Sanat eserlerinin beyindeki etkisi ortaya kondu

Katılımcıların beyin aktivitelerinin gözlemlenmesi için özel cihazlar kullanıldı (Mauritshuis Müzesi)
Katılımcıların beyin aktivitelerinin gözlemlenmesi için özel cihazlar kullanıldı (Mauritshuis Müzesi)
TT

Sanat eserlerinin beyindeki etkisi ortaya kondu

Katılımcıların beyin aktivitelerinin gözlemlenmesi için özel cihazlar kullanıldı (Mauritshuis Müzesi)
Katılımcıların beyin aktivitelerinin gözlemlenmesi için özel cihazlar kullanıldı (Mauritshuis Müzesi)

Müzelerdeki gerçek sanat eserlerinin, tıpkıbasımlara ya da posterlere kıyasla beyni daha fazla uyardığı belirlendi.

Hollanda'dan bilim insanlarının çalışmasında, göz izleme ve MRI taramaları kullanılarak orijinal eserlerle posterler arasında beynin uyarılması açısından "muazzam fark olduğu" ortaya kondu. 

Barok ressam Jan Vermeer'in İnci Küpeli Kız tablosunun sergilendiği Lahey'deki Mauritshuis Müzesi'nin yaptırdığı çalışmada, orijinal eserleri ve reprodüksiyonlarını inceleyen 20 katılımcıların beyin aktiviteleri gözlemlendi. 

Araştırmada, orijinal eserleri inceleyenlerin beynindeki aktivitenin, reprodüksiyonları inceleyenlerinkine kıyasla 10 kat daha fazla olduğu belirlendi. 

Mauritshuis Müzesi'nin direktörü Martine Gosselink, bulgulara dair şunları söyledi:

10 katlık fark muazzam, orijinal bir esere kıyasla bir reprodüksiyona baktığınızda ortaya çıkan şey budur. Farkında olsanız da olmasanız da bir şeyler gördüğünüzde zihinsel açıdan zenginleşirsiniz çünkü beyninizde bağlantılar kurarsınız.

Çalışmayı yürüten Neurensics araştırma enstitüsünün ortak kurucusu Martin de Munnik, çalışmanın iki temel unsura dayandığını belirtiyor. 

Yaşları 21'le 65 arasında değişen katılımcılar, beyinlerindeki elektriksel aktiviteyi kaydetmek için kullanılan EEG tarayıcısıyla bir göz izleme ekipmanı taktı. Bu kişilerden önce müzedeki 5 tabloya, daha sonra da bunların müzenin mağazasında satılan posterlerine bakmaları istendi. 

Nörobilimciler, Amsterdam Üniversitesi'ndeki MRI makinesine bağlı ekipmanla elde edilen sonuçları inceledi. Araştırmacılar, orijinal sanat eserlerinin beynin bilinç, düşünce ve kişisel anılarla ilgili bölümü olan precuneus bölgesinde güçlü bir olumlu tepki uyandırdığını gözlemledi. 

dsvgrf
İnci Küpeli Kız'ın yüzünde oluşan üçgen, dikkatin uzun süre odaklanmasını sağlıyor (Mauritshuis Müzesi)

Örneğin Hollandalı ressam Gerrit van Honthorst'un Viyolonist tablosunun orijinaline bakanlarda 1 üzerinden 0,41'lik olumlu bir uyaran çıkarken, aynı eserin posterine bakıldığında bu değer 0,05'e geriledi. 

Araştırmacılar, İnci Küpeli Kız'ın "sürekli dikkat döngüsü" diye tanımladıkları bir etkiye yol açtığını da belirtiyor. Nörobilimciler, tablodaki kızın ön plana çıkarılan gözü, çenesi ve küpesi arasında bir üçgen oluştuğuna işaret ediyor. Ziyaretçilerin gözünün sürekli bu üçgene takıldığını belirten Munnik, bundan ötürü İnci Küpeli Kız'a daha uzun süre bakıldığını söylüyor. 

Independent Türkçe, Guardian, Phys.org



Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı

35 yıldır karıncaların mantarla ilişkisini inceleyen Schultz, ekibiyle birlikte binlerce genetik örnek topladı (Unsplash)
35 yıldır karıncaların mantarla ilişkisini inceleyen Schultz, ekibiyle birlikte binlerce genetik örnek topladı (Unsplash)
TT

Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı

35 yıldır karıncaların mantarla ilişkisini inceleyen Schultz, ekibiyle birlikte binlerce genetik örnek topladı (Unsplash)
35 yıldır karıncaların mantarla ilişkisini inceleyen Schultz, ekibiyle birlikte binlerce genetik örnek topladı (Unsplash)

Yeni bir araştırma, karıncaların milyonlarca yıldır kendi gıdalarını yetiştirdiğini ortaya koydu.

Bilim insanları, 66 milyon yıl önce bir göktaşının Dünya'ya çarparak 5. kitlesel yok oluşu tetiklediği sıralarda karıncaların mantar yetiştiriciliğine başladığını bildiriyor. 

Kretase-Paleojen yok oluşu, dinozorları yeryüzünden silerken mantarların büyümesini sağlamış. Göktaşının fotosentezi engellemesiyle çürüyen bitkiler, karıncalarla mantarların halihazırda sürdürdüğü ortaklığı başlatmış. 

Zamanla güçlenen ilişki, insanların bitkileri evcilleştirmesine benzeyen bir süreçle, karıncaların 27 milyon yıl önce ileri tarım teknikleri geliştirmesini sağlamış. Böylece bazı karınca türleri daha kurak iklimlerde mantar yetiştirebilmiş.

Dün Science adlı bilimsel dergide bulguları yayımlanan araştırma, yüzlerce karınca ve mantar cinsinden alınan genetik verilere dayanıyor. Çıkarılan evrim ağaçları, karıncaların mantarla ilişkisinin detaylarını aydınlattı. 

Baş yazarlardan Ted Schultz şöyle diyor:

Karıncalar, tarım ve mantar yetiştiriciliğine insanlığın var oluşundan çok daha önce başladı. Karıncaların son 66 milyon yılda tarımda gösterdiği başarıdan öğrenebileceğimiz şeyler vardır.

Amerika kıtalarında ve Karayipler'de yaşayan 250'ye yakın cinsin mantar yetiştirdiği ortaya kondu. Karıncalar, tarım stratejilerine göre 4'e ayrıldı. 

En gelişmiş örnekleri sergileyen türler arasında yaprak kesen karıncalar var. Taze bitkilerle mantarları besledikleri belirlendi. Mantarlar da gongylidia adı verilen yapıları üreterek milyonlarca karıncalık kolonilere besin sağlıyor. 

Karıncaların istenmeyen bakteri ve mantarları temizleyip sağlıklı miselyumlarla onları beslediği de saptandı. İlginç bir diğer unsur da karıncaların mantarlarına saldıran hastalıklarla mücadele edebilecek antibiyotikleri üreten bakterilere sahip olması. 

Meseleyi açıklayan Schultz şu ifadeleri kullanıyor:

66 milyon yıl içerisinde mahsullerindeki hastalıkları kontrol etmeyi ve etkisini sürdüren antibiyotikler geliştirmeyi bir şekilde başarmışlar. Biz herbisit ve antibiyotikleri kullanmaya başlayalı 100 yıldan az oldu ki direnç ve yeni antibiyotik geliştirmeye dair büyük problemler yaşıyoruz.

Independent Türkçe, Newsweek, Science Daily