Ödüllü yönetmenden radikal öneri: "Sadece ruhsatınız varsa izin verilsin"

50 yaşındaki Ruben Östlund, 2017 yapımı Kare'yle (The Square) Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanmıştı (Reuters)
50 yaşındaki Ruben Östlund, 2017 yapımı Kare'yle (The Square) Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanmıştı (Reuters)
TT

Ödüllü yönetmenden radikal öneri: "Sadece ruhsatınız varsa izin verilsin"

50 yaşındaki Ruben Östlund, 2017 yapımı Kare'yle (The Square) Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanmıştı (Reuters)
50 yaşındaki Ruben Östlund, 2017 yapımı Kare'yle (The Square) Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanmıştı (Reuters)

Altın Palmiye ödüllü Hüzün Üçgeni'nin (Triangle of Sadness) yönetmeni Ruben Östlund, sinemanın gücünü ve toplum üzerindeki etkisini açıklarken bazı radikal fikirleri de ortaya attı.

Yüksek kaliteli medya tüketiminin öneminden bahseden Östlund, Guardian'a verdiği yeni röportajda kameraların da birçok Avrupa ülkesinin silahlara gösterdiği özenle temin edilmesi gerektiğini söyledi.

"Bir fikrim var" diyen sinemacı, şöyle açıkladı:

Sadece ruhsatınız varsa kamera kullanmanıza izin verilse nasıl olur? Silah için ruhsata ihtiyacınız var, en azından gelişmiş ülkelerde. Kamera da güçlü bir araçtır.

Östlund yeni yönetmenlerin, çalışmalarının potansiyel etkisini göz ardı etmemeleri gerektiğini söyledi. 

"Filmler dünyayı değiştiriyor"

İsveçli yönetmen, kurmaca filmlerin toplumu istenmeyen biçimlerde şekillendiren etkiler yaratabileceğini düşündüğünü de sözlerine ekledi.

50 yaşındaki sinemacı "Filmler dünyayı değiştiriyor ve bu mesleği yaparken bunu göz önünde bulundurmak önemli" dedi. 

Eğlence sektöründe, kurmacayla uğraşıyorsanız dünyayı etkilemeyeceği gibi garip bir algı var. İnsanların tükettiğimiz görüntülerin ne tür bir etkisi olduğunu fark etmelerini sağlamak için epey sıkı mücadele etmeniz gerekiyor.

Pek çok yönetmen gibi Östlund da sinema salonlarının film izlenecek en iyi yer olduğuna inanıyor.

"Görüntüleri zombi gibi işliyorsunuz"

İki kez Altın Palmiye kazanan yönetmen, toplu izleme deneyimlerinin en büyük faydasının, izleyicileri fikirleri bireysel olarak değil grupça özümsemeye zorlaması olduğunu düşündüğünü açıkladı.

Nihayet sinema salonlarının benzersiz noktasının büyük ekran olmadığını fark ettik. Bilgiyi tamamen farklı bir şekilde benimsemek zorundasınız çünkü birisi size ne düşündüğünüzü sorabilir. Bir şeyleri bireysel olarak izlediğinizde, görüntüleri entelektüel bir şekilde değil zombi gibi işliyorsunuz.

Independent Türkçe, IndieWire, Guardian, Hollywood Reporter



İnek sütü içen kediler, kuş gribine yakalandı

Pastörize edilmemiş süt içen kediler tuhaf davranışlar sergilemeye başladı (Temsili/Pixabay)
Pastörize edilmemiş süt içen kediler tuhaf davranışlar sergilemeye başladı (Temsili/Pixabay)
TT

İnek sütü içen kediler, kuş gribine yakalandı

Pastörize edilmemiş süt içen kediler tuhaf davranışlar sergilemeye başladı (Temsili/Pixabay)
Pastörize edilmemiş süt içen kediler tuhaf davranışlar sergilemeye başladı (Temsili/Pixabay)

Hayvanlar arasında bulaşan kuş gribi, kedilere de sıçradı. ABD'nin Teksas eyaletindeki bir süt çiftliğinde yaşayıp hasta ineklerin sütünü içen öldüğü, bazılarınınsa kör olduğu gözlemlendi. 

Son yıllarda dünya çapında çeşitli türlerde görülen A(H5N1) varyantının ABD'nin yanı sıra Polonya, Güney Kore ve Fransa'daki kedilere bulaştığı daha önce saptanmıştı. Ancak bu canlıların, kuş gribinin bu yüksek derecede bulaşıcı varyantına inek üzerinden maruz kaldığı ilk defa kaydedildi. 

ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri'nin (CDC) hakemli dergisi Emerging Infectious Diseases'da 29 Nisan'da yayımlanan raporda Teksas'taki çiftlikte yaşayan yaklaşık 24 kedinin hasta ineklerin sütünü içtiği ve yarısından fazlasının hayatını kaybettiği aktarıldı. 

Virüsün çiftlikteki ineklere mart ortalarında bulaştığı fark edilirken, buradaki kedilerde birkaç gün içinde birtakım belirtiler gözlemlenmeye başlandı. Hayvanlar sürekli daireler çizerek yürüyor, görme ve koordinasyon yetilerini kaybediyor, vücutları sertleşiyor ve göz ve burunlarından aşırı miktarda mukus akıyordu. Pastörize edilmemiş sütü içen kedilerin bazıları iki gün içinde hayatını kaybetti. 

Iowa Eyalet Üniversitesi'nden araştırmacılar süt örneklerini ve iki kedinin cesedini inceledikten sonra virüsün hayvanların akciğer, beyin, kalp ve gözlerine yayıldığını tespit etti. İnek ve kedilerin doku örneklerinin karşılaştırılması sonucu iki hayvandaki virüsün "kayda değer derecede benzerlik" gösterdiği saptandı. Bu nedenle kedilerin hastalığı ineklerden kaptığı düşünülüyor. 

