4 soruda maymun çiçeği salgını: En tehlikeli varyant

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki vakalar, büyük ölçüde çocuklarda görülüyor (Reuters)
Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki vakalar, büyük ölçüde çocuklarda görülüyor (Reuters)
TT

4 soruda maymun çiçeği salgını: En tehlikeli varyant

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki vakalar, büyük ölçüde çocuklarda görülüyor (Reuters)
Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki vakalar, büyük ölçüde çocuklarda görülüyor (Reuters)

Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) 14 Ağustos Çarşamba günü maymun çiçeği salgını nedeniyle küresel acil durum ilan etmesi dünya çapında endişelere yol açtı. 

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde yayılırken Burundi, Ruanda ve Uganda gibi Afrika ülkelerine sıçrayan virüsün bulaşıcı bir varyantı, DSÖ'nün açıklamasından sonraki günlerde İsveç'te de görüldü. 

Bu yıl artan vakalar önce Afrika'yı alarma geçirirken, Afrika Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi, DSÖ'den bir gün önce kıtada acil durum ilan etmişti. 2024'ün başından beri sadece Kongo'da en az 15 bin 600 vaka ve 537 ölüm kaydedildi. 

Sağlık Bakanlığı, Türkiye'de henüz maymun çiçeği vakası görülmediğini ifade ediyor. Önceki günlerde Sakarya'da bir kişinin virüs taşıdığı şüphesiyle karantinaya alındığı öne sürülmüş ancak Sakarya İl Sağlık Müdürlüğü bu iddiaları yalanlamıştı.

DSÖ, iki yıl önce de maymun çiçeği virüsünden dolayı küresel halk sağlığı acil durumu ilan etmişti ancak mevcut salgın daha ciddi görünüyor.

Aynı zamanda halk arasında yeni bir pandeminin başlayacağına yönelik endişeler de var. 

1) Maymun çiçeği virüsü nerede ortaya çıktı?

Orta ve Batı Afrika'ya endemik olan maymun çiçeği veya mpox virüsü, ilk kez 1958'de Danimarka'da araştırma amacıyla kullanılan maymun kolonilerinde görüldü. 

1970'te ise ilk insan vakası kaydedildi. Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde görülen bu vakayı takip eden yıllarda, kıtanın orta ve batı kesimlerinde salgınlar patlak verdi. ABD'de 2003'te görülen vakalarla virüs ilk kez Afrika dışındaki insanlarda saptanmış oldu. 

Zoonotik, yani hayvanlardan insana bulaşan virüse maymun çiçeği adı verilse de insanlara ilk kez hangi hayvandan geçtiği bilinmiyor. Bilim insanları, maymun gibi primatlar ve kemirgenlerden şüpheleniyor.

Halihazırda hangi hayvanların hastalığı taşıyabildiği de tam olarak bilinmiyor. 

2) Neden küresel acil durum ilan edildi?

DSÖ, Temmuz 2022'de maymun çiçeği salgınından dolayı küresel acil durum ilan ettiğinde, virüs daha önce görülmediği 70'ten fazla ülkede kaydedilmişti.

Dünya çapındaki vakaların kontrol altına alınmasının ardından Mayıs 2023'te acil durumun sona erdiği açıklanmıştı. Bugüne kadar 116 ülkede 100 binden fazla vaka saptandı.

Ancak mevcut salgının arkasındaki varyant henüz Afrika dışına çıkmadan acil durum ilan edildi. 

Hastalıklar yeni ya da alışılmadık şekillerde yayıldığında ilan edilen küresel acil durum, salgınla mücadele etmek için uluslararası işbirliğini ve finansmanı harekete geçirmeyi amaçlıyor.

DSÖ'nün 14 Ağustos'taki açıklamasının temel nedeni de hem yeni varyantın daha bulaşıcı olması hem de muazzam bir hızda yayılması. 

Örgüt yaptığı açıklamada, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde son 10 yıldır kaydedilen vaka sayısının istikrarlı bir artış gösterdiğini belirterek ekliyor:

Geçen yıl bildirilen vakalar kayda değer derecede arttı ve bu sene halihazırda bildirilen vaka sayısı, geçen yılın toplamını aştı.

Maymun çiçeği virüsünün Klad 1 ve Klad 2 diye iki suşu veya türü var. 2022'deki salgından Batı Afrika'ya endemik olan Klad 2 virüsü sorumluydu.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri'ne göre, bu virüs diğerine kıyasla çok daha az ölümcül ve enfekte olanların yüzde 99,9'u hayatta kalıyor. 

