İlgi Alanı'ndaki ailede yaşamak: Annem ve babam iyi insanlardı

Yönetmen Glazer'ın yıllar süren titiz bir araştırmanın ardından çektiği Holokost draması, Rudolf Höss'ün ailesiyle toplama kampının hemen yanında sürdüğü rüya gibi yaşamı merkeze alıyor (A24)
Yönetmen Glazer'ın yıllar süren titiz bir araştırmanın ardından çektiği Holokost draması, Rudolf Höss'ün ailesiyle toplama kampının hemen yanında sürdüğü rüya gibi yaşamı merkeze alıyor (A24)
TT

İlgi Alanı'ndaki ailede yaşamak: Annem ve babam iyi insanlardı

Yönetmen Glazer'ın yıllar süren titiz bir araştırmanın ardından çektiği Holokost draması, Rudolf Höss'ün ailesiyle toplama kampının hemen yanında sürdüğü rüya gibi yaşamı merkeze alıyor (A24)
Yönetmen Glazer'ın yıllar süren titiz bir araştırmanın ardından çektiği Holokost draması, Rudolf Höss'ün ailesiyle toplama kampının hemen yanında sürdüğü rüya gibi yaşamı merkeze alıyor (A24)

İlgi Alanı (The Zone of Interest) bu yılki Oscar töreninde En İyi Yabancı Dilde Film ve En İyi Ses Tasarımı ödüllerini kazanırken konu aldığı aile de merak edildi. 

Birleşik Krallık yapımı film, II. Dünya Savaşı'ndaki Nazi vahşetinin simgelerinden biri haline gelen Auschwitz'in yanında aileleri için ideal bir yaşam kurmaya çalışan kampın komutanı Rudolf Höss ve eşi Hedwig’in hikayesini merkezine alıyor. 

Birleşik Krallık'ın The Observer gazetesi, bu aileden 1933 doğumlu Brigitte Höss'ün hikayesini sayfalarına taşıdı. Rudolf Höss'ün kızının, 16 Aralık 2021'de verdiği röportaj filmin başarısının ardından tekrar gündem oldu. 

Ekim 2023'te ölen Höss, bu villada yaşananları doğrudan tecrübe edip anlatabilecek en son kişiydi. 88 yaşındaki kadının ABD'nin başkenti Washington'daki evinde verdiği röportajda zihinsel bir sorun yaşamadığı aktarıldı. 

Röportajı gerçekleştiren ve bu son haberi yazan Thomas Harding, ilk olarak 2013'te konuştuğu Brigitte'le toplam mesaisinin 20 saati aşmış olabileceğini tahmin ediyor. Zamanında Washington Post'ta yayımlanan işiyle birlikte Rudolf Höss'ün çocuklarından birinin ilk kez dünya kamuoyuna seslenmeyi tercih ettiğini de vurguluyor. 

Yazar Harding, Brigitte'in 1940'ta kampın yanına taşındığını ve 1944'e kadar buradaki villada yaşadıklarını aktarıyor. II. Dünya Savaşı'nın son aylarında Berlin'de yaşayan aile, Sovyetler Birliği askerlerinin gelişiyle birlikte dağılmış. 

Babası kaçarken onlar yakınlardaki bir şeker fabrikasında saklanmış. Yazar Harding'in onları bulmakla görevlendirilen büyük amcası, bu tesisteki aileyi bulmuş. Anne Hedwig'in verdiği bilgiyle Britanya askeri, Rudolf Höss'ü yakalamış. 

Almanya'yı 1950'lerde terk eden Brigitte, İspanya'da yeni bir hayata başlamış. Madrid'de modellik yaparken İrlanda ve ABD yurttaşlıklarına sahip mühendis eşiyle tanışıp 1970'lerde birlikte Washington'a taşınmışlar. Brigitte sonrasında 35 yıl boyunca moda butiğinde çalışmış.

Bu bilgilerin ardından 2021'deki röportajı anlatan Harding, ilk sorusunun "İlk hatıran neydi?" olduğunu aktarıyor: 

Auschwitz. Ondan öncesini hatırlamıyorum.

