En çok hangi yaş grupları kanser riski altında?

Kanser vakalarının üçte biri 75 yaş üstü kişilerde teşhis ediliyor (Reuters-Arşiv)
Kanser vakalarının üçte biri 75 yaş üstü kişilerde teşhis ediliyor (Reuters-Arşiv)
TT

En çok hangi yaş grupları kanser riski altında?

Kanser vakalarının üçte biri 75 yaş üstü kişilerde teşhis ediliyor (Reuters-Arşiv)
Kanser vakalarının üçte biri 75 yaş üstü kişilerde teşhis ediliyor (Reuters-Arşiv)

Kanser tanısı, bir kişinin hayatında meydana gelebilecek en travmatik olaylardan biri olabilir, ancak farklı kanser türleri büyük ölçüde yaşa bağlıdır.

Şarku’l Avsat’ın The Telegraph gazetesinden aktardığı habere göre, İngiltere Kanser Araştırmaları Vakfı tarafından yürütülen araştırma, tüm kanser türlerinin üçte birinin 75 yaş üzerinde teşhis edildiğini gösterdi.

Ancak araştırmada, yaşlılıkta insanları etkileyen kanser türlerinin, gençleri etkileyenlere kıyasla farklı organları etkileme eğiliminde ve altta yatan nedenlerinin tamamen farklı olduğu da görüldü.

Surrey Üniversitesi’nden klinik onkolog Dr. Carla Perna araştırmaya ilişkin şunları söyledi;

Belirli bir genetik mutasyon taşıyan insanlar, hayatlarının çok daha erken dönemlerinde kansere yakalanma eğilimindedir ve bu durum çok daha agresiftir. 75 yaş üstü insanları etkileyen kanserler ise, hücrelerimizin yaşlanmasıyla ve yaşam tarzına bağlı hasarın yaşam boyu kümülatif etkisiyle ilişkilidir.

Onkologlar, kanserin geliştiği belirli hücre tiplerinin yaşla birlikte büyük ölçüde değişebileceğini söylüyor.

Bir örnek vermek gerekirse, Minnesota’daki Mayo Clinic Kanser Merkezi’nin Müdür Yardımcısı Dr. Stephen Ansell, çocukluk çağı kanserlerinin, genellikle kök hücreler gibi halen gelişmekte ve büyümekte olan hücre türlerinde ortaya çıkma eğiliminde olduğunu vurguladı.

dsevefv
Çocukluk çağı kanserleri genellikle kök hücreleri etkileme eğilimindedir (Reuters-Arşiv)

Ancak yaşlılıkta en yaygın görülen kanser türlerinden biri, organları kaplayan bezlerde bulunan hücrelerde gelişen kanserler olan adenokarsinomdur.

Dr. Ansell, gazeteye yaptığı açıklamada ayrıca şunları söyledi;

Bu geniş bir genelleme. Adenokarsinomlar, yaşlandıkça bezler zamanla giderek daha fazla uyarıldığı için ortaya çıkar ve bu da onları, kansere yol açan, hücre bölünmesi sırasında ortaya çıkan risklere karşı savunmasız hale getirir.

Peki çeşitli kanser türlerinin riski yaşla birlikte nasıl değişiyor?

Üç farklı yaşam evresine yönelik değerlendirme şöyle;

25-49 yaş

Gençken sonsuza kadar yaşayabileceğinizi varsayarsınız, ancak araştırmalar giderek daha fazla genç yetişkinin kansere yakalandığını gösteriyor.

İngiltere Kanser Araştırmaları Vakfı’na göre, gençlerde kanser oranları, 1990’ların başı ile 2018 arasında yüzde 22 oranında arttı.

Genç erkeklerde sık görülen kanserlerden biri, ortalama başlangıç yaşının sadece 33 olduğu prostat kanseri.

