Yönelimin ve kimliğin sınırlarını çizen siyasi bir araç olarak kıyafet

İllüstratör: Aliaa Abou Khaddour
İllüstratör: Aliaa Abou Khaddour
TT

Yönelimin ve kimliğin sınırlarını çizen siyasi bir araç olarak kıyafet

İllüstratör: Aliaa Abou Khaddour
İllüstratör: Aliaa Abou Khaddour

Abdusselam Bin Abdulali

Hikâyede şöyle geçer: “Hindistan'ın şehirlerinden birinde yaşayan bir çift, küçük oğullarıyla birlikte kırsal kesimdeki akrabalarını ziyarete gider. Dönüş yolunda ebeveynlerinden biri çocuğa gününün nasıl geçtiğini sorar. Çocuk, ‘Kuzenlerimin bir sürü arkadaşı var ve bütün gün birlikte oynadık’ diye cevap verir. Ebeveyni çocuğuna bu kez ‘Aranızda hiç kız var mıydı, yoksa sadece erkekler mi vardı?’ diye sorar. Çocuk ‘Bilmiyorum, hepsi çıplaktı’ diye yanıtlar”

Bu çocuğa göre çıplak bir beden bir kimliğe sahip değil. Bedeni anlamlandıran, cinsiyetini tanımlayan, aidiyetini belirleyen ve kimliğini tanımlayan giysilerdir. Hegel “Elbise, bedenin bir cisim haline gelmesidir” der. Tıpkı dil gibi giysilerin de anlamları ve çağrışımları vardır. Tutumlarımızı ifade eder, sosyal statümüzü ve sınıf aidiyetimizi gösterir. Hatta kimliğimizin bir parçası değilse bile (siyasi, kültürel ve dini) kimliğimizi tanımlar.

İnsanların birbirleriyle konuşmadan önce, giysileri aracılığıyla kişisel ve sosyal bilgi alışverişinde bulunduklarını söyleyebiliriz. Hatta bu kıyafetler bedeni kaplayan çizimler, dövmeler ya da yazılardan ibaret olsa bile. Öyle ki bir sosyolog, bedeni anlamlı kılan ‘kimlik işaretleri’ olduğunu ve bu işaretlerin de ‘elbise’ olduğunu söylüyor.

İşaretler

Elbise bir dil ve işarettir. Bu işaret, tutumlara atıfta bulunur, fikirleri, psikolojik durumları, mesleklerini ifade eder, hatta sınıflar ve nesiller arasında ayrım yaparak toplumsal hiyerarşideki konumu ortaya koyar. Bu işaretler, tıpkı dil bilimci Ferdinand de Saussure’un işaretleri gibi farklılık ilişkileri tarafından belirlenir. Farklılıklar ve ayrımlar tarafından yönetilirler, yani gerekçelerini öncelikle doğada ya da akılda aramazlar.

Dil gibi giysilerin de tutumlarımızı, sosyal statümüzü ve sınıf aidiyetimizi ifade eden anlamları ve çağrışımları vardır.

Toplumsal alan kıyafetin belki de bu ayrımcı doğasının en belirgin olduğu alandır. Zira elbise kuşaklar, sınıflar ve meslekler arasında farklılaşma yaratır. Burada, toplumsal emeğin entelektüel emek ve el emeği olarak bölünmesiyle birlikte elbise düzeyinde bir iş bölümü olduğunu görüyoruz. Umberto Eco, bazı giysilerin sizi kendinizden uzaklaştırarak dışarısı için yaşamaya zorlayan elbiseler ve sizi içsel yaşamınıza geri döndüren diğer elbiseler olarak ayrıldığını değerlendiriyor. Eco’ya göre bir ‘bedeni hareket etmekte ve zihni çalışmakta özgür bırakan’ bol giysiler vardır, bir de ‘giyeni sahiplenen’ giysiler vardır. İkinci kategorideki giysiler itfaiyeciler ve askerlerin giydiği üniformalar ve sporcuların giydiği takım formaları gibi iş kıyafetleridir. Umberto Eco, “Askerler üniformaları ve şapkalarıyla elbiselerinin içinde yaşarken, Hıristiyan din adamları bedene hareket etme ve düşünme özgürlüğü için alan tanıyan giysiler tasarladılar” diyerek, Batılı düşünürlerin yüzyıllar boyu dar kıyafetler giymekten kurtulmak için nasıl mücadele ettiklerini ortaya koyuyor.

Bağlantılar ve krizler

Bu mesleki işaretlerin ötesinde bir elbise ülkeler arasındaki güç ilişkilerince belirlenen bazı işaretler de taşıyabilir. Elbise burada ülkeler arasında diplomatik krizlere ve gerginliklere neden olduğu ölçüde açık siyasi çağrışımlara sahiptir. Okullarda başörtüsüyle ilgili bir tartışmanın ülkeler arasında diplomatik krize neden olabilecek siyasi bir boyut kazanmasını örnek göstermek yeterli olabilir. Peki, giysi meselesi günümüz dünyasında siyasetin tartışmasız başlıca konularından biri olan futbol meselesiyle buluştuğunda ne olur? Örneğin, Ukrayna futbol takımının üzerinde Kırım Yarımadası’nın da olduğu bir Ukrayna haritası olan forma giymesi ve kısa bir süre önce Fas’ın Berkane futbol takımının FIFA onaylı formasında Batı Sahra bölgesinin de dahil olduğu harita sebebiyle Fas ile Cezayir arasında yaşanan gerilim gibi.

Kıyafetin siyasi gücünü fark eden bazı siyasi liderler, bunu hedeflerine ulaşmak için kullandılar. Çin'deki Kültür Devrimi’nin lideri Mao Zedong, devrimin birleşme ve sınıf farklılıkları ortadan kaldırma hedefinin bir ifadesi olarak ‘nötr renkli’ tek tip kıyafet uygulamasını hayata geçirdi. Devrimci ideoloji ile tek tip kıyafetin bu şekilde bir araya gelmesi 20. yüzyıla ve Kültür Devrimi'ne özgü değildi. Alman tarihçiler bu konuda filozof Jean-Jacques Rousseau'nun eğitim teorisine hayranlık duyan ve kıyafet reformu yaparak sosyal düzeni sağlamayı amaçlayan Bernhard Christoph Faust'un 1792 yılında Ulusal Meclis'e giderek ‘çocuklar için özgür, tek tip ve ulusal bir kıyafet yönetmeliği’ talebinde bulunduğunu hatırlatıyorlar.

Halkların tarihi

Bu durumda, halkların tarihi ile elbiselerinin tarihi arasında bağlantı kurabiliriz. Örneğin, tarihçi Abdallah el-Aruvi’nin Mağrip bölgesinin en uç noktasının halk giysilerindeki evrim üzerine yaptığı bazı gözlemleri ele alalım. Fas’taki halk giysisinin ülkenin siyasi yönelimiyle uyum içinde geliştiğini belirten Aruvi’ye göre Fas dış akımlara açıldığında, halkın giysileri de Akdeniz, Endülüs ve Osmanlı karakterlerine büründü. Ancak kendi içine döndüğünde, kendine özgü bir kıyafet tercih etti. Fas Kralı Mevlay Süleyman 19. yüzyılın başlarında giyim ve kuşam da dahil olmak üzere hayatın her alanında Hz. Muhammed’in sünnetini takip edilmesi gerektiğine inancıyla, Hz. Muhammed’in giydiği düşünülen elbiselerin giyilmesine onay verdi. Ancak 20. yüzyılın başlarında, Kral Abdulaziz'in ve Türklerin etkisiyle kılık-kıyafet alanında küçük reformlarla bir değişim rüzgârı esti. Sömürgeciliğe karşı bir milli hareketin başlamasıyla, hareketin önde gelenleri başlangıçta cilbab adı verilen elbisenin kısa bir versiyonu olan kırsal cilbabı benimsediler. Abdulkerim el-Hattabi'nin gerçekleştirdiği devrime hayranlık duyan liderler, kısa süre sonra bu kıyafeti mevcut Fas Kralı V. Muhammed tarafından popüler hale getirilen ve ‘milli’ kıyafet olarak bilinen, zengin ve modern görünümlü cübbelere dönüştürdüler. Ancak ulusal hareketin başını çeken bazı isimler, özellikle de Batı kültürüyle yoğrulmuş olanlar, Fas'ın bağımsızlığı için müzakere masasına ‘Avrupai’ kıyafetlerle oturmaktan çekinmediler.

