belirlenmesi ise ikincil bir mesele veya Beyaz Saray’ın Ekim 2022’de Yapay Zekâ Hakları Yasa Tasarısı (Blueprint for an AI Bill Of Rights) yayınlamasında olduğu gibi geç kalan bir telafi uygulaması.

Çin’in benimsediği ikinci yönelim, yapay zekânın Komünist Parti’nin kontrolünü güçlendirmek amacıyla, gözetimi ve propagandayı geliştirmek için kullanımına dayanıyor. Üretken yapay zekânın (Generative AI) keşfi, yeni ve ciddi bir zorluk ortaya çıkardı; buna karşı direnişin mümkün olup olmadığını veya ne kadar mümkün olduğunu tahmin etmek zor. Bu durum, Çin hükümetini üretken zekâyı düzenlemek için yasa tasarıları hazırlamaya sevk etti. Bu tasarılar, Komünist Parti’nin değerlerinden sapan içerik konusunda geliştiricilere sorumluluk yüklüyor.

Körfez ülkeleri, 2022 Hükümetlerin Yapay Zekâya Hazırlığı Endeksi’nde İsrail’den sonra ikinci sırada yer aldı

AB’nin planladığı üçüncü yönelim ise piyasalar tarafından yönlendirilen kolaylaştırıcı ABD modelinden ve devletin yönettiği kısıtlayıcı Çin modelinden farklı. Bu yönelim, yeniliği teşvik etmekle birlikte teknoloji şirketlerinin faaliyetlerini kontrol altına alıp onları yasaya tâbi tutarak, kullanıcıları ve vatandaşları yapay zekâ gelişmelerinin zararlı ve yıkıcı olasılıklarından korumaya odaklanıyor. Avrupa yaklaşımı ve bu yaklaşıma dayalı yasal düzenlemeler ve yasalar, hükümetler için gitgide artan bir cazibe kaynağı. Bazıları, Brüksel yaklaşımının, yapay zekâyı ve dijital faaliyeti düzenleyen Avrupa standartlarının küreselleşmesine yol açacağını düşünüyor.  Halihazırda Avrupa modelinin benimsediği en önemli yasal düzenlemeler şunlar: Genel Avrupa Veri Koruma ve Aktarma Sistemi, Dijital Hizmetler ve Piyasalar Kanunu (Législations sur les services et les marchés numériques) ve son olarak geçtiğimiz 14 Haziran’da Avrupa Parlamentosu’nda üzerinde anlaşmaya varılan çeşitli düzenlemeler. Yapay zekâ sistemlerinin insan kontrolünde kalmasını ve güvenli, şeffaf, takip edilebilir olup ayrımcı olmamasını sağlayacak merkezî bir düşünce oluşturmayı hedefleyen bu düzenlemeler, yasakların ve tedarikçilerle kullanıcıların yükümlülüklerinin hassas bir şekilde sınıflandırılmasını da içeriyor.

cdfvgbr

Söz konusu düzenlemeler, tedarikçilerle kullanıcılar için dört risk düzeyi belirledi: düşük veya sıfır risk, sınırlı risk, sağlığa, emniyete, temel haklara ve çevreye verilen zararı içerecek kadar geniş yüksek risk ve kişisel güvenlik için kabul edilemez risk ki bu kesinlikle yasak. Oldukça tehlikeli yapay zekâ sistemlerinin yayılmasıyla mücadeleden sorumlu bir heyet oluşturulması da önerildi.

Yapay zekâ kullanımına ilişkin hukuki sorumluluk

2020 yılında Avrupalılar, yapay zekâ sistemlerinin teknik karmaşıklığından, sistemlerin işletilmesiyle ilgilenen tarafların çokluğundan, yabancıların bu sistemlere sızıp nüfuz etmesi ihtimalinden, sistemlerin faaliyetiyle ortaya çıkan zarara katkıları takip etmenin zorluğundan, bağımsız bir şekilde kendi kendine öğrenme yeteneğinden, verileri doğru ve güvenli bir şekilde toplayıp depolamasının, paylaşmasının ve kullanmasının öneminden, bu sistemlere onları sorumlu tutacak tüzel kişiliğin verilememesinden ve benzer şeylerden kaynaklanan hukuki sonuçları ele almak amacıyla, yapay zekâ kullanımından doğan hukuki sorumluluk için bir yasal sistem benimsemişti. Zira yukarıda saydıklarımızın hepsi, yapay zekâ cihazlarının, sistemlerinin ve uygulamalarının kullanımından doğan hukuki sorumluluk için özel bir yasal çerçevenin oluşturulmasını gerektiren büyük tehlikelerdi.