Cambridge Üniversitesi tıbbi onkoloji alanında akademik danışman olan onkolog Dr. Saif Ahmed, konuya ilişkin şu tavsiyelerde bulundu;

Bunu erken teşhis etmenin en iyi yolu gerçekten aylık kendi kendine muayenedir. Bu tümörler genellikle o kadar iyi yuvarlak değildir, bu nedenle sert ve düzensiz şekilli bir şişlik hissedersiniz. Ancak herhangi bir şişkinlik hisseden herkes doktoruna gitmeli.

Kadınlarda baş ve boyun kanserleri ve rahim ağzı kanseri de, cinsel yolla bulaşan insan papilloma virüsü (HPV) türleri ile güçlü bağlantı nedeniyle bu yaş grubunda en sık görülen türler arasında.

Bu suşlar boğaz ve rahim ağzındaki hücrelere zarar vererek sonuçta kansere neden olabilir.

Dr. Ahmed, düzenli rahim ağzı taraması ve erken ergenlik döneminde HPV aşısı yaptırmanın, özellikle birden fazla türe karşı en iyi korunma şekli olduğunu söyledi.

Meme kanserine yakalanan 40 yaşın altındaki kadınların, üçlü negatif meme kanseri olarak bilinen hastalığın özellikle agresif bir formuna sahip olma olasılığı daha yüksek.

Bu, BRCA1 genindeki kalıtsal bir mutasyonla güçlü bir şekilde bağlantılı.

Dr. Perna, bu konuda şunları söyledi;

Ailede meme kanseri öyküsü varsa kadınlar 25, 30 yaşlarında kitleleri kontrol etmeye başlamalı. Eğer endişe verici bir şey fark ederlerse mamografi çektirmelerine gerek yok. Genç bir kadın için basit bir ultrason herhangi bir sorunun tespit edilmesi için yeterlidir.

Bağırsak kanseri oranları da, bilinmeyen nedenlerle genç yetişkinler arasında artıyor.

Ancak olası risk faktörleri arasında yüksek oranda işlenmiş et tüketimi, alkol, hareketsiz yaşam tarzı ve artan obezite oranları yer alıyor.

dfvfde
Bağırsak kanserini tespit etmek için yapılan tıbbi muayene (Reuters-Arşiv)

ABD Ulusal Kanser Enstitüsü, 2020 yılında bağırsak kanserini 50 yaşın altındaki erkeklerde en ölümcül kanser türü, aynı yaş grubundaki kadınlar arasında ise üçüncü en ölümcül kanser türü olarak listeledi. 

Melanom (cilt kanseri) aynı zamanda genç yetişkinlerde, özellikle de kadınlarda teşhis edilen en yaygın kanserlerden biri.

Dr. Ansell, “Yeni bir ben varsa veya cildinizde bir şey ortaya çıkıyorsa, bunu hemen kontrol ettirmenizi tavsiye ederim” dedi.

50-74 yaş

Hem erkekler, hem de kadınlar, orta yaşta büyük hormonal değişimler yaşarlar ve bu da çeşitli kanserlere karşı hassasiyeti tetikleyebilir.

Menopoza 55 yaşından sonra geç başlayan kadınlar, kanser için bir risk faktörü olan hücre üretiminin artmasına neden olan östrojene daha fazla maruz kaldıkları için endometriyal, yumurtalık ve meme kanserine yakalanma riski belirgin şekilde daha fazladır.

Benzer şekilde, 50’li ve 60’lı yaşlarında aşırı kilolu olan menopoz sonrası kadınlarda bu kanserlere yakalanma riski daha yüksektir, çünkü vücut östrojeni vücut yağından elde edebilir.

Bu yaş grubundaki aşırı kilolu erkeklerin agresif prostat kanserine yakalanma olasılıkları da daha yüksektir. Çünkü prostat çevresindeki aşırı yağ katmanları, büyüyen kanser hücreleri için bir besin kaynağı görevi görür.