Klad 1 ise daha şiddetli bir hastalığa yol açarak ölüm ihtimalini artırıyor. Daha önceki salgınlarda virüs bulaşan kişilerin yüzde 10'unun hayatını kaybettiği görülmüştü ancak son salgınlarda bu oran düşüyor. 

Mevcut salgına da bu ölümcül suşun Klad 1b adlı yeni bir varyantı yol açtı. Yakın temasla çok daha kolay bulaşan bu varyant, cinsel ilişkiyle de aktarılabiliyor. 

Klad 2 seks yoluyla bulaşmasına karşın virüsün daha ölümcül suşunda önceden böyle bir durum görülmemişti. 

Avustralya merkezli Kirby Enstitüsü'nden epidemiyoloji uzmanı Prof. Raina MacIntyre "Maymun çiçeğinin tarihsel olarak yayılma şekli aile içindeydi; bir kişi hastalığa yakalanır, ailedeki diğer kişiler de hastalanır" diyerek ekliyor:

Bu salgında yayılma derecesi aile içi küçük kümelenmelerden çok daha fazla. Çok daha yaygın bir bulaşma sözkonusu.

Klad 1b halihazırda Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin yanı sıra Burundi, Ruanda, Uganda ve İsveç'te görüldü. 

Pakistan'daki yetkililer de virüsün görüldüğünü söylese de hangi varyant olduğu açıklanmadı. 

2022'deki salgında virüsün ölüm oranı yüzde 0,2 olarak kaydedilirken yeni varyantta bu oran yüzde 3. 

Kendisini ateş, titreme, yorgunluk, kas ve baş ağrısıyla gösteren maymun çiçeği, daha sonra vücutta döküntülere de yol açabiliyor. Virüs; çocuklar, bağışıklık sistemi baskılanmış veya HIV virüsü taşıyanlar açısından daha ölümcül. 

Yeni varyantla ilgili endişelerin bir diğer nedeni de semptom göstermeden insanlar arasında yayılma potansiyeli. 

Oxford Üniversitesi'nden küresel sağlık araştırmaları uzmanı Prof. Trudie Lang, haziranda yaptığı açıklamada "Bu kesinlikle şimdiye kadarki en tehlikeli varyant" diyerek eklemişti:

Kaç tane ciddi olmayan vakanın gizlendiğini bilmiyoruz.

3) Çiçek hastalığı aşısı koruma sağlıyor mu?

DSÖ halihazırda maymun çiçeğine karşı MVA-BN ve LC16 adlı iki aşının kullanılmasını öneriyor. Bu seçenekler bulunmadığında da ACAM2000 aşısının uygulanabileceği belirtiliyor.

Ancak özellikle maymun çiçeğini hedef alan bir aşı henüz geliştirilmedi. 

Maymun çiçeği, çiçek hastalığı ve sığır çiçeği virüsleriyle beraber Orthopoxvirus adı verilen bir grupta yer alıyor. Genetik açıdan birbirine benzeyen bu virüsler için aynı aşı kullanılabiliyor. 

Ancak çiçek hastalığı aşısı olanların maymun çiçeğine yakalanmayacağı kesin değil. 

Çiçek hastalığı kitlesel aşı kampanyaları sayesinde 1980'de ortadan kaldırılmıştı. Bu nedenle kitlesel aşıların durmasından dolayı uzmanlar, Orthopoxvirus sınıfındaki virüslere karşı savunmanın azalmış olabileceğini düşünüyor. 

Bu tarihten sonra doğan kişilerin vücudunda, maymun çiçeğine karşı savaşacak daha az antikor var. 2022'deki salgın büyük ölçüde 18-44 yaşındaki erkekleri etkilemişti ve bunun nedeni antikorların azlığı olabilir. 

Çiçek hastalığı aşısı yaptıranların, maymun çiçeğini daha hafif geçirdiği görülüyor. Fakat daha önceki araştırmalarda bu aşının, maymun çiçeğine karşı yaklaşık yüzde 80 koruma sağladığı bulunmuştu.

DSÖ halihazırda kitlesel aşılamayı tavsiye etmiyor. Sadece risk altında olan, yani maymun çiçeği virüsü taşıyan biriyle yakın temasa geçen veya riskin yüksek olduğu bir ortamda yaşayan kişilerin aşı yaptırmasını öneriyor. 

