Netflix'teki Jeffrey Epstein belgeseli: Kötülüğe kim arka çıkar?

Mağdur ifadeleri ihlallerin boyutuna dair şok edici bir tablo çiziyor

Netflix'teki Jeffrey Epstein belgeseli
Netflix'teki Jeffrey Epstein belgeseli
TT

Netflix'teki Jeffrey Epstein belgeseli: Kötülüğe kim arka çıkar?

Netflix'teki Jeffrey Epstein belgeseli
Netflix'teki Jeffrey Epstein belgeseli

Areej Jamal

Netflix'in Jeffrey Epstein'ı konu alan belgesel dizisi ‘Filthy Rich’ veya ‘Korkunç Zengin’, 2020 yılında yayınlandı. Öfke dolu kızarmış bir yüz ve ürkütücü buz gibi bir bakışla başlayan dizi, Amerikalı milyoner Jeffrey Epstein'ın soruşturmalarıyla açılan kapıları aralayan belgesel, 2019 yılında hapishanede ölümünden bir yıl sonra gösterime girmişti. Dizi, bugün yeniden ‘trend’ listesinin başında yer alıyor. İzleyiciler şu anda dünya medyasında sıkça adı geçen bir adamın hikayesini bilmek istiyor. Çünkü ismi sıkça medyada anılan bu adamın çevresindekilerin ve ‘Little St. James’ adasını ziyaret edenlerin isimlerini içeren bir liste sızdırıldı. Bazıları tarafından ‘Şeytan Adası’ olarak nitelendirilen bu ada, olayın arka planını daha fazla aydınlatmaya yönelik bir ilgi uyandırdı. Listede ünlülerin, aktörlerin, politikacıların isimlerini ve hatta ünlü bilim adamı Stephen Hawking'i de buluyoruz.

Bu dava, ölüme kafa tutuş gibi görünüyor. Epstein daha önce de yargılanmış, ancak temsilcileriyle anlaşma yaparak adaletten kaçmış ve geniş ilişki ağından faydalanarak normal (veya muhtemelen anormal) yaşamına devam etmişti. Dizideki bölümlerin ilk sahneleri, yasal sorumluluğa tabi tutulmasından duyduğu öfkenin yanı sıra (ki bu, psikoloji uzmanının tanımına göre narsistik kişiliği tarafından şiddetle reddedilmiştir), susma kararlılığını, soruşturmacılara karşı meydan okumasını ve yenilmez olduğuna olan güvenini gösteriyor. En utanç verici sorulara kadar örneğin, "Bay Epstein, reşit olmayan kızlarda sizi çeken ne?" ve "Çocukken cinsel istismara uğradınız mı?” gibi sorular, kötü niyetli bir gülümseme ve neredeyse sıkıcı bir tekrarla karşılanıyor. Bu sorulara "Sorunuza cevap vermek isterdim, ancak… haklarımı kullanmak istiyorum” ifadeleriyle bir cevap veriyor. Gözlüklerinin ucundan elindeki kâğıdı okuyor ve adeta hukuk öğrencilerine ders veriyormuş gibi davranıyor. En provokatif sorular karşısında bile alaycılıkla cevap verip, kibrini sergiliyor ve "Şaka mı bu?" diyor.

Dört bölümden oluşan belgesel, neler olabileceğine dair bir resim çizmeye çalışıyor. Sanatçıların kamerayla girilmeyen mahkeme salonlarında yaptığı çizimlere benzer ancak çok daha az spesifik bir görüntü. Hikâye hala eksik, fakat bu, yalnızca Epstein'ın ahtapot arzularının cephaneliğinde belirli roller oynayan ve sürekli değişen küçük kurbanların bakış açılarından kaynaklanmıyor, aynı zamanda gerçekten nelerin olduğunu ve nasıl olduğunu bize söyleme yeteneğine sahip diğer birçok tarafın ve en önemlisi de Jeffrey Epstein'ın kendisinin, sessiz kalmayı tercih etmesinden kaynaklanıyor.