Burada asıl amaç, bir yandan vatandaşların korunmasını sağlayan ve diğer yandan şirketleri yapay zekâ alanında yeniliğe yatırım yapmaya teşvik eden bir denge içerisinde olacak şekilde, yapay zekâ araçlarından kendilerine veya mal varlıklarına yönelik zarara uğrayan insanların uygun tazminatı alabilmesidir.

Avrupa Topluluğu’nun benimsediği çözüm, yüksek riskli yapay zekâ sistemlerini işleten tüm taraflara, yapay zekâ araçlarının ve sistemlerinin tüm üretim, kullanım ve kontrol aşamalarında hukuki sorumluluk yüklemektir.

İlgili taraflar şunlar:

-Ürün güvenliğinden sorumlu olanlar, ki bu grup üreticileri, geliştiricileri, programcıları, hizmet sağlayıcılarını ve kaynak operatörlerini içeriyor.

-İleri işletim sorumluları ki bunlar, genellikle zarar gören taraflar için ilk görünür temas noktalarıdır.

-Sisteme sızan ve bu sistem aracılığıyla ilgili kişiler için zararlı eylemlerde bulunan dış odaklar.

Birçok faaliyeti otonom olarak yürüten yüksek riskli yapay zekâ araçları için ilke, bu araçların faaliyetlerinden kaynaklanan zararlardan tam sorumlu olmalarıdır. Zararın mücbir sebeplerden kaynaklanması dışında bu araçların işletmecileri, gerekli özeni gösterdiklerini iddia ederek kendilerini sorumluluktan muaf tutamazlar. Bu araçların ön yüz işletmecileri, işletimlerinin tehlikelere karşı zorunlu teminatı içerdiğini garanti etmelidir.

Cezai sorumluluk

Avrupa Topluluğu’nun kararları, cezai sorumluluk çerçevesinde birtakım tavsiyeler içeriyor. Bunlardan en önemlileri şunlardır:

Polisin ve adli yetkililerin yasal, adil ve şeffaf bir şekilde ve belirli, açık ve meşru amaçlarla, aşırıya kaçmadan ve gereğinden fazla saklamadan kullanılan uygulamaları benimsemesi.

Kolluk kuvvetleri ve yargı yetkilileri tarafından kullanılan yapay zekâ destekli her türlü teknoloji için sıkı bir demokratik denetimin olması ve gereklilik, orantılılık ve meşru savunma hakkı ilkelerine riayet etmeyen uygulamaların kullanımının yasaklanması.

Nihayetinde cezai sorumluluğun yapay zekâ kullanımından doğan zararda temel bir rolü olan gerçek veya tüzel kişiye ait olması.

Yapay zekâ sistemleri için uygun kamu ihale prosedürlerinin benimsenmesi ve vatandaşların temel haklarına ilişkin uygulamaların sivil toplumun katılımıyla dönemsel olarak değerlendirilmesi gibi yasa yürütmeye ve yargıya ilişkin hedefler için yapay zekâ sistemleri sağlayan şirketler konusunda tam önleyici şeffaflığın temin edilmesi.

BAE 2071 Yüzyılı kapsamında başlatılan strateji, Yapay Zekâ Bakanlığı kurulmasını ve seçkin bir araştırmacı ve yenilikçi grubun yer aldığı bir konseyin oluşturulmasını içeriyor

Bunlardan anlaşılacağı üzere AB’de hukuk, yapay zekâ ile ilişkide ayrıcalıklı bir konuma sahip. Veri tabanı işlemenin gündeme getirdiği hukuki sorunlar alanında uzman Boris Baroud’a göre yükselen algoritma diktatörlüğüne etkili bir şekilde karşı koymak için yeterli olduğunu kanıtlayan tek şey, hukuk. Bu, Montesquieu’nün, herhangi bir yetkinin kötüye kullanımının, sapmaları önleyen bir karşı otoriteyle yüzleşmesi gerektiğini ifade eden altın kuralını teyit ediyor!

Ortadoğu’daki yasalar

Ortadoğu bölgesine gelince… Oxford Insights kurumunun geliştirdiği 2022 Hükümetlerin Yapay Zekâya Hazırlığı Endeksi (Government AI Readiness Index 2022), bu konuda Körfez ülkelerinin ön sıralarda yer aldığını gösteriyor. Sıralamada İsrail’den (70,12) sonra BAE (68,54), Katar (62,37), Suudi Arabistan (61,69), Umman (57,83), Bahreyn (53,59), Ürdün (51,76), Mısır (49,42), Kuveyt (47,68), Tunus (46,81), Lübnan (45,72) ve son olarak İran (45,30) geliyor.