Imperial College London’daki araştırmacılar, İngiltere’deki ortalama 55-64 yaş arası bir erkeğin vücut kitle indeksini 18,5 ila 24,9 arasındaki ideal aralığa düşürmesi durumunda, yılda bin 300 daha az prostat kanseri kaynaklı ölüm gerçekleşeceğini tahmin ediyor.

Dr. Ahmed, bu yaş aralığındaki kadın ve erkekler için mamogramlardan yumurtalık kanseri için CA125 kan testine kadar çeşitli testlerin mevcut olduğunu bildirdi. 

Dr. Perna ise şu ifadeleri kullandı;

İngiltere’de prostat kanseri için bir tarama programı yok. Bu yüzden aile öyküsü, siyah etnik köken veya Yahudi olmak gibi bilinen herhangi bir risk faktörüne sahip olan her erkeğin 45 ve 50 yaşından itibaren pratisyen hekimden PSA testi yaptırması gerektiğini söylüyoruz.

Araştırmaya göre, akciğer kanseri de orta yaşta daha sık görülmeye başlıyor.

Bu kanser türü, 50-74 yaş arası erkeklerde kanser vakalarının yüzde 12’sini, bu yaş aralığındaki kadınlarda ise yüzde 13’ünü oluşturuyor.

sdv
Akciğer kanseri orta yaşlarda daha sık görülüyor (Reuters-Arşiv)

Royal Marsden Hastanesi, halihazırda sigara içen veya son 15 yılda sigarayı bırakan 50 yaş üstü herkesin, akciğer kanseri taraması için yıllık özel düşük doz bilgisayarlı Tomografi (BT) taraması yaptırmasını öneriyor.

İngiltere Ulusal Sağlık Servisi (NHS), Haziran 2023’ten bu yana, hastalık riski yüksek olan 55-74 yaş arası kişileri belirleyen ulusal bir program olan, hedefe yönelik bir akciğer sağlığı kontrol programını (TLHC) uygulamaya başladı.

Ancak Dr. Perna, taramaların tespit edebileceğinin hala bir sınırı olduğunu, bu nedenle en iyi seçeneğin mümkün olan en kısa sürede sigarayı bırakmak olduğuna dikkat çekerek, şunları ekledi;

Bu taramalarda yalnızca büyük tümörleri tespit edebilirsiniz, ancak küçük tümörleri gerçekten tespit edemezsiniz. Dolayısıyla sigara içmemek hala en iyi korunma yöntemidir.

75 yaş ve üzeri

Genel olarak kanser teşhisleri yaşla birlikte daha yaygın hale gelse de bu, hastalığın her türü için geçerli değildir.

Onkologlar, 75 yaşından sonra gelişen kanserlerin, bazen kötü yaşam tarzı alışkanlıklarının bir sonucu olarak, yaşam boyunca birikmiş DNA hasarıyla büyük ölçüde bağlantılı olduğunu söylüyor.

Erkeklerde mesane ve prostat tanıları oldukça yaygın olmakla birlikte, 75 yaş üstü kadınlarda görülen kanser tanılarının yüzde 21’ini meme kanseri oluşturuyor.

Ancak akciğer ve bağırsak kanseri de oldukça yaygın olmaya devam ediyor.

vbdfe
Sigara içmemek hala akciğer kanserini önlemenin en iyi yolu (Reuters-Arşiv)

Dr. Ansell açıklamasına şu ifadelerle devam etti;

Akciğer kanserinde, eğer sigara içiyorsanız, düzenli olarak birçok kanserojenin solunması söz konusudur. Mesane kanserlerinde ise, idrarla dışarı attığınız çeşitli maddeler olabilir, bu da mesane astarının uzun süreli tahrişine neden olarak sizi riske atabilir. Bağırsak kanseri hakkında öğrenecek çok şeyimiz var, ancak yaşam boyu süren beslenme alışkanlıkları sonuçta bir fark yaratabilir.

Doktor ayrıca, ailesinde bağırsak kanseri öyküsü olan herkesin kolonunun sağlığını incelemek için kolonoskopi taraması yaptırması gerektiğini söyledi.