Avcılar genellikle avlarını seçme konusunda iyidirler. Eğer avcı büyük bir servete sahipse, hedefi genellikle maddi olarak zayıf olacaktır. Eğer ün ve etki sahibiyse, hedefi genellikle güçsüz olacaktır

Belgesel, sarayının duvarlarını süsleyen bazı tablolarıyla tanınan bir ressam olan sanatçı Maria Farmer ile başlıyor. Ünlü milyoner, arkadaşı ve suç ortağı, işbirlikçisi Ghislaine Maxwell ile birlikte Farmer’ın eserlerine yöneliyor, çünkü resimlerde çıplak kızlar çekici pozlarda görünüyor. Maria, o zamanlar küçük kız kardeşi Annie'yi model olarak kullanmıştı. Ancak kendisinin, sanatının ve hatta kız kardeşinin doyumsuz bir canavara sunulduğunu bilmiyordu. Ghislaine, Maria ile sanat sergisinde tanışmış ve hemen onu maddi olanaklar, ün ve iş sunabilecek güçlü çiftin bir parçası olması konusunda cezbetmişti. Ancak, verilen sözler sonunda hiçbir şekilde yerine getirilmedi.

Peki, kayıt neden Maria Farmer'la başlıyor? Her ne kadar ilk kurbanı olmasa da ona karşı cinsel taciz suçlamasıyla ilgili ilk başvuruda bulunan Farmer'di. Bu olay, 1990’lı yıllarda Epstein gençlik ve gücün zirvesindeyken ve etrafında hiçbir şüphe belirtisi yokken gerçekleşti. Başlangıçta iş sayfası için bir makale yazmayı planlayan Gazeteci Vicky Ward, iyi bir suç soruşturması yapma konusunda genellikle etkili olan bir ağ aracılığıyla Maria'nın hikayesine ulaştı. Zengin çift, ressamı ve sanatsal geleceğini tehdit etmekle kalmadı, aynı zamanda ‘Vanity Fair’ gazetesinin editörüyle bir anlaşma yaparak dosyanın tamamen kapatılmasını sağladı.

rth
Prens Andrew, kurbanlardan biri ve Ghislaine Maxwell ile poz verirken

Bundan sonra tanıklıklar, istismar sırasında hâlâ ergenlik çağında olan genç kadınlardan, yasalara göre reşit olmayanlara ve hayata göre çocuklara kadar çeşitleniyor. Evet, çeşitleniyor ancak korkutucu bir şekilde birleşiyorlar. Epstein, Ghislaine'in yardımıyla ve bazen onun da katılımıyla aynı mazereti kullandı. Sadece bir masaj, fiyatı onları bir şekilde Epstein'ın saraylarının dışındaki sefaletten kurtarabilirdi. Avcılar genellikle avlarını seçme konusunda iyidirler. Eğer avcı büyük bir servete sahipse, hedefi genellikle maddi olarak zayıf olacaktır. Eğer ün ve etki sahibiyse, hedefi genellikle ebeveyni olmayan, ailesi parçalanmış bir güçsüz olacaktır. Epstein, açıkça tehdit olmaksızın, ancak bir şok yaratma niyetiyle (Epstein, herhangi bir kıza gerçekte masaj seansında ne olacağını söylemedi, hatta daha büyük kızlarla ilişkilerinde bile şiddet ve tecavüz, sabit stratejilerle), istediğini elde ediyordu. Dahası, daha fazla kurban çekmek için travma geçiren kurbanları, Ghislaine ile birlikte işe alacak ve daha sonra başka erkeklere aynı hizmeti sunmaya zorlayacaktı. Bu senaryo Maria tarafından anlatılmış, küçük kız kardeşi ve diğer kızlar tarafından da yaşanmıştır. Tecavüzcülerin (Ghislaine'in, bazı kızların ifadelerine göre, bazen sahneye yardım ettiği için) garip psikolojik ve sözlü manipülasyonu, kızları karmaşık bir girdabın içine sokuyordu, bu durumda doğru ile yanlışı ayırt etmek zordu, bu nedenle Maria Farmer'ın tanıklığı iki kat önem taşıyor.

