5 bin yıllık yeşim ejderhalar, Çin uygarlığının kökenini aydınlatıyor

"Domuz kafalı ejderhalar" bir zamanlar İç Moğolistan'da ve yakınlarındaki Liaoning ve Hebei eyaletlerinde gelişen Hongshan kültürüyle bağlantılı

Hongshan kültürüne ait en büyük yeşim ejderha Çin'in kuzeyinde bulundu (İç Moğolistan Kültürel Eserler ve Arkeoloji Enstitüsü)
Hongshan kültürüne ait en büyük yeşim ejderha Çin'in kuzeyinde bulundu (İç Moğolistan Kültürel Eserler ve Arkeoloji Enstitüsü)
TT

5 bin yıllık yeşim ejderhalar, Çin uygarlığının kökenini aydınlatıyor

Hongshan kültürüne ait en büyük yeşim ejderha Çin'in kuzeyinde bulundu (İç Moğolistan Kültürel Eserler ve Arkeoloji Enstitüsü)
Hongshan kültürüne ait en büyük yeşim ejderha Çin'in kuzeyinde bulundu (İç Moğolistan Kültürel Eserler ve Arkeoloji Enstitüsü)

Arkeologlar, İç Moğolistan'da Taş Devri'nden kalma 100'ün üzerinde yeşim eser bularak Çin uygarlığının kökenini biraz daha aydınlattı.

Chifeng şehrindeki Yuanbaoshan kazı alanından çıkarılan eserler arasında, her biri 5 bin yıldan daha eski olan, farklı renk ve boyutlarda üç yeşim ejderha yer alıyor.

Xinhua haber ajansı, yeşim ejderhalardan avuç içi boyutunda ve zümrüt yeşili renginde olanının, Çin'in kuzeyinde keşfedilen örnekler arasında en büyüğü olduğunu aktardı.

Bu "domuz kafalı ejderhalar", mitolojik yaratığın daha modern tasvirlerinden büyük ölçüde ayrışıyor. Ejderhalar, bir zamanlar İç Moğolistan'da ve yakınlarındaki Liaoning ve Hebei eyaletlerinde gelişen Taş Devri'nin Hongshan kültürüyle bağlantılı.

Bu kadim kültürün, özellikle de cenaze törenlerinde kullanmak üzere, dünyadaki en eski yeşim eserlerden bazılarını yaptığı biliniyor.

İç Moğolistan Kültürel Eserler ve Arkeoloji Enstitüsü'nün müdürü Sun Jinsong, Archaeology News'a şöyle dedi: 

Keşfedilen yeşim eserlerin çeşitliliği, bu eski uygarlığın yeşim kullanımıyla ilgili bilgilerimizde önemli boşluklar dolduruyor.

Kazı alanında ulaşılan insan kalıntıları ve çömlek, eserlerin gerçekten de Hongshan kültürüne ait olduğuna işaret ediyor.

Halihazırda Hongshan kültürüne ait 1100'ün üzerinde arkeolojik alanda kazı yapıldı. Çalışmaların çoğu İç Moğolistan'ın güneydoğusunda ve Liaoning'in batısında gerçekleştirildi.

Son kazıda keşfedilen mezar höyüğü, bugüne dek İç Moğolistan'da Hongshan kültürüyle bağlantılı olanlar arasında keşfedilen en büyük mezar.

Bu kültüre ait kazı alanlarında, insanlarla evren arasında bağlar bulmak için kullanılan Çin sanatı feng shui'nin en eski örneklerinden bazıları da bulunmuştu.

Son kazıda çıkarılan kalıntılardan biri olan yeşim başlık, günümüzde Anhui eyaletinde yer alan başka bir uzak kültürüne ait bir esere benziyor.

Arkeologlar, iki topluluk arasında uzun mesafeli etkileşimler olduğunu tahmin ediyor.

Son araştırmalar, bu kadim kültürün insanlarının yaklaşık 4 bin yıl önce, yaşadıkları bölgenin iklim değişikliği sebebiyle çöle dönüşmesinin ardından büyük ihtimalle güneye göç ettiğine işaret ediyor. Pek çok uzman, erken Çin uygarlığının gelişiminde Hongshan kültürünün etkisi olduğuna inanıyor.

Independent Türkçe



İki yaralı hayvanın birbiriyle birleştiğini gören bilim insanları şoke oldu

Jelatin benzeri bir biçime sahip taraklılar, denizanalarının uzak akrabası (Wikimedia Commons)
Jelatin benzeri bir biçime sahip taraklılar, denizanalarının uzak akrabası (Wikimedia Commons)
TT

İki yaralı hayvanın birbiriyle birleştiğini gören bilim insanları şoke oldu

Jelatin benzeri bir biçime sahip taraklılar, denizanalarının uzak akrabası (Wikimedia Commons)
Jelatin benzeri bir biçime sahip taraklılar, denizanalarının uzak akrabası (Wikimedia Commons)

Taraklılar şubesindeki hayvanların, yaralandıkları zaman birbirleriyle birleştiği ortaya çıktı. Bu süreçte iki organizmanın sinir ve sindirim sistemleri de kaynaşırken, ortaya çıkan canlının iki ağzı olduğu gözlemlendi. 

Denizanasına benzeseler de onların çok uzak akrabası olan taraklıların (Ctenophores) boyu birkaç milimetreyle 1,5 metre arasında değişiyor. 

700 milyon yıl önce ortaya çıkan bu canlıların, halen hayatta olan en eski hayvan grubu olduğu tahmin ediliyor.

Bu şubedeki Mnemiopsis leidyi gibi türlerin kendini yenileme becerisine sahip olduğu bilinirken, yakın zamanda başka bir çarpıcı özellikleri tesadüfen keşfedildi.

Laboratuvardaki akvaryumda tuhaf şekilli bir M. leidyi gören araştırmacılar şaşkına döndü. İki ağzı ve iki poposu olan hayvanın ayrı ayrı organizmalarının birleşiminden oluştuğundan şüphelenen ekip bir deney yürüttü. 

Current Biology adlı hakemli dergide 7 Ekim Pazartesi günü yayımlanan araştırmada, farklı zamanlarda farklı yerlerden alınmış hayvanların vücudunun bir kısmı kesildi.  

Bilim insanları M. leidyi'leri ikili gruplara ayırarak yaraları birbirine değecek şekilde gece boyunca kendi haline bıraktı. 

Sabah olduğunda 10 çiftten 9'u birleşerek tek bir organizma haline gelmişti.

ABD'deki Kaliforniya Üniversitesi Berkeley kampüsünden çalışmanın ortak yazarı Dr. Oscar Arenas şöyle diyor:

Kaynaşmayı tutarlı bir şekilde yeniden üretebileceğimizi fark edince, süreyi kısalttık ve nihayetinde petri kabındaki kaynaşmanın birkaç saat içinde gerçekleştiğini gördük.

Kaynaşmış organizmanın önceden tek başına yaşayan bir tarafını dürten ekip, bütün canlının tepki verdiğini gözlemledi. Bu durum sinir sistemlerinin birleştiğine işaret ediyor. 

Araştırmacılar ayrıca sindirim sistemlerinin de kaynaştığını söylüyor. Birleşik Krallık'taki Exeter Üniversitesi'nden makalenin sorumlu yazarı Dr. Kei Jokura "Kaynaşmış taraklıların iki ağzı var" diyerek devam ediyor: 

Bir tarafa yiyecek verildiğinde, sindirilen madde komşu sindirim sistemine taşındı.

Fakat ilginç bir şekilde dışkı iki anüsten farklı zamanlarda atıldı. 

M. leidyi'lerin doğal ortamlarında da kaynaşıp kaynaşmadığı henüz bilinmiyor. Fakat bu özelliğin kazandırabileceği evrimsel avantajlar düşünülünce, bu ihtimalin güçlü olduğu söylenebilir.

Science Alert'e konuşan Dr. Jokura "Kaynaşmanın, kendini yenilemeye kıyasla yarayı çok daha hızlı iyileştirebilmesi, olası avantajlardan biri" ifadelerini kullanıyor.

Ekip, birleşen organizmaların üç hafta sonra halen epey sağlıklı olduğunu kaydetti. 

İki ayrı organizmanın bu kadar sorunsuz bir şekilde kaynaşabilmesi, bireylerin kendi dokularını başkalarından ayırmasına yarayan alotanıma özelliğinden yoksun olmaları anlamına gelebilir. 

Dr. Jokura, "Taraklıların evrimsel konumu göz önüne alındığında, alotanıma için gereken genlerden yoksun olabilirler fakat bu kesin değil" diye açıklıyor. 

Taraklıların çok uzun yıllardır var olması nedeniyle yeni çalışma, kendini ayırt etme özelliğinin diğer türlerde nasıl geliştiğini inceleme fırsatı da sunuyor. 

Norveç'teki Bergen Üniversitesi'nden araştırmacı Pawel Burkhardt, yer almadığı çalışma hakkında şu ifadeleri kullanıyor:

Bana en etkileyici gelen şey, bulguların, ilk hayvanların daha esnek olduğu, daha iyi uyum sağlayabildiği anlamına gelme ihtimali taşıması.

Araştırmacılar bundan sonra iki organizmanın sinir sisteminin nasıl bu kadar etkili bir şekilde kaynaştığını bulmayı planlıyor. 

Independent Türkçe, Science Alert, Guardian, New Scientist, Current Biology