Bilinmeyen nedenlerle, erkeklerde kadınlara göre 3-4 kat daha fazla görülen bir hastalık olan mesane kanseri için de çeşitli testler mevcut.

Aile geçmişinden veya kanında idrar çıkması gibi endişe verici semptomlardan endişe duyan herkes, esnek sistoskopi adı verilen, lokal anestezi ve mesanenin iç yüzeyini incelemek için üretradan ince bir tüpün yerleştirilmesini içeren bir testten geçebilir.

Ancak genel olarak bakıldığında, yaşlanmanın birkaç avantajından biri, herhangi bir kanser türü teşhisi konduğunuzda bunun muhtemelen daha az agresif olmasıdır. 

Dr. Perna, “NHS Meme Tarama Programı’nın 70 yaşında durdurulmasının nedenlerinden biri, bu yaşta meme kanseri tanısı alan herhangi bir kadının agresif kansere yakalanma olasılığının daha düşük olması” dedi.

Doktor ayrıca, 75 ya da 80 yaşında, çok agresif bir hastalığa yakalanma olasılığının çok daha düşük olduğunun da altını çizdi.



Köpek ve insanların bazı duyguları aynı genetik kökene sahip

Bilim insanları, 1300 golden retriever'ın genetik kodunu analiz etti ve insanlardaki duyguları etkileyen bazı genler buldu (Unsplash)
Bilim insanları, 1300 golden retriever'ın genetik kodunu analiz etti ve insanlardaki duyguları etkileyen bazı genler buldu (Unsplash)
TT

Köpek ve insanların bazı duyguları aynı genetik kökene sahip

Bilim insanları, 1300 golden retriever'ın genetik kodunu analiz etti ve insanlardaki duyguları etkileyen bazı genler buldu (Unsplash)
Bilim insanları, 1300 golden retriever'ın genetik kodunu analiz etti ve insanlardaki duyguları etkileyen bazı genler buldu (Unsplash)

Yeni bir araştırma, köpeklerin tıpkı sahipleri gibi iniş çıkışlar yaşadığını ve duygularının insanlarla aynı genlerden etkilenebildiğini öne sürüyor.

Bir çalışma, anksiyete ve depresyon gibi insan duygularını etkileyen birkaç genin aynı zamanda köpeklerin kişiliğini de şekillendirdiğini ortaya koydu.

Örneğin HUNK adlı genin golden retriever cinsi köpekleri diğer köpeklerin yanında gergin hale getirdiği bulundu. Aynı gen kaygı düzeyi yüksek insanlarda da var.

Elektrikli süpürge gibi yüksek seslerden korkan köpekler, ASCC3 adlı geni paylaşıyor. İnsanlarda bu gen, ruh hali değişimleri, nevrotiklik ve sinirlilikle bağlantılı.

İnsanlarda zekayla ilişkili ROMO1 adlı başka bir gen de eğitimde hızlı öğrenen köpeklerde saptandı.

Cambridge Üniversitesi Fizyoloji, Gelişim ve Sinirbilim Bölümü'nden çalışmaya liderlik eden araştırmacı Dr. Eleanor Raffan, "Bulgular gerçekten çarpıcı; insanlar ve golden retriever'ların davranışlarının ortak genetik kökenlere sahip olduğuna dair güçlü kanıtlar sunuyor" diyor.

Raffan "Tanımladığımız genler, her iki türde de duygusal durumları ve davranışları sık sık etkiliyor" diye ekliyor.

Ekip, 1300 golden retriever'ın genetik kodunu kan örnekleri kullanarak analiz etti ve her köpeğin sahibiyle yapılan ayrıntılı bir anketle belirlenen davranışsal özellikleriyle karşılaştırdı. Bunun sonucunda eğitilebilirlik, enerji seviyeleri, yabancılardan korkma ve diğer köpeklere karşı saldırganlık gibi özelliklerin altında yatan genler ortaya çıktı.

