Tazmanya kaplanını "diriltme" çalışmalarında büyük gelişme: "Bugüne kadarki en eksiksiz genom"

Diğer yandan bazı uzmanların soru işaretleri var.

Bilinen son Tasmanya kaplanı, 1936'da Hobart Hayvanat Bahçesi'nde hayatını kaybetti (NFSA)
Bilinen son Tasmanya kaplanı, 1936'da Hobart Hayvanat Bahçesi'nde hayatını kaybetti (NFSA)
TT

Tazmanya kaplanını "diriltme" çalışmalarında büyük gelişme: "Bugüne kadarki en eksiksiz genom"

Bilinen son Tasmanya kaplanı, 1936'da Hobart Hayvanat Bahçesi'nde hayatını kaybetti (NFSA)
Bilinen son Tasmanya kaplanı, 1936'da Hobart Hayvanat Bahçesi'nde hayatını kaybetti (NFSA)

Soyu tükenen Tazmanya kaplanını geri getirmeye çalışan şirket, bugüne kadarki en eksiksiz genomu elde ettiklerini öne sürerek önemli bir adıma imza attıklarını duyurdu. 

İnsanların avlaması sonucu popülasyonu gittikçe azalan Tazmanya kaplanlarının son üyesi, 1936'da Avustralya'daki bir hayvanat bahçesinde ölmüştü. 

Son yıllarda hız kazanan "türdiriltimi" çalışmalarında geri getirilmeye çalışılan türlerden biri de bu etçil hayvan.

Türdiriltimi çalışmaları, soyu tükenmiş türlerin birebir aynısından ziyade onlara benzer canlıları getirmeyi amaçlıyor.

ABD merkezli biyoteknoloji şirketi Colossal Biosciences, Tazmanya kaplanlarını geri getirmek için 2022'de Avustralya'daki Melbourne Üniversitesi'yle işbirliğine başlamıştı.

Australian Broadcasting Corporation'ın haberine göre ekip, soyu tükenmiş bir canlıya ait "bugüne kadarki en eksiksiz" genomu elde etti.

Bugün (17 Ekim) Sidney'de yapılacak bir etkinlik öncesinde gelişmeleri duyuran araştırmacılar, "yüzde 99,9'dan daha doğru" bir Tazmanya kaplanı genomuna ulaştıklarını iddia ediyor.

Bilim insanları derisi yüzülerek etanol içinde 110 yıl boyunca muhafaza edilen bir kafa örneğini kullanarak hayvanın DNA diziliminin büyük bir kısmının yanı sıra RNA'sını da elde ettiklerini öne sürüyor.

RNA parçalarının Tazmanya kaplanı hayattayken farklı dokularda devreye giren genleri tespit etmeye katkı sağlaması bekleniyor. Bilim insanları bu sayede hayvanın neyi tadabildiği, koklayabildiği, görebildiği ve beyninin nasıl çalıştığını anlamayı umuyor.

Çalışmaya liderlik eden Dr. Andrew Pask, zaman içinde bozulmaya epey yatkın olan RNA'nın korunması sayesinde hayvanın "biyolojisini hayal edemedikleri seviyede anlamayı" umuyor.

Öte yandan çalışmada yer almayan bazı uzmanlar bulguların hakem onayından geçmesini beklemeyi tercih ediyor. 

Avustralya Müzesi Araştırma Enstitüsü Baş Bilim İnsanı Prof. Kris Helgen soyu tükenmiş bir türde böyle bir sonuca ulaşılmasını takdir ederken, genomun yapbozun sadece bir parçası olduğunu belirtiyor. 

Prof. Helgen ayrıca Tazmanya kaplanının geri getirilme ihtimali olmadığını düşünüyor. 

Daha önce yünlü mamutları diriltme projesinde Colossal Biosciences'la çalışan biyoteknoloji uzmanı Dr. Parwinder Kaur da hakemli dergilerdeki yayınları beklediğini ifade ediyor.

Fakat Dr. Kaur özellikle yapay üreme alanındaki gelişmeden dolayı heyecan duyduğunu söylüyor. 

Colossal Biosciences son duyurusunda, Tazmanya kaplanlarının yaşayan en yakın akrabası olan keseli türü Sminthopsis crassicaudata'da yumurtlamayı tetiklediklerini öne sürdü. 

Şirket, Tazmanya kaplanlarının genomu tamamlandığında bunu, üretilen yumurtalara enjekte etmeyi planlıyor. Ayrıca bu canlıların, geri getirilmeye çalışılan hayvanlara taşıyıcı annelik yapması planlanıyor. 

Yapay bir rahim cihazı üzerine de çalışan araştırmacılar, hamileliğin başından ortasında kadar embriyoların burada gelişebildiğini iddia ediyor.

Dr. Pask bütün bu gelişmelerin, 2025 başlarından itibaren hakemli dergilerdeki çalışmalarla destekleneceğini söylüyor. 

Diğer yandan türdiriltimi çalışmaları etik kaygılara da sebep oluyor. Geri getirilen hayvanların ve taşıyıcı annelerin yaşayabileceği sağlık sorunları, itirazların merkezinde yer alıyor. Ayrıca yünlü mamut gibi hayvanların yalnızlık çekeceğinden endişe duyanlar da var.

2000'de nesli tükenen Capra pyrenaica pyrenaica, 2003'te geri getirilmiş ancak akciğerlerindeki sorunlar nedeniyle sadece birkaç dakika yaşayabilmişti. 

Independent Türkçe, Australian Broadcasting Corporation, Live Science



Arkeologlar, sigaranın yüzyıllar boyunca silinmeyen yan etkisini keşfetti

Tütün kullananların kalıntılarında, kemik yapılarındaki değişimlerinin keşfedilmesi, arkeologların kalıntıları ilk kez dişe ihtiyaç duymadan sınıflandırabilmesini sağladı (Leicester Üniversitesi)
Tütün kullananların kalıntılarında, kemik yapılarındaki değişimlerinin keşfedilmesi, arkeologların kalıntıları ilk kez dişe ihtiyaç duymadan sınıflandırabilmesini sağladı (Leicester Üniversitesi)
TT

Arkeologlar, sigaranın yüzyıllar boyunca silinmeyen yan etkisini keşfetti

Tütün kullananların kalıntılarında, kemik yapılarındaki değişimlerinin keşfedilmesi, arkeologların kalıntıları ilk kez dişe ihtiyaç duymadan sınıflandırabilmesini sağladı (Leicester Üniversitesi)
Tütün kullananların kalıntılarında, kemik yapılarındaki değişimlerinin keşfedilmesi, arkeologların kalıntıları ilk kez dişe ihtiyaç duymadan sınıflandırabilmesini sağladı (Leicester Üniversitesi)

Arkeologların araştırması, sigara içenlerin kemiklerinde tütünün yalnızca hayatları boyunca değil ölümlerinden asırlar sonrasına kadar süren izler bıraktığını ortaya çıkardı.

Leicester Üniversitesi'nden araştırmacılar, Britanya'da 12 ila 19. yüzyılda gömülen insan kalıntılarını inceleyerek tütünün kemiklerdeki derin etkisine ve kırık riskinin artması gibi kemiklerle ilgili durumlarla bağlantısına ışık tuttu.

Çalışma, tütünün 500 yıl önce Batı Avrupa'ya gelmesinin, insanların iskelet yapısında nasıl önemli değişikliklere yol açtığına dikkat çekiyor.

Arkeologlar, genelde bir iskeletin sigara içen birine ait olup olmadığını tespit etmek için dişteki izlere başvurarak pipo kullanımıyla bağlantılı leke veya yıpranma işaretleri saptamaya çalışıyordu. Ancak bu yöntem, dişlerin eksik olduğu veya geride kalmadığı durumlarda sıkça işlevsiz hale geliyordu.

Leicester Üniversitesi ekibi, tütün kullandığı bilinenlere ve sigara içme geçmişi bilinmeyenlere ait 323 kortikal kemiği yani kemiğe güç veren sıkı dış katmanı inceledi.

Araştırmacılar, toplu spektroskopi kullanarak kemiklerin moleküler yapısını inceledi ve sigara içenlerle içmeyenleri ayrıştıran 45 farklı moleküler özellik tespit etti. 

Science Advances'da yayımlanan araştırmada şöyle yazıyor:

Tütün tüketimi, insan kemiğinde tütün kullanıp kullanmadığı bilinmeyen bireylerde, kullanımın tespit edilmesini mümkün kılacak kadar belirgin bir metabolik kayıt bırakıyor. İnsan iskeletinin arkeolojik kalıntıları, tütün kullanımıyla bağlantılı hastalıklar da dahil olmak üzere geçmişteki patolojik ve sağlıkla ilgili durumları araştırmak için doğrudan kullanılabilecek kanıtlar sunma potansiyeline sahip.

Araştırmanın ortak yazarlarından Dr. Sarah Inskip şöyle dedi:

Araştırmamız, geçmişte tütün kullanan ve kullanmayanların kemiklerindeki moleküler özelliklerde belirgin farklılıklar gösteriyor. Bulgular, tütün kullanımının iskelet yapımızı etkilediğine işaret ediyor. Devam eden araştırmamız, bu farklılıkların nasıl ortaya çıktığını anlamayı amaçlıyor, bu da tütün kullanımının neden bazı kas-iskelet sistemi ve diş hastalıkları için risk oluşturduğu hakkındaki bilgilerimizi etkileyebilir.

Sigara içmenin, yumuşak dokulara ve organlara zararlı etkileri (akciğer, mesane ve gırtlak kanseriyle inme ve koroner arter hastalığı riskini artırması gibi) çokça kayda geçmiş olsa da kemiklerdeki etkileri daha az araştırıldı.

Sigara içmek, düşük kemik yoğunluğu, kırık riskinde artış ve periodontitis gibi kemiklerle bağlantılı durumlarla ilişkilendiriliyor.

Bu araştırma, yalnızca sigara içmenin tarihsel yaygınlığına ışık tutmuyor, aynı zamanda tütünün insan sağlığındaki geniş kapsamlı ve kalıcı etkisini tesirini gösteriyor ve bu yaygın alışkanlığın iskeletteki etkilerine dair değerli içgörüler sunuyor.

Independent Türkçe