Sessiz katil: KOAH neden küresel düzeyde ilgiyi hak ediyor?

Görsel: Grace Russell
Görsel: Grace Russell
TT

Sessiz katil: KOAH neden küresel düzeyde ilgiyi hak ediyor?

Görsel: Grace Russell
Görsel: Grace Russell

Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus & José Luis Castro

Dünyada 380 milyondan fazla insanı etkilemesine rağmen genellikle ihmal edilen ve bulaşıcı olmayan kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), her yıl üç milyondan fazla insanın sessizce ölmesine neden oluyor.

Dünyadaki ölüm nedenlerinde dördüncü sırada yer alan KOAH, hastalar ve aileler üzerinde yarattığı muazzam etkiye rağmen küresel sağlık konuşmalarında çok fazla yer almasa da artık bu hastalığı görmezden gelemeyiz.

KOAH, nefes almayı zorlaştıran ve öksürük, hırıltılı solunum, nefes darlığı gibi semptomlara neden olan ileri seviye bir akciğer hastalığıdır. KOAH'ın başlıca iki nedeni vardır. Bunlardan biri tütün kullanımı, diğeri hava kirliliği. Sigara içmek solunum yollarına ve akciğer dokusuna zarar vererek iltihaplanmaya ve hava akışının azalmasına neden olur. Aynı şekilde araç emisyonları ve endüstriyel dumanlar gibi çevreyi kirleten etkenlere maruz kalmak da zaman içinde akciğer fonksiyonlarını kötüleştirebilir. Günlük aktiviteleri ve genel yaşam kalitesini etkileyen bu hastalıkla yaşamak hastaları zorlayabiliyor. Ancak pek çok hasta, hastalığa karşı uygun hayat tarzı değişiklikleri ile rahatlayabilir ve akciğer sağlığını iyileştirebilir.

KOAH yaygın bir hastalık olmasına rağmen, özellikle sebep olduğu ölümlerin yüzde 85'inin gerçekleştiği düşük ve orta gelirli ülkelerde maliyetsiz olan tedaviye ve bakıma erişimde sorunlar yaşanabiliyor. Bu yüzden bu durum değişmeli.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) olarak, KOAH teşhis ve tedavisinin birinci basamak sağlık sistemlerine entegrasyonunda ilerleme kaydetmemiz bu durumu tersine çevirmek için çok önemli bir adım oldu. Dünya genelinde, özellikle de yoksul ülkelerdeki pek çok insan için birinci basamak, sağlık sistemi ile tek temas noktası olmaya devam ediyor. Hükümetler KOAH ile mücadeleyi birinci basamak sağlık sistemlerine ve evrensel sağlık kapsamı paketlerine entegre ettiklerinde, tüm dünyada milyonlarca insanın hayatında anlamlı bir fark yaratabiliriz.

Her geçen gün Dünyanın dört bir yanından daha fazla ülke KOAH'ın yükünü üstleniyor ve ulusal sağlık öncelikleri arasında sıralıyor.

Her geçen gün Dünyanın dört bir yanından daha fazla ülke KOAH'ın yükünü üstleniyor ve ulusal sağlık öncelikleri arasında sıralıyor.

ABD’de ve Kanada'da KOAH’ın yönetimini ve hasta sağlığını iyileştirmeyi amaçlayan kapsamlı tanıtımlar ve halk sağlığı kampanyaları yapılıyor. İngiltere ve İspanya erken teşhis ve sigara gibi risk faktörlerinin azaltılmasına odaklanıyor. Öte yandan yüksek bir KOAH yüküne sahip olan Hindistan ve Brezilya, çevresel ve yaşam tarzı faktörlerini ele alarak KOAH'ı daha geniş halk sağlığı stratejilerine dahil etmeye çalışıyor.

Çin, kısa bir süre önce KOAH'ı ulusal temel halk sağlığı hizmetleri programına dahil etti. Bu karar, yalnızca Çin'de sayıları yaklaşık 100 milyonu bulan KOAH hastalarının bakımına yönelik önemli bir siyasi taahhüttü.

Bazı Afrika ülkelerinde KOAH’a yönelik farkındalık artırılırken bazı ülkelerde KOAH'ı halk sağlığı stratejilerine dahil etmeye başladı. Güney Afrika, halk sağlığı çerçevesinde KOAH kontrolü de dahil olmak üzere solunum sağlığı konusunda ilerleme kaydediyor. Bu çabalar, KOAH'ın ele alınması, yaşam kalitesinin iyileştirilmesi ve hastalığın yayılmasının yol açtığı stresin azaltılması konusunda artan küresel kararlılığın bir örneği olurken, farkındalık artmaya devam ettikçe, diğer ülkelerin de KOAH’ın toplumları üzerindeki etkisini en aza indirmek için bu hastalığı ulusal sağlık stratejilerine dahil edeceklerini tahmin ediyoruz.

KOAH’ı önlemek için ülkelerin kullanabileceği başka etkili politika araçları ve kanıta dayalı teknik paketler de bulunuyor. WHO'nun bu hastalıkla ilgili olarak önerdiği altı politikanın uygulanması, özellikle de tütünün etkin bir şekilde vergilendirilmesi ve dumansız hava sahalarının oluşturulması sayesinde, her yıl KOAH'tan kaynaklanan bir milyondan fazla ölüm önlenebilir. Bu hastalığın tedavisi aynı zamanda bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan erken ölümleri üçte bir oranında azaltmaya yönelik Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşma konusunda ülkeleri destekleyebilecek bazı önlemleri içeren ‘en iyi seçenekler’ politikası olarak da kabul ediliyor.