Ekip bulgularını insanlarda yapılan benzer bir analizle karşılaştırarak golden retriever'larda tanımladıkları 12 genin, aynı zamanda insanların davranışsal özelliklerinin ve duygularının da temelini oluşturduğunu keşfetti.

Golden retriever'larda diğer köpeklere karşı saldırganlıkla bağlantılı olan PTPN1 adlı bir gen, insanlarda da zeka ve depresyonla ilişkili.

Hakemli dergi Proceedings of the National Academy of Sciences'ta (PNAS) yayımlanan çalışma bu genleri anlamanın, evcil hayvanların duygularının sahipleri tarafından anlaşılmasına katkı sağlayabileceğini ifade ediyor.

Cambridge Üniversitesi Fizyoloji, Gelişim ve Sinirbilim Bölümü'nden araştırmacı ve raporun başyazarı Enoch Alex şöyle diyor: 

Bu sonuçlar, genetiğin davranışları yönettiğini ve bazı köpekleri dünyayı stresli görmeye yatkın hale getirdiğini gösteriyor. Yaşam deneyimleri bunu daha da kötüleştirirse, aslında stresli olmalarına rağmen bizim kötü davranış diye yorumlayabileceğimiz şekilde davranabilirler.

Öte yandan köpeklerde saptanan genler, belirli bir duyguya veya davranışa yol açmaktan ziyade duygusal durumları etkiliyor.

Araştırmanın yazarları örneğin "sosyal olmayan korku" (yani otobüs ve elektrik süpürgesi gibi şeylerden korkma) gösteren köpeklerde, insanlarda sinirlilik, hassasiyet ve "sinir veya anksiyete nedeniyle doktora gitme" davranışlarına yol açan bir gen bulunduğunu söylüyor.

Cambridge Üniversitesi Fizyoloji, Gelişim ve Sinir Bilimi Bölümü araştırmacılarından ve çalışmada yer alan Dr. Anna Morros-Nuevo, "Kapı zili her çaldığında golden retriever'ınız kanepenin arkasına saklanıyorsa, genetik açıdan hassas ve kaygılı hissetmeye eğilimli olduğunu bilmek, belki ona karşı biraz daha empati duymanızı sağlayabilir" diyor.

Independent Türkçe


Ameliyatta müzik dinlemenin ilaç ihtiyacını azaltabileceği bulundu

Fotoğraf: (Temsili/Unsplash)
Fotoğraf: (Temsili/Unsplash)
TT

Ameliyatta müzik dinlemenin ilaç ihtiyacını azaltabileceği bulundu

Fotoğraf: (Temsili/Unsplash)
Fotoğraf: (Temsili/Unsplash)

Yeni bir araştırmaya göre, ameliyat sırasında sakinleştirici enstrümantal müzik çalmak hastanın iyileşmesini hızlandırabilir.

Hakemli çalışma, Hindistan'daki Lok Nayak Hastanesi ve Maulana Azad Tıp Fakültesi'nde, safra kesesi alınırken uygulanan ve standart bir kapalı ameliyat olan laparoskopik kolesistektomi ameliyatı geçiren hastalarla yapıldı.

Music and Medicine adlı hakemli dergide yayımlanan ve anestezi ihtiyacını düşürmek ve ameliyat öncesi, esnası ve sonrasındaki stresi azaltmaya katkı sunmayı amaçlayan araştırma, Mart 2023-Ocak 2024 döneminde 18 ila 65 yaşındaki 56 hasta üzerinde yürütüldü.

Safra kesesini alma ameliyatı genellikle kısa (bir saatten az) sürüyor ve hastayı uyutmak, ağrıyı engellemek, operasyonun hatırlanmasını önlemek ve ameliyat masasındaki kasları gevşetmek için 5-6 ilacın karışımı kullanılıyor. Hastalara genellikle birkaç saniye içinde bilinç kaybı yaşatan ve hızlı bir şekilde berrak bir zihinle uyanmayı sağlayan propofol veriliyor.

Çalışmanın temel amacı müzik terapisi uygulanan ve uygulanmayan kişilerde propofolün toplamda ne kadar kullanıldığını karşılaştırmaktı.

56 hastanın tamamına, bulantı önleyici bir ilaç, bir sakinleştirici, fentanil, propofol ve bir kas gevşeticiden oluşan aynı anestezi bileşimi verildi. Hepsi gürültü önleyici kulaklık takarken sadece bir grup müzik dinledi.

Hastalardan, yumuşak flüt ve piyano olmak üzere iki Hint enstrümantal parçası arasından seçim yapmaları istendi. Birçoğu, araştırmacıların sakinleştirici ve moral verici tonları nedeniyle tercih edildiğini söylediği Hindustani ragalar Yaman ve Kirwani'yi harmanlayan bir flüt bestesini seçti.

Müzik dinleyen hastalar, bilinci kapalı tutmak için kullanılan birincil damar içi anestezik olan propofole kayda değer derecede daha az ihtiyaç duydu. Saatte kilogram başına 7,86 miligrama ihtiyaç duyan kontrol grubuna kıyasla, ortalama 6,7 miligrama gereksinimleri oldu; ki bu da istatistiksel olarak anlamlı bir fark.

Müzik grubu ayrıca ameliyat sırasında tansiyon veya kalp atış hızındaki ani yükselmeleri kontrol etmek için kullanılan opioid ağrı kesici fentanil ek dozuna da daha az ihtiyaç duydu.

En önemlisi de ameliyatın tetiklediği fizyolojik stres tepkisi (kortizol kan testiyle ölçüldü), müziğe maruz kalan hastalarda belirgin şekilde daha düşüktü. Kontrol grubunda ameliyat sonrası kortizol seviyeleri mililitre başına ortalama 536 IU'ya yükselirken, müzik grubundaki hastalarda mililitre başına ortalama 417 IU'ydu.

Müzik dinleyen hastalar ayrıca anesteziden daha rahat uyandı ve ameliyattan 24 saat sonra bildirdikleri memnuniyet seviyesi daha yüksekti.

Çalışma, "algıya yönelik müzik terapisinin, ameliyattaki anestezi gereksinimini azaltmak ve herhangi bir yan etki olmaksızın genel hasta sonuçlarını iyileştirmek için güvenli ve etkili bir farmakoloji dışı bir yardımcı olarak kullanılabileceği" sonucuna varıyor.

Tıbbi tedavi sırasında müzik terapisi yeni bir uygulama değil. Medikal müdahalelerden önce ve sonra stresi, kaygıyı ve ağrıyı azaltmak için uzun süredir kullanılıyor. Kanser bakımı, ruh sağlığı, palyatif bakım, fizyoterapi ve ameliyat sonrası iyileşmede geniş çapta başvuruluyor.

Independent Türkçe


Uzmanlar başka değişiklik yapmadan kalbe iyi gelen gıdayı açıkladı

Beslenme düzenine mantar eklemek kalp krizi ve felç riskinizi azaltabilir (Pexels)
Beslenme düzenine mantar eklemek kalp krizi ve felç riskinizi azaltabilir (Pexels)
TT

Uzmanlar başka değişiklik yapmadan kalbe iyi gelen gıdayı açıkladı

Beslenme düzenine mantar eklemek kalp krizi ve felç riskinizi azaltabilir (Pexels)
Beslenme düzenine mantar eklemek kalp krizi ve felç riskinizi azaltabilir (Pexels)

Mantarlar, hiç fark ettirmeden kalbinizi güçlendiriyor olabilir.

Purdue Üniversitesi Beslenme Bilimleri Bölümü'nden öğretim üyeleri, mantar tüketiminin sağlığa etkilerini ele alan 22 özgün çalışmayı değerlendiren bir inceleme önceki haftalarda Critical Reviews in Food Science and Nutrition'da yayımladı.

