4 soruda maymun çiçeği salgını: En tehlikeli varyant

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki vakalar, büyük ölçüde çocuklarda görülüyor (Reuters)
Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki vakalar, büyük ölçüde çocuklarda görülüyor (Reuters)
TT

4 soruda maymun çiçeği salgını: En tehlikeli varyant

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki vakalar, büyük ölçüde çocuklarda görülüyor (Reuters)
Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki vakalar, büyük ölçüde çocuklarda görülüyor (Reuters)

Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) 14 Ağustos Çarşamba günü maymun çiçeği salgını nedeniyle küresel acil durum ilan etmesi dünya çapında endişelere yol açtı. 

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde yayılırken Burundi, Ruanda ve Uganda gibi Afrika ülkelerine sıçrayan virüsün bulaşıcı bir varyantı, DSÖ'nün açıklamasından sonraki günlerde İsveç'te de görüldü. 

Bu yıl artan vakalar önce Afrika'yı alarma geçirirken, Afrika Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi, DSÖ'den bir gün önce kıtada acil durum ilan etmişti. 2024'ün başından beri sadece Kongo'da en az 15 bin 600 vaka ve 537 ölüm kaydedildi. 

Sağlık Bakanlığı, Türkiye'de henüz maymun çiçeği vakası görülmediğini ifade ediyor. Önceki günlerde Sakarya'da bir kişinin virüs taşıdığı şüphesiyle karantinaya alındığı öne sürülmüş ancak Sakarya İl Sağlık Müdürlüğü bu iddiaları yalanlamıştı.

DSÖ, iki yıl önce de maymun çiçeği virüsünden dolayı küresel halk sağlığı acil durumu ilan etmişti ancak mevcut salgın daha ciddi görünüyor.

Aynı zamanda halk arasında yeni bir pandeminin başlayacağına yönelik endişeler de var. 

1) Maymun çiçeği virüsü nerede ortaya çıktı?

Orta ve Batı Afrika'ya endemik olan maymun çiçeği veya mpox virüsü, ilk kez 1958'de Danimarka'da araştırma amacıyla kullanılan maymun kolonilerinde görüldü. 

1970'te ise ilk insan vakası kaydedildi. Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde görülen bu vakayı takip eden yıllarda, kıtanın orta ve batı kesimlerinde salgınlar patlak verdi. ABD'de 2003'te görülen vakalarla virüs ilk kez Afrika dışındaki insanlarda saptanmış oldu. 

Zoonotik, yani hayvanlardan insana bulaşan virüse maymun çiçeği adı verilse de insanlara ilk kez hangi hayvandan geçtiği bilinmiyor. Bilim insanları, maymun gibi primatlar ve kemirgenlerden şüpheleniyor.

Halihazırda hangi hayvanların hastalığı taşıyabildiği de tam olarak bilinmiyor. 

2) Neden küresel acil durum ilan edildi?

DSÖ, Temmuz 2022'de maymun çiçeği salgınından dolayı küresel acil durum ilan ettiğinde, virüs daha önce görülmediği 70'ten fazla ülkede kaydedilmişti.

Dünya çapındaki vakaların kontrol altına alınmasının ardından Mayıs 2023'te acil durumun sona erdiği açıklanmıştı. Bugüne kadar 116 ülkede 100 binden fazla vaka saptandı.

Ancak mevcut salgının arkasındaki varyant henüz Afrika dışına çıkmadan acil durum ilan edildi. 

Hastalıklar yeni ya da alışılmadık şekillerde yayıldığında ilan edilen küresel acil durum, salgınla mücadele etmek için uluslararası işbirliğini ve finansmanı harekete geçirmeyi amaçlıyor.

DSÖ'nün 14 Ağustos'taki açıklamasının temel nedeni de hem yeni varyantın daha bulaşıcı olması hem de muazzam bir hızda yayılması. 

Örgüt yaptığı açıklamada, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde son 10 yıldır kaydedilen vaka sayısının istikrarlı bir artış gösterdiğini belirterek ekliyor:

Geçen yıl bildirilen vakalar kayda değer derecede arttı ve bu sene halihazırda bildirilen vaka sayısı, geçen yılın toplamını aştı.

Maymun çiçeği virüsünün Klad 1 ve Klad 2 diye iki suşu veya türü var. 2022'deki salgından Batı Afrika'ya endemik olan Klad 2 virüsü sorumluydu.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri'ne göre, bu virüs diğerine kıyasla çok daha az ölümcül ve enfekte olanların yüzde 99,9'u hayatta kalıyor. 

