Netflix'ten Baby Reindeer itirafı

Yayın platformu halen Fiona Harvey'nin 170 milyon dolarlık iftira davasıyla karşı karşıya

Jessica Gunning, popüler Netflix draması Baby Reindeer'da Martha rolünde (Netflix)
Jessica Gunning, popüler Netflix draması Baby Reindeer'da Martha rolünde (Netflix)
TT

Netflix'ten Baby Reindeer itirafı

Jessica Gunning, popüler Netflix draması Baby Reindeer'da Martha rolünde (Netflix)
Jessica Gunning, popüler Netflix draması Baby Reindeer'da Martha rolünde (Netflix)

Netflix, Baby Reindeer'ın Martha Scott'ının gerçek hayatta, dizinin senaristi ve yıldızı Richard Gadd'i ısrarlı takipten hüküm giymediğini kabul etti. Bu itiraf, yayın platformuna karşı açılan 170 milyon dolarlık iftira davasının sonucunu etkileyebilir.

Dizideki düşman karakter Martha (Jessica Gunning) için kendisinden esinlenildiğini iddia eden İskoç avukat Fiona Harvey, Netflix'e iftira davası açıyor.

Dizide Martha, ısrarlı takip suçlamalarını kabul ederek hapis cezasına çarptırılırken gösteriliyor. Harvey davasında, "gerçek bir hikaye" olarak tanıtılan diziyi "televizyon tarihinin en büyük yalanı" diye nitelendiriyor.  

Netflix'in üst düzey Birleşik Krallık (BK) Kamu Politikaları Direktörü Benjamin King, mayısta BK Parlamentosu'nun Kültür, Medya ve Spor Komitesi'nin karşısına çıktığında "Baby Reindeer'ın, 'hüküm giymiş bir ısrarlı takipçinin' Gadd'e yaşattığı "korkunç istismara dair gerçek bir hikaye" olduğunu savunmuştu.

Fakat komite üyesi John Nicolson, daha sonra Netflix'e yazarak bu iddiayı destekleyen kanıtlar istemişti.

King şöyle yanıtladı:

Dizinin dayandırıldığı kişinin (ki hiçbir zaman kimliğine işaret etmeye çalışmadık) hükümdense bir mahkeme kararına tabi tutulduğunu anladığımıza açıklık getirmek istedim.

King "Baby Reindeer'ın senaristi, aylar boyunca ağır tacize maruz kalmış (bu durumun başka birçok kişi için de geçerli olduğu görülüyor) ve bu, sağlığını önemli ölçüde etkilemişti" diye ekledi.  

Bu hafta Gadd, Netflix'in davayı düşürme çabalarını desteklemişti.

50 milyon dolarlık davada sanık olarak geçmese de federal mahkemede 28 Temmuz tarihli bir beyannamede Harvey'in iddiasının reddedilmesini savunduğu bir cevap dilekçesi sunmuştu.

21 sayfalık belgede Gadd, Harvey'i tanıdığı süre boyunca çektiğini iddia ettiği sıkıntıları tarif ediyor.

Gadd "Genel anlamıyla, ısrarlı davranışların süregeldiği, yıllarca devam eden inanılmaz derecede stresli ve kaygı dolu bir dönemdi" diye yazıyor.

Harvey'in davranışlarının tamamını ayrıntılı bir şekilde ortaya koymak mümkün değil çünkü son derece endişe verici iletişimlerin yanı sıra çok fazla istenmeyen kişisel etkileşim anı ve temasa geçme teşebbüsü söz konusuydu.

Fakat Gadd, Martha'nın kurmaca bir karakter olduğunu da öne sürerek "Asla dizinin herhangi gerçek birinin Martha Scott olduğuna işaret etmesini istememiştim" yazıyor.

Martha Scott, Fiona Harvey değil. Tıpkı dizideki tüm karakterler gibi Martha da Harvey'inkilerden çok farklı kurmaca kişilik özellikleri olan kurmaca bir karakter.

Independent Türkçe



Akıllı telefonlardaki sistem, ayda 300 deprem tespit etti

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Akıllı telefonlardaki sistem, ayda 300 deprem tespit etti

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Bilim insanları, Android akıllı telefonları gerçek zamanlı deprem dedektörlerine dönüştüren yeni bir sistem geliştirerek büyük bir sarsıntıdan önce halkı daha hızlı uyarma potansiyeline sahip bir yol buldu.

Google, ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (US Geological Survey/USGS) ve diğer araştırmacıların geliştirdiği sistem, milyonlarca telefondan alınan verileri kullanarak bir depremden kaynaklanan en erken sarsıntı sinyallerini tespit ediyor.

Bir cihaz kümesi aynı yer hareketini kaydettiğinde, sistem bunu işaretleyerek yakın bölgelerdeki diğer cihazlara uyarı gönderiyor.

Science'ta yayımlanan çalışma, ağın ayda 300'den fazla deprem tespit ettiğini ortaya koydu. Uyarıların gönderildiği bölgelerde, daha sonra depremi hissettiğini bildiren kişilerin yüzde 85'i uyarıyı aldığını söyledi. Yüzde 36'sı sarsıntı başlamadan önce, yüzde 28'i sarsıntı sırasında ve yüzde 23'ü de sarsıntıdan sonra uyarı almış.

Çalışmada sistemin, geleneksel sismik sensörlerin yerini almasa da yoğun bilimsel ağlara sahip olmayan bölgelerde ölçeklenebilir, düşük maliyetli bir erken uyarı aracı sunabileceği belirtiliyor. Yazarlar bunun özellikle akıllı telefonların yaygın ancak sismometrelerin nadir bulunduğu, gelişmekte olan ülkeler için umut vaat ettiğini söylüyor.

Google yaptığı açıklamada, sistemin insanlara "uyarı vererek sarsıntı başlamadan önce birkaç değerli saniye" kazandırabileceğini ifade ediyor.

Bu saniyeler bir merdivenden inmek, tehlikeli nesnelerden uzaklaşmak ve korunmak için yeterli zamanı sağlayabilir.

Uyarılar, deprem sırasında daha yıkıcı olan S dalgalarından önce gelen ve hızlı hareket eden P dalgalarının saptanmasına dayanıyor. Yeterli sayıda telefon P-dalgalarını tespit ederse sistem, sarsıntıyı hissetmesine belki de birkaç saniye kalan kullanıcılara uyarılar gönderiyor. Bu saniyeler korunmak, bir ameliyatı durdurmak ya da kritik altyapıyı duraklatmak için yeterli olabilir.

2020'de çıkmaya başlayan Android Deprem Uyarı Sistemi halihazırda Birleşik Devletler, Japonya, Yunanistan, Türkiye ve Endonezya gibi çeşitli ülkelerde kullanılıyor. Doğrudan Android işletim sistemine yerleştirilen teknoloji, kullanıcıların ayrı bir uygulama indirmesini gerektirmiyor.

cdfgthy
Harita, Android'in deprem uyarı sisteminin aktif olduğu ülkeleri (açık yeşil) gösteriyor. Kırmızı ve sarı sırasıyla güçlü (MMI 5+) ve hafif (MMI 3-4) sarsıntıların yaşandığı alanlar. Gri noktalar uyarı verilmeyen algılamaları gösteriyor. Kaliforniya, Oregon ve Washington'daki uyarılar (koyu yeşil) ShakeAlert'ten geliyor (Google)

Araştırmacılar doğruluk oranı bilimsel sensörler kadar yüksek olmasa da akıllı telefonlardan gelen uyarıların en çok işe yaradığı yerlerin, telefon yoğunluğu ve güvenilir veri bağlantıları yüksek seviyedeki kentsel alanlar olduğunu tespit etti. 

Çalışma, MyShake uygulaması gibi daha önceki kitle kaynaklı deprem uygulamalarının üzerine inşa edilse de milyonlarca cihaza gömülü olması sisteme fayda sağlıyor.

Yazarlar, "Kitle kaynaklı sistemlerin giderek daha önemli hale geleceğine inanıyoruz" ifadelerini kullanıyor. 

Geleneksel sensörleri kişisel cihazlardan gelen verilerle birleştirerek daha dayanıklı, kapsayıcı erken uyarı sistemleri oluşturmak mümkün.

Independent Türkçe