Araştırmacılar, ister kişinin kendi seçtiği bir diyetle ister sağlığı iyileştirmeye yönelik bir plan kapsamında olsun, mantar tüketiminin kalp hastalığı ve felç gibi bir grup rahatsızlığı içeren kardiyometabolik hastalık riskini nasıl etkilediğini analiz etti.

Cleveland Clinic'e göre inceleme, mantar tüketmenin vücutta yaygın görülen yağlardan trigliseritleri düzenli olarak azalttığını ortaya koydu. Yüksek trigliserit seviyeleri kalp krizi ve felç riskini artırabiliyor.

Hem sağlıklı bir diyet planı hem de kendi seçtikleri bir beslenme düzeni nedeniyle mantar tüketenlerin kardiyometabolik hastalık riski daha düşüktü. Ayrıca kişinin kendi seçtiği beslenme biçimi kapsamında mantar yemesinin, küçük tansiyonun düşmesiyle ilişkili olduğu saptandı.

İncelemede şu ifadeler yer alıyor: 

Yüksek seviyedeki trigliseritlerle tansiyon ve kardiyovasküler hastalık riski arasındaki ilişki göz önüne alındığında, bu sonuçlar mantarları düzenli beslenme planına dahil etmenin sağlığa yararlarını vurguluyor.

Çalışmaya göre ABD'de mantar tüketimi düşük seviyede. Yine de "kişinin kendi seçtiği diyet kapsamında mantarları düzenli ve artan miktarda tüketmesi", günlük beslenmedeki temel besin maddelerinin yetersizliğini azaltabilir ve kardiyometabolik hastalık risklerini düşürebilir.

İncelemede kalp hastalığı veya felç riskini azaltmak için günde ne kadar mantar yememiz gerektiği net bir şekilde belirtilmese de Mayo Clinic, her gün öğünlere en az iki orta boy mantar eklemenin kanser riskini yüzde 45 oranında azaltmaya yardımcı olabileceğini öne sürüyor.

Mantarlar ayrıca kalp ve beyin sağlığına katkı sağlayan B vitaminlerinin yanı sıra "vücudun kalsiyumu emerek kemik ve dişleri güçlendirmesine yardımcı olan" D vitamini açısından iyi bir kaynak.

ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri'ne göre kalp hastalığı ABD'de erkek ve kadınlar için önde gelen ölüm nedeni ve "her 34 saniyede bir kişi kardiyovasküler hastalıktan ölüyor". Sadece 2023'te 919 bin 32 kişi kardiyovasküler hastalıktan hayatını kaybetti.

Elbette sağlık için tüketilmesi gereken tek gıda mantarlar değil. Molecular Nutrition & Food Research'te yayımlanan yakın tarihli bir araştırma, portakal suyu tüketiminin artırılmasının kalp sağlığını iyileştirebileceğini tespit etmişti.

60 gün boyunca günde iki bardak yüzde 100 portakal suyu içen 20 sağlıklı kişiyi inceleyen araştırmacılar, katılımcıların bağışıklık hücrelerindeki 1705 genin değişimlerini takip etmiş ve tansiyon, iltihaplanma ve metabolizmayla ilişkili gen ifadesinde değişiklikler bulmuştu. Bu nedenle çalışma, "portakal suyunun tedavi edici potansiyelini pekiştiriyor".

Çalışma portakal suyunun gen ifadesini düzenleyerek kan basıncı regülasyonu, lipit metabolizması, iltihaplanma ve diğer süreçleri iyileştirebileceğine ve böylece kardiyovasküler sağlık faydalarına katkı sunabileceğine işaret ediyor.

Sonuçlar, iki ay boyunca her gün portakal suyu içmenin, sağlıklı bireylerde öncelikle tansiyon seviyelerini düzenlemeye ve iltihaplanmayı azaltmaya fayda sağladığını göstermişti.

Independent Türkçe