1,77 milyon yıllık fosil dişler, büyük beynin evrimini aydınlatıyor

Hem modern insanlara hem de büyük maymunlara benzer özellikler bulundu.

Homo cinsinin eski bir üyesinin dişleri, ilk insanların gelişim sürecine dair fikir veriyor (Vincent Beyrand/Paul Tafforeau/Avrupa Senkrotron Radyasyon Tesisi)
Homo cinsinin eski bir üyesinin dişleri, ilk insanların gelişim sürecine dair fikir veriyor (Vincent Beyrand/Paul Tafforeau/Avrupa Senkrotron Radyasyon Tesisi)
TT

1,77 milyon yıllık fosil dişler, büyük beynin evrimini aydınlatıyor

Homo cinsinin eski bir üyesinin dişleri, ilk insanların gelişim sürecine dair fikir veriyor (Vincent Beyrand/Paul Tafforeau/Avrupa Senkrotron Radyasyon Tesisi)
Homo cinsinin eski bir üyesinin dişleri, ilk insanların gelişim sürecine dair fikir veriyor (Vincent Beyrand/Paul Tafforeau/Avrupa Senkrotron Radyasyon Tesisi)

Gürcistan'da bulunan 1,77 milyon yıllık çocuk dişi fosilleri, insanların gelişip yaşlanma sürecinin evrimine ışık tuttu. Bulgular, modern insanların büyük beyinlerinin nasıl geliştiği hakkında da fikir veriyor.

İnsanların büyük beyinlerin nasıl geliştiği ve diğer primatların aksine neden daha uzun bir çocukluk dönemi geçirildiği insan evriminde cevap bekleyen temel sorular arasında yer alıyor. 

Modern insanlar, goril ve orangutan gibi hominidlere kıyasla daha uzun bir çocukluk dönemi geçirip daha geç olgunlaşıyor. 

İsviçre'deki Zürih Üniversitesi'nden paleoantropolog Christoph Zollikofer, "Büyük maymunlar muhtemelen sadece anaokuluna gittikten sonra yetişkin olurdu" diye açıklıyor. 

Zollikofer ve ekip arkadaşları, bu farklılığın geçmişi hakkında bilgi sahibi olmak adına yaklaşık 20 yıl önce Gürcistan'ın Dmanisi bölgesinden çıkarılan diş fosillerini inceledi.

Dişler, tıpkı ağaçların halkaları gibi gelişim süreci hakkında fikir veriyor. 

Hakemli dergi Nature'da dün (13 Kasım) yayımlanan çalışmada yaklaşık 1,77 milyon yıl önce 11 yaşında hayatını kaybettiği düşünülen Homo cinsinden bir çocuğun dişleri analiz edildi. 

Çocuğun hangi türe mensup olduğu bilinmiyor fakat bu dönemde H. habilis ve H. erectus gibi birkaç hominin türü yaşıyordu. 

Dişlerdeki büyüme oranları, bugünkü büyük maymunlara daha benzer şekilde hızlı bir gelişime işaret ediyordu. Diğer yandan arkadaki dişlerde geç olgunlaşma belirtileri kaydedildi. Bu da modern insanlara daha yakın bir özelliğin göstergesi. 

Araştırmacılar makalede şöyle yazıyor:

Diş gelişiminin büyük maymun ve insan benzeri özelliklerinin eşsiz kombinasyonu, erken Homo'nun yaşam öyküsünde uzun bir büyüme evresinden sonra genel bir yavaşlama evresi geçirdiğine işaret ediyor.

Bulgular, modern insanlarda çocukluk döneminin uzamasında büyük beyinlerin birincil etken olduğu fikrine meydan okuyor.

Bilim insanları genellikle büyük beyinlerin daha fazla enerjiye ihtiyaç duymasından dolayı modern insanların uzun bir çocukluk dönemi geçirdiğini düşünüyor.

Ancak yeni çalışma, ilk Homo türlerinin yetişkinliğe büyük maymunlarla aynı yaşta girmiş ancak dişlerin modern insanlar gibi daha yavaş gelişmiş olabileceğini gösteriyor.

Araştırmacılara göre bu çocukların beyni daha küçük olsa da yetişkin bakımına daha uzun süre gereksinim duyuyordu.

Çocukluk döneminin uzaması da yaşlıların beceri ve bilgilerini genç nesillere aktarmasını kolaylaştırmış ve bu sayede büyük beyinler gelişmiş olabilir. 