Afrika Birliği Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi Genel Direktörü Jean Kaseya, kıtanın 10 milyon doz aşıya ihtiyaç duyduğunu ancak sadece 200 bin doz aşının mevcut olduğunu açıklamıştı:

2024'te 3 milyon dozla başlayarak Afrika'ya 10 milyondan fazla dozu sağlamak için net bir planımız var. 

Ancak Kaseya, aşıların nereden temin edileceğini söylememişti.

Halihazırda maymun çiçeğine özel, BNT166 adlı bir mRNA aşısı da geliştiriliyor. 

4) Yeni bir pandemi kapıda mı?

İsveç'te tespit edilen bulaşıcı varyantın ardından Avrupalı yetkililer alarma geçti. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi virüsün kıtaya taşınmasının "kuvvetle muhtemel" olduğu uyarısı yapmıştı.

Fakat kuruluş cuma günkü açıklamasında vakaların hızlı bir şekilde teşhis edilmesi ve kontrol altına alınmasına yönelik önlemler alınması halinde "Avrupa'da sürekli bulaşma olasılığının çok düşük olduğunu" belirtmişti.

Maymun çiçeğinin son varyantının yeni bir pademiye yol açacağından endişe duyulsa da uzmanlar bu ihtimalin düşük olduğunu söylüyor. 

Virüsün, enfekte olan kişilerle yakın temas ve cinsel yolla bulaşmasına karşın havadan bulaştığına dair bir kanıt henüz yok. Yine de DSÖ, maymun çiçeği virüsünü taşıyan biriyle çok yakın bir şekilde konuşmanın bulaşa yol açabileceğini belirtiyor.

Pandemiye yol açan Kovid-19 gibi hastalıklardaysa virüs genellikle havadan bulaşıyor. 

Bilim insanları, halihazırda maymun çiçeği salgınları görülmeyen ülkelerde genel nüfus için riskin düşük olduğunu söylüyor.

Öte yandan Afrika daha vahim bir tabloyla karşı karşıya. Halihazırda vakaların yüzde 96'sının görüldüğü kıta, tıbbi araç ve malzeme eksikliğiyle boğuşuyor. 

Pandemi Eylem Ağı Afrika Bölgesi Direktörü Aggrey Aluso, Scientific American'a verdiği röportajda, teşhis koymak için gereken araçlardan yoksun olduklarını ve sorunu saptamanın bile uzun zaman aldığını ifade ediyor:

Mpox salgınını hızlı bir şekilde tespit etmek, izlemek ve kontrol altına almak için gereken laboratuvar malzemeleri, aşı ve tedavi stokları gibi gerekli araç ve kapasitelerden yoksunuz.  

Aluso ayrıca DSÖ'nün küresel acil durum kararını daha erken almış olması gerektiğini söylüyor. 

Direktör yine de Afrika'daki halk sağlığı sorunlarının daha iyi kaynak sağlanması ve koordineli çalışmayla çözülebileceğini belirtiyor:

Sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi, yerel kapasitelerin artırılması ve kaynakların ihtiyaç duyulan yer ve zamanda hazır bulundurulmasının sağlanması, gelecekteki salgınların kontrolden çıkmasını önlemede kilit rol oynayacak. Şimdi harekete geçme zamanı ve bu, tüm paydaşların ortak çabasını gerektiriyor.

Aluso ayrıca yurttaşların, sağlıklarına öncelik verilmesi için yetkililere baskı yapması çağrısında bulunuyor. 

Uluslararası bir dayanışma gerektiğini dile getiren Aluso şöyle ekliyor:

Uluslararası toplum, Afrika'daki bir salgının hızla küresel bir sorun haline gelebileceğinin bilincinde olarak dayanışma içinde hareket etmeli.

Independent Türkçe, New York Times, Reuters, Hindustan Times, AP, Scientific American, Dünya Sağlık Örgütü, Australian Broadcasting Corporation, BBC, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, National Library of Medicine



Büyük keşfin ardından bilim insanlarından "yoga hapı" adımı

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Büyük keşfin ardından bilim insanlarından "yoga hapı" adımı

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Çığır açan bir beyin devresi keşfi, anksiyete ve stres bozuklukları için yeni tedavilere ve potansiyel olarak yoganın faydalarını sağlayan bir hapa önayak olabilir.