Brigitte, kardeşleriniyse şöyle anlatmış:

En çok erkek kardeşim Hans Jürgen'e yakındım. En çok onunla eğlenirdim. Kız kardeşimle ata binerdik. Eğlendiğimizi hatırlıyorum. Arka bahçede küçük bir yüzme havuzumuz vardı. Annem çiçekleri çok severdi. Güzel çiçekleri vardı. Ben de çok severim, bu özelliği ondan miras aldım.

Evde tehlike hissediliyormuş. Sirenler öttüğünde bodruma kaçmak zorunda kalıyorlarmış:

Yatağımızın kenarında içi kıyafet dolu küçük bir bavulumuz vardı. Onu alır ve aşağı inerdik.

Brigitte, ebeveynlerinin birbirlerine çok yakın olduğunu hatırlamış:

Birbirlerini çok severlerdi. Müthiş bir babaydı. İyi bir aile gibi kahvaltı ederdik, yemek yerdik. İşinin ne olduğunu bilmezdik.

Villada çalışanların Auschwitz esirleri olduğunu bildiğini aktarmış: 

Her zaman çok mutlulardı. Anneme Auschwitz'in Meleği derlerdi.

Harding, şaşkınlığını gören Brigitte'in "Annem iyi bir insandı, nokta" dediğini söylüyor. 

1970'lerde annesi Hedwig'in kendisini ABD'de ziyaret ettiğini anlatan Brigitte, Auschwitz konusunda çok az konuştuklarını ifade etmiş:

Çok acı vericiydi. Eminim ki annem neler döndüğünü biliyordu. Çok üzgündü ama bir şey yapamamıştı. Çocuklarına ve babama karşı iyi olmaya çalıştı.

Nisan 1947'de Auschwitz'de asılan babası içinse şöyle konuşmuş:

Müthiş, gerçekten müthiş biriydi. Daha iyi bir baba isteyemezdim. Hep sarılırdı. Geceleri bizi öpüp 'İyi uykular çocuklarım' derdi.

Bir an duraksayan Brigitte sözlerine devam etmiş:

Ne olduğunu sonradan anladık. Bu konu hakkında konuşmayı hiç sevmiyorum çünkü yaptıklarını sevmiyorun. Biliyorum ki bu, babamın suçu değildi. Bu işe giriştiğinde kendini neyin içine soktuğunu bildiğini sanmıyorum. Çünkü pek çok sefer aşırı mutsuz olmuştu. Sonrasında annemle tüm bunları konuştuğumda bana onun çok mutsuz bir adam olduğunu söyledi.

Brigitte'in kardeşi Annegret hâlâ hayatta ancak kampın dibinde yaşarlarken bebek olduğu için o yılları anımsaması imkansız. 

Brigitte öldükten sonra yayımlanan İlgi Alanı'ysa hem aldığı ödüllerle hem de yönetmeni Jonathan Glazer'ın Oscar töreninde yaptığı Gazze savaşıyla ilgili konuşmayla ses getirdi.

Kendisi de Yahudi olan 58 yaşındaki Glazer, önceden hazırladığı notlarda yazanları okumuş, gerekli oyunculara teşekkür etmiş ve İlgi Alanı'yla Gazze'deki mevcut çatışma arasında paralellik kurmuştu.

Akademi'nin resmi konuşma metnine göre Glazer, "Tüm seçimlerimiz bizi günümüze yansıtmak ve yüzleştirmek için yapıldı, bakın o zaman ne yaptılar demek için değil, bakın şimdi ne yapıyoruz demek için" demişti:

Filmimiz dehümanizasyonun en kötü noktaya vardığını gösteriyor. Bu geçmişimizi ve bugünümüzü şekillendirdi. Şu anda burada Yahudiliklerini ve Holokost'un pek çok masum insan için çatışmaya yol açan bir işgal tarafından gasp edildiğini reddeden insanlar olarak duruyoruz. İster ekimin kurbanları olsun, İsrail'de 7 Ekim'in kurbanları ya da Gazze'de devam eden saldırının kurbanları, bu insanlık dışı muamelenin tüm kurbanları olarak nasıl direneceğiz?

