İnsanlığın kökeni Doğu Asya'da mı? Afrika teorisine meydan okuyan araştırma

Dali kafatası gibi örneklerin, Afrika teorisinin yanlışlığını gösterdiği savunuluyor (Sheela Athreya)
Dali kafatası gibi örneklerin, Afrika teorisinin yanlışlığını gösterdiği savunuluyor (Sheela Athreya)
TT

İnsanlığın kökeni Doğu Asya'da mı? Afrika teorisine meydan okuyan araştırma

Dali kafatası gibi örneklerin, Afrika teorisinin yanlışlığını gösterdiği savunuluyor (Sheela Athreya)
Dali kafatası gibi örneklerin, Afrika teorisinin yanlışlığını gösterdiği savunuluyor (Sheela Athreya)

İnsanlığın Afrika'dan çıkarak dünyaya yayıldığı fikrine meydan okuyan bir teori geliştirildi. Buna göre modern insanlar ilk olarak Doğu Asya'da evrimleşerek oradan dünyaya yayıldı. 

Yaygın kabule göre, 50 bin yıl önce Afrika'nın güneyinde ortaya çıkan Homo sapiens sapiens, Avrasya'ya göç ederek oradaki farklı insan türlerinin yerine geçti.

Buna karşı çıkan teorinin sahibi Çinli bilim insanı, Antik Avrupalıların genetik yapı açısından Doğu Asyalılara çok daha yakın olduğunu söylüyor. 

1978'de Çin'de keşfedilen 260 bin yıllık Dali kafatasının modern insanlara benzemesi de buna kanıt olarak gösteriliyor. 

Kısa süre önce emekli olan Huang Shi, 45 bin yıllık insan DNA'larına bakıldığında Avrupalılarla Afrikalıların verilerinin daha çok örtüşmesi gerektiğini iddia ediyor:

Bu haftaki bir yayına göre, Avrupa'da bulunan en eski insanların antik DNA'sı Afrikalılardan çok Asyalılara yakınlık gösterdi. Antik DNA, Afrika'dan çıkış teorisini defalarca yalanladı.

South China Morning Post'a konuşan Huang, "Afrika'dan çıkış savunucuları şu an sessiz çünkü son 10 yılda hiçbir ilerleme kaydedemediler" diyor. 

Epigenetik uzmanı, yaklaşık 30 yıl boyunca çalıştığı ABD'den Çin'e 2009'da döndükten sonra bu teoriye odaklanmış. 

2016'da ekibiyle birlikte uluslararası bir akademik konferansta kendi teorilerini sunan Huang, Çin dışında hiçbir bilimsel derginin makalelerini yayımlamadığını söylüyor.

Eskiden akademinin kabul etmediği teorisinin artık daha az dirençle karşılaştığını öne sürüyor.

Çince yayın yapan Prehistoric Archaeology adlı bilimsel dergide geçen ay yayımlanan makalesinde şu ifadeleri kullanıyor:

Doğu Asya'dan çıkış modelinin modern insanın kökenlerini daha isabetli bir şekilde yansıttığını, aralarında antik DNA analizlerinin de olduğu farklı türde testlerle güçlü bir şekilde gösterdik.

Evrim biyoloğu Huang Shi, Doğu Asya'daki toplumların en az genetik çeşitliliğe sahip olduğunu işaret ederek teorisini destekliyor. 

Maksimum genetik çeşitlilik (MGD) hipotezine göre genetik çeşitlemelerin hayatta kalması daha zor ve bu yüzden daha karmaşık türler, daha az genetik çeşitliliğe sahip. 

Ancak bu kavram yaygın kabul görmüyor. 

Huang Shi'nin çalışmasını yorumlayan antropolog German Dziebel, "MGD hipotezi yenilikçi ama tartışmalı bir teori" diyor. 

Dziebel, insanlığın Doğu Asya'dan çıktığı fikrinin daha sağlam kanıtlarla desteklenmesi gerektiği görüşünde. 

Independent Türkçe, Daily Mail, SCMP



2 bin yıllık köpek penisi kemiği, doğurganlık ritüelinden kalmış

Roma dönemine ait taş ocağı kuyusunda keşfedilen köpek penisi kemiğinin alt yüzeyinde kırmızı aşıboyası var (Ellen Green)
Roma dönemine ait taş ocağı kuyusunda keşfedilen köpek penisi kemiğinin alt yüzeyinde kırmızı aşıboyası var (Ellen Green)
TT

2 bin yıllık köpek penisi kemiği, doğurganlık ritüelinden kalmış

Roma dönemine ait taş ocağı kuyusunda keşfedilen köpek penisi kemiğinin alt yüzeyinde kırmızı aşıboyası var (Ellen Green)
Roma dönemine ait taş ocağı kuyusunda keşfedilen köpek penisi kemiğinin alt yüzeyinde kırmızı aşıboyası var (Ellen Green)

Birleşik Krallık'ın Surrey bölgesindeki Roma dönemine ait bir taş ocağı kuyusunda türünün ilk örneği olan, bir köpeğe ait boyanmış penis kemiği keşfedildi. Arkeologlar bu tarihi eserin, uzun zaman önce kaybolup giden bir doğurganlık ritüelinde kullanıldığından şüpheleniyor.

Surrey'nin Ewell bölgesindeki yaklaşık 4 metre derinliğindeki kireçtaşı kuyusu 2015'te bulunmuş ve MS 1. yüzyıldan kalma alanda o zamandan beri yapılan kazılarda, insan ve hayvanlara ait çok sayıda eski kemik ortaya çıkarılmıştı

Roma-Britanya dönemine ait kuyudan çıkarılan kalıntılar arasında domuz, at, inek, koyun ve köpek gibi 300 civarında evcilleştirilmiş hayvan var ve çoğunda herhangi bir kesme, yakma ya da hastalık izine rastlanmadı.

Araştırmacılar, Nescot kuyusu adı verilen kazı alanında bulunan köpeklerin avcılık veya çiftçilikte kullanılanların aksine çoğunlukla korgi gibi daha küçük evcil hayvan cinsleri olduğunu söylüyor.

Oxford Journal of Archaeology'de yayımlanan yeni bir çalışmada, kazı alanında bulunan ve "potansiyel olarak ayinsel önem" taşıdığından şüphelenilen boyalı bir köpek baculumu veya penis kemiği incelendi.

Çalışmanın tek yazarı olan arkeolog Ellen Green, köpek kemiğini boyamak için kırmızı aşıboyası kullanıldığını ancak bu rengi veren demir oksit mineralinin Nescot bölgesinde doğal bir şekilde bulunmadığını tespit etti.

Bu durum Dr. Green'i, kırmızı aşıboyasının özellikle seçildiğinden ve kemiğin boyandıktan sonra muhtemelen şans tılsımı olarak kuyunun içine atıldığından şüphelenmeye itti.

Arkeolog kuyuya atılan pek çok hayvanın çok genç olması nedeniyle ritüelin doğurganlıkla bağlantılı olabileceğinden de şüpheleniyor.

Kuyudaki insan ve hayvan kalıntılarından oluşan "eşsiz derleme" (ve Roma-Britanya dönemine ait bir kemik üzerinde kırmızı aşıboyası kullandığına dair kayıtlardaki ilk örnek) Dr. Green'in, bölgenin eski sakinlerinin ritüel aracılığıyla "doğurganlıkla kozmolojik bağlantılar" kurma arayışında olduğu sonucuna varmasına yol açtı.

Dr. Green, "Ritüel kuyularının doğurganlıkla ilişkili olduğu fikri yeni olmasa da bu araştırma, çok sayıda kanıttan yararlanarak bu fikri destekleyen ilk çalışmalardan biri" diyor.

Mevsimsellik ve kullanılan hayvanların doğum zamanları nedeniyle ritüel, yeni yaşam ve tarımsal döngü fikirleriyle bağlantılı olabilir.

Araştırmada "Bu durumda ölülerle dolu bir unsur, yeni yaşam ve yenilenmenin potansiyel bir sembolü haline geliyor ve Roma-Britanya inancının sürekli büyüyen dokusuna katkı sağlıyor" ifadeleri yer alıyor.

İnsan ve hayvanların, kullanılmayan taş ocağı kuyusunda yaklaşık yarım yüzyıl boyunca birikmesinin ardındaki nedenleri kesin bir şekilde bilmek imkansız olsa da kanıtlar; bereket, yeni yaşam ve tarımsal döngü fikirleriyle bağlantılı olduğunu destekliyor.

Independent Türkçe