NASA teleskopları cevabı buldu: Bazı ötegezegenler neden daha şişkin?

WASP-107 b, bilinen en düşük yoğunluğa sahip gezegenlerden (Temsili/NASA)
WASP-107 b, bilinen en düşük yoğunluğa sahip gezegenlerden (Temsili/NASA)
TT

NASA teleskopları cevabı buldu: Bazı ötegezegenler neden daha şişkin?

WASP-107 b, bilinen en düşük yoğunluğa sahip gezegenlerden (Temsili/NASA)
WASP-107 b, bilinen en düşük yoğunluğa sahip gezegenlerden (Temsili/NASA)

NASA teleskoplarından yararlanan bilim insanları bazı gezegenlerin neden şişkin göründüğü sorusuna bir yanıt getirdi. 

Önde gelen hakemli dergi Nature'da pazartesi günü yayımlanan iki ayrı araştırma gökbilimcilerin uzun süredir çözmeye çalıştığı bu gizeme ışık tutarken, gezegenlerin atmosfer ve iç yapılarına yönelik gelecek çalışmalar açısından da önem arz ediyor. 

Dünya'dan yaklaşık 200 ışık yılı uzaktaki bir yıldızın etrafında dönen WASP-107 b'nin yapısını inceleyen bilim insanları, bu ötegezegenin kütlesiyle boyutu arasında nasıl bu kadar fark olabildiğini anlamaya çalıştı. Jüpiter'e yakın bir büyüklüğe sahip olmasına karşın onun neredeyse 10'da biri kadar kütlesi olan gökcismi, bilinen en düşük yoğunluğa sahip gezegenlerden.

Çalışmalardan birinin başyazarı, Johns Hopkins Üniversitesi'nden David Sing şöyle diyor: 

WASP-107 b, Webb için çok ilginç bir hedef çünkü üzerinde çalıştığımız diğer düşük yoğunluklu gezegenlerin, sıcak Jüpiterlerin çoğundan kayda değer derecede daha soğuk ve kütle olarak da Neptün'e daha yakın.

Diğer şişkin gezegenlerden daha soğuk ve düşük kütleli olduğundan WASP-107 b'nin yoğunluğu bilim insanları için bir soru işaretine yol açıyordu: Gezegenin yıldızından aldığı enerji, içindeki gazların şişmesine yol açacak seviyede değildi.

Araştırmalardan diğerini yürüten, Arizona Eyalet Üniversitesi'nden Luis Welbanks, NASA'ya yaptığı açıklamada "WASP-107 b'nin yarıçapına, kütlesine, yaşına ve iç sıcaklığına dair varsayıma dayanarak çok küçük, kayalık bir çekirdeği olduğunu ve bunun, muazzam bir hidrojen ve helyum kütlesiyle çevrili olduğunu düşünüyorduk" dedi: 

Fakat bu kadar küçük bir çekirdeğin nasıl bu kadar çok gazı süpürdüğünü ve sonra da Jüpiter'e yakın kütleli bir gezegene dönüşmediğini anlamak zordu.

NASA'nın James Webb ve Hubble'ın gözlemlerini inceleyen araştırmacılar, ötegezegenin atmosferinde çok düşük miktarda metan gazı buldu. Bu bulguya dayanan bilim insanları WASP-107 b'nin iç kısmının düşünülenden çok daha sıcak ve çekirdeğinin de daha büyük kütleli olması gerektiği sonucuna vardı.

Araştırmacılar bu sıcaklığın, gezegenin yıldızı etrafında tam bir daire şekilde dönmemesi sonucu ortaya çıkan gelgit ısınması denen bir olgudan kaynaklandığını tahmin ediyor. Bu durum, gezegenin maruz kaldığı kütleçekim kuvvetinin sürekli değişmesiyle iç kısımdaki sürtüme sonucu ortaya çıkıyor.

Bilim insanları bu sürecin gezegenin şişkinliğine açıklama getirdiğini düşünüyor.

Ötegezegenin atmosferinde sülfür dioksit, su buharı, karbondioksit ve karbonmonoksit de tespit eden araştırmacılar WASP-107 b'nin Uranüs ve Neptün'den daha fazla ağır elemente sahip olduğunu buldu.

NASA, yeni bulguların diğer düşük yoğunluklu gezegenlerin neden şişkin olduğuna açıklama sunarak ötegezegen araştırmalarında "uzun süredir devam eden bir gizemi" aydınlatabilir.

Independent Türkçe, Science Daily, CBS News, NASA, Nature



Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
TT

Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)

Bilincin beynin hangi bölümünde olduğunu araştıran bilim insanları ilginç sonuçlara ulaştı. 

Kişinin kendisini, etrafını, deneyimlerini, duygularını anlamasını sağlayan bilinç, insan varlığının temel bileşenlerinden biri. 

Bilim insanları uzun zamandır bilincin beynin hangi bölümünde, nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışıyor. Pek çok fikir ortaya atılırken halihazırda 30'a yakın teori olduğu tahmin ediliyor. 

Bunlar arasında en çok öne çıkan ikisiyse Küresel Çalışma Alanı Teorisi (GWT) ve Bütünleşik Bilgi Teorisi (IIT). Bunlardan ilki bilincin, beynin ön kısmında olduğunu ve buradaki kilit bölgeler duyusal bilgileri tüm beyne yaydığında bilinçli deneyimin ortaya çıktığını savunuyor. 

IIT ise beyindeki bilginin son derece entegre ve bütünleşik olduğunu ve bu şekilde bilinçli bir deneyimin mümkün olduğunu öne sürüyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 1 Mayıs Perşembe günü yayımlanan çalışmada bilim insanları, bu iki teoriyi test ederek hangisinin geçerli olduğunu bulmaya çalıştı. Bulgular, ikisinin de yetersiz olduğuna işaret ediyor. 

Max Planck Enstitüsü'nden Dr. Lucia Melloni ve ekip arkadaşları, ABD, Avrupa ve Çin'deki 12 laboratuvarda 256 kişiye çeşitli görüntüleri izleterek beyinlerindeki elektrik ve manyetik aktiviteyi ve kan akışını ölçtü. 

Katılımcıların bilinçli farkındalığını ölçmek için onlara çeşitli yüzler, nesneler ve semboller gösterildi. Katılımcılar ekranda belirli görüntüler belirdiğinde bir düğmeye bastı. Ekip katılımcıların beynini üç farklı yöntem kullanarak izledi.

Bulgular bilincin, beynin düşünmeyle ilişkili ön kısmından ziyade, görme ve işitmeyle bağlantılı duyusal bölgeleri içeren arka kortekste ortaya çıktığına işaret ediyor. 

Çalışma, beynin arka kısmındaki nöronlarla öndeki bölgeler arasındaki önemli bağlantılar saptasa da bilincin ana merkezinin arka kortekste olduğu fikrini destekliyor.

Araştırmada ayrıca IIT'nin öne sürdüğü gibi bilincin, beynin çeşitli bölümlerinin etkileşimi ve işbirliğiyle oluştuğunu destekleyen güçlü kanıtlar da bulunmadı. 

Makalenin başyazarlarından Christof Koch, "Burada kanıtlar kesinlikle arka korteks lehine. Bilinçli deneyimle ilgili bilgiler ön loblarda ya yoktu ya da arka kortekse kıyasla çok daha zayıftı" diyerek ekliyor: 

Bu durum, ön lobların zeka, yargılama, muhakemede kritik önem taşımasına karşın görme, bilinçli görsel algılama gibi konularda kritik bir rol oynamadığı fikrini destekliyor.

Araştırmacılar yeni çalışmanın komadaki veya bitkisel hayattaki hastalar açısından da önem taşıdığını ifade ediyor.  

Bu durumdaki hastalar birkaç gün boyunca yanıt vermediği zaman genellikle bilinçlerini kaybettikleri varsayılarak yaşam destek ünitesiyle bağları kesiliyor. Ancak geçen yıl yayımlanan bir çalışmada tepkisiz hastaların yaklaşık 4'te birinin bilinci olabileceği tespit edilmişti.

Bu araştırmaya gönderme yapan Koch "Bilincin beyindeki temelini bilmek, sinyal vermeden 'orada olmanın' bu gizli biçimini daha iyi saptamamızı sağlar" diyor. 

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, SciTechDaily, Nature