Bilim insanları ayrıca inceledikleri örneklerde, süt dişinin büyük maymunlara kıyasla daha uzun süre kullanıldığını tespit etti. Bu da yetişkinlere bağımlılığın daha uzun sürdüğüne işaret ediyor. 

Independent Türkçe, Popular Science, Interesting Engineering, Cosmos Magazine, Nature



Rekor kıran enerji patlamasının sırrı çözüldü mü?

Düşük kütleye ve parlaklığa sahip kırmızı cüceler, galaksideki en yaygın yıldız türü (NASA)
Düşük kütleye ve parlaklığa sahip kırmızı cüceler, galaksideki en yaygın yıldız türü (NASA)
TT

Rekor kıran enerji patlamasının sırrı çözüldü mü?

Düşük kütleye ve parlaklığa sahip kırmızı cüceler, galaksideki en yaygın yıldız türü (NASA)
Düşük kütleye ve parlaklığa sahip kırmızı cüceler, galaksideki en yaygın yıldız türü (NASA)

Bilim insanları gizemli bir enerji patlamasının, kırmızı cüce bir yıldızdan ve ölü bir yıldızın kalıntısından geliyor olabileceğini buldu.

Gökbilimciler radyo dalgası yayan bir patlama türünü uzun zamandır anlamaya çalışıyor. Normalde bir bölgeden gelen art arda patlamalar arasında birkaç saniye hatta daha kısa süre olur.

Ancak 2006'dan beri, patlamalar arasındaki sürenin birkaç dakikadan birkaç saate kadar değişebildiği olaylar saptanmaya başladı.

Uzun periyotlu radyo geçişi denen bu olaylar neredeyse 20 yıldır bilim insanlarının kafasını karıştırıyor ve bu aralıklı patlamalarda nasıl radyo dalgası üretildiğini anlamaya çalışıyorlar.

Bunlar genellikle galaksinin kalabalık bölgelerinde görüldüğü için hangi cisimden geldiklerini anlamak da zorlu bir iş.

Bulguları hakemli dergi Astrophysical Journal Letters'ta 26 Kasım'da yayımlanan yeni çalışmadaysa Samanyolu'nun daha az gökcismi içeren eteklerinden gelen bir uzun periyotlu radyo geçişi incelendi.

GLEAM-X J0704-37 adı verilen bu olayda her üç saatte bir 30 ila 60 saniye süren patlamalar gerçekleşiyor. Uzun periyotlu radyo geçişi olayları arasında, art arda patlamaları arasında en çok süre olan GLEAM-X J0704-37 bu anlamda rekoru elinde tutuyor.

Güney Afrika'daki MeerKAT ve Şili'deki Güney Astrofizik Araştırma teleskoplarını kullanan bilim insanları, GLEAM-X J0704-37'nin M-tipi yıldız diye de bilinen bir kırmızı cüceden geldiğini gözlemledi.

Curtin Üniversitesi'nden çalışmanın ortak yazarı Natasha Hurley-Walker "M-tipi yıldızlar, Güneş'in kütlesinin ve parlaklığının çok azına sahip olan düşük kütleli yıldızlardır. Samanyolu'ndaki yıldızların yüzde 70'ini oluştursalar da hiçbiri çıplak gözle görülemez" diyerek ekliyor: 

M-tipi yıldız tek başına bizim gördüğümüz miktarda enerji üretemez.

Verileri tekrar inceleyen ekip kırmızı cücenin muhtemelen ikili bir sistem içinde yer aldığını buldu. Araştırmacılar diğer cismin, beyaz cüce yıldız olduğunu tahmin ediyor. 

Güneş gibi yıldızlar, süpernova patlaması geçirecek kütleye sahip olmadığı için yaşam döngülerinin sonuna geldiğinde dış katmanlarını atmaya başlıyor. Geriye kalan çekirdekse muazzam bir yoğunluğa sahip beyaz cüceye dönüşüyor. 

Bilim insanları sistemdeki güçlü manyetik alanların, hızla dönen nötron yıldızları (pulsar) gibi düzenli enerji patlamalarına yol açtığını öne sürüyor. 

Ekip halihazırda çalışmalarına devam ederek bu sistemi doğrulamaya ve radyo dalgalarını tam olarak nasıl ürettiğini anlamaya çalışıyor. 

Ayrıca teleskopların eski gözlemlerinde, GLEAM-X J0704-37'ye benzer patlamalar da bulmayı umuyorlar.

Independent Türkçe, Space.com, Science Daily, Astrophysical Journal Letters