Dışkı fosilleri, dinozorların yeryüzünün hakimiyetini nasıl ele geçirdiğini ortaya koydu

Dinozor dışkısının içeriği, 200 milyon yıl önceki besin zincirinin anlaşılmasını sağladı (Grzegorz Niedźwiedzki)
Dinozor dışkısının içeriği, 200 milyon yıl önceki besin zincirinin anlaşılmasını sağladı (Grzegorz Niedźwiedzki)
TT

Dışkı fosilleri, dinozorların yeryüzünün hakimiyetini nasıl ele geçirdiğini ortaya koydu

Dinozor dışkısının içeriği, 200 milyon yıl önceki besin zincirinin anlaşılmasını sağladı (Grzegorz Niedźwiedzki)
Dinozor dışkısının içeriği, 200 milyon yıl önceki besin zincirinin anlaşılmasını sağladı (Grzegorz Niedźwiedzki)

Fosilleşmiş dışkı ve kusmuk örnekleri, dinozorların çok çeşitli bitki türlerini içeren beslenme tarzı sayesinde yeryüzüne hükmettiğini ortaya koydu. 

Triyas Dönemi'nde (251 milyon yıl önceden 201 milyon yıl önceye kadar) ortaya çıkan dinozorlar, ilk başta diğer sürüngenlerin yanında küçük kalıyordu.

Ancak zaman içinde memeli ve diğer sürüngenlerin ortak atasının yok olmaya başlamasıyla dinozorlar hakimiyeti ele geçirdi. 

Geç Jura Dönemi'nde (163 milyon yıl önceden 145 milyon yıl önceye kadar) yeryüzünün baskın türü haline gelen dinozorlar, tarihin gördüğü en başarılı soylardan biriydi.

Diğer yandan bilim insanları, bu hayvanların nasıl bu noktaya geldiğini tam olarak bilmiyordu. İlk dönemlere ait pek dinozor kalıntısı bulunmaması süreci anlamayı zorlaştırıyordu. 

Polonya'da bulunan fosilleşmiş dışkı ve kusmuk kalıntılarını inceleyen bilim insanları, dinozorların nasıl baskın tür haline geldiğini anlamaya yönelik önemli bulgular elde etti. 

Bromolit denen bu örnekler, sindirilmemiş içerikleri sayesinde bir besin zinciri oluşturarak kimin kimi yediği hakkında fikir veriyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da dün (27 Kasım) yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, 200-230 milyon yıl önceye tarihlenen 500'den fazla örneği analiz etti.
 

x hmjöı
Bilim insanları en önemli bulgularını, dışkı ve kusmuk kalıntılarını tarayarak elde etti (Nature)

Toplam ağırlığı 100 kilogramı geçen bromolitlerde böceklerden kemiklere ve kısmen sindirilmiş balıklara kadar pek çok kalıntı tespit edildi. 

Araştırmacılar edindikleri bilgileri, diğer fosiller ve o döneme dair iklim verisiyle birleştirerek dönemin ekosistemi hakkında daha kapsamlı bir tablo oluşturmayı hedefledi. 

Bulgular, ilk dinozorların çoğunlukla böcek içeren hepçil bir beslenme tarzını benimsediğini gösteriyor. Daha sonra ilk avcı dinozorlar küçük boyutlarda ortaya çıkmaya başlamış ve onları, daha büyük etçil ve otçul türler izlemişti. 

İsveç'teki Uppsala Üniversitesi'nden paleontolog Dr. Grzegorz Niedzwiedzki, ortak yazarı olduğu çalışma hakkında "Sonuçlar, dinozorların dünyanın kontrolünü yavaş yavaş ele geçirdiğini gösteriyor. Bu, milyonlarca yıla yayılan bir süreçti" diyerek ekliyor: 

Triyas'ın en sonunda, Jura Dönemi'nin kapısını ardına kadar açan bir şey yaşandı.

Dr. Niedzwiedzki ve ekip arkadaşları bu kilit faktörün, farklı bitkileri tüketme yeteneği olduğunu saptadı. 

Araştırmacılar levha hareketleri ve volkanik faaliyetlerin, Polonya'daki iklimi değiştirerek bitki çeşitliliğini artırdığını buldu. 

Dinozorlar, diğer otçullardan daha fazla çeşit bitki yiyerek bir avantaj kazanmış gibi görünüyor. Dışkıları, dicynodontia gibi otçullardan daha fazla bitki çeşidi içeriyordu. 

Makalenin bir diğer yazarı Dr. Martin Qvarnström şöyle diyor:

Yeni ortaya çıkan bitkileri sindirme ve yeme yeteneği, muhtemelen otçul dinozorlara, önceden var olan bitki yiyicilere kıyasla avantaj sağladı.

Diğer yandan dinozorların hakim tür haline gelmesini sağlayan başka etkenler de olduğu düşünülüyor.

Avustralya'daki Queensland Üniversitesi'nden paleontolog Dr. Steven Salisbury, yer almadığı çalışmayı "etkileyici" bulduğunu ifade ediyor. Bununla birlikte Dr. Salisbury, dinozorların kalça ve ayak bileği yapısının, yere yakın diğer sürüngenlere karşı avantajı sağlamış olabileceğini belirtiyor.

Ayrıca çalışma Polonya'daki ortama odaklanıyor ve başka yerlerde de aynı sürecin yaşandığı kesin bir şekilde söylenemiyor.

Fakat araştırma ekibi, diğer bölgelerde de benzer bir ekolojik değişimin yaşandığını tahmin ediyor.

Fosillerin yanı sıra daha fazla bromolit örneğinin incelenmesi bu belirsizliği giderebilir.

Independent Türkçe, BBC Science Focus, New York Times, Australian Broadcasting Corporation, Nature



Uranüs ve Neptün'ün manyetik alanlarındaki bozulmaya devasa okyanuslar yol açmış olabilir

Neptün'ün (sağda) boyutu Uranüs'ten daha küçük ama kütlesi ondan daha fazla (NASA)
Neptün'ün (sağda) boyutu Uranüs'ten daha küçük ama kütlesi ondan daha fazla (NASA)
TT

Uranüs ve Neptün'ün manyetik alanlarındaki bozulmaya devasa okyanuslar yol açmış olabilir

Neptün'ün (sağda) boyutu Uranüs'ten daha küçük ama kütlesi ondan daha fazla (NASA)
Neptün'ün (sağda) boyutu Uranüs'ten daha küçük ama kütlesi ondan daha fazla (NASA)

Bilim insanları, Uranüs ve Neptün'ün devasa su okyanusları barındırabileceğini öne sürdü. 

NASA'nın uzay aracı Voyager 2, 1986'da Uranüs'ün yakınından geçtiğinde manyetik alanının gezegenin merkezinden uzak bir şekilde, büyük ölçüde çarpık olduğunu bulmuştu. 

Bundan üç yıl sonra Neptün'ün manyetik alanında da benzer bir tuhaflık kaydedilmişti. 

Dünya'nın dış çekirdeğinde üretilen manyetik alanı, gezegenin ekseniyle neredeyse aynı hizada kutuplar yaratıyor. 

Gökbilimci Heidi Hammel, "Gezegenin içinde büyük, dev bir çubuk mıknatıs var gibi" diye açıklıyor:

Dünya, Satürn, Jüpiter ve Jüpiter'in bazı uyduları için bu durum geçerli.

Bu nedenle bilim insanları, Güneş Sistemi'nin buz devleri Uranüs ve Neptün'ün manyetik alanının neden eğik olduğunu yıllardır anlamaya çalışıyor. 

Bu ay yayımlanan bir çalışmada Voyager 2, gezegeni ziyaret ettiğinde güneş fırtınası yaşandığı için Uranüs'ün manyetik alanında bozulma yaşandığı öne sürülmüştü.

Bilim insanları bu ihtimale dayanarak gezegende okyanus olabileceğini de iddia etmişti. 

PNAS adlı hakemli dergide 25 Kasım Pazartesi günü yayımlanan yeni bir çalışmadaysa iki gezegendeki farazi okyanusların, manyetik alandaki alışmadık duruma yol açmış olabileceği savunuluyor. 

ABD'deki Kaliforniya Üniversitesi Berkeley kampüsünden gezegen bilimci Dr. Burkhard Militzer, bu tuhaflığı anlamak için bir bilgisayar modeli oluşturdu. 

Modele göre gezegenlerin atmosferinin altında yaklaşık 8 bin kilometre kalınlığında su kütlesi var. Bunun altında da hidrokarbon açısından zengin bir katman, su kütlesiyle gezegenlerin çekirdeğini ayırıyor olabilir. 

Dr. Militzer, basıncın Dünya yüzeyinin 60 bin katı kadar olduğu için iki katmanın birbirine karışmadığını düşünüyor. 

Araştırmaya göre Uranüs'ün Merkür büyüklüğünde, Neptün'ün de bundan biraz daha büyük, Mars kadar bir çekirdeği var. 

Yeni çalışma, hidrokarbon tabakası konveksiyona izin vermediği için manyetik alanda bozulma yaşandığını öne sürüyor. 

Bilim insanları daha önce iki gezegenin daha homojen yapıda olduğunu düşünüyordu. Dr. Militzer, normalde hidrojen yığını altındaki su tabakasının dağılacağını söylüyor. Ancak Güneş'ten daha uzak olan buz devleri, daha az hidrojenle oluşmuş olabilir.

Bu da Jüpiter ve Satürn'le iki buz devi arasındaki farklılığa bir açıklama getiriyor. Dr. Militzer "Artık Uranüs ve Neptün'ün neden gerçekten farklı alanlara sahip olduğuna ve bunun Dünya, Jüpiter ve Satürn'den çok farklı olduğuna dair iyi bir teorimiz olduğunu söyleyebilirim" diyerek ekliyor: 

Bunu daha önce bilmiyorduk. Yağ ve suya benziyor; tek fark hidrojen kaybolduğu için yağ aşağıya iniyor.

Independent Türkçe, IFL Science, New York Times, PNAS