Klad 1 ise daha şiddetli bir hastalığa yol açarak ölüm ihtimalini artırıyor. Daha önceki salgınlarda virüs bulaşan kişilerin yüzde 10'unun hayatını kaybettiği görülmüştü ancak son salgınlarda bu oran düşüyor. 

Mevcut salgına da bu ölümcül suşun Klad 1b adlı yeni bir varyantı yol açtı. Yakın temasla çok daha kolay bulaşan bu varyant, cinsel ilişkiyle de aktarılabiliyor. 

Klad 2 seks yoluyla bulaşmasına karşın virüsün daha ölümcül suşunda önceden böyle bir durum görülmemişti. 

Avustralya merkezli Kirby Enstitüsü'nden epidemiyoloji uzmanı Prof. Raina MacIntyre "Maymun çiçeğinin tarihsel olarak yayılma şekli aile içindeydi; bir kişi hastalığa yakalanır, ailedeki diğer kişiler de hastalanır" diyerek ekliyor:

Bu salgında yayılma derecesi aile içi küçük kümelenmelerden çok daha fazla. Çok daha yaygın bir bulaşma sözkonusu.

Klad 1b halihazırda Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin yanı sıra Burundi, Ruanda, Uganda ve İsveç'te görüldü. 

Pakistan'daki yetkililer de virüsün görüldüğünü söylese de hangi varyant olduğu açıklanmadı. 

2022'deki salgında virüsün ölüm oranı yüzde 0,2 olarak kaydedilirken yeni varyantta bu oran yüzde 3. 

Kendisini ateş, titreme, yorgunluk, kas ve baş ağrısıyla gösteren maymun çiçeği, daha sonra vücutta döküntülere de yol açabiliyor. Virüs; çocuklar, bağışıklık sistemi baskılanmış veya HIV virüsü taşıyanlar açısından daha ölümcül. 

Yeni varyantla ilgili endişelerin bir diğer nedeni de semptom göstermeden insanlar arasında yayılma potansiyeli. 

Oxford Üniversitesi'nden küresel sağlık araştırmaları uzmanı Prof. Trudie Lang, haziranda yaptığı açıklamada "Bu kesinlikle şimdiye kadarki en tehlikeli varyant" diyerek eklemişti:

Kaç tane ciddi olmayan vakanın gizlendiğini bilmiyoruz.

3) Çiçek hastalığı aşısı koruma sağlıyor mu?

DSÖ halihazırda maymun çiçeğine karşı MVA-BN ve LC16 adlı iki aşının kullanılmasını öneriyor. Bu seçenekler bulunmadığında da ACAM2000 aşısının uygulanabileceği belirtiliyor.

Ancak özellikle maymun çiçeğini hedef alan bir aşı henüz geliştirilmedi. 

Maymun çiçeği, çiçek hastalığı ve sığır çiçeği virüsleriyle beraber Orthopoxvirus adı verilen bir grupta yer alıyor. Genetik açıdan birbirine benzeyen bu virüsler için aynı aşı kullanılabiliyor. 

Ancak çiçek hastalığı aşısı olanların maymun çiçeğine yakalanmayacağı kesin değil. 

Çiçek hastalığı kitlesel aşı kampanyaları sayesinde 1980'de ortadan kaldırılmıştı. Bu nedenle kitlesel aşıların durmasından dolayı uzmanlar, Orthopoxvirus sınıfındaki virüslere karşı savunmanın azalmış olabileceğini düşünüyor. 

Bu tarihten sonra doğan kişilerin vücudunda, maymun çiçeğine karşı savaşacak daha az antikor var. 2022'deki salgın büyük ölçüde 18-44 yaşındaki erkekleri etkilemişti ve bunun nedeni antikorların azlığı olabilir. 

Çiçek hastalığı aşısı yaptıranların, maymun çiçeğini daha hafif geçirdiği görülüyor. Fakat daha önceki araştırmalarda bu aşının, maymun çiçeğine karşı yaklaşık yüzde 80 koruma sağladığı bulunmuştu.

DSÖ halihazırda kitlesel aşılamayı tavsiye etmiyor. Sadece risk altında olan, yani maymun çiçeği virüsü taşıyan biriyle yakın temasa geçen veya riskin yüksek olduğu bir ortamda yaşayan kişilerin aşı yaptırmasını öneriyor. 

Afrika Birliği Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi Genel Direktörü Jean Kaseya, kıtanın 10 milyon doz aşıya ihtiyaç duyduğunu ancak sadece 200 bin doz aşının mevcut olduğunu açıklamıştı:

2024'te 3 milyon dozla başlayarak Afrika'ya 10 milyondan fazla dozu sağlamak için net bir planımız var. 

Ancak Kaseya, aşıların nereden temin edileceğini söylememişti.

Halihazırda maymun çiçeğine özel, BNT166 adlı bir mRNA aşısı da geliştiriliyor. 

4) Yeni bir pandemi kapıda mı?

İsveç'te tespit edilen bulaşıcı varyantın ardından Avrupalı yetkililer alarma geçti. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi virüsün kıtaya taşınmasının "kuvvetle muhtemel" olduğu uyarısı yapmıştı.

Fakat kuruluş cuma günkü açıklamasında vakaların hızlı bir şekilde teşhis edilmesi ve kontrol altına alınmasına yönelik önlemler alınması halinde "Avrupa'da sürekli bulaşma olasılığının çok düşük olduğunu" belirtmişti.

Maymun çiçeğinin son varyantının yeni bir pademiye yol açacağından endişe duyulsa da uzmanlar bu ihtimalin düşük olduğunu söylüyor. 

Virüsün, enfekte olan kişilerle yakın temas ve cinsel yolla bulaşmasına karşın havadan bulaştığına dair bir kanıt henüz yok. Yine de DSÖ, maymun çiçeği virüsünü taşıyan biriyle çok yakın bir şekilde konuşmanın bulaşa yol açabileceğini belirtiyor.

Pandemiye yol açan Kovid-19 gibi hastalıklardaysa virüs genellikle havadan bulaşıyor. 

Bilim insanları, halihazırda maymun çiçeği salgınları görülmeyen ülkelerde genel nüfus için riskin düşük olduğunu söylüyor.

Öte yandan Afrika daha vahim bir tabloyla karşı karşıya. Halihazırda vakaların yüzde 96'sının görüldüğü kıta, tıbbi araç ve malzeme eksikliğiyle boğuşuyor. 

Pandemi Eylem Ağı Afrika Bölgesi Direktörü Aggrey Aluso, Scientific American'a verdiği röportajda, teşhis koymak için gereken araçlardan yoksun olduklarını ve sorunu saptamanın bile uzun zaman aldığını ifade ediyor:

Mpox salgınını hızlı bir şekilde tespit etmek, izlemek ve kontrol altına almak için gereken laboratuvar malzemeleri, aşı ve tedavi stokları gibi gerekli araç ve kapasitelerden yoksunuz.  

Aluso ayrıca DSÖ'nün küresel acil durum kararını daha erken almış olması gerektiğini söylüyor. 

Direktör yine de Afrika'daki halk sağlığı sorunlarının daha iyi kaynak sağlanması ve koordineli çalışmayla çözülebileceğini belirtiyor:

Sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi, yerel kapasitelerin artırılması ve kaynakların ihtiyaç duyulan yer ve zamanda hazır bulundurulmasının sağlanması, gelecekteki salgınların kontrolden çıkmasını önlemede kilit rol oynayacak. Şimdi harekete geçme zamanı ve bu, tüm paydaşların ortak çabasını gerektiriyor.

Aluso ayrıca yurttaşların, sağlıklarına öncelik verilmesi için yetkililere baskı yapması çağrısında bulunuyor. 

Uluslararası bir dayanışma gerektiğini dile getiren Aluso şöyle ekliyor:

Uluslararası toplum, Afrika'daki bir salgının hızla küresel bir sorun haline gelebileceğinin bilincinde olarak dayanışma içinde hareket etmeli.

Independent Türkçe, New York Times, Reuters, Hindustan Times, AP, Scientific American, Dünya Sağlık Örgütü, Australian Broadcasting Corporation, BBC, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, National Library of Medicine



Kızamık geçirenlerde on yıl sonra ölümcül bir beyin hastalığı gelişebilir

Endonezya'nın Surabaya kentinde bir çocuğa kızamık aşısı yapan bir sağlık çalışanı (AFP)
Endonezya'nın Surabaya kentinde bir çocuğa kızamık aşısı yapan bir sağlık çalışanı (AFP)
TT

Kızamık geçirenlerde on yıl sonra ölümcül bir beyin hastalığı gelişebilir

Endonezya'nın Surabaya kentinde bir çocuğa kızamık aşısı yapan bir sağlık çalışanı (AFP)
Endonezya'nın Surabaya kentinde bir çocuğa kızamık aşısı yapan bir sağlık çalışanı (AFP)

ABD merkezli gazete New York Post, ABD'nin Los Angeles kentinde bir çocuğun kızamık geçirdikten yıllar sonra nadir görülen bir nörolojik hastalığa yakalanarak hayatını kaybettiğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın New York Post gazetesinden aktardığına göre yetkililer, çocuğun aşı olmaya hak kazanmadan önce bebeklik döneminde kızamık geçirdiğini söylediler, ancak vakayla ilgili daha fazla detay açıklamadılar.

İnsandan insana kolayca bulaşan bir solunum yolu hastalığı olan kızamığın yanı sıra kabakulak ve kızamıkçık (MMR) aşısının ilk dozu genellikle 12 ila 15 aylık çocuklara yapılır. İkinci doz ise anaokulu veya birinci sınıfa başlamadan önceolur.

Kızamık vakalarında sıkça enfeksiyonlu versiyonu görülebiliyor. Enfeksiyon ayrıca bronşit, larenjit ve Los Angeles'taki çocuk gibi çok nadir, ancak ciddi vakalarda olduğu gibi kızamık atağından aylar hatta yıllar sonra ortaya çıkan, ilerleyici ve genellikle ölümcül bir beyin hastalığı olan subakut sklerozan panensefalit (SSPE) hastalığına da yol açabilir.

İlk enfeksiyondan sonra, kızamık virüsü vücutta kalabilir ve yıllar sonra beyin iltihabına (ensefalit) neden olan belirli mutasyonlara uğrayabilir. Böylece her 100 bin kızamık vakasından 4 ila 11 hastada genellikle SSPE geliştirir.

gtyh
Kızamık aşısı hazırlayan bir sağlık çalışanı (AFP)

Hastalık, ruh hali değişimlerinden istemsiz kas spazmlarına, ciddi beyin hasarına ve ölüme kadar ilerleyebilir.

Semptomlar genellikle ilk enfeksiyondan 6 ila 10 yıl sonra ortaya çıkar.

ABD’de SSPE vakaları genellikle yılda dört veya beş vakayı geçmez, ancak kızamık vakalarının artmasıyla bu sayının yükselmesi bekleniyor.

ABD’de bu yıl yaklaşık bin 300 vaka kaydedildi. Bu rakam, vakaların son otuz yılın en yüksek seviyesine ulaştığını gösteriyor.

SSPE vakalarında ölüm oranı yüzde 95, zira hastalığın bilinen bir tedavisi yok. Yalnızca Antiviral ve antienflamatuar ilaçlarla hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabilir.

Los Angeles'taki vaka, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) tarafından bu yıl bildirilen üç kızamık kaynaklı ölümden biri olarak kayıtlara geçti.

Los Angeles İlçe Sağlık Müdür Dr. Muntu Davis geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada “Bu vaka, özellikle toplumumuzun en savunmasız üyeleri için kızamığın ciddiyetini açıkça hatırlatıyor” ifadelerini kullandı.

Dr. Davis, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Küçücük çocuklar, sürü bağışıklığı yoluyla onları korumak için bize güveniyorlar. Aşılar sadece kendinizi korumakla kalmaz, aynı zamanda ailenizi ve komşularınızı, özellikle de henüz aşı olacak yaşta olmayan çocukları da korur.”

ABD’de koronavirüs (Kovid-19) pandemisiyle birlikte MMR ve diğer rutin çocukluk çağı aşılarının yapılma oranında düşüş gözlemlendi.

Son raporlara göre 2024-2025 öğretim yılında anaokulu çocuklarının yüzde 92,5'i MMR aşısı oldu. Bu oran, 2019-2020 öğretim yılında yüzde 95’di.

Birleşik Krallık Liverpool Üniversitesi Enfeksiyonlu Sinirbilim Profesörü Benedict Michael, bu hafta kaleme aldığı bir makalede şunları yazdı:

Aşı oranlarındaki düşüş, kısmen MMR aşısını otizmle ilişkilendirmeye çalışan sahte araştırmalardan kaynaklanıyor. Bu iddialar, itibarını yitirmiş bir doktor tarafından ortaya atılmış ve tamamen çürütülmüştür.

