Fransa büyüklüğündeki buz kütlesinin her gün sıçradığı ortaya çıktı

Ross Buz Sahanlığı'nın kalınlığı, 100 metreden 700 metreye kadar değişiyor (Michael Van Woert/ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi)
Ross Buz Sahanlığı'nın kalınlığı, 100 metreden 700 metreye kadar değişiyor (Michael Van Woert/ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi)
TT

Fransa büyüklüğündeki buz kütlesinin her gün sıçradığı ortaya çıktı

Ross Buz Sahanlığı'nın kalınlığı, 100 metreden 700 metreye kadar değişiyor (Michael Van Woert/ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi)
Ross Buz Sahanlığı'nın kalınlığı, 100 metreden 700 metreye kadar değişiyor (Michael Van Woert/ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi)

Antarktika'daki en büyük buz sahanlığının günde bir veya iki kez sıçradığı ortaya çıktı. Neredeyse Fransa büyüklüğündeki bu buz kütlesinin hareketleri, iklim kriziyle mücadele açısından önem arz ediyor.

Okyanusta yüzen kalın buz kütleleri olan buz sahanlıkları, karadaki buzulların önünde doğal bariyer görevi görerek erime hızını yavaşlatıyor ve buz birikimini artırıyor. Bu oluşumlar Güneş ışınlarını yansıtıp atmosfere geri göndererek de iklimin düzenlenmesinde önemli bir rol oynuyor.

Araştırmacılar yaklaşık 487 bin kilometre kare büyüklüğündeki Ross Buz Sahanlığı'nın şaşırtıcı hareketlerinin arkasında Whillans Buz Akıntısı'nın olduğunu düşünüyor. Buz akıntıları, çevrelerindeki diğer şeylerden daha hızlı hareket eden buz kitlelerini ifade ediyor. 

Geophysical Research Letters adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmanın yazarlarından Doug Wiens, "Buz sahanlığına akan bir buz akıntısındaki kaymanın tetiklemesiyle, tüm sahanlığın günde bir veya iki kez aniden yaklaşık 6 ila 8 santimetre hareket ettiğini bulduk" diyor. 

Bu ani hareketler buz sahanlığında buz depremleri ve çatlakların tetiklenmesinde rol oynama potansiyeline sahip.

Araştırmacılar bu durumun buz akıntısının dengesiz hareketlerinden kaynaklandığını söylüyor. Buz akıntısının büyük bir kısmı sabit kalırken, bir kısmı aniden koparak birkaç dakika içinde 40 santimetreye kadar ilerliyor. Günde bir veya iki kez meydana gelen bu hareketler Ross Buz Sahanlığı'nın sarsılarak hareket etmesine neden oluyor.

Bu sarsıntılar, depremlerden önce fay hatlarında meydana gelen hareketlere benziyor: Buzun akıntı boyunca farklı hızlarda hareket etmesiyle oluşan basınç daha sonra serbest kalıyor.

ABD'nin Missouri eyaletindeki Washington Üniversitesi'nde jeofizikçi olan Wiens "Hareket hissedilerek tespit edilemiyor. Birkaç dakikalık bir zaman diliminde gerçekleştiği için aletler olmadan algılanamıyor" diyor.

Bu yüzden hareket şimdiye kadar tespit edilemedi.

Bilim insanları buz akıntılarının hızının neden değiştiğini yıllardır anlamaya çalışıyor. Bunun muhtemelen insan kaynaklı küresel ısınmanın doğrudan etkisi olmadığını düşünen araştırmacılar, buz kitlesinin altındaki suyun azalmasıyla hareketin zorlaşıp ani sıçramalara yol açabileceğini tahmin ediyor.

Ross gibi buz sahanlıkları, karadan denize doğru buz akışını engelleyerek deniz seviyesindeki yükselmeyi kontrol altında tutuyor. Bu nedenle buz sahanlıklarının çökmesi, deniz seviyesinin yükselmesine yol açabilir.

Buz depremleri ve çatlakların buz sahanlığının normal yaşamının parçası haline geldiğini söyleyen Wiens şöyle ekliyor:

Daha küçük ve daha ince buz sahanlıkları parçalandığı için Ross Buz Sahanlığı'nın bir gün parçalanacağından endişeleniliyor.