En kötüsü, başkalarının suç ortaklığı ve sessizliği olmaya devam ediyor ve bu, yakın zamanda yayınlanan isim listesi tarafından bir şekilde ortaya çıkıyor.

Kadife topluluk anlaşmaları

Kurbanlardan birinin kayıtta söylediği gibi Epstein davasında korkutucu olan ‘köleler ve cariyeler’ ağını oluşturmasını kolaylaştıran manipülasyon, sömürü ve hatta işe alma yetenekleri değil, en kötüsü, başkalarının suç ortaklığı ve sessizliği olmaya devam ediyor olması. Son zamanlarda yayınlanan isim listesi de bunu bir şekilde ortaya koyuyor. Meselenin iki yönü var: Birincisi, mağdurların ve faille birlikte çalışan bazı kişilerin ifadelerine göre listede adı geçenlerin tamamının yoksul kızlara yönelik cinsel suçlarda ortak olmadığı doğrudur; çünkü mağdurların ifadelerine göre bazıları yalnızca Epstein adasını ziyaret ederken görüldü. Örneğin, eski Başkan Bill Clinton, aleyhinde pek çok ifadenin bulunduğu Prens Andrew'un aksine, aykırı durumlarda görülmedi. Peki, Epstein'ın küçüklere olan eğilimi en azından kendi çevresinde biliniyorken bu insanlar neden onun çevresinde kalmayı kabul ettiler?

sdcefvgr
Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın Ghislaine Maxwell ile çekilmiş eski bir fotoğrafı.

 Eski ABD Başkanı Donald Trump, Epstein hakkında bir basın açıklamasında şunları söylüyor: "Epstein harika bir adam! Güzel kızlarla aşkı paylaşıyoruz, sadece o, her zaman gençleri tercih ediyor." Epstein'ın adanın dışındaki malikanesinde bulunan komşuları olan biteni biliyorlardı ve şikayetlerde bulunmaya çalıştılar ama sonuç alamadılar. Epstein'ın ateşinin yakınında kalma konusundaki bu ısrarın olası bir açıklaması, ona yakın olanların onun davranışı hakkında sorgulanabileceklerini veya Epstein'ın sorgulanabileceğini hiç düşünmemiş olmaları olabilir. Öte yandan milyonerin araştırma merkezlerine, üniversitelere ve hatta polise yaptığı cömert bağışlar, sessizlik ve saygı satın almanın etkili bir yolu olmaya devam etti.

ergb
Jeffrey Epstein Amerikalı avukat Alan Dershowitz ile birlikte

Suskunluk ve suç ortaklığı sorununun ikinci kısmı öncelikle bir fikir olarak adaletle ilgilidir. Fransız yazar Hélène Devynck, SEUIL Yayınları tarafından 2022 yılında yayımlanan İmpunité adlı kitabında adalet anlayışını ele alarak, kör gözlü ve terazi taşıyan nazik bir kadın şeklinde özdeşleştirdiğimiz mutlak değeri çözümler. Ancak, gerçek dünyada bu değer, devletin memurları, dedektifleri ve hakimleri gibi bir grup memur şeklinde kendini gösterir. Resmi görevlerini duyarsızlık ve soğukkanlılıkla yerine getirirler, aynı zamanda kişisel inançları ve çıkarları da olan devlet görevlileri her zaman mağdurların safında olmayabilirler. Ancak, ilk soruşturmacıların davada mağdurlarla birlikte hareket ettiği, Epstein'a karşı gerçekleri kanıtlama ve onu sorgulama, hatta gözaltına alma girişimlerinin bir şekilde boşa çıktığı kaydediliyor. Bunun nedeni, o zamanki FBI müdürü gibi adalet sistemindeki önemli isimlerin Epstein'la gizli anlaşmayı tercih etmesi ve ona karşı verilen yasal kararın hafifletilmesi için bir anlaşmaya varılmasıydı. Hatta bu savcı, kızların yaptıklarını tuhaf ve anlaşılmaz bir manipülasyonla kendi rızalarıyla yaptıklarını bile söyledi. Reşit olmayan kişi hukuki kavramı, bu gibi durumlarda reddetme veya rıza gösterme hakkına sahip olmayan kişidir.