Araştırmacılar raporda şöyle yazdı:

Bu raporda bahsedilen kedilerin ölü yabani kuşlara temas edip bunları tüketmesi ihtimali tamamen dışlanamıyor. Fakat kedilerin, enfekte ineklerden elde edilen pastörize edilmemiş süt ve kolostrumu tüketmesi ve sütte yüksek miktarda virüs nükleik asidi bulunması, virüsün muhtemelen süt ve kolostrum tüketimi yoluyla bulaştığına işaret ediyor.

2020'den beri milyonlarca kümes hayvanının ölümüne yol açan salgın, Dünya Sağlık Örgütü tarafından "hayvan pandemisi" diye nitelendiriliyor. Öte yandan kuruluş, A(H5N1) varyantının insanlara bulaşması ihtimalini "muazzam bir endişe kaynağı" olarak görüyor. 

Özellikle ABD'nin çeşitli eyaletlerindeki süt çiftliklerinde ineklerin virüsü kapması endişeleri artırıyor. Ancak yetkililer, pastörize edilmiş süt içmenin kuş gribine yakalanmaya yol açmayacağını belirtiyor. 

A(H5N1) varyantının insanlar arasında bulaştığı henüz gözlemlenmese de hayvanlarla temas buna yol açabiliyor. Virüsün geçen ay inekten bir insana bulaştığı ilk vaka kaydedilirken CDC "İnsanların enfekte olmuş yabani, evcil veya sokakta yaşayan bir kediyle temas ederek kuş gribi virüslerine yakalanması pek muhtemel olmasa da özellikle hayvana uzun süreli ve korunmasız bir şekilde temas edilmesi durumunda bu mümkün" diye uyarıyor.

Hasta hayvanlar tükürük, dışkı, pislik ve diğer vücut sıvılarıyla influenza virüsünü insanlara bulaştırabilir.

Independent Türkçe, Science Alert, Daily Mail, CDC, Emerging Infectious Diseases


Edebiyatın "rock yıldızı" Paul Auster hayatını kaybetti

Auster, kitaplarında sıklıkla rastlantı, şans ve kader temalarını işledi (AFP)
Auster, kitaplarında sıklıkla rastlantı, şans ve kader temalarını işledi (AFP)
TT

Edebiyatın "rock yıldızı" Paul Auster hayatını kaybetti

Auster, kitaplarında sıklıkla rastlantı, şans ve kader temalarını işledi (AFP)
Auster, kitaplarında sıklıkla rastlantı, şans ve kader temalarını işledi (AFP)

1980'lerde kara roman türünü postmodern tarzla ele alıp dirilterek ün kazanan ve kendi kuşağının en önemli yazarlarından biri kabul edilen Paul Auster hayatını kaybetti.

Aralarında çok beğenilen New York Üçlemesi'nin (New York Trilogy) de bulunduğu 34 kitabın yazarı, üretken romancı ve senarist Auster, 77 yaşındaydı.

Auster'ın arkadaşı ve yazar dostu Jacki Lyden, Guardian'a yaptığı açıklamada, yazarın salı günü Brooklyn'deki evinde akciğer kanserinden kaynaklanan komplikasyonlar nedeniyle yaşamını yitirdiğini doğruladı.

Romancı Joyce Carol Oates'un 2010'da yazdığı gibi Auster, "anlatıcıların nadiren güvenilmez olduğu ve olay örgüsünün temelinin sürekli değiştiği, son derece stilize, tuhaf bir şekilde bilmecemsi postmodernist kurgusuyla" tanınıyordu.

"Edebi bir süperstar"

Auster kısık gözleri, hüzünlü havası ve Hollywood filmlerinin başrol oyuncularına benzer karizmatik duruşuyla haberlerde sık sık "edebi bir süperstar" diye tanımlanıyordu. 

Britanya'nın Times Literary Supplement gazetesi bir keresinde onu "Amerika'nın en olağanüstü yaratıcı yazarlarından biri" olarak nitelendirmişti.

New Jersey doğumlu olmasına rağmen New York, yazarın eserlerinin çoğunda adeta bir karakter gibi öne çıktı.

Yazar ve şair Meghan O'Rourke, "Paul Auster 1980'li ve 90'lı yıllarda, çok az ünlü yazarın yaşadığı bir dönemde Brooklyn'in en önemli romancısıydı" diye yazarak ekledi:

Kitapları ailemin tüm arkadaşlarının raflarındaydı. Gençken ben ve arkadaşlarım, hem tuhaf hem de kendimize yakın bulduğumuz için Auster'ın eserlerini hevesle okurduk.

"Paris'te bir rock yıldızı"

Auster'ın kazandığı şöhretse yerel olmaktan çok uzaktı. Yazar, Fransa dahil çeşitli ülkelerde pek çok edebiyat ödülünü evine götürdü. 

Woody Allen ve Mickey Rourke gibi gençliğinde Paris'te yaşamış olan Auster, Fransızlar tarafından bir evlat gibi kucaklanan nadir Amerikalılardan biri oldu.

New York dergisi 2007'de, "Dünyanın neresinde olursa olsun, bir Auster okumasına yaklaştığınızda duyduğunuz ilk şey Fransızcadır" diyordu:

Buralarda sadece çok satan bir yazar olan Auster, Paris'te bir rock yıldızı.

Auster'ın 2017 tarihli romanı 4321, Britanya'nın prestijli edebiyat ödülü Man Booker için kısa listeye kalmıştı.

Yazarlık hayatı 8 yaşında başladı

1947'de New Jersey'nin Newark kentinde dünyaya gelen Auster'a göre yazarlık hayatı, 8 yaşındayken beyzbol kahramanı Willie Mays'ten imza almayı kaçırmasıyla başladı çünkü ne kendisi ne de ailesi maça kalem götürmemişti. O günden sonra her yere kalem götürdü. 

1995'te kaleme aldığı bir makalede şöyle yazmıştı: 

Cebinizde bir kalem varsa, bir gün onu kullanmaya başlama isteği duyma ihtimaliniz yüksektir.