Göstergedeki bu ilerleme, Körfez ülkelerindeki hükümetlerin ve özel sektörün petrole bağımlılığı azaltmak amacıyla ekonomiyi canlandırıp çeşitlendirmek, kamusal ve özel güvenlik ile hizmet ihtiyaçlarını karşılamak için yapay zekâyı farklı oranlarda benimseme arzusundan kaynaklanıyor. Bunun için yapay zekânın tehlikelerinin sorumluluğunu ve aynı şekilde yasal ve ahlaki bir şekilde kullanımını kontrol eden belirli bir mevzuat oluşturmadan, yapay zekâya yönelik farklı stratejiler geliştirildi.

BAE’nin BAE 2071 Yüzyılı kapsamında başlatılan stratejisi, Yapay Zekâ Bakanlığı kurulmasını ve bu alanda dünyanın en iyi üniversitelerinden ve kurumlarından seçkin bir araştırmacı ve yenilikçi grubun yer aldığı bir konseyin oluşturulmasını içeriyor. Hedef; siber güvenlik, veri yönetimi ve etik gibi meselelere ilişkin ulusal yaklaşımların gözden geçirilmesidir. Halihazırda BAE’de yapay zekânın yönetimine ilişkin özel yasalar yok. Bunun yerine gizlilik ve kişisel verilerin korunmasına ilişkin hükümler, Tüketici Koruma Kanunu, Medeni İşlemler Kanunu, Ceza Kanunu ve başka pek çok kanunda yer alan çeşitli hükümlerin yanı sıra, Dubai Emirliği’nde yapay zekânın kullanımını için ahlaki yönergeler gibi yönlendirici ilkeler bulunuyor.

Suudi Arabistan Krallığı, stratejisinde, mevzuatın belirlenmesinden sorumlu olacak Suudi Arabistan Veri ve Yapay Zekâ Kurumu’nun (SDAIA) kurulması yönünde adım attı. Daha sonra Kişisel Verilerin Korunması Sistemi kuruldu. Bu sistemin ilk maddesine göre sistemin uygulanması, siber güvenlik konusunda uzman bir güvenlik odağı olarak Ulusal Siber Güvenlik Kurumu’nun yetkilerini ve görevlerini ihlal etmeyecek. Krallık, kamu sektöründe, özellikle de programları Huawei şirketi iş birliğiyle hazırlanan ve yapay zekâ destekli pek çok hizmeti içeren NEOM gibi akıllı şehirler alanında yapay zekâyı kullanmayı planlıyor.

BAE’nin yapay zekâ alanında ilerleme çabaları, hükümet hizmetlerinin akıllı dönüşümünü gerçekleştirmek üzere 300 milyon dolar maliyetle ilk entegre akıllı şehir Silikon Park’ı inşa etmesiyle güçlendi. Ayrıca yapay zekâ alanında dünya lideri olan Sense Time şirketi ile Abu Dabi Yatırım Ofisi’nin, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika bölgesini kapsayacak yedi farklı sektörde yapay zekâ yeteneklerini araştırma ve geliştirme için Abu Dabi’de bir merkez kurma konusunda anlaşması da bu ilerlemeye hız kazandırdı. Bu, ulusal ekonominin çeşitlendirilip daha rekabetçi bir hale gelmesine katkıda bulunacak ve çeşitli teknik işlerde yetenekler için gelişmiş bir ortam sağlayacak.

Suudi Arabistan’ı izleyen Katar, yapay zekâ konusunda veri güvenliğine odaklanıyor. Bu, kişisel verilerin gizliliğinin korunmasına ilişkin 13 Sayılı Kanun’dan da anlaşılıyor. Bu kanun; kişilerin haklarını, veri sorumlusuyla işleyicinin yükümlülüklerini, özel verilerin yönetimini, doğrudan pazarlama amacıyla elektronik iletişimleri ve kanun hükümleri ihlalinin cezalandırılmasını ele alıyor. Geçen yıl FIFA Dünya Kupası maçlarının organize edilmesi ve izlenmesinde yapay zekâ başarılı bir şekilde kullanıldı.