Şöhret, nüfuz ve gizem

Dava ile ilgi belgelerde Epstein'ın serbest kalmasını ve böylece daha fazla kurbana yol açabilmesini öngören anlaşmanın ayrıntılarına detaylı bir şekilde yer verilmiş olabilir. Öte yandan Epstein'ın kişiliğine nüfuz edemedi. Bunun nedeni çalışmadaki bir kusur ya da onu yapanların ihmali değil, yalnızca Epstein'ın sessizliği ve gizemidir. Epstein'in sessizliği, kurbanlardan alınan bir çifte intikam gibi görünüyor ve bu nedenle bu mağdurlar, Epstein'in 2019'da hücresinde intihar ettiği haberine sevinmediler, çünkü bu sefer gerçekten mahkûm olmuştu. Bir mağdur şöyle diyor: "Bu davada söylenmesi gereken çok şey olduğunu hissettim ama bunların çoğu her zaman gizli kalacak gibi görünüyor." Bu narsist avcı hakkında bildiğimiz tek şey onun şüpheli servet biriktirme yolları, başlangıçta zengin olmadığı, işverenlerini manipüle ettiği, dolandırıcılığı ve hassas işler bulabilmek için üniversite mezunu olduğunu iddia etmesi ve her seferinde yaptıklarının yanına kalmasıdır.

Little St James adıyla anılan ve insanların Little St Jefes dediği bu korkunç hikâye, Michael Jackson'ın ‘Neverland’ hikayesini hatırlatıyor. 2019'da HBO ağı, önemli bir belgesel olan ‘Leaving Neverland’ı yayınladı. Bu belgesel, dünyanın en ünlü şarkıcısı olmasa da dünyanın en ünlü şarkıcılarından biri olan Michael Jackson tarafından henüz çocukken cinsel istismar ve sömürü mağduru olduğunu iddia edenlerin ifadelerini içeriyor. Birçoğu, henüz yedinci yaşını tamamlamamışken saldırılara maruz kaldıklarını söylüyor.

Mee Too’ hareketinin küresel etkisi, sonunda, politika yapıcılar üzerinde Epstein'a yönelik soruşturmanın yeniden açılması yönünde baskı yapılmasına yol açtı

Her iki durumda da ‘ada’ fikri, adanın sahibinin ünü, gücü ve zenginliğiyle ilişkilidir. Diğer yandan, kurbanların kırılganlığı, korkusu, acizliği ve daha da önemlisi avcının onlara zayıflatma ve kendini koruma amacıyla dayattığı tecrit. Michael Jackson, çarpık aşk anlayışını ve eşsiz şarkıcılığıyla tarihte eşine az rastlanan bir başarıyı, cinsel istismarı örtbas etmek için kullanırken, Epstein saldırgan davranışlarını, kızlara yardım ve maddi destek sağlama amacıyla ailelerinin onları terk ettiği durumlarla karıştırmış gibi görünüyor.

zxscdvr
Jeffrey Epstein'ın kurbanlarından biri Sarah

Michael Jackson'ın kurbanları veya Epstein'ın kurbanlarıyla ilgili olarak, ‘adalet’ kavramı tam anlamıyla gerçekleşmedi. İki adam da gizemli koşullarda öldü. Epstein'ın kardeşi, intiharına şüpheyle yaklaştı ve olayı inceleyen adli tıp uzmanı, intihar olasılığını dışladı. Diğer yandan Jeffrey, ölümünden sadece iki gün önce kurbanlarından intikam almak için tüm servetini kardeşine bağışladı, böylece kurbanlarını ölümünden sonra, iğrenç eylemleri nedeniyle tazminat alma olanağından son kez mahrum bıraktı.