Auster, 14 yaşında bir yaz kampında yürüyüş yaparken, kendisinden sadece birkaç metre ötede bir çocuğun yıldırım çarpması nedeniyle hayatını kaybetmesine tanık olmuştu. Auster, bu olayın hayatını "kesinlikle değiştirdiğini" ve bu anı "her gün" düşündüğünü söylüyordu. 

Eleştirmen Laura Miller 2017'deki bir yazısında, bu anın Auster üzerindeki etkisine dikkat çekerek "Şans anlaşılır bir şekilde, onun kurgusunda yinelenen bir tema haline geldi" diye yazmıştı.

Cam Kent 17 kez reddedildi

Auster 1970'lerin başında Paris'e taşınmadan önce Columbia Üniversitesi'nde eğitim aldı. Burada çevirmenlik de dahil olmak üzere çeşitli işlerde çalıştı. 

Üniversitedeyken tanıştığı ve "bir dargın bir barışık" olduğu kız arkadaşı yazar Lydia Davis'le birlikte yaşadı. 1974'te ABD'ye dönerek evlenen çiftin, 1977'de Daniel adında bir oğulları oldu. Auster çifti kısa bir süre sonra ayrıldı.

Kariyeri 1982'de, kaybettiği babasıyla olan mesafeli ilişkisine dair yazdığı Yalnızlığın Keşfi (The Invention of Solitude) adlı anı kitabıyla uçuşa geçti.

İlk romanı Cam Kent (City of Glass) 1985'te Kaliforniya'da küçük bir yayınevi tarafından basılmadan önce 17 kez reddedildi. Kitap, daha sonra tek bir ciltte toplanan üç romandan oluşan en ünlü eseri New York Üçlemesi'nin ilk bölümü oldu. 

Cam Kent, New York Times'ın yayımladığı stil dergisi T'nin derlemesinde, son 100 yılın en önemli 25 New York romanından biri olarak seçildi.

Auster 1980'ler, 90'lar ve 2000'ler boyunca düzenli olarak yazdı. Aralarında 1989 tarihli Ay Sarayı (Moon Palace), Şans Müziği (The Music of Chance), Yanılsamalar Kitabı (The Book of Illusions) ve Kehanet Gecesi'nin (Oracle Night) de bulunduğu onlarca romanı okuyucuyla buluştu.

İlk senaryosuyla ödül aldı

Ayrıca, 1995'te En İyi İlk Senaryo dalında Independent Spirit ödülünü kazandığı Wayne Wang yönetmenliğindeki drama Duman'un (Smoke) senaryosunu yazarak sinemaya da adım attı.

nyumı
Auster, 1998'de Köprüdeki Lulu (Lulu On The Bridge) adlı filmin senaryosunu ve yönetmenliğini üstlenmişti (AFP)

1981'de Auster, meslektaşı Siri Hustvedt'le tanıştı. Ertesi yıl evlenen çiftin 1987'de Sophie adında bir kızı oldu.

Nisan 2022'de Auster ve ilk eşi Davis'in oğlu Daniel, aşırı dozda uyuşturucudan öldü.

Mart 2023'te Hustvedt, aralıkta teşhis konulan Auster'ın kanser tedavisi gördüğünü açıkladı. 

Auster'ın son romanı Baumgartner ekimde yayımlandı. Bu kitap, dul kalmış 70 yaşındaki bir felsefe profesörü hakkında.

"Sanat yapmak Olimpiyatlarda yarışmak gibi bir şey değil"

Uzun ve üretken kariyerine rağmen Auster, çıkış eseri New York Üçlemesi'yle özdeşleştirilmesinden duyduğu rahatsızlığı zaman zaman dile getirdi.

"İlk kez kamuoyunun gözüne girdiğiniz eseri en iyi eser olarak görme eğilimi gazetecilerde var" diyen Auster, eklemişti: 

Lou Reed'i ele alalım. Walk on the Wild Side'a dayanamıyor. Bu şarkı o kadar ünlü ki hayatı boyunca onu takip etti. Yine de 'en iyi' ya da 'en kötü' terimleriyle düşünmüyorum. Sonuçta sanat yapmak Olimpiyatlarda yarışmak gibi bir şey değil.
Independent Türkçe, New York Times, Guardian, Deadline


Coppola, 120 milyon dolarlık destanını 300 kez yeniden yazmış

Megalopolis daha önce filmin bütçesinin önemli ölçüde arttığı ve ekipteki herkesin ya kovulduğu ya da istifa ettiği haberleriyle manşetlere taşınmıştı (American Zoetrope)
Megalopolis daha önce filmin bütçesinin önemli ölçüde arttığı ve ekipteki herkesin ya kovulduğu ya da istifa ettiği haberleriyle manşetlere taşınmıştı (American Zoetrope)
TT

Coppola, 120 milyon dolarlık destanını 300 kez yeniden yazmış

Megalopolis daha önce filmin bütçesinin önemli ölçüde arttığı ve ekipteki herkesin ya kovulduğu ya da istifa ettiği haberleriyle manşetlere taşınmıştı (American Zoetrope)
Megalopolis daha önce filmin bütçesinin önemli ölçüde arttığı ve ekipteki herkesin ya kovulduğu ya da istifa ettiği haberleriyle manşetlere taşınmıştı (American Zoetrope)

Usta yönetmen Francis Ford Coppola'nın kendi parasıyla çektiği ve Cannes Film Festivali'nde yarışmaya hak kazanan filmi Megalopolis'ten ilk kare nihayet yayımlandı.

Coppola'nın, H.G. Wells'in Things to Come (Gelecek Şeyler) kitabından esinlenen epik filmi, felaketle sonuçlanan bir yıkımın ardından New York benzeri bir metropolde geçiyor. 

İki rakip vizyonun çarpışması

Çöküşe geçen metropolün yeniden inşasını konu alan film, idealist mimar Cesar Catilina ve yozlaşmış Belediye Başkanı Frank Cicero'nun çarpışmasını anlatıyor.

Megalopolis'ten gelen ilk resmi görüntüde mimar Catilina'yı canlandıran Adam Driver, Yeni Roma Şehri'nin inşasına bakarken, Belediye Başkanı'nın sosyetik kızı Julia Cicero rolündeki Nathalie Emmanuel de onu izliyor. 

Filmde Adam Driver ve Nathalie Emmanuel'in yanı sıra Giancarlo Esposito, Jon Voight, Laurence Fishburne, Shia LaBeouf, Talia Shire, Jason Schwartzman, Aubrey Plaza, Chloe Fineman, Dustin Hoffman ve D.B. Sweeney gibi yıldız oyuncular rol alıyor.

Usta yönetmen, kendi bütçesinden yaklaşık 120 milyon dolar para yatırarak projeyi hayata geçirdi.

85 yaşındaki sinemacı, Vanity Fair'a yaptığı açıklamada Megalopolis'i finanse etmek için Kuzey Kaliforniya'daki şaraphane arazisinin bir bölümünü sattığını ve senaryoyu yaklaşık 300 kez yeniden yazdığını söyledi.

"Proje üstünde 40 yıldır çalışmıyorum"

Senaryo üzerinde çalışmaya 1980'lerde başladığı öne sürülen Coppola, projenin gelişimiyle ilgili şöyle dedi:

Bu senaryo üzerinde, sık sık yazıldığı gibi 40 yıldır çalışmıyordum. Daha ziyade gelecekteki bir senaryo için ilginç bulduğum şeylerin, siyasi karikatür örneklerinin ya da farklı tarihi konuların notlarını ve kupürlerini topluyordum.

Baba'nın (The Godfather) yönetmeni Coppola, sözlerine şöyle devam etti:

Nihayetinde, uzun bir sürenin ardından, bir Roma destanı fikrinde karar kıldım. Daha sonra da modern Amerika'da geçen bir Roma destanı...

"Tüm yollar Roma'ya çıkar"

Yönetmen, "bir keresinde 130 boş sayfayı önüne aldığını" söyleyerek ekledi:

İlk sayfasına cesurca 'Francis Ford Coppola'nın Megalopolis'i' ve onun altına da 'Tüm yollar Roma'ya çıkar' diye yazdığımı hatırlıyorum. Sayfalar boş değilmiş gibi davrandım. Elimde tarttım, böylece bir gün nasıl hissedeceğimi hayal edebildim ve bir gün var olabileceğine inandım. Daha sonra, elimde bir taslak olduğunda, her yeniden yazışta daha iyi olacağını umdum.

85 yaşındaki Coppola, filmini sık sık "tarif edilemez bir muamma" diye nitelendirmişti.

Megalopolis, 17 Mayıs'ta Cannes Film Festivali'nde yarışma bölümünde gösterime girecek. 

Independent Türkçe, Variety, Hollywood Reporter, Vanity Fair


Avustralya'da dev kanguru türleri keşfedildi

Kızıl kangurunun iki katı olan Protemnodon viator türünün iskeleti (Flinders Üniversitesi)
Kızıl kangurunun iki katı olan Protemnodon viator türünün iskeleti (Flinders Üniversitesi)
TT

Avustralya'da dev kanguru türleri keşfedildi

Kızıl kangurunun iki katı olan Protemnodon viator türünün iskeleti (Flinders Üniversitesi)
Kızıl kangurunun iki katı olan Protemnodon viator türünün iskeleti (Flinders Üniversitesi)

Bilim insanları Avustralya ve Yeni Gine'de nesli tükenmiş üç dev kanguru türü keşfetti. Sözkonusu keşif, bu keseli hayvanların evrimi ve dağılımı hakkındaki anlayışımızı daha da geliştirdi.

Her üç tür de artık soyu tükenmiş, yaklaşık 5 milyon ila 40 bin yıl önce yaşamış Protemnodon cinsine ait.

Bu türlerden biri, günümüzde yaşayan en büyük kızıl kangurunun yaklaşık iki katı büyüklüğündeydi. Latince "gezgin" anlamına gelen Protemnodon viator diye adlandırılan bu tür, kurak orta Avustralya habitatına iyi uyum sağlamıştı ve yaklaşık 170 kg ağırlığındaydı. Diğer iki türse yaklaşık 50 kg ağırlığındaydı.

Aralarında Flinders Üniversitesi'nden isimlerin de olduğu araştırmacılar bu yeni türleri, 2013, 2018 ve 2019'da Güney Avustralya'daki Callabonna Gölü'nde ortaya çıkarılan tam fosil kanguru iskeletlerine dayanarak tanımladı.

Bu türlerin bodur ve kaslı olduğunu, bugün gördüğümüz boz kangurulara biraz benzediğini buldular. Her biri farklı ortamlarda yaşamaya adapte olmuştu ve hatta farklı şekillerde zıplıyorlardı.

Araştırmacılardan Isaac Kerr, "Protemnodon'un farklı türlerinin Avustralya'nın kurak orta kesimlerinden Tazmanya ve Yeni Gine'nin yüksek yağış alan, ormanlık dağlarına kadar geniş bir habitat yelpazesinde yaşadığı artık biliniyor" dedi.

Araştırmacılar, yeni keşfedilen türlerden Protemnodon mamkurra'nın bazen dört ayak üzerinde yürüdüğünü, bazen de iki ayak üzerinde zıpladığını düşünüyor:

Büyük ama kalın kemikli ve sağlam bir kanguru, muhtemelen epey yavaş hareket ediyordu ve verimsizdi. Sadece nadiren, belki de sadece ürktüğünde zıplamış olabilir.

Mamkurra adı "büyük kanguru" anlamına geliyor ve Güney Avustralya'da yerli Boandik halkının topraklarında bulunan Green Waterhole Mağarası'ndaki yaşlılar tarafından seçildi.