Independent Türkçe, Science Alert, Earth, Geophysical Research Letters



Akıllı telefonlardaki sistem, ayda 300 deprem tespit etti

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Akıllı telefonlardaki sistem, ayda 300 deprem tespit etti

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Bilim insanları, Android akıllı telefonları gerçek zamanlı deprem dedektörlerine dönüştüren yeni bir sistem geliştirerek büyük bir sarsıntıdan önce halkı daha hızlı uyarma potansiyeline sahip bir yol buldu.

Google, ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (US Geological Survey/USGS) ve diğer araştırmacıların geliştirdiği sistem, milyonlarca telefondan alınan verileri kullanarak bir depremden kaynaklanan en erken sarsıntı sinyallerini tespit ediyor.

Bir cihaz kümesi aynı yer hareketini kaydettiğinde, sistem bunu işaretleyerek yakın bölgelerdeki diğer cihazlara uyarı gönderiyor.

Science'ta yayımlanan çalışma, ağın ayda 300'den fazla deprem tespit ettiğini ortaya koydu. Uyarıların gönderildiği bölgelerde, daha sonra depremi hissettiğini bildiren kişilerin yüzde 85'i uyarıyı aldığını söyledi. Yüzde 36'sı sarsıntı başlamadan önce, yüzde 28'i sarsıntı sırasında ve yüzde 23'ü de sarsıntıdan sonra uyarı almış.

Çalışmada sistemin, geleneksel sismik sensörlerin yerini almasa da yoğun bilimsel ağlara sahip olmayan bölgelerde ölçeklenebilir, düşük maliyetli bir erken uyarı aracı sunabileceği belirtiliyor. Yazarlar bunun özellikle akıllı telefonların yaygın ancak sismometrelerin nadir bulunduğu, gelişmekte olan ülkeler için umut vaat ettiğini söylüyor.

Google yaptığı açıklamada, sistemin insanlara "uyarı vererek sarsıntı başlamadan önce birkaç değerli saniye" kazandırabileceğini ifade ediyor.

Bu saniyeler bir merdivenden inmek, tehlikeli nesnelerden uzaklaşmak ve korunmak için yeterli zamanı sağlayabilir.

Uyarılar, deprem sırasında daha yıkıcı olan S dalgalarından önce gelen ve hızlı hareket eden P dalgalarının saptanmasına dayanıyor. Yeterli sayıda telefon P-dalgalarını tespit ederse sistem, sarsıntıyı hissetmesine belki de birkaç saniye kalan kullanıcılara uyarılar gönderiyor. Bu saniyeler korunmak, bir ameliyatı durdurmak ya da kritik altyapıyı duraklatmak için yeterli olabilir.

2020'de çıkmaya başlayan Android Deprem Uyarı Sistemi halihazırda Birleşik Devletler, Japonya, Yunanistan, Türkiye ve Endonezya gibi çeşitli ülkelerde kullanılıyor. Doğrudan Android işletim sistemine yerleştirilen teknoloji, kullanıcıların ayrı bir uygulama indirmesini gerektirmiyor.

cdfgthy
Harita, Android'in deprem uyarı sisteminin aktif olduğu ülkeleri (açık yeşil) gösteriyor. Kırmızı ve sarı sırasıyla güçlü (MMI 5+) ve hafif (MMI 3-4) sarsıntıların yaşandığı alanlar. Gri noktalar uyarı verilmeyen algılamaları gösteriyor. Kaliforniya, Oregon ve Washington'daki uyarılar (koyu yeşil) ShakeAlert'ten geliyor (Google)

Araştırmacılar doğruluk oranı bilimsel sensörler kadar yüksek olmasa da akıllı telefonlardan gelen uyarıların en çok işe yaradığı yerlerin, telefon yoğunluğu ve güvenilir veri bağlantıları yüksek seviyedeki kentsel alanlar olduğunu tespit etti. 

Çalışma, MyShake uygulaması gibi daha önceki kitle kaynaklı deprem uygulamalarının üzerine inşa edilse de milyonlarca cihaza gömülü olması sisteme fayda sağlıyor.

Yazarlar, "Kitle kaynaklı sistemlerin giderek daha önemli hale geleceğine inanıyoruz" ifadelerini kullanıyor. 

Geleneksel sensörleri kişisel cihazlardan gelen verilerle birleştirerek daha dayanıklı, kapsayıcı erken uyarı sistemleri oluşturmak mümkün.

Independent Türkçe