Diğerleri için olduğu gibi Faslılar için de kıyafet halen meslek, rütbe ve cinsiyetin ötesindeki faktörlerce belirleniyor ve siyasi çağrışımlar yapıyor.

Bu ikilik bugün de genel olarak Fas kıyafetlerinde görülebiliyor. Aynı kişinin bazı durumlarda kültürel, dini ya da siyasi kimliğini vurgulamak için ‘milli’ kıyafet giydiğini, diğer durumlarda ise başka tarz giysiler giydiğini görebilirsiniz.

Diğerleri için olduğu gibi Faslılar için de kıyafet halen meslek, rütbe ve cinsiyetin ötesindeki faktörlerce belirleniyor ve karakterleri etkileyen ve kimlikleri tanımlayan siyasi ve hatta bazen ontolojik çağrışımlar yapıyor. Öyle ki, elbisede ‘sekülerleşme’ pek çok alanda gerilerken kıyafet, siyaseti ve toplumu aşan bir anlam kazanıyor. Giyim ve kuşam insanı sadece sosyal bir hiyerarşi içine değil, aynı zamanda kozmolojik bir hiyerarşiye ve kozmik konumlara da yerleştiriyor.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra Merkezli Majalla dergisinden çevrilmiştir.

 



Bilim insanlarından solaryum uyarısı: İki etkiye dikkat çektiler

Araştırmacılar, solaryum kullanımının cildi genetik olarak yaşlandırdığını ve güneş ışığıyla bronzlaşanlara göre daha çok ölümcül mutasyona yol açtığını söylüyor (AFP)
Araştırmacılar, solaryum kullanımının cildi genetik olarak yaşlandırdığını ve güneş ışığıyla bronzlaşanlara göre daha çok ölümcül mutasyona yol açtığını söylüyor (AFP)
TT

Bilim insanlarından solaryum uyarısı: İki etkiye dikkat çektiler

Araştırmacılar, solaryum kullanımının cildi genetik olarak yaşlandırdığını ve güneş ışığıyla bronzlaşanlara göre daha çok ölümcül mutasyona yol açtığını söylüyor (AFP)
Araştırmacılar, solaryum kullanımının cildi genetik olarak yaşlandırdığını ve güneş ışığıyla bronzlaşanlara göre daha çok ölümcül mutasyona yol açtığını söylüyor (AFP)

Solaryum seansları yalnızca 5 dakika sürebilir ancak araştırmacılar, ultraviyole radyasyona maruz kalmanın cildi gerçekten de onlarca yıl yaşlandırabileceği ve ölümcül cilt kanserine yol açabileceği uyarısında bulunuyor.

Solaryuma gidenlerin cilt kanseri riskinin daha yüksek olduğu uzun zamandır bilinse de Kaliforniya Üniversitesi San Francisco kampüsü ve Northwestern Üniversitesi'nden araştırmacıların yeni çalışması, kapalı alanlarda bronzlaşan genç kişilerin cilt hücrelerinde, kendilerinin iki katı yaşındakilerden daha fazla mutasyon yaratabilecek genetik değişiklikler yaşadığını ilk kez ortaya koydu.

Bu mutasyonlar, nadir ve ölümcül melanom gibi cilt kanserlerine yol açabilir.

Kaliforniya Üniversitesi San Francisco kampüsünden Dr. Bishal Tandukar, "Solaryuma giden 30'lu ve 40'lı yaşındaki kişilerin, genel nüfusun 70'li ve 80'li yaşındaki üyelerinden daha fazla mutasyon taşıdığını tespit ettik" diyor.

Başka bir deyişle, solaryuma gidenlerin cildi genetik düzeyde onlarca yıl daha yaşlı görünüyordu.

Yanlış UV ışını türü

32 binden fazla dermatoloji hastasının tıbbi kayıtlarını ve 26 donörün deri örneklerini inceleyen araştırmacılar, solaryuma giden kişilerin bel bölgesinde de daha fazla cilt mutasyonu olduğunu saptadı.

Solaryum, güneş ışığından çok zarar görmeyen bu bölgenin ultraviyole radyasyona daha fazla maruz kalmasına neden oluyor.

Ultraviyole ışınlar sağlığımıza bazı faydalar sağlasa da (örneğin D vitamini kaynağıdır), solaryumdaki ışık bununla aynı değil.

Amerikan Dermatoloji Akademisi Derneği'ne göre, "Solaryumda kullanılan ampuller çoğunlukla UVA ışığı yayarken, vücudun D vitamini üretmek için UVB ışığına ihtiyacı var".

UVB ışınlarının pek çok cilt kanserine yol açtığı ve güneş yanıklarına neden olan başlıca ışınlar olduğu düşünülse de UVA ışınları da hücre yaşlanmasına, kırışıklıklara ve bazı cilt kanserlerine yol açabilir. Amerikan Kanser Derneği, UVA ışınlarının cilde daha derinlemesine nüfuz ettiğini belirtiyor.

Melanom riski üç katına çıkıyor

Araştırmada solaryumun, en ölümcül cilt kanseri türü olan melanom riskini üç katına çıkardığı tespit edildi.

Bronzlaşma endüstrisinin ana müşterileri olan genç kadınlar gibi belirli alt gruplar en yüksek risk altındakiler.

Cilt kanseri en çok 50 yaşın üzerindekilerde, güneş yanığı olan veya güneşte çok zaman geçirenlerde, ailesinde cilt kanseri geçmişi olanlarda ve teni, saçı ve gözü açık renkli kişilerde görülüyor.

35 yaşından önce kapalı alanda bronzlaşmaya başlayan kişilerde melanom riski yaklaşık yüzde 60 daha yüksek.

Melanomun yaygın belirtileri arasında düzensiz kenarlı, kahverengi veya siyahın çeşitli tonlarında, diğer benlere kıyasla daha koyu renkte olan ve zamanla boyutu, şekli, rengi ya da kabarıklığı değişen lezyonlar yer alıyor.

Bu yıl ABD'de 8 bin 400'den fazla kişinin melanom nedeniyle hayatını kaybetmesi bekleniyor.

Independent Türkçe


Yeni Superman filminin kötüsü bulundu

Pearl ve The Greatest Hits gibi yapımlarla da tanınan 32 yaşındaki Amerikalı aktör David Corenswet, ikonik süper kahraman Superman rolünde (Warner Bros.)
Pearl ve The Greatest Hits gibi yapımlarla da tanınan 32 yaşındaki Amerikalı aktör David Corenswet, ikonik süper kahraman Superman rolünde (Warner Bros.)
TT

Yeni Superman filminin kötüsü bulundu

Pearl ve The Greatest Hits gibi yapımlarla da tanınan 32 yaşındaki Amerikalı aktör David Corenswet, ikonik süper kahraman Superman rolünde (Warner Bros.)
Pearl ve The Greatest Hits gibi yapımlarla da tanınan 32 yaşındaki Amerikalı aktör David Corenswet, ikonik süper kahraman Superman rolünde (Warner Bros.)

James Gunn, Superman'in devam filmi Man of Tomorrow için kilit bir oyuncuyu kadrosuna kattı.

Yazar ve yönetmen Gunn, cumartesi günü X hesabından yaptığı paylaşımda, "Man of Tomorrow için Brainiac'ı bulmak adına dünya çapında yürüttüğümüz arayışta Lars Eidinger en üst sıraya yerleşti. DC Evreni'ne hoş geldin Lars" ifadelerini kullandı.

Bu açıklamayla Brainiac'ı kimin canlandıracağına dair haftalardır süren söylentilere de son nokta kondu.

Alman oyuncu Lars Eidinger, ağırlıklı olarak Avrupa'daki çalışmalarıyla tanınıyor. Özellikle beğeni toplayan Alman dizisi Babylon Berlin'deki performansıyla öne çıkan 49 yaşındaki Eidinger, ayrıca Shawn Levy'yle Netflix mini dizisi Göremediğimiz Tüm Işıklar'da (All the Light We Cannot See) ve Noah Baumbach'la Beyaz Gürültü'de (White Noise) çalışmıştı. 

Oyuncu, kısa süre önce yine Baumbach imzalı ve ödül sezonunda öne çıkması beklenen Jay Kelly'de rol aldı. Eidinger'ın son dönem projeleri arasında Dead Language, The Light ve 2024 Berlin Uluslararası Film Festivali'nde en iyi film dalında aday gösterilen Ölmek (Sterben) de bulunuyor.

İlk kez 1958'de yayımlanan bir çizgi romanda görünen Brainiac, Superman'in klasik düşmanlarından biri. Yazar Otto Binder ve çizer Al Plastino tarafından yaratılan karakter, Metropolis'i küçülten bir ışın kullanarak, şehri koleksiyonunda sakladığı şişelenmiş uzay kentlerinin arasına yerleştiren, son derece zeki bir uzaylı olarak tanıtılmıştı. 

Superman'in başlıca düşmanlarından biri kabul edilen Brainiac, tehdidinin büyüklüğüyle zaman zaman Lex Luthor'ı bile Çelik Adam'la iş birliği yapmaya zorlayan bir karakter.

Bu yaz izleyiciyle buluşan Superman'de David Corenswet ve Nicholas Hoult'un canlandırdığı Superman ve Lex Luthor karakterleri, Man of Tomorrow'da de geri dönecek. Filmin 9 Temmuz 2027'de vizyona girmesi planlanıyor. 

Gunn, vizyon tarihini eylülde duyurmuş ve Lex Luthor'la Superman'i yan yana gösteren bir fotoğraf paylaşmıştı. Bu da iki ezeli düşmanın, yeni ve galaksiler arası bir tehdide karşı güçlerini birleştirebileceği ihtimalini akıllara getirmişti.

Man of Tomorrow, Temmuz 2027'de izleyiciyle buluşacak. 

Pandemi ve sektörü sarsan grevler nedeniyle son yıllarda devam filmlerinin hayata geçmesi genellikle iki yılı aşkın süreler alırken, bu yapımın görece hızlı bir takvimle ilerlemesi dikkat çekiyor. 

Filmin senaryosunu yazan ve yönetmen koltuğunda oturan Gunn, yapımcılığı ise DC Stüdyoları'nın eş başkanı Peter Safran'la birlikte üstleniyor.

Independent Türkçe, Hollywood Reporter, Variety


İzleyiciler beğendi: Avatar 3 gişede umduğunu bulabildi mi?