Tüm Protemnodon ve wallaroos gibi yakın akraba hayvanların soyu Avustralya anakarasında yaklaşık 40 bin yıl önce tükendi ancak muhtemelen Yeni Gine ve Tazmanya'da biraz daha uzun süre yaşadılar.

Dr. Kerr, "Yaşayan kangurular zaten olağanüstü hayvanlar, dolayısıyla bu tuhaf dev kanguruların neler yapıyor olabileceğini düşünmek harika" dedi.

Independent Türkçe


Süper yaşlıların sırrı, beyinlerinde saklı çıktı

Önceden pek çok araştırma, yaşlılıktaki demansa bakarken artık hafızası iyi olanlar da daha fazla araştırılıyor (Unsplash)
Önceden pek çok araştırma, yaşlılıktaki demansa bakarken artık hafızası iyi olanlar da daha fazla araştırılıyor (Unsplash)
TT

Süper yaşlıların sırrı, beyinlerinde saklı çıktı

Önceden pek çok araştırma, yaşlılıktaki demansa bakarken artık hafızası iyi olanlar da daha fazla araştırılıyor (Unsplash)
Önceden pek çok araştırma, yaşlılıktaki demansa bakarken artık hafızası iyi olanlar da daha fazla araştırılıyor (Unsplash)

Pek çok kişi, yaşlandıkça bilişsel kapasitesinin çarpıcı ölçüde azalacağını varsayar: Düşünceler karışır, unutkanlık başlar, lisedeki İngilizce öğretmenimizin adını veya manavdan neler aldığımızı hatırlayamayız. Ancak bu, herkes için geçerli değil. 

Son yıllarda bilim insanları "süper yaşlı" diye nitelenen kişileri daha fazla inceliyor. Hafızası 20 ila 30 yaş daha gençlerinki kadar güçlü olan 80 yaş üstü kişilere bu adı veriyorlar.

Pazartesi günü Journal of Neuroscience adlı bilimsel dergide yayımlanan bir makale, süper yaşlıların beyinlerinin sırrını ortaya döktü. Çıkan en önemli sonuç, beyinlerinin yaşıtlarına göre daha az küçülmesi oldu. 

Araştırma, İspanya'da yaşayan 119 kişiyle yapıldı. 64 süper yaşlıyla birlikte 55 tipik sağlıklı yaşlı yetişkin mercek altına alındı. Katılımcıların hafızaları, motor becerileri, sözel yetenekleri incelendi. Beyin taramaları ve kan testleri analiz edildi. Ayrıca yaşamları ve davranışlarıyla ilgili soruları yanıtladılar.

Beyindeki hafızayla ilgili kısımların süper yaşlılarda daha fazla hacim kapladığı bulundu.

Bilişte önemli rol oynayan, beynin ön kısımlarındaki bağlantıların da daha güçlü olduğu görüldü. 

Madrid Politeknik Üniversitesi'nden nörobilimci Dr. Bryan Strange, liderliğini yaptığı araştırmadaki iki grupta da Alzheimer belirtilerinin düşük seviyede kaldığını vurguladı: 

Bilişsel anlamda ve beyin açısından çarpıcı farklılıklar yakaladık ki bu da yaşla alakalı kayba gösterilen dirence dair kanıt sağlıyor.

Süper yaşlılara dair ilk araştırmalardan birinin makalesini 2012'de yayımlayan Şikago Üniversitesi'nden Emily Rogalski de süper yaşlıların beyinlerinin 50-60 yaşındakiler gibi olduğunu ve daha yavaş küçüldüğünü ortaya koymuştu.  

Rogalski, toplumun ne kadarının süper yaşlı olabileceği konusunda tahmin yürütürken bu oranın "kesinlikle yüzde 10'dan çok daha az" olduğunu söylüyor. 

Dr. Strange de bir süper yaşlıyı ilk bakışta tanımanın mümkün olduğunu savunuyor: 

Bir hayli enerjik insanlardır. Hevesli ve yeni fikirlere açıklardır.

5 yıl boyunca devam eden araştırmaya dair geçen sene de bir makale yayımlanmıştı. O dönemde Strange şöyle konuşmuştu:

Süper yaşlıların bahçecilik veya merdiven çıkma gibi fiziksel açıdan daha zorlu aktiviteleri yapması mümkün. Beyinlerinin daha sağlıklı olması muhtemelen daha hızlı hareket etmelerini sağlıyor.

Nasıl süper yaşlı olunur?

Uzmanlar, bu soruya net yanıt veremese de İspanya'daki araştırma sağlık ve yaşam tarzlarına dair ipuçları sunuyor. 

Süper yaşlıların tansiyon ve glikoz metabolizması gibi açılardan daha iyi fiziksel sağlığa sahip olduğu görüldü. Halihazırda yaşıtlarından daha çok egzersiz yapmasalar da orta yaşlarda daha aktif yaşamlar sürdükleri tespit edildi. Akıl sağlıklarının da daha iyi olduğu saptandı.

Diğer yandan Dr. Strange benzerliklerin farklılıklardan daha fazla olduğunu söylüyor. Örneğin beslenme, uyku düzeni, mesleki geçmiş ve alkolle sigara kullanımı gibi alanlarda süper yaşlılarla normal yaşlıların aynı olduğunu belirtiyor. 

Dr. Rogalski'nin araştırmasında yer alan isimlerden Tessa Harrison, kendilerinin ABD'nin Şikago kentinde yürüttükleri çalışmada da böyle bir emare göremediklerini söylüyor:

'Süper yaşlılar günde 6 domates yiyor' gibi bir şeyi idealar dünyasında bulabilirsiniz. Beyinlerinde henüz anlayamadığımız, moleküler seviyede bir direnç mekanizması ya da şansa dayalı bir çeşit yatkınlık olabilir ama biz daha bunu bulamadık.

Sinirbilimci Rogalski ise güçlü sosyal ilişkilerin etkisi olabileceğini ifade ediyor. 

Tıp dünyası "Nasıl süper yaşlı olunur?" sorusuna net bir yanıt sunamasa da sağlıklı beslenme, fiziksel aktivite ve yeterli uykunun da beyin sağlığında rol oynadığı biliniyor.

Independent Türkçe, New York Times, Science Alert


Cadı avı tehlikesi: Baby Reindeer hayranlarına uyarı

Baby Reindeer, 11 Nisan'da gösterime girer girmez yayın platformu için büyük bir hit oldu (Netflix)
Baby Reindeer, 11 Nisan'da gösterime girer girmez yayın platformu için büyük bir hit oldu (Netflix)
TT

Cadı avı tehlikesi: Baby Reindeer hayranlarına uyarı

Baby Reindeer, 11 Nisan'da gösterime girer girmez yayın platformu için büyük bir hit oldu (Netflix)
Baby Reindeer, 11 Nisan'da gösterime girer girmez yayın platformu için büyük bir hit oldu (Netflix)

Uzmanlar, Netflix'in yeni dizisi Baby Reindeer'daki Darrien karakterinin "gerçek" yüzünü ortaya çıkarmaya çalışan internet hafiyelerine uyarıda bulundu.

Polis harekete geçti

Yazar ve aktör Richard Gadd'ın gerçek hayattaki tacizcisi için internette başlatılan cadı avı, polisin harekete geçmesine neden oldu ve yıldız, gerçek suç fanatiklerini buna bir son vermeye çağırdı.

Aktör Tom Goodman-Hill tarafından canlandırılan Darrien, dizide Gadd'ın oynadığı Donny'ye cinsel saldırıda bulunan başarılı ve güçlü bir senarist olarak tanımlanıyor.

Baby Reindeer, Gadd'ın gerçek yaşamında karşılaştığı ısrarlı takip ve cinsel taciz gibi olaylara dayanıyor.

Hukuk uzmanları, insanları cinsel saldırı gibi ağır suçlarla haksız yere suçlamanın nasıl ciddi sonuçlar doğurabileceğini açıkladı.

"Hakaret davasıyla sonuçlanabilir"

Londra'daki avukatlık bürosu Vardags'ın ortağı Alexandra McCready, Daily Mail'a yaptığı açıklamada şunları söyledi: 

İnternette dedektifliğin kötü sonuçlanmasının riskleri avukatlarca iyi bilinmektedir. Sosyal medya aracılığıyla bile olsa, bir kişinin taciz ya da cinsel saldırı gibi suçları işlediğine dair spekülasyon yapmak, bu iddiayı destekleyecek hiçbir kanıt yoksa ve hedefin tamamen masum olduğu ortaya çıkarsa, yasal olarak hakaret davasıyla sonuçlanabilir.

Ödüllü senariste suçlama

McCready, sözlerini şöyle sürdürdü: 

Eğer bu çevrimiçi spekülasyonlar ilgili kişiye yönelik tehdit ve tacizlere dönüşürse, Sean Foley'nin yakın zamanda hedef alınmasında olduğu gibi, bu durum cezai bir mesele haline gelebilir.

Bazı sosyal medya dedektifleri, Darrien karakterinin 59 yaşındaki çifte Olivier Ödülü sahibi senarist Sean Foley'ye dayandığını iddia etmişti. Foley, kendisi hakkında öne sürülen asılsız iddialar nedeniyle polisle irtibata geçtiğini açıklamıştı.

"Hassas dengenin farkına varın"

Howells Avukatlık Bürosu yetkililerinden Mark Woloshak da Britanya merkezli gazete Mirror'a şunları söyledi: 

Bir davada yer alan kişileri aramak ve potansiyel olarak isimlerini vermek, özellikle de yanlış kişi oldukları ortaya çıkarsa, önemli yasal ve etik sonuçlar doğurur. Gerçek olayların anlatıldığı Baby Reindeer örneğinde, program yapımcılarının hikaye anlatımıyla gerçek dünyadaki sonuçlar arasında kurmaya çalıştıkları hassas dengenin farkına varmak önemlidir.

Independent Türkçe, Daily Mail, Mirror


Bridgerton'ın yaratıcısından gişe rekortmeni filme eleştiri

Barbie, küresel gişede yaklaşık 1,4 milyar dolar hasılat elde etti (Warner Bros)
Barbie, küresel gişede yaklaşık 1,4 milyar dolar hasılat elde etti (Warner Bros)
TT

Bridgerton'ın yaratıcısından gişe rekortmeni filme eleştiri

Barbie, küresel gişede yaklaşık 1,4 milyar dolar hasılat elde etti (Warner Bros)
Barbie, küresel gişede yaklaşık 1,4 milyar dolar hasılat elde etti (Warner Bros)

Bridgerton'ın yaratıcısı Shonda Rhimes, geçen yılın gişe canavarı Barbie'yle ilgili konuştu ve verdiği yeni röportajda, insanların filmi "olduğundan çok daha fazlası yapmaya çalıştığını" söyledi. 

Önce "Yorum yok" dedi sonra içini döktü

Netflix'in popüler dizisi Bridgerton'ın 16 Mayıs'taki üçüncü sezon prömiyerine hazırlanan 54 yaşındaki Rhimes'a, Margot Robbie ve Ryan Gosling'in başrollerini paylaştığı filmle ilgili düşünceleri soruldu.

Ünlü senarist önce "Yorum yok" dedi, ardından da filmin "feminist manifestosu"yla ilgili içini döktü.

Rhimes, Variety'ye verdiği röportajda şunları söyledi: 

Tamam, işte bunu söyleyeceğim. Eğer bir Barbie filmi bekliyorsanız, bence harikaydı.

"Filme yükledikleri ağırlık çok ilginç"

Barbie'yi evde izlediğini anlatan sinemacı, sözlerini şöyle sürdürdü:

Ama bence pek çok insan çok daha fazlasını bekliyordu ve sonra da filmi olduğundan çok daha fazlası yapmaya çalıştı. Filmde yanlış bir şey yoktu, bence son derece keyifliydi. Ancak insanların Barbie hakkındaki bir filme yükledikleri ağırlık bana çok ilginç geldi.

