Belçika'da 4 gün çalışma sistemi tutmadı

Belçika'da geçen yıl yürürlüğe giren haftada 4 gün çalışma sistemine çalışanların çok küçük bir kısmı ilgi gösterdi.

AA
AA
TT

Belçika'da 4 gün çalışma sistemi tutmadı

AA
AA

İstihdam danışmanlık şirketi Securex tarafından yapılan araştırmaya göre, Belçika'da çalışanların sadece 200'de 1'i haftalık mesaisini 4 günde bitirerek kalan 3 günde izinli olmayı tercih etti.

Uygulamanın başlangıcında 4 gün çalışma sistemini isteyen çalışanların oranı binde 45 iken kasım ayında sadece binde 52'ye yükseldi.

Araştırmada, bu uygulamaya rağbet olmaması iki nedene bağlandı. Birinci olarak iş akışının bozulduğu veya işlerine zarar verdiği gerekçesiyle şirketlerin 5 gün yerine 4 günlük mesaiye sıcak bakmamaları gösterildi.

İkincisi ise çalışanların uygulama hakkında çok fazla bilgi sahibi olmamaları veya bu tür çalışma taleplerinin işveren tarafından reddedileceğini düşünerek talepte bulunmamaları oldu.

Belçika Çalışma Bakanlığı, çalışanların uygulamaya rağbet göstermemesi konusunda rahatsızlık duymadıklarını bildirdi. Bir bakanlık yetkilisi, Le Soir gazetesine yaptığı açıklamada, "Bu zaten çalışanların tümünü değil, özel ihtiyacı olanları kapsaması istenen bir uygulama." dedi.

Uygulama nasıl işliyor?

Belçika hükümetinin geçen yıl sonu yürürlüğe soktuğu düzenlemeyle, çalışanlar isterse ve işverenle anlaşırsa haftalık 38 saat olan çalışma süresini 5 gün yerine 4 günde tamamlayabiliyor. Bu imkanı değerlendirebilenler 3 gün hafta sonu izni yapabiliyor veya fazladan oluşan 1 günlük iznini hafta içinde kullanabiliyor.

Bu imkan çalışanla işverenin anlaşmasıyla 6 ay boyunca devam edebiliyor. Anlaşma 6 ayın sonunda karşılıklı mutabakatla sürdürülebiliyor. İşverenlerin bu yöndeki talebi reddetme hakkı bulunuyor. Ancak reddin haklı bir gerekçeye dayanması isteniyor.

Bazı kuruluşlar, uygulamayı eleştirerek iş yükünün 5 gün yerine 4 güne yoğunlaştırılmasının iş yerleri bakımından sakıncalarına dikkati çekiyordu. Ayrıca çalışanların uzun saatler çalıştıktan sonra evlerine giderken harcanan zamanla birlikte çok uzun süreleri ev dışında geçirebileceği, bunun da olumsuz etkiler yaratabileceği belirtiliyordu.



Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
TT

Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)

Bilincin beynin hangi bölümünde olduğunu araştıran bilim insanları ilginç sonuçlara ulaştı. 

Kişinin kendisini, etrafını, deneyimlerini, duygularını anlamasını sağlayan bilinç, insan varlığının temel bileşenlerinden biri. 

Bilim insanları uzun zamandır bilincin beynin hangi bölümünde, nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışıyor. Pek çok fikir ortaya atılırken halihazırda 30'a yakın teori olduğu tahmin ediliyor. 

Bunlar arasında en çok öne çıkan ikisiyse Küresel Çalışma Alanı Teorisi (GWT) ve Bütünleşik Bilgi Teorisi (IIT). Bunlardan ilki bilincin, beynin ön kısmında olduğunu ve buradaki kilit bölgeler duyusal bilgileri tüm beyne yaydığında bilinçli deneyimin ortaya çıktığını savunuyor. 

IIT ise beyindeki bilginin son derece entegre ve bütünleşik olduğunu ve bu şekilde bilinçli bir deneyimin mümkün olduğunu öne sürüyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 1 Mayıs Perşembe günü yayımlanan çalışmada bilim insanları, bu iki teoriyi test ederek hangisinin geçerli olduğunu bulmaya çalıştı. Bulgular, ikisinin de yetersiz olduğuna işaret ediyor. 

Max Planck Enstitüsü'nden Dr. Lucia Melloni ve ekip arkadaşları, ABD, Avrupa ve Çin'deki 12 laboratuvarda 256 kişiye çeşitli görüntüleri izleterek beyinlerindeki elektrik ve manyetik aktiviteyi ve kan akışını ölçtü. 

Katılımcıların bilinçli farkındalığını ölçmek için onlara çeşitli yüzler, nesneler ve semboller gösterildi. Katılımcılar ekranda belirli görüntüler belirdiğinde bir düğmeye bastı. Ekip katılımcıların beynini üç farklı yöntem kullanarak izledi.

Bulgular bilincin, beynin düşünmeyle ilişkili ön kısmından ziyade, görme ve işitmeyle bağlantılı duyusal bölgeleri içeren arka kortekste ortaya çıktığına işaret ediyor. 

Çalışma, beynin arka kısmındaki nöronlarla öndeki bölgeler arasındaki önemli bağlantılar saptasa da bilincin ana merkezinin arka kortekste olduğu fikrini destekliyor.

Araştırmada ayrıca IIT'nin öne sürdüğü gibi bilincin, beynin çeşitli bölümlerinin etkileşimi ve işbirliğiyle oluştuğunu destekleyen güçlü kanıtlar da bulunmadı. 

Makalenin başyazarlarından Christof Koch, "Burada kanıtlar kesinlikle arka korteks lehine. Bilinçli deneyimle ilgili bilgiler ön loblarda ya yoktu ya da arka kortekse kıyasla çok daha zayıftı" diyerek ekliyor: 

Bu durum, ön lobların zeka, yargılama, muhakemede kritik önem taşımasına karşın görme, bilinçli görsel algılama gibi konularda kritik bir rol oynamadığı fikrini destekliyor.

Araştırmacılar yeni çalışmanın komadaki veya bitkisel hayattaki hastalar açısından da önem taşıdığını ifade ediyor.  

Bu durumdaki hastalar birkaç gün boyunca yanıt vermediği zaman genellikle bilinçlerini kaybettikleri varsayılarak yaşam destek ünitesiyle bağları kesiliyor. Ancak geçen yıl yayımlanan bir çalışmada tepkisiz hastaların yaklaşık 4'te birinin bilinci olabileceği tespit edilmişti.

Bu araştırmaya gönderme yapan Koch "Bilincin beyindeki temelini bilmek, sinyal vermeden 'orada olmanın' bu gizli biçimini daha iyi saptamamızı sağlar" diyor. 

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, SciTechDaily, Nature