Serinin üçüncü filmi, Jake ve Neytiri'nin yaşadıkları kaybın yasını tutarken, Pandora'da savaşın büyümesini ve ailenin agresif bir Na'vi kabilesi olan Kül insanlarıyla yolunun kesişmesini anlatıyor (20th Century Studios)
Serinin üçüncü filmi, Jake ve Neytiri'nin yaşadıkları kaybın yasını tutarken, Pandora'da savaşın büyümesini ve ailenin agresif bir Na'vi kabilesi olan Kül insanlarıyla yolunun kesişmesini anlatıyor (20th Century Studios)
TT

İzleyiciler beğendi: Avatar 3 gişede umduğunu bulabildi mi?

Serinin üçüncü filmi, Jake ve Neytiri'nin yaşadıkları kaybın yasını tutarken, Pandora'da savaşın büyümesini ve ailenin agresif bir Na'vi kabilesi olan Kül insanlarıyla yolunun kesişmesini anlatıyor (20th Century Studios)
Serinin üçüncü filmi, Jake ve Neytiri'nin yaşadıkları kaybın yasını tutarken, Pandora'da savaşın büyümesini ve ailenin agresif bir Na'vi kabilesi olan Kül insanlarıyla yolunun kesişmesini anlatıyor (20th Century Studios)

James Cameron'ın merakla beklenen filmi Avatar: Ateş ve Kül (Avatar: Fire and Ash), açılış gününde 36,5 milyon dolarlık hasılat elde etti. 

Hızlı bir başlangıç yapan bilimkurgu, Kuzey Amerika'da 85–95 milyon dolarlık bir açılışa doğru ilerliyor. Cuma günkü gişe gelirinin yaklaşık 11 milyon doları ön gösterimlerden geldi.

Dünya genelinde ise bazı pazarlarda hafta ortasında gösterime giren film, şimdiden 100 milyon dolar barajını aştı. Bu rakama, Çin'deki 17 milyon dolarlık dikkat çekici açılış günü hasılatı da dahil. 

Erkek izleyici ağırlıklı filme yönelik seyirci geri dönüşleri son derece olumlu. Yaklaşık üç buçuk saatlik süresine rağmen film, önceki iki yapımda olduğu gibi izleyici anketi şirketi CinemaScore'dan A notu aldı.

Cameron'ın çığır açan serisinin üçüncü halkası, 2022 yapımı Avatar: Suyun Yolu'ndaki (Avatar: The Way of Water) olayların ardından yeniden Pandora'ya dönüyor ve "Kül Halkı" diye bilinen Na'vi kabilesini tanıtıyor. 

Avatar: Suyun Yolu, 2022'de 134 milyon dolarlık bir açılış yapmıştı. Ancak bu rakamda, ilk Avatar'ın 2009'da gösterime girmesinden bu yana biriken yoğun talebin de payı vardı. 

İlk Avatar filmi, 2009'da 77 milyon dolarlık açılışına rağmen başlangıçta sert eleştirilerle karşılaşmıştı. Ancak bu tepkiler kısa sürede yerini güçlü bir ivmeye bırakmış ve film, 2,97 milyar dolarlık küresel hasılatla tüm zamanların en çok kazanan filmi olmuştu. 

Avatar hâlâ bu unvanı elinde tutarken, onu Marvel imzalı Avengers: Endgame ve Cameron'ın diğer iki filmi Suyun Yolu'yla Titanik (Titanic) izliyor.

Ateş ve Kül'de Sam Worthington, Zoe Saldaña, Stephen Lang, Sigourney Weaver, Joel David Moore, CCH Pounder ve Giovanni Ribisi yeniden karşımıza çıkıyor.

Suyun Yolu'nda rol alan Kate Winslet ve Cliff Curtis de yeniden kadroda. Seriye bu filmle katılan Oona Chaplin, volkanlarda yaşayan Mangkwan kabilesinin lideri Varang'ı; David Thewlis ise Peylak'ı canlandırıyor.

Seride Avatar 4'ün 2029'da, Avatar 5'in ise 2031'de vizyona girmesi planlanıyor.

Independent Türkçe, Variety, Hollywood Reporter