Gosling'in seslendirdiği I'm Just Ken adlı şarkıya da değinen Rhimes, açıklamasıma şöyle devam etti:

I'm Just Ken'i evimde her gün duyuyorum çünkü çocuklarımdan biri sürekli söylüyor. Ama evet, bence insanlar bunun bir tür feminist manifesto olmasını istedi ama öyle olması gerekmiyordu.

Greta Gerwig, Oscar yarışına dahil edilmemişti 

Filmin yazarı ve yönetmeni Greta Gerwig'in Oscar'da En İyi Yönetmen kategorisinde yer almaması ve başrol oyuncusu Margot Robbie'nin oyunculuk dalında aday gösterilmemesi, bazı hayranlar ve eleştirmenler tarafından mevcut ataerkilliğin bir göstergesi olarak kabul edilmişti.

Rhimes sinemaseverlere Barbie'nin sadece oyuncak bir bebek hakkındaki bir film olduğunu, dünya çapında feminizmin durumunu anlatmadığını söyledi.

Rhimes Barbie hakkında konuşan tek sinemacı değil. Ünlü yönetmen Oliver Stone, filmi izlemeden önce Barbie'nin "Hollywood'u çocuksulaştırdığını" öne sürmüştü.

Müfreze (Platoon) ve Katil Doğanlar'ın (Natural Born Killers) yönetmeni, Oscar adayı Ryan Gosling'in daha ciddi yapımlar yerine Barbie gibi filmlerde rol alarak "zamanını boşa harcadığını" ileri sürmüş ve aktörü eleştirmişti. 

Stone daha sonra filmi izlediğini ve özgünlüğünden ötürü takdir ettiğini söyleyerek önceki yorumları nedeniyle özür dilemişti.

Independent Türkçe, Daily Mail, Variety, IndieWire


Oscarlı yıldız hayatındaki "dönüm noktasını" açıkladı

Anne Hathaway, Sefiller'le (Les Miserables) kazandığı Oscar sonrasında kamuoyu kendisine cephe aldığında kariyerini Christopher Nolan'ın kurtardığını söylemişti (Reuters)
Anne Hathaway, Sefiller'le (Les Miserables) kazandığı Oscar sonrasında kamuoyu kendisine cephe aldığında kariyerini Christopher Nolan'ın kurtardığını söylemişti (Reuters)
TT

Oscarlı yıldız hayatındaki "dönüm noktasını" açıkladı

Anne Hathaway, Sefiller'le (Les Miserables) kazandığı Oscar sonrasında kamuoyu kendisine cephe aldığında kariyerini Christopher Nolan'ın kurtardığını söylemişti (Reuters)
Anne Hathaway, Sefiller'le (Les Miserables) kazandığı Oscar sonrasında kamuoyu kendisine cephe aldığında kariyerini Christopher Nolan'ın kurtardığını söylemişti (Reuters)

2018'de yaşadığı akşamdan kalmalık sonrasında içkiye ilgisini kaybeden Anne Hathaway yeni röportajında da 5 yıldır bir damla içki içmediğini açıkladı.

Hathaway alkolü bırakma kararını 2019'da Ellen DeGeneres Show'a katıldığında kamuoyuyla ilk kez paylaşırken küçük oğluyla arasına engel koymamak istediğini vurgulamıştı.

New York Times'a verdiği yeni röportajda Hathaway, sağlığı ve 40'lı yaşlarda olmasıyla ilgili düşüncelerini dile getirdi.

"Dönüm noktası olarak tanımladığım pek çok başka şey var" diyerek söze başlayan aktris, şöyle dedi:

Normalde bunun hakkında konuşmam ama 5 yılı aşkın bir süredir içki içmiyorum. Bu bana bir dönüm noktası gibi geliyor. 40 yaş bir hediye gibi. İşin aslı, bazı şeyleri 'orta yaşla' özdeşleştirmekte tereddüt ediyorum çünkü anlamlara dair çok titiz olabiliyorum. Mesela bugün bana bir araba çarpabilir. Bunun orta yaş olup olmadığını bilmiyoruz. Hiçbir şey bilmiyoruz.

Meşhur seriye üçüncü film geliyor

41 yaşındaki oyuncu geniş kapsamlı röportajda, kendisini dünyaya tanıtan Acemi Prenses'in (The Princess Diaries) üçüncü bölümünün halen çekilebileceğini de söyledi.

Kendisine "Acemi Prenses 3'le ilgili bir şeyler hazırlanıyor mu?" diye sorulduğunda Hathaway, basitçe "Evet" yanıtını verdi.

Bundan önce Hathaway, üçüncü bölümün sözkonusu olmadığını ve bu filmlerin geçmişte kaldığını söylemişti.

Hathaway'in yeni filmi Sen İhtimali (The Idea of You) 2 Mayıs'ta Amazon Prime Video'da gösterime giriyor. Romantik filmde Hathaway, kendisinden çok daha genç ve ünlü bir adama aşık olan boşanmış anne Solène'i canlandırıyor.

Robinne Lee'nin 2017 tarihli aynı adlı aşk romanının bir uyarlaması olan filmin yönetmen koltuğunda Michael Showalter oturuyor.

Sen İhtimali'nde dünyaca ünlü genç pop yıldızı rolündeki 29 yaşındaki Britanyalı aktör Nicholas Galitzine, Hathaway'e eşlik ediyor.