Mee Too ve alternatif adalet

Jeffrey Epstein, intihar etmiş ya da öldürülmüş olsa da (belgesel bize Epstein'ın, yakın arkadaşlarına ve iktidardaki kişilere karşı kanıtları nasıl koruduğunu gösteriyor), biz hapishanesinde acı çeken bir şekilde öldüğünü hayal ediyoruz. Epstein, hesap gününün asla gelmeyeceğini düşünüyordu, hayatta olan kurbanlarına da bunu düşündürtmüştü. Kurbanların trajedisini, saldırının ötesine uzanan bir trajediyi bize yaşatan bu duyarlı belgesel çalışmasını, yönetmeni Lisa Bryant liderliğindeki ekibine borçluyuz. Bir tanesi ağlayarak şöyle diyor: "Jeffrey ile tanışmadan önce bir çiçek gibiydim." Bizim açımızdan bu bir arada yaşama (adalet umudu) fikrinin en önemli kısmı olmasa da önemli bir parçası gibi görünüyor. Çünkü avcılar nüfuzlarını ve paralarını kurbanların hikayelerinin insanların kulağına ulaşmasını engellemek için harcıyor.

2017 yılının Ekim ayında başlayan ‘Me Too’ etiketiyle kadınların taciz ve tecavüz hikayelerini paylaşma hareketi olmasaydı, Jeffrey Epstein'in kıyameti kopmayabilirdi. O tarihe kadar otorite tarafından Epstein ile yapılan anlaşma, onun normal hayatına devam etmesine olanak tanıyordu ve geçerliliğini koruyordu. Ancak, dünya çapında etkisiyle tanınan bu hareket veya bu tür hareketler, sonunda karar vericileri baskı altına alarak Epstein ve işbirlikçisi Ghislaine Maxwell'in soruşturulmasını yeniden gündeme getirdi. Bu kez, bu hareketlere destek veren medyanın etkisiyle, yeni güç merkezlerine eğilim gösteren kamuoyu, soruşturmanın yeniden açılmasını sağladı. ABD Başkanı Trump, eski Federal Soruşturma Bürosu başkanını soruşturmaya yönlendirdi.  Önceki dönemlerde harika bir adam olarak değerlendirdiği Epstein'i reddederek hakkında şunları söyledi: "Jeffrey Epstein ile on beş yıldan fazla bir süredir arkadaş değiliz. Tartıştık ve ilişkimiz sona erdi.”

Bugün, Epstein Adası'nı ziyaret eden ünlülerin yeni sızdırmaları ile davanın yakın bir zamanda sona ermesini beklemiyoruz. Belki de önümüzdeki günlerde maalesef hala korunan başka kötü niyetli kişilerin haberleriyle karşılaşabiliriz.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Alzheimer'ı semptomları başlamadan durdurabilecek protein keşfedildi

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Alzheimer'ı semptomları başlamadan durdurabilecek protein keşfedildi

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Yeni bir çalışmada, Alzheimer hastalarında yüksek seviyelerde görülen bir proteinin seviyesini düşürmek için geliştirilen ilaçların, belirtiler ortaya çıkmadan hastalığı önleyebilecek tedavilere kapı aralayabileceği iddia edildi.

Giderek artan sayıda çalışma, birçok kişinin hastalığın belirtilerini fark etmeden yıllar önce Alzheimer'la yaşamaya başlayabileceğine işaret ediyor.

Farkına bile varmadan hafıza, dil ve düşünce yetilerinde kayıp yaşamaya başlıyorlar ve belirtileri fark ettiklerinde bu dejeneratif hastalığı tersine çevirmek ya da durdurmak için artık çok geç kalınmış oluyor.

Hastalığın en erken belirtilerinden birini inceleyen araştırmacılar, beyindeki bir proteini hedef almanın kronik, zararlı iltihaplanmayı engelleme ve Alzheimer'ı durdurmada umut verici bir yöntem olabileceğini keşfetti.

Acta Neuropathologica adlı hakemli dergide yayımlanan çalışmaya göre, beyin proteini TSPO (18 kDa Translokatör Protein), hafıza kaybı veya bilişsel gerilemeden önce bile tespit edilebiliyor ve Alzheimer'ın başlangıcını etkiliyor.