Son olarak Umman Sultanlığı, henüz bütünleşik bir mevzuata sahip değil. Sultanlık, kamu sektöründe yapay zekâ kullanımına ilişkin yönergeleri benimsiyor ve bu yönergeler şu altı ilkeyi içeriyor: kapsayıcılık, gözetim, hesap verebilirlik, adalet, şeffaflık ve güvenlik. Umman şu anda ilk akıllı şehri el-İrfan’ı geliştiriyor. Daha sonra Maskat’taki Dukm ve Ra’s el-Hamra gibi başka bölgeleri akıllı bölgelere dönüştürmek için harekete geçecek.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



Kavuşmanın şerefine: İlk 6 sezonun en iyi Black Mirror bölümleri

İlk sezonda yer alan 2011 tarihli Senin Tüm Geçmişin'in yönetmen koltuğunda, suç filmi Beats'le de tanınan Brian Welsh oturuyor (Netflix)
İlk sezonda yer alan 2011 tarihli Senin Tüm Geçmişin'in yönetmen koltuğunda, suç filmi Beats'le de tanınan Brian Welsh oturuyor (Netflix)
TT

Kavuşmanın şerefine: İlk 6 sezonun en iyi Black Mirror bölümleri

İlk sezonda yer alan 2011 tarihli Senin Tüm Geçmişin'in yönetmen koltuğunda, suç filmi Beats'le de tanınan Brian Welsh oturuyor (Netflix)
İlk sezonda yer alan 2011 tarihli Senin Tüm Geçmişin'in yönetmen koltuğunda, suç filmi Beats'le de tanınan Brian Welsh oturuyor (Netflix)

Daha ilk bölümünden seyirciye "Ben senin daha önce izlediğin dizilere benzemiyorum" mesajı verdi. Televizyonun en sıradışı yapımlarından biri olduğunu anında kanıtladı. Teknolojinin karanlık yüzünü çarpıcı bir dille anlattı. İzleyicileri hem düşündürüp hem de iliklerine kadar ürpertti. Ve işte Black Mirror, iki yıllık bir aranın ardından 7. sezonuyla döndü.

İlk olarak Britanya'nın Channel 4 kanalında antoloji formatında ekranlara gelmeye başlayan dizi, üçüncü sezondan itibaren Netflix'e transfer oldu. 7. sezonla birlikte karanlık bilimkurgu hikayelerinden hoşlanan izleyicileri 6 yeni bölüm bekliyor.

Charlie Brooker tarafından yaratılan Black Mirror'ın tüm bölümleri, yakın gelecekteki bir teknoloji, distopik bir toplum ya da kültürel bir takıntının insanların hayatlarını nasıl altüst ettiğini konu ediniyor. Hikayeler genellikle çarpıcı, şoke edici ve kimi zaman şiddet dolu bir finalle noktalanıyor. Ancak Hang the DJ ve San Junipero gibi umut vaat eden istisnalar da var.

Bilindiği üzere dizinin en dikkat çeken özelliklerinden biri de yıldız oyuncu kadrosu. Daniel Kaluuya, Jodie Whittaker ve Letitia Wright gibi isimler dizideki çıkışlarıyla Hollywood'a adım attı. İlerleyen sezonlarda ise Jon Hamm, Miley Cyrus, Will Poulter gibi ünlüler karşımıza çıktı. 6. sezon ise yıldız gücünü daha da artırarak Salma Hayek, Michael Cera, Aaron Paul ve Kate Mara gibi isimleri izleyicilerle buluşturdu. Black Mirror, 7. sezonu için istisna yapmadı ve dünyaca ünlü yıldızları, bizi beynimizden vuran karanlık hikayelerine dahil etti. Awkwafina, Milanka Brooks, Peter Capaldi, Emma Corrin, Patsy Ferran, Paul Giamatti, Lewis Gribben, Osy Ikhile, Rashida Jones, Siena Kelly ve Rosy McEwen bu isimlerden yalnızca birkaçı...

Yapay zeka, sosyal medya ve teknoloji çağında var olmaya çabalıyoruz. Ve Black Mirror belki de hiç olmadığı kadar güncel ve etkileyici. 7. sezon onuruna, dizinin bugüne kadarki en iyi 10 bölümünü sıralamak istedik. Hazırsanız, geri sayıma başlıyoruz...

10. Hang The DJ (4. Sezon 4. Bölüm)

Belki sağa kaydırdınız belki de sola: Modern çöpçatanlık cehennemine hoş geldiniz... Hang the DJ, algoritmaların aşkı yönettiği distopik bir flört ütopyası sunarken Frank ve Amy, 12 saatlik bir deneme süresine tabi tutulan sevimli bir çift olarak karşımıza çıkıyor. 