ABD'deki Salk Enstitüsü'nden araştırmacılar, farelerin beyinlerinde istemli nefes alma ve duygusal düzenlemenin arkasındaki yolu keşfetti.

Nature Neuroscience adlı akademik dergide kısa süre önce yayımlanan çalışmalarında, beynin daha karmaşık bölgeleriyle nefes almanın duygusal durumla koordinasyonunu sağlayan ilkel beyin sapının nefes alma merkezi arasındaki bağlantıları ortaya çıkardılar.

Nefes almak çoğunlukla otomatik olsa da insanlar ve bazı hayvanlar soluk almayı yavaşlatarak kendi kendilerini sakinleştirebiliyor. Bu yaklaşım farkındalık ve yoga gibi uygulamaların ana parçalarından biri.

Beynin nefes almayı tam olarak nasıl düzenlediği ve bunun anksiyeteyi ve kişinin duygusal durumunu nasıl etkilediği çok az anlaşılmış durumda. Bilim insanları şimdiye kadar sadece beyin sapındaki bilinçaltı nefes alma mekanizmalarının tam olarak anlaşıldığını söylüyor.
 

cyju
Fare beyninde nefes almayı düzenleyen nöronlar (Salk Enstitüsü)

Yeni çalışmada araştırmacılar, duygusal düzenleme ve nefes almayı birbirine bağlayan, bilinçli yukarıdan aşağıya mekanizmaları bulmak için yola çıktı.

İlk olarak farklı beyin bölgeleri arasındaki bağlantıları araştırmak için bir beyin bağlantı veri tabanını değerlendirdiler. Analiz, anterior singulat korteks adı verilen frontal bir bölgeyi, daha sonra hemen altındaki medullaya bağlanan bir ara beyin sapı bölgesine bağlayan potansiyel bir solunum devresini ortaya çıkardı.

Önceki çalışmalar, medullanın aktif olduğunda nefes almayı başlattığını ancak beyin sapı bölgesinden gelen sinyallerin bu aktiviteyi engellediği ve nefes almayı yavaşlattığını ortaya koymuştu.

Araştırmacılar, belirli duyguların veya davranışların beyin sapı bölgesinin aktivasyonuna yol açabileceğini, bunun da medulladaki aktiviteyi azaltabileceğini ve nefesi yavaşlatabileceğini varsaydı.

Teoriyi test etmek için, farelerde koklama, yüzme ve içme gibi aktivitelerin yanı sıra korku ve endişe uyandıran koşullar sırasında nefes alış verişleri değiştiğinde beyin aktivitesini kaydettiler.

Araştırmacılar, korteks ve beyin sapı bölgesi arasındaki bağlantı aktive edildiğinde, farelerin daha sakin olduğunu ve daha yavaş nefes aldığını buldu.

Kaygı uyandıran durumlardaysa bu iletişim azaldı ve nefes alma hızları arttı.

Araştırmacılar bu yolu takip ederek, farelerin beyninin ön korteksinde beyin sapına bağlanan ve nefes alma gibi temel işlevleri yöneten bir grup nöron keşfetti.

Araştırmacılar, bu bağlantının farelerin nefes alış verişlerini mevcut davranışları ve duygusal durumlarıyla koordine etmelerini sağladığını söylüyor.

Bağlantının daha ileri analizleri, bilim insanlarının ilaçlarla hedeflenebileceğine inandığı yeni bir dizi beyin hücresi ve molekülü ortaya çıkardı.

Araştırmacılar bulguların anksiyete, stres ve panik bozukluğu olan insanlar için uzun vadeli çözümlere yol açabileceğini söylüyor.

Çalışmanın ortak yazarı Jinho Jhang, "Bulgularımız beni düşündürdü: Bu nöronları aktive edecek ve panik bozukluğunda nefesimizi kendi kendimize yavaşlatacak veya hızlı solumayı önleyecek ilaçlar geliştirebilir miyiz?" dedi.

Çalışmanın başka bir yazarı Sung Han, "Bu bulguları bir yoga hapı tasarlamak için kullanmak istiyorum. Kulağa aptalca gelebilir ve çalışmamızın pazarlanabilir bir ilaca dönüştürülmesi yıllar alacak ancak artık nefes almayı anında yavaşlatabilecek ve huzurlu, meditatif bir durumu başlatabilecek ilaçlar üretmek için potansiyel olarak hedeflenebilir bir beyin devresine sahibiz" dedi.

Independent Türkçe