Sosyal medyada yayılan yanlış bilgilerin Kovid-19 salgını nedeniyle aşılara karşı artan şüphecilikle daha da şiddetlenen bu endişeleri körüklediğini belirten Prof. Michael, “Los Angeles'taki vaka, kızamığın iyi huylu bir çocukluk hastalığı olmadığını hatırlatan önemli bir uyarıdır. Kızamık, zatürre gibi ciddi komplikasyonlara neden olabilir ve bu vakanın da gösterdiği gibi, yıllar sonra gecikmiş ancak ölümcül beyin hasarına yol açabilir” diye ekledi.


Orkalar, Portekiz kıyılarında turist yatını batırdı

Fotoğraf: Temsili/AP
Fotoğraf: Temsili/AP
TT

Orkalar, Portekiz kıyılarında turist yatını batırdı

Fotoğraf: Temsili/AP
Fotoğraf: Temsili/AP

Portekiz açıklarında bir turist yatı, bir grup orkanın (katil balina) çarpması sonucu battı.

5 kişiyi taşıyan tekne, cumartesi günü gerçekleşen saldırının ardından Fonte da Telha plajı yakınlarında sulara gömüldü.

Yelkencilik şirketi Mercedes-Benz Oceanic Lounge'ın paylaştığı görüntülerde, bir orka yatın yan tarafına defalarca vurduktan sonra yatın sallanıp batmaya başladığı görülürken, bir tanığın "Aman Tanrım" dediği duyuluyor.

Nautic Squad kulübüne ait gemideki 5 mürettebat üyesi de yat batmadan kısa süre önce botlarla kurtarıldı.

Aynı günün ilerleyen saatlerinde Cascais Körfezi açıklarında bu sürüyle ikinci bir karşılaşma yaşandı ve 4 kişi yaralanmadan tekneden çıkarıldı.

Portekiz Ulusal Denizcilik Otoritesi, "orkalarla yaşanan bir etkileşim nedeniyle" 12.30'da bir uyarı aldığını açıkladı.

Kurum "Cascais cankurtaran istasyonu ve Lizbon Limanı Kaptanlığı ekipleri hemen harekete geçti" diye ekledi.

Olay yerine vardıklarında mürettebatın fiziksel açıdan iyi olduğu ve tıbbi yardıma ihtiyaç duymadığı, yakındaki bir deniz turizmi teknesinin yardımıyla kurtarıldığı tespit edildi.  

The Telegraph'a göre bazı tanıklar 4 orka gördüklerini söylerken bir kaptan, sadece bir balinanın teknenin dümenine çarptığını bildirdi.

Araştırmacılar, Mayıs 2020'den bu yana İber Yarımadası yakınlarında orkaların teknelere çarptığı yüzlerce olayı belgelerken, bu davranış eğiliminin artmasına dair çeşitli teoriler ve araştırmalar ortaya çıktı.  

Bu olay, önceki haftalarda İspanya açıklarında iki teknenin bir çift katil balina tarafından saldırıya uğramasının ardından yeni bir uyarı yayımlanmasından sonra meydana geldi.

Orkaların, Galiçya sularındaki teknelere sadece birkaç dakika arayla çarpmasının ardından bir İspanyol deniz kurtarma gemisi çağrılmıştı. 

Kurtarma ekipleri, orkaların hasar verdiği gemiyi limana çektikten sonra başka bir saldırı uyarısı almıştı.

Bir mürettebat üyesi, "Gerçek şu ki çok korktuk; katil balinaların tekneye vurduğunu fark ettiğimizde gerçekten çok 'korktuk'" demişti.

Independent Türkçe


Ryugu'dan gelen bulgular Güneş Sistemi'nin su tarihini baştan yazıyor

Yaklaşık 900 metre çapa sahip Ryugu, Dünya'ya yakın nesne ve tehlikeli olabilecek cisim sınıfında yer alıyor (JAXA)
Yaklaşık 900 metre çapa sahip Ryugu, Dünya'ya yakın nesne ve tehlikeli olabilecek cisim sınıfında yer alıyor (JAXA)
TT

Ryugu'dan gelen bulgular Güneş Sistemi'nin su tarihini baştan yazıyor

Yaklaşık 900 metre çapa sahip Ryugu, Dünya'ya yakın nesne ve tehlikeli olabilecek cisim sınıfında yer alıyor (JAXA)
Yaklaşık 900 metre çapa sahip Ryugu, Dünya'ya yakın nesne ve tehlikeli olabilecek cisim sınıfında yer alıyor (JAXA)

Asteroit Ryugu'nun koptuğu göktaşının, sanılandan çok daha uzun süre sıvı suya ev sahipliği yaptığı bulundu. Yeni çalışma, Dünya'daki suyun kökenine ışık tutuyor.

Ryugu gibi karbon zengini asteroitlerin, yaklaşık 4,6 milyar yıl önce Güneş ve çevresindeki gezegenler oluşurken, dış Güneş Sistemi'ndeki buz ve tozdan meydana geldiği uzun zamandır biliniyor. 

Diğer yandan bilim insanları, bu gökcisimlerindeki su aktivitesinin Güneş Sistemi'nin ilk dönemleriyle sınırlı olduğunu düşünüyordu.

Ancak Japonya Uzay Araştırma Ajansı'nın (JAXA) Hayabusa 2 aracının Ryugu'dan toplayarak 2020'de Dünya'ya getirdiği örnekler bu düşünceye meydan okudu. 

Tokyo Üniversitesi'nden Tsuyoshi Iizuka ve ekibi, Ryugu kaya örneklerindeki lutesyum (Lu) ve hafniyum (Hf) elementlerinin radyoaktif izotoplarını inceledi. Bu sayede radyoaktif bozunmaya bakarak örneklerin geçirdiği jeolojik süreçlere ışık tutabiliyorlar.

Bulguları hakemli dergi Nature'da 10 Eylül Çarşamba günü yayımlanan çalışmada incelenen örnekler, lutesyuma kıyasla çok daha yüksek oranda hafniyum içeriyordu. 

Araştırmacılar bu duruma, bazı sıvıların asteroitteki kayalardan lutesyumu alıp götürmesinin yol açtığını düşünüyor.

Iizuka, "Ryugu'nun kimyasal kayıtlarının, Dünya'da daha önce incelenen bazı meteoritlere benzeyeceğini düşünmüştük. Ancak sonuçlar tamamen farklıydı" ifadelerini kullanıyor. 

Dikkatli analizlerle diğer ihtimalleri eleyen ekip, gökcisminin oluşumundan 1 milyar yıl sonraya kadar sıvı su barındırdığını öne sürüyor.

Iizuka "En olası tetikleyici, Ryugu'nun ana asteroidine başka bir cismin çarpması. Bu çarpışma, kayayı kırarak içeride gömülü olan buzu eritti, böylece sıvı su yüzeye sızdı" diyerek ekliyor: 

Bu gerçekten sürpriz oldu! Bu çarpışma, ana cismin parçalanmasına ve ardından Ryugu'nun oluşmasına yol açmış olabilir.

Ryugu'nun bir zamanlar parçası olduğu asteroidin 1 milyar yıl boyunca sıvı su içermesi, karbon zengini diğer göktaşlarının da uzun süre sıvı suya ev sahipliği yapmış olma ihtimalini gündeme getiriyor.

 Dolayısıyla genç Dünya'ya çarpan asteroitler, sanılandan çok daha fazla su getirmiş olabilir. Araştırmacılar bunun, Dünya'nın ilk okyanusları ve atmosferi üzerinde önemli bir etki yaratmış olabileceğini söylüyor.

Dünya'daki suyun kökenine dair kesin bir fikir birliği sağlanmasa da genellikle göktaşları ve kuyrukluyıldızların gezegene çarpması sonucu geldiği tahmin ediliyor.

Iizuka, "Ryugu benzeri cisimlerin bu kadar uzun süre buz tuttuğu fikri dikkate değer" diyerek ekliyor: 

Bu, Dünya'nın yapıtaşlarının hayal ettiğimizden çok daha ıslak olduğunu gösteriyor. Bu da gezegenimizdeki suyun kökenine dair başlangıç koşullarını yeniden değerlendirmemiz gerektiğini gösteriyor.

Araştırmacılar Ryugu örneklerini detaylıca inceleyerek ana cisimde akan suyun geçmişini daha iyi anlamayı umuyor. Ayrıca son verileri, NASA'nın OSIRIS-REx göreviyle Bennu asteroidinden alınan örneklerle kıyaslamayı planlıyorlar.

Independent Türkçe, Space.com, Cosmos Magazine, Nature