Hang the DJ, flört uygulamalarının ilişkiler üzerindeki etkisini sorgulayan duygusal bir hikaye anlatıyor. Bölümde, "Coach" adlı yeni bir uygulama, insanları eşleştiriyor ve her çifte bir "bitiş süresi" belirliyor. Amaç, bu sistem üzerinden kişinin ideal ömür boyu eşini bulmak. Georgina Campbell'ın canlandırdığı Amy ve Joe Cole'un oynadığı Frank, ilk eşleştirildiklerinde yalnızca 12 saat birlikte olacaklarını öğreniyor. Ancak kurdukları bağ, bu sistemin gerçekten güvenilir olup olmadığını sorgulamalarına neden oluyor. 

sxcdfghyj
Fotoğraf: Netflix

Her şeyin süreli olduğu bu evrende, sonsuzluğa inatla göz kırpan bir romantizm izliyoruz. Hang the DJ, basit ama etkileyici anlatımıyla izleyiciyi duygusal bir yolculuğa çıkarıyor.

9. Artırılmış Gerçeklik (Playtest / 3. sezon 2. bölüm)

Black Mirror'ın en çarpıcı bölümlerinden biri olan Artırılmış Gerçeklik, teknolojik korkunun en kişisel ve rahatsız edici hallerinden birini sunuyor. Wyatt Russell, babasının Alzheimer'la mücadelesinden sonra dünyayı dolaşarak geçmişinden kaçmaya çalışan Cooper rolünde etkileyici bir performans sergiliyor. Cooper'ın bir korku oyununu test etmek için girdiği sanal gerçeklik evreni, kısa sürede zihinsel bir kabusa dönüşüyor. 

xcvfg
Fotoğraf: Netflix

Dan Trachtenberg'in yönetmenliğindeki bu bölüm, geleneksel korku ögelerini psikolojik gerilimle ustalıkla harmanlıyor. Dev örümcekler, karanlık evler ve beklenmedik anlarda yüreğinizi ağzınına getiren anlarla ilk bakışta ürkütücü olsa da asıl korku, karakterin bastırdığı travmalarla yüzleşmesinde saklı. 

Gerçeklik ve hayal arasındaki çizgiler giderek bulanıklaşıyor, izleyici de Cooper gibi neye inanacağını bilemez hale geliyor. Bölüm, yalnızca teknolojinin değil, insan zihninin de ne kadar kırılgan ve çözülemez olduğunu gözler önüne seriyor. 

Alzheimer korkusu, annesiyle olan kopuk ilişkisi ve bastırılmış duygular, oyunun içine yerleştirilmiş birer tuzak gibi karşısına çıkıyor. Finaldeki ters köşeyse izleyiciyi bölüm boyunca yaşadığı her şeyi yeniden sorgulamaya itiyor. 

Artırılmış Gerçeklik, teknolojinin bilinçaltımıza müdahale edebilme ihtimaliyle ilgili rahatsız edici sorular sorarken, insan deneylerinin sınırlarını ve çözülmemiş aile meselelerinin ruhsal yükünü de derinlemesine işliyor. 

Tempolu anlatımı, yoğun atmosferi ve sürükleyici kurgusuyla bölümü izlemek kadar, sindirmek de zaman alıyor. Artırılmış Gerçeklik, Black Mirror evreninde korkunun en kişisel biçimini temsil eden, iz bırakan bir deneyim... 

8. White Christmas (2. sezon 4. bölüm)

Tüm Black Mirror bölümleri tek başına ayakta dursa da birçoğu onları ortak bir dünyada birbirine bağlayan gizli göndermeler içeriyor. Bu durum özellikle dizinin Noel özel bölümü White Christmas için geçerli: Senin Tüm Geçmişin'de kullanılan teknolojiden On Beş Milyon Hak'ta (Fifteen Million Merits) seslendirilen şarkıya kadar ilk iki sezondaki her bölüme bir gönderme içeriyor. 

White Christmas, Black Mirror evreninin karanlık ve çok katmanlı bölümlerinden biri olarak öne çıkıyor. Jon Hamm ve Rafe Spall'un etkileyici performanslarıyla örülen bu üç parçalı hikaye, izleyiciyi hem teknolojik hem de psikolojik bir kabusun içine çekiyor. 

gthy
Fotoğraf: Netflix

Referanslar, iç içe geçmiş üç hikayeye yayılıyor. Her detayı yakalayamasanız bile Jon Hamm'in büyüleyici performansından keyif alacağınızdan emin olabilirsiniz.

Bölüm, flört taktiklerinden dijital bilinç kopyalarına kadar birçok distopik fikri ustalıkla harmanlıyor. Anlatılan her hikaye, modern insanın yalnızlığına ve etik sınırların nasıl kolayca aşılabildiğine ayna tutuyor. Bölümün sonunda gelen çarpıcı hesaplaşma ise izleyiciyi sarsıcı bir boşlukla baş başa bırakıyor. 