Florida Uluslararası Üniversitesi'nden çalışmanın yazarı Tomás R. Guilarte, "Hastalığı başlangıç aşamalarında erkenden tespit etmek için TSPO'yu kullanabilirsek, bu sayede hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir ya da semptomları 5-6 yıl geciktirebiliriz" diyor.

Dr. Guilarte, "Bu 5-6 yıl, kişi daha iyi bir yaşam kalitesine sahip olabilir" ifadelerini kullanıyor.

Bilim insanları, TSPO seviyelerinin normalde beyinde çok düşük seyrettiğini ancak beyin iltihabı sırasında giderek artma eğiliminde olduğunu söylüyor.

rty6u7
TSPO seviyeleri, aktif ve yakın zamanda emekli olmuş, 23 ila 39 yaşındaki NFL oyuncularında daha yüksek çıktı (JAMA Neurology/Florida Uluslararası Üniversitesi)

Son çalışma, TSPO'nun beyinde ilk ortaya çıktığı zaman ve bölge aralığını daralttı.

Araştırmacılar TSPO'nun, Alzheimer'ın temel belirtisi olarak bilinen amiloid plakların düşük miktarlarda dağılmasıyla aynı zamana denk geldiğini buldu.

Daha ileri araştırmalar yapan bilim insanları, TSPO sinyallerinin nöronları korumaktan sorumlu belirli beyin hücreleri (mikrogliya ve astrositler) tarafından üretildiğini saptadı.

Çalışmada, amiloid plaklara en yakın mikrogliya hücrelerinin en yüksek TSPO yoğunluğuna sahip olduğu görüldü.

Araştırmacılar, TSPO sinyallerinin 1,5 aylık farelerde bile izlenebildiğini söylüyor. Bu, insanlarda 18 ila 20 yaşa denk geliyor.

Dr. Guilarte "Mikrogliyalarda bir şeylerin ters gittiğine inanıyoruz. Plakları ortadan kaldırma işini yapmayı bırakıp TSPO sinyalleri gönderip duruyorlar" diyor.

Bu şekilde sürekli nöroinflamasyon sinyali gönderilmesi, yangına körükle gitmek gibi etki yapıyor.

Bilim insanları Kolombiya'da 30'lu ve 40'lı yaşlarında semptomlar gösteren ve 50'lerinde ölen, nadir bir Alzheimer hastalığından muzdarip hastaların bağışladığı insan beyni örneklerinde de aynı modeli buldu.

Araştırmanın bir diğer yazarı Daniel Martinez-Perez, "Alzheimer'la ilgili en büyük sorunlardan biri, bunun bir yaşlılık hastalığı olarak görülmesi ve bunun da teşhis konma zamanını etkilemesi" diyor.

Dr. Martinez-Perez şu ifadeleri kullanıyor:

Ancak gerçek şu ki, hastalık teşhisten onlarca yıl önce başlıyor ve küresel bilim insanları topluluğu olarak ne kadar çok biyobelirteç ve tedavi hedefi bulursak, hepimiz hekimlerin daha kişiselleştirilmiş, kişiye özel tedaviler sunabileceği eksiksiz bir teşhis paneline kavuşmaya o kadar yaklaşırız.

Independent Türkçe


Kafasının üstünde diş olan balık, bilim insanlarını şaşırttı

Hydrolagus colliei türündeki balıklar, kafalarındaki dişler sayesinde çiftleşiyor (Gareth Fraser/Florida Üniversitesi)
Hydrolagus colliei türündeki balıklar, kafalarındaki dişler sayesinde çiftleşiyor (Gareth Fraser/Florida Üniversitesi)
TT

Kafasının üstünde diş olan balık, bilim insanlarını şaşırttı

Hydrolagus colliei türündeki balıklar, kafalarındaki dişler sayesinde çiftleşiyor (Gareth Fraser/Florida Üniversitesi)
Hydrolagus colliei türündeki balıklar, kafalarındaki dişler sayesinde çiftleşiyor (Gareth Fraser/Florida Üniversitesi)

Hayalet köpekbalığı diye bilinen balıkların alınlarında dişleri olduğu tespit edildi. Bilim insanları bunun çene dışında diş gelişiminin ilk net örneğini sunduğunu söylüyor.