Independent Türkçe, CNN, New York Times


Geçen haftanın en çok kazanan filmi, Güney Kore aksiyonu oldu

Film, 74. Berlin Uluslararası Film Festivali 'nde "Berlinale Özel Gala" bölümüne seçilmiş ve 23 Şubat'ta gösterilmişti (ABO Entertainment)
Film, 74. Berlin Uluslararası Film Festivali 'nde "Berlinale Özel Gala" bölümüne seçilmiş ve 23 Şubat'ta gösterilmişti (ABO Entertainment)
TT

Geçen haftanın en çok kazanan filmi, Güney Kore aksiyonu oldu

Film, 74. Berlin Uluslararası Film Festivali 'nde "Berlinale Özel Gala" bölümüne seçilmiş ve 23 Şubat'ta gösterilmişti (ABO Entertainment)
Film, 74. Berlin Uluslararası Film Festivali 'nde "Berlinale Özel Gala" bölümüne seçilmiş ve 23 Şubat'ta gösterilmişti (ABO Entertainment)

Don Lee'nin başrolünü oynadığı aksiyon serisinin 4. filmi olan The Roundup: Punishment, cuma ve pazar günleri arasında 20,9 milyon dolar kazanarak ve Güney Kore gişelerinde tüm rakiplerini geride bıraktı.

Kuzey Amerika'da bu hafta sonu gişede 15 milyon dolarla başı çeken Rekabet (Challengers), Kore'de yüzde 0,5 pazar payıyla 4. sırada yer alabildi.

Küresel sinema veri servisi Comscore, Punishment'ın elde ettiği 24,4 milyon dolarlık hasılatla dünya çapında en çok kazanan film olduğunu açıkladı.

Suç ve aksiyon türündeki film, dünya çapında 24 milyon dolar kazanan Rekabet'in çok az farkla önünde yer aldı.

Film 4,92 milyon dolar elde ettiği çarşamba günü gösterime girdi. Bunu 3,25 milyon dolarlık perşembe hasılatı izledi. 

24 salondan 770 bin dolar

Dev ekran sistemleri sağlayıcısı Imax, Punishment'ın Kore'de sadece 24 salondan 770 bin dolar kazandığını bildirdi.

Sert bir polisin uyuşturucu, kripto para birimleri ve çevrimiçi kumarla uğraşan gangsterlerin peşine düşmesini anlatan Güney Kore yapımı filmin yönetmeni Heo Myeong-haeng.

Aksiyon sinemasının tanınan ismi Don Lee'nin yumruklarını konuşturmaktan çekinmeyen polis memurunu canlandırdığı filmde, Kim Moo-yeol ve Lee Dong-hwi de acımasız suçluları oynuyor.

Seri 8 filme uzayacak

Punishment, 2017'de The Outlaws'la başlayan, 2022'de Kuralsızlar (The Roundup) ve 2023'te Haydutlar: Çıkış Yok'la (The Roundup: No Way Out) devam eden serinin son halkası.

Ma Dong-seok adını da kullanan Lee, aynı zamanda serinin yapımcılığını da üstleniyor.

Lee, daha önce Variety'ye verdiği röportajda serinin 8 filme çıkmasının planlandığını söylemişti.

ABD'de 3 Mayıs'ta sinemaseverlerle buluşacak olan filmin Türkiye'de vizyona girmesi beklenmiyor. 

Independent Türkçe, Variety, Screen Daily


Meşhur suç serisine yeni halka eklenecek mi?

Başrolleri Benicio Del Toro, Emily Blunt ve Josh Brolin'in paylaştığı Sicario gişede 85 milyon dolar hasılat yapmıştı (Lionsgate Films)
Başrolleri Benicio Del Toro, Emily Blunt ve Josh Brolin'in paylaştığı Sicario gişede 85 milyon dolar hasılat yapmıştı (Lionsgate Films)
TT

Meşhur suç serisine yeni halka eklenecek mi?

Başrolleri Benicio Del Toro, Emily Blunt ve Josh Brolin'in paylaştığı Sicario gişede 85 milyon dolar hasılat yapmıştı (Lionsgate Films)
Başrolleri Benicio Del Toro, Emily Blunt ve Josh Brolin'in paylaştığı Sicario gişede 85 milyon dolar hasılat yapmıştı (Lionsgate Films)

Ünlü oyuncu Josh Brolin, merakla beklenen suç ve aksiyon serisi Sicario'nun üçüncü filmiyle ilgili kafa karıştıran bir açıklama yaptı.

2015'te gösterime giren Sicario'nun senaryosunu Taylor Sheridan kaleme almıştı. 

Üçüncü film 6 yıldır gelmedi

Şimdilerde Dune serisinin başarısıyla adından söz ettiren Denis Villeneuve tarafından yönetilen film, FBI Ajanı Kate Macer'ın ABD-Meksika sınırında kanun dışı faaliyet gösteren bir görev gücüne katılmasını konu alıyordu.

Büyük beğeni toplayan ve Oscar adaylıkları elde eden filmin devamı niteliğindeki Sicario 2: Askerin Günü (Sicario: Day of the Soldado) 2018'de gösterime girdi. O zamandan beri üçüncü filmin çekileceği konuşulsa da aradan geçen 6 yılda bu henüz gerçekleşmedi.

Her iki filmde de CIA görevlisi Matt Graver'ı canlandıran Brolin, The Playlist'e verdiği röportajda, Sicario 3'le ilgili yeni bir güncelleme paylaştı. 

56 yaşındaki aktöre göre film "yaklaşıyor" ancak her iki yapımın da senaryosunu kaleme alan Taylor Sheridan'ın projeye katılımı belirsizliğini koruyor.

"İzin vermeyeceğiz"

"Yaklaşıyoruz" diyen Brolin, sözlerine şöyle devam etti:

Filmin çekilmesine çok odaklanmış durumdalar ama biz bu kadar para harcamak isteyecek kadar ilginç bir hikaye ortaya çıkana kadar bunun olmasına izin vermeyeceğiz.

Görevimiz Tehlike (Mission Impossible) serisinin son üç filminin yönetmeni Chris McQuarrie'nin projeden ayrıldığını anlatan aktör ekledi:

Taylor Sheridan'ı da bilmiyorum. Onu çok iyi tanıyorum ama filmde olup olmadığını bilmiyorum.

Independent Türkçe, The Playlist, ScreenRant