Soğuk, izole bir ortamda geçen hikaye; yılbaşı temasını kullanarak umut yerine yabancılaşmayı ve suçluluk duygusunu merkeze alıyor. Görsel dili, son derece etkileyici ve atmosferik olan White Christmas, teknolojinin insan ruhundaki kırılganlıkları nasıl su yüzüne çıkarabileceğini çarpıcı şekilde gösteriyor. Haliyle bu bölüm, Black Mirror'ın neden bu kadar çok konuşulduğunun en güçlü kanıtlarından biri.

7. Beyaz Ayı (White Bear / 2. sezon 2. bölüm)

Black Mirror, Beyaz Ayı'yla kült dizi Alacakaranlık Kuşağı'nın (The Twilight Zone) izinden gittiğini hiç olmadığı kadar belli ediyor. Bu bölüm, Black Mirror evreninin en sarsıcı ve en karanlık bölümlerinden biri olarak öne çıkıyor. Bölüm boyunca hafızasını kaybetmiş Victoria'yı izliyoruz. Genci yaşlısı, çoluğu çocuğu demeden çevresindeki herkes onu sessizce izliyor, bir yandan da telefonlarına kaydediyor. İzleyiciye "Nasıl bir dünyaya düştüm ben?" diye sordurarak başlayan hikaye, zaman kaybetmeden hepimizi bir kabusun tam ortasına sürüklüyor. 

xcdfghty
Fotoğraf: Netflix

Başta bir distopya, hatta bir zombi kıyameti gibi görünen dünya, giderek daha rahatsız edici ve sorgulatıcı bir hale bürünüyor. Maskeli ve silahlı bir adam tarafından takip edilen Victoria'nın hayatta kalma çabası, merhamet ve korkunun sınırlarını zorluyor. Ancak bölümün sonunda gelen çarpıcı ters köşe, tüm anlatıyı baştan sona yeniden yorumlamaya zorluyor. 

Bu bölümde adaletin ve cezanın nasıl bir gösteriye dönüştüğünü izlemek hem dehşet verici hem de düşündürücü. Beyaz Ayı, toplumun şiddete olan kayıtsızlığını ve adalet kisvesi altında yapılan zulmü sert bir dille eleştiriyor. Lenora Crichlow'un performansı, karakterin korkusunu ve çaresizliğini izleyiciyle başarıyla buluşturuyor. 

Bölüm, gerçek suç hikayelerinden beslenerek modern dünyanın linç kültürünü de gözler önüne seriyor. Korkunun yalnızca canavarlardan değil, insanoğlunun vicdansızlığından da doğabileceğini hatırlatıyor. Brooker'ın dehasıyla yazılan bu hikaye, empatiyle eğlencenin ne zaman yer değiştirdiğini sorgulayan bir ayna sunuyor. Özetle Beyaz Ayı, Black Mirror’ın en rahatsız edici ama unutulmaz bölümlerinden biri olarak izleyicinin zihninde uzun süre yer ediyor. 

6. Hemen Döneceğim (Be Right Back / 2. sezon 1. bölüm)

Hemen Döneceğim, Black Mirror'ın en yürek burkan ve insani bölümlerinden biri olarak hafızalara kazınıyor. Hayley Atwell ve Domhnall Gleeson'ın güçlü performansları, hikayenin duygusal ağırlığını derinleştiriyor. 

Ash'in ani ölümü sonrası Martha'nın yaşadığı yas süreci, teknolojinin sunduğu suni tesellilerle daha da karmaşık hale geliyor. Sosyal medya verileriyle oluşturulan yapay zeka, Ash'in bir yansıması gibi görünse de onun yerini asla dolduramıyor. 

xdfg
Fotoğraf: Netflix

Bölüm, dijital kimlikle gerçek benlik arasındaki farkı çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Geride kalanların tutunacak bir şeye ihtiyaç duyduğu o boşlukta teknoloji bir umut gibi parlasa da hiçbir şey aslının yerini tutmuyor. 

Brooker, yasın evrenselliğini yüksek teknolojili bir distopyada yeniden kurgulayarak izleyiciye unutulmaz bir deneyim sunuyor. Hemen Döneceğim, ölümden sonra yaşam fikrini sorgularken, insani kayıpların yerini hiçbir şeyin dolduramayacağını anlatıyor. Kara mizahı bir kenara bırakan bölüm, derin bir melankoliyle örülmüş bir anlatıya odaklanıyor. 

Hemen Döneceğim, sevmenin, kaybetmenin ve kabullenmenin dijital çağdaki halini büyük bir zarafetle işliyor. Tam da bu nedenle, Black Mirror külliyatında kalbin en çok sıkıştığı yerlerden birini temsil ediyor.