Kıkırdaklı balıklar sınıfında yer alan sıçansılar (Chimaeriformes) veya hayalet köpekbalıklarının kafasında çubuk benzeri bir çıkıntı bulunuyor. 

Sadece erkeklerde görülen tenakulum adlı bu yapı, hayvanın çiftleşme sırasında dişiyi kavramasını sağlıyor. 

Köpekbalıklarının atasal soyundan milyonlarca yıl önce ayrılan bu canlılar aynı zamanda köpekbalıklarından farklı olarak pul ve keskin dişlere de sahip değil. Bunun yerine kabukları kırmak ve avlarını öğütmek için diş plakaları kullanıyorlar.

Tenakulum kullanılmadığı zaman kapalı duruyor ama açıldığında içindeki diş benzeri yapılar açığa çıkıyor. Öte yandan bunların gerçekten diş mi, yoksa birçok köpekbalığı ve vatozun derisinde görülen sertleşmiş çıkıntılar mı olduğu bilinmiyordu.

Florida Üniversitesi'nden Dr. Gareth Fraser ve ekip arkadaşları bu belirsizliği gidermek için sıçansılar grubunda yer alan Hydrolagus colliei türündeki balıkları analiz etti. 

Araştırmacılar Puget Boğazı'ndaki San Juan Adası çevresinden topladıkları 40 Hydrolagus colliei balığını inceledi. Hayvanların boyu 25 santimetre ila 1 metre arasında değişiyordu.

Bilim insanları bilgisayarlı mikro tomografi ve doku örnekleri kullanarak tenakulumun gelişimini anlamaya çalıştı. 

Bulguları hakemli dergi PNAS'te 4 Eylül Perşembe yayımlanan çalışmaya göre bu balığın hem erkek hem dişileri tenakulum oluşturmaya başlıyor ancak yapı sadece erkeklerde gelişimini tamamlıyor.

Araştırmacılar ayrıca bu diş benzeri yapının gerçekten diş olduğunu da tespit etti. 

Makalenin yazarlarından Karly Cohen "Dental laminayı (diş tabakası) ilk gördüğümüzde gözlerimiz yuvalarından fırladı" diyerek ekliyor:

Bu kritik yapıyı çenenin dışında görmek çok heyecan vericiydi.

Yeni dişlerin oluşumundan sorumlu doku tabakası olan dental lamina, genellikle sadece ağızda bulunuyor.

Ekip ayrıca sıçansıların 315 milyon yıl önce yaşamış akrabalarının fosillerini de inceledi. Helodus simplex türündeki balığın burnunun üstünden, üst çenesinin önüne kadar uzanan tenakulum benzeri bir yapı saptandı. Araştırmacılar yapının, hayvanın ağzındaki dişlere benzediğini belirtiyor.

Dr. Fraser, tenakulum milyonlarca yıl içinde çeneden uzaklaşsa bile, sıçansıların köpekbalığı benzeri dişler oluşturma yeteneğini koruduğunu söylüyor.

Bugünkü örnekler üzerinde yapılan DNA analizleri de köpekbalıklarının ağzının içindeki dişlerin büyüme sürecinin, sıçansılardaki tenakulumun gelişme sürecine benzediğini ortaya koydu.

Cohen "Bu çılgınca, son derece sıra dışı özellik, evrimsel biyolojide dişlerin sadece oral yapılar olduğuna dair uzun süredir var olan varsayımı tersine çeviriyor" diyerek ekliyor:

Tenakulum bir defaya mahsus tuhaf bir yapı değil, evrimsel bir kalıntı ve çene dışındaki bir diş yapısının ilk net örneği.

Araştırmacılar bu yapının temelinin dişi balıklarda da bulunmasından dolayı sadece çiftleşmek için değil, bir zamanlar düşmanları uzaklaştırmak için de kullanıldığından şüpheleniyor.