WHO olarak, KOAH teşhis ve tedavisinin birinci basamak sağlık sistemlerine entegrasyonunda ilerleme kaydetmemiz bu durumu tersine çevirmek için çok önemli bir adım oldu.

WHO'nun insanları hava kirliliğinden korumaya yönelik stratejilerine öncelik verilmesi de durumun iyileştirilmesine önemli katkı sağlar. Hava kirliliği her yıl 7 milyon kişinin ölümüne neden olurken, solunum yolu hastalıklarını da artırıyor. WHO'nun hava kalitesi standartlarının sıkı bir şekilde uygulanması, temiz enerji kaynaklarının teşvik edilmesi ve toplu taşıma ile bisiklet ve yürüyüş gibi aktif ulaşım seçeneklerine yatırım yapılması yönündeki tavsiyelerinin uygulanmasıyla KOAH yükü önemli ölçüde azaltılabilir ve herkes için daha sağlıklı ortamlar sağlanabilir.

Bugün verdiğimiz mesaj açık:

“Diğer bulaşıcı olmayan hastalıklar gibi KOAH da acilen ilgiyi hak ediyor ve ülkelerin liderleri KOAH’ı önlemenin yanı sıra tedavisi ve bakımını herkes için erişilebilir hale getirmeye öncelik vermeliler.”

Şimdi KOAH'la mücadele etmek için harekete geçme zamanı. Bu sessiz katille mücadeleye yönelik tedbirlere öncelik vererek insan hayatını uzatabilir, yaşam kalitesini artırabilir ve dünya genelinde daha sağlıklı toplumlar yaratabiliriz. Birlikte daha rahat nefes alabiliriz!

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Savaşın, çocukların DNA'sı üzerindeki etkisi ortaya kondu

Suriye'de 2011'de patlak veren iç savaşın ardından milyonlarca çocuk mülteci oldu veya ülke içinde yerinden edildi (Reuters)
Suriye'de 2011'de patlak veren iç savaşın ardından milyonlarca çocuk mülteci oldu veya ülke içinde yerinden edildi (Reuters)
TT

Savaşın, çocukların DNA'sı üzerindeki etkisi ortaya kondu

Suriye'de 2011'de patlak veren iç savaşın ardından milyonlarca çocuk mülteci oldu veya ülke içinde yerinden edildi (Reuters)
Suriye'de 2011'de patlak veren iç savaşın ardından milyonlarca çocuk mülteci oldu veya ülke içinde yerinden edildi (Reuters)

Bilim insanları savaşın çocuklarda DNA düzeyinde olumsuz etkiler yaratabildiğini ortaya koydu. 

Savaş ve çatışma ortamının çocukların ruh sağlığı üzerinde ciddi, uzun süreli bir yansıması olabileceği biliniyor. 

Diğer yandan biyolojik açıdan nasıl bir hasar aldıkları hakkında daha az araştırma yürütüldü.

Birleşik Krallık'taki Surrey Üniversitesi'nin liderliğindeki araştırma ekibi, Lübnan'daki gayriresmi yerleşimlerde yaşayan Suriyeli mültecilerle bir çalışma yürüttü.

JAMA Psychiatry adlı hakemli dergide dün (20 Kasım) yayımlanan çalışmada, 6-19 yaşındaki 1507 mülteciden tükürük örnekleri alındı. 

Bilim insanları daha sonra bu örneklerdeki DNA metilasyonunu (DNAm) inceledi. DNA'daki biyolojik bir süreç olan metilasyonda DNA kodu değişmeden genler açık veya kapalı duruma geçiyor.

Normal gelişimde önemli bir rol oynayan DNAm, beslenme biçimi, stres ve travmadan etkilenebiliyor.

Araştırmacılar ayrıca çocuklar ve onların bakımını üstlenen kişilerle anketler yaparak savaşla ilgili olaylara ne kadar maruz kaldıklarını belirlemeye çalıştı.

Bulgular, savaşın DNAm'de değişikliklere yol açtığını ve bunun çocukların fiziksel ve zihinsel sağlığı üzerinde uzun vadeli bir etki bırakabildiğini gösteriyor. 

Değişimlerden bazıları, sinir hücrelerinin iletişim kurması ve hücrelerdeki materyallerin taşınması gibi kritik işlevlerde yer alan genlerle bağlantılıydı.

Sözkonusu değişimler DNA dizilimini değiştirmiyor. Ancak yoksulluk ve zorbalık gibi travmatik olaylarda benzer etkilere bugüne kadar rastlanmadı. Bu da savaşın çocukların biyolojisinde çok daha farklı bir etki yarattığını ortaya koyuyor.

Bilim insanları DNAm değişimlerinin kız ve oğlan çocuklarındaki farklılıklarını da analiz etti. 

İki cinsiyet de durumdan etkilenmesine karşın savaş olaylarına maruz kalan kız çocuklarının, özellikle stres tepkisi ve beyin gelişimiyle bağlantılı genlerde daha ciddi DNA değişiklikleri gösterdiğini saptadılar.

Makalenin başyazarı Michael Pluess "Savaşın çocukların ruh sağlığı üzerinde olumsuz bir etki yarattığı yaygın bir bilgi olsa da çalışmamız, bu etkinin altında yatan biyolojik mekanizmalara dair kanıtlar buldu. Ayrıca savaşın daha yavaş epigenetik yaşlanmayla bağlantılı olduğunu keşfettik; bu da savaşın çocukların gelişimini etkiliyor olabileceği anlamına gelebilir" diyor:

Sonuç olarak çalışmamız, savaşın ortasında kalan milyonlarca çocuk için zihinsel stresin ötesinde, savaşın trajik maliyetinin daha net bir resmini çiziyor.

Independent Türkçe, Science Daily, National News, JAMA Psychiatry