5. Senin Tüm Geçmişin (The Entire History Of You / 1. sezon 3. bölüm) 

Hiç hoşlandığınız kişiden gelen mesajı kelime kelime inceleyip, her emoji ya da her noktalama işaretinden anlam çıkarmaya çalıştınız mı? İşte bu bölüm, bu tür detaylara takılma halinin teknolojiyle nasıl kabusa dönüşebileceğini anlatıyor. Charlie Brooker bu bölümde kalemi, daha sonra Succession'ın yaratıcısı olacak Jesse Armstrong'a devrediyor ve ortaya kıskançlık, güvensizlik ve öfkeyle harmanlanmış acımasız bir ilişki draması çıkıyor. 

cdfgthy
Fotoğraf: Netflix

İlk sezonun "teknoloji verir ama almasını da bilir" temalı final bölümü, insanların anı implantları geliştirdiği bir dünyada geçiyor. "Grain" adı verilen bu teknoloji, kullanıcıların gördüğü ve yaşadığı her şeyi kaydedip tekrar izlemelerine olanak tanıyor. Hikaye, baş karakter Liam'ın, eşi Ffion'la onun eski sevgilisi Jonas arasındaki ilişkiyi sorgulamaya başlamasıyla şekilleniyor. Liam, eşinden şüphelenince bu kayıt teknolojisini kullanarak geçmişte olanları didik didik etmeye başlıyor. Ancak bu teknoloji, çiftin ilişkisini derin bir uçuruma sürüklüyor. 

Bu arada küçük bir not: Robert Downey Jr., bölümün fikrine o kadar hayran kalmış ki 2013'te film haklarını satın almış.

4. Nosedive (3. sezon 1. bölüm)

Günümüzde, özellikle sosyal medyada onaylanmanın hayatın merkezine oturduğu bir çağda Nosedive, Black Mirror'ın pastel renklerle kaplı ama içten içe çürümüş dünyasını mümkün olan en çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor. 

Lacie'nin yaşadığı toplumda herkes birbirini 5 yıldız üzerinden puanlıyor. Üstelik bu puanlar, kişinin hayatını doğrudan etkiliyor. Yapmacık gülümsemeler, sahte ilişkiler ve yüzeysel başarılar arasında sıkışan Lacie, sistemin acımasızlığıyla yüzleşiyor. Kendi statüsünü yükseltme arzusuyla çıktığı yolculuk, tüm itibarını kaybedip dibe vurmasıyla sonuçlanıyor. Ancak bu düşüş, Lacie'yi ilk kez gerçekten özgür bırakıyor. Sonunda puan kaygısı olmadan, dürüstçe konuşabildiği bir hayata kavuşuyor. 

fghyj
Fotoğraf: Netflix

Bölüm, onaylanma ve kabul edilme uğruna insanlığımızdan nasıl vazgeçtiğimizi ironik ve dokunaklı bir dille anlatıyor. Nosedive, hem göz alıcı görselliğiyle hem de keskin eleştirisiyle akıllarda yer ediyor.

Netflix'te yayımlanan ilk sezonun açılış bölümü olarak dikkat çeken Nosedive, Hollywood'un güçlü isimlerini bir araya getiriyor: Başrolde Bryce Dallas Howard, yönetmen koltuğunda Aşk ve Gurur'un (Pride & Prejudice) beyazperde uyarlamasıyla tanıdığımız Joe Wright; senaryoda ise The Good Place'in yaratıcısı Michael Schur ve The Office'ten Rashida Jones yer alıyor. Şeker pembesiyle yıkanmış, yumuşak ışıklarla çekilmiş bu steril distopya, gülümsedikçe özgürlükleri elinden alınan insanların hikayesini, telefonunuzu var gücünüzle duvara fırlatma isteğini tetikleyerek anlatıyor.

Black Mirror'ın temel teması olan "teknolojinin insan davranışlarını nasıl değiştirdiği", belki de hiçbir bölümde bu kadar net ve çarpıcı anlatılmamıştı. 

3. USS Callister (4. sezon 1. bölüm)

USS Callister, izleyicisine "Star Trek mi bu?" diye sordurup sonunda şaşkına çeviren bir Black Mirror harikası. Jesse Plemons, sanal evrende Tanrı kompleksine kapılmış bir ezik olarak hem korkutuyor hem düşündürüyor. Ofis arkadaşlarından intikamını, onların dijital klonlarını uzay gemisine tıkıp köle gibi kullanarak alıyor. Ancak oyuna sonradan katılan Nanette, bu çarpık düzeni bozmaya kararlı... 

xcdfgrt
Fotoğraf: Netflix

Hem güldüren hem geren bu dijital distopya, "Yazılımcının canını sıkarsanız neler olur?" sorusuna cevaben geliyor. Kısacası, bu bölüm sizi uzaya fırlatmadan önce ahlak pusulanızı hafifçe sarsıyor.

Önceki Black Mirror bölümlerine kıyasla epey farklı bir yapım olan USS Callister, prodüksiyon kalitesi ve görsel efektler açısından çok daha üst düzeyde. Üstelik dizinin karanlık tonuna rağmen son derece renkli sahneler barındırıyor. 

Charlie Brooker, bu bölümde doğrudan bir saygı duruşu yerine, nostaljik bilimkurgu estetiğini kullanarak hayran kurgusu kültürünü ve erkek egemen güç fantezilerini sorguluyor. 7. sezonun finalinde, USS Callister'ın devamını izleyeceğimizi de hatırlatalım...

2. San Junipero (3. sezon 4. bölüm)

Gugu Mbatha-Raw ve Mackenzie Davis'in başrolleri paylaştığı San Junipero, Black Mirror evreninin karanlık atmosferini ters yüz eden bir istisna. Alışılmadık şekilde umutlu ve duygusal bir anlatı sunan bölümde, Yorkie ve Kelly'nin dijital bir sahil kasabasında başlayan ilişkisi, zamanla derinleşerek aşk dolu bir hikayeye dönüşüyor. 

fghyt
Fotoğraf: Netflix

Bu kasaba aslında, yaşlı insanların ölümden sonra bilinçlerini aktarabildikleri nostaljik bir sanal gerçeklik dünyası. İki karakterin kendi içsel mücadeleleri ve geçmişleri, aşklarını sınasa da sonunda birbirlerini seçiyorlar. Bölüm, sonsuz yaşam fikrini romantik bir umutla ele alıyor. Dizinin tamamına hakim olan umutsuzluk yerine, iyileştirici bir sevgi ve ikinci bir şans duygusu yaratıyor. San Junipero, teknolojinin sınırlarını sorgularken, sevginin zamandan ve bedenden bağımsız olabileceğini de gösteriyor.

Dizinin duygusal derinliği en yüksek bölümlerinden biri olan Emmy ödüllü bölüm, müzikleri, pastel renkleri ve duygusal derinliğiyle hafızalarda yer ediyor. San Junipero, Black Mirror'ın en dokunaklı ve beklenmedik şekilde en mutlu eden bölümlerinden biri.

1. Milli Marş (The National Anthem / 1. sezon 1. bölüm)

Televizyon tarihinde eşine rastlanmamış bir başlangıç yapan Black Mirror, izleyicisine neler sunacağını daha ilk bölümden belli etmişti. Dizinin açılış bölümü Milli Marş, izleyiciyi rahatsız edici bir ahlak testine sokarak cesur bir başlangıç yapıyor. Bu bölümde, kraliyet ailesinin sevilen bir üyesinin kaçırılması sonrasında, Birleşik Krallık Başbakanı'nın canlı yayında bir domuzla cinsel ilişkiye girmesi şart koşuluyor. Bu olay örgüsü ilk bakışta absürt bir kurgu gibi görünse de bölümü izledikçe her detay rahatsız edici biçimde olası hale geliyor. 

fgthy
Fotoğraf: Netflix

Charlie Brooker, bu hikayeyle hem politik sistemlerin kırılganlığına hem de medyanın kitleleri nasıl yönlendirdiğine dikkat çekiyor. Sosyal medyanın gücü, bilgi kirliliği ve kamuoyunun yön değiştiren tepkileri bölümde ustalıkla işleniyor. Başbakan Callow'un verdiği kararlar trajik, ama bir o kadar da anlaşılır biçimde sunuluyor. Bölüm, teknolojik distopyadan çok, insani zayıflıkları ve toplumsal ikiyüzlülüğü öne çıkarıyor. Finalde her şey normale dönmüş gibi görünse de aslında hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. 

Rory Kinnear'ın performansı, karakterin içsel çatışmalarını çarpıcı biçimde yansıtıyor. Milli Marş, Black Mirror'ın odak noktasının yalnızca teknoloji değil, insanın ta kendisi olduğunu kanıtlıyor. Distopik mizahla toplumsal eleştiriyi ustaca harmanlayan bu bölüm, dizinin sınır tanımayan tonunu belirliyor. İzleyeni hem utandıran hem de düşündüren bu başlangıcı kim unutabilir ki? Bize kalırsa hiç kimse...

Independent Türkçe