Independent Türkçe, BBC Discover Wildlife, New York Times, IFLScience, PNAS


Akdeniz'de "olağanüstü" Roma miğferi bulundu

"Montefortino" miğferi, Aegadian Adaları açıklarındaki deniz tabanında bulundu (Sicilya Bölgesi)
"Montefortino" miğferi, Aegadian Adaları açıklarındaki deniz tabanında bulundu (Sicilya Bölgesi)
TT

Akdeniz'de "olağanüstü" Roma miğferi bulundu

"Montefortino" miğferi, Aegadian Adaları açıklarındaki deniz tabanında bulundu (Sicilya Bölgesi)
"Montefortino" miğferi, Aegadian Adaları açıklarındaki deniz tabanında bulundu (Sicilya Bölgesi)

Deniz arkeologları, MÖ 241'deki antik bir deniz savaşında Akdeniz'in dibinde kaybolan nadir bir Roma dönemi miğferi ortaya çıkardı.

"Olağanüstü biçimde iyi korunmuş" askeri miğfer, Batık Alanların Belgelenmesi Derneği üyesi derin deniz dalgıçları tarafından Aegadian Adaları sularında bulundu.

Araştırmacılar, miğferin o dönemde yaygın kullanılan "Montefortino" miğfer tipinin neredeyse eksiksiz bir örneği olduğunu ve iyi korunmuş yanak korumalarıyla öne çıktığını söylüyor.

Kültürel Miras Bölge Konseyi Üyesi Francesco Paolo Scarpinato, "'Montefortino' miğferi, şimdiye kadar bulunan en güzel ve eksiksiz miğferlerden biri" dedi.

Araştırmacılar, bu miğfer tipinin Romalılara Keltler tarafından tanıtıldığını ve MÖ 4. yüzyıldan MS 1. yüzyıla kadar yaygın bir tercih haline geldiğini söylüyor.

Arkeologlar, miğferin muhtemelen MÖ 241'de Roma ve Kartaca arasındaki Birinci Pön Savaşı'nda gerçekleşen Aegates Muharebesi sırasında kaybolduğunu tahmin ediyor.

Tarihi kaynaklar, Kartacalıların bu savaşta Roma ordusundan sayıca üstün olduğunu ancak daha iyi eğitimli Romalıların onları yendiğini gösteriyor.

Bu durum, Kartaca'nın Sicilya'yı teslim etmesine ve 20 yıldan uzun süre sonra Birinci Pön Savaşı'nın sona ermesine yol açtı.

Uzun ve maliyetli savaşın sona ermesi, Roma'yı Batı Akdeniz'de baskın güç haline getirdi.

Scarpinato, "Bu buluntular, MÖ 241 savaşının tarihsel bilgisini zenginleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda adamızın dünyada eşsiz bir kültürel mirasın koruyucusu olduğu imajını da güçlendiriyor" dedi.

Aynı deniz arkeolojik alanında dalgıçlar, MS 5. yüzyıla tarihlenen "kullanımı belirsiz" büyük bir bronz kulp da ortaya çıkardı.

Ayrıca daha önce bölgede bulunan ve üzeri kabuklarla kaplı yaklaşık 30 metal eser üzerinde Bilgisayarlı Tomografi'yle (BT) X ışını taraması yaptılar.

Bu eserler arasında MÖ 241'deki savaşta kullanılan ve yüzyıllardır deniz tabanında korunan kılıç, mızrak ve cirit gibi silahlar da var.

Arkeologlar, savaş sırasında bir Roma gemisinin Kartacalılar tarafından ele geçirilmesinin ardından bu eserlerin denize düşmüş olabileceklerinden şüpheleniyor.

Daha önceki bir sefer sırasında ele geçirilen eşyalardan biri de temizlenmiş ve üzerinde "Ser.Solpicio C.F. Quaestor Probavi(t)" ifadesine rastlanmıştı. Arkeologlar bunun Birinci Pön Savaşı'nın ortaları da dahil MÖ 243'ten beri Roma hakimi olan Gaius Sulpicius'a işaret ettiğini düşünüyor.

Independent Türkçe