Sonrasında bini aşkın Yahudi yaratıcı, yönetici ve Hollywood çalışanı, Glazer'ın Oscar konuşmasını kınayan bir açık mektuba imza atmıştı.

Independent Türkçe, Observer, Variety



Ünlü oyuncu psikopat bir karakteri canlandırmak istiyor

Dakota Johnson, son filmi Tam Bana Göre'de "mükemmel eşle kusurlu eski sevgilisi arasında kalan" bir çöpçatanı canlandırıyor (A24)
Dakota Johnson, son filmi Tam Bana Göre'de "mükemmel eşle kusurlu eski sevgilisi arasında kalan" bir çöpçatanı canlandırıyor (A24)
TT

Ünlü oyuncu psikopat bir karakteri canlandırmak istiyor

Dakota Johnson, son filmi Tam Bana Göre'de "mükemmel eşle kusurlu eski sevgilisi arasında kalan" bir çöpçatanı canlandırıyor (A24)
Dakota Johnson, son filmi Tam Bana Göre'de "mükemmel eşle kusurlu eski sevgilisi arasında kalan" bir çöpçatanı canlandırıyor (A24)

Daha önce bir hippiyi de canlandırdı bir cadıyı da... Hatta kör ve medyum bir mutanta bile hayat verdi... Dakota Johnson bu kez de kanlı bir karakterin peşinde.

35 yaşındaki ABD'li oyuncu, şu sıralar Celine Song'un romantik komedisi Tam Bana Göre'deki (Materialists) performansıyla kariyerinin en iyi eleştirilerini alıyor. 

Yakında Michael Angelo Covino'nun Cannes'da büyük ilgi gören komedisi Splitsville'de de seyirci karşısına çıkacak.

Aksiyona göz kırpıyor

Hafta sonu katıldığı bir etkinlikte konuşan Johnson, bir "psikopatı" oynamaya hevesli olduğunu söyledi. Ayrıca bir aksiyon filminde rol almayı da çok istediğini belirtti:

Her şeye açığım. Sadece bazı şeylerin bir araya gelmesi gerekiyor.

Johnson bu açıklamayı, Çekya'daki Karlovy Vary Film Festivali'ne katıldığı sırada yaptı. Festivalde kendisine prestijli Başkanlık Ödülü verildi.

Johnson'ın annesi Melanie Griffith ve babası Don Johnson da kariyerleri boyunca psikopat diye tanımlanabilecek karakterlere hayat verdi. Griffith, Brian De Palma imzalı Sahte Vücutlar (Body Double) ve Jonathan Demme'nin yönettiği Vahşi Bir Şey (Something Wild) gibi filmlerde akıl sağlığı sorgulanabilir karakterleri canlandırmıştı. 

Babası Don Johnson ise 1993 yapımı gerilim filmi Günahkarlar'da (Guilty as Sin) intikamcı bir tehdit unsuru, Ustura'da (Machete) ise acımasız bir adalet savaşçısı rolünde karşımıza çıkmıştı.

Johnson'ın büyükannesi Tippi Hedren da Alfred Hitchcock'un iki filminde başrol oynamıştı: Kuşlar (The Birds) ve Hırsız Kız (Marnie).

Dakota Johnson şimdiye dek farklı türlerdeki rollerde gösterdiği başarısıyla dikkat çekse de tam anlamıyla kötü bir karakteri henüz canlandırmadı. Johnson, psikopat bir karaktere en çok korku klasiği Suspiria'nın Luca Guadagnino uyarlamasında yaklaşmıştı. Filmde Berlin’deki gizemli Markos Dans Akademisi'ne katılan genç bir dansçıyı canlandıran Johnson, kendisini büyücülük, komplolar ve cinayetlerle örülü karanlık bir dünyanın içinde buluyor. 

Independent Türkçe, Entertainment Weekly, Hollywood Reporter, Variety