Bilim insanları deve sütünün faydalarını açıkladı

Bulgular "besin açısından zenginleştirilmiş" süt ürünlerinin geliştirilmesine önayak olabilir

Ali Abdi Elmi, Somaliland'daki Hargeisa şehrinin dış kesimlerinde deve sütü dolu bir kap tutuyor (AFP)
Ali Abdi Elmi, Somaliland'daki Hargeisa şehrinin dış kesimlerinde deve sütü dolu bir kap tutuyor (AFP)
TT

Bilim insanları deve sütünün faydalarını açıkladı

Ali Abdi Elmi, Somaliland'daki Hargeisa şehrinin dış kesimlerinde deve sütü dolu bir kap tutuyor (AFP)
Ali Abdi Elmi, Somaliland'daki Hargeisa şehrinin dış kesimlerinde deve sütü dolu bir kap tutuyor (AFP)

Yeni bir araştırmaya göre, deve sütü antimikrobiyal ve antialerjenik özellikleri nedeniyle geleneksel inek sütüne daha iyi bir alternatif olabilir.

Avustralya'daki Edith Cowan Üniversitesi'nden araştırmacılar, deve sütünün inek sütüne kıyasla doğal oluşan aktif kısa protein moleküllerini daha fazla barındırdığını söylüyor.

Bilim insanları deve sütünün büyükbaş sütüne kıyasla daha az alerjik olabileceğini bilmesine rağmen, Food Chemistry'de yayımlanan yeni çalışma, antimikrobiyal ve anti-hipertansif özelliklere sahip moleküller üretme potansiyelinin de daha yüksek olduğunu doğruluyor.

Araştırmacılar, bu aktif bileşiklerin belirli patojenleri seçici olarak engelleyebileceğini söylüyor.

Sonuç olarak, deve sütü sağlıklı bir bağırsak ortamı yaratıyor ve gelecekte kalp hastalığı riskini azaltma potansiyeline sahip.

xzscdfrg
Somaliland'ın Hargeisa kentinin dış kesimlerinde bir deve (AFP)

Bununla birlikte, deve sütündeki bu aktif moleküllerin etkilerinin daha ayrıntılı bir şekilde test edilmesi gerekiyor.

Çalışma ayrıca deve sütünde başlıca inek sütü alerjeni olan β-laktoglobulinin bulunmadığına ve dolayısıyla β-Lg alerjisi olan süt ürünleri kullanıcılarına inek sütüne uygun bir alternatif sunduğuna dair önceki bulguları da doğruluyor. Çalışmada, "Deve ve inek sütünde alerjenik protein karakterizasyonu üzerine yapılan benzersiz çalışma, deve sütünün β-Lg içermemesi nedeniyle daha az alerjenik olma potansiyeli taşıdığını gösterdi" deniyor.

Deve sütündeki laktoz seviyesi de inek sütündekinden daha düşük.
 

Zxsacdf
Somaliland'ın Hargeisa kentinin dış kesimlerinde deve sağımı (AFP)

İnek sütü genellikle yaklaşık yüzde 85-87 su, yüzde 3,8-5,5 yağ, yüzde 2,9-3,5 protein ve yüzde 4,6 laktoz içeriyor.

Deve sütüyse yüzde 87-90 oranında biraz daha fazla su, yüzde 2,15 ila 4,90 protein, yüzde 1,2 ila 4,5 yağ ve yüzde 3,5-4,5 laktoz içeriyor.

Araştırmacılar, son bulguların "besin açısından zenginleştirilmiş" süt ürünlerinin geliştirilmesine önayak olabileceğini söylüyor.

Dünya genelinde tüketilen sütün yüzde 81'i ineklerden elde ediliyor. Develerse manda, keçi ve koyunların ardından 5. en büyük kaynak.

Çoğunlukla Ortadoğu gibi dünyanın kurak bölgelerinde yaşayan develer, küresel süt üretiminin sadece yüzde 0,4'ünü oluşturuyor.

Ancak Avustralya gibi deve nüfusuna sahip bazı yarı kurak bölgeler, tüketimin yanı sıra üretimi de artırabilir.

Araştırmacılar, geleneksel sığır yetiştiriciliği için zorlu koşullar sunan bu bölgeleri "develer için ideal" diye tanımlıyor.

Independent Türkçe



Buzul Çağı'ndan kalma aletler, Avustralya'nın ilk insanları hakkında bilinenleri baştan yazdı

Mavi Dağlar'ın üst kesimlerindeki Darug Bölgesi'nde yer alan Dargan Sığınağı (Dr. Amy Way)
Mavi Dağlar'ın üst kesimlerindeki Darug Bölgesi'nde yer alan Dargan Sığınağı (Dr. Amy Way)
TT

Buzul Çağı'ndan kalma aletler, Avustralya'nın ilk insanları hakkında bilinenleri baştan yazdı

Mavi Dağlar'ın üst kesimlerindeki Darug Bölgesi'nde yer alan Dargan Sığınağı (Dr. Amy Way)
Mavi Dağlar'ın üst kesimlerindeki Darug Bölgesi'nde yer alan Dargan Sığınağı (Dr. Amy Way)

Arkeologlar, Avustralya'nın Mavi Dağlar bölgesindeki bir mağarada Son Buzul Çağı'na ait nadir eserler ortaya çıkararak kıtanın ilk insanlarının, bir zamanlar bu engebeli dağlarda yaşadığına dair kesin kanıtlar buldu.

İlk Milletler topluluğu üyeleriyle birlikte çalışan araştırmacılar, Sidney'nin batısında yaklaşık 1073 metre yükseklikte yer alan buz gibi bir bölge olan Dargan Sığınağı'nın 20 bin yıl önce ilk insanlar tarafından yerleşim yeri olarak kullanıldığını keşfetti.

Hakemli dergi Nature Human Behaviour'da yayımlanan bulgular, Avustralya'da 700 metrenin üzerindeki bir rakımda yerleşim olduğuna dair bugüne kadarki en eski kanıtı sunuyor.

Bulgular, Mavi Dağlar'ın Son Buzul Çağı'nda yerleşime elverişsiz olduğu yönündeki önceki inanışları tersine çevirirken bu tür buzlu arazilerin, erken insan göçüne engel teşkil etmemiş olabileceğine işaret ediyor.

Araştırma, erken dönem Avustralya yerlilerinin bu elverişsiz koşullara uyum sağlamalarını sağlayan yaratıcılıkları hakkında da yeni soruları gündeme getiriyor.

Son Buzul Çağı'ndaki soğuk hava koşulları Mavi Dağlar'ın 600 metre yukarısındaki üst kesimlere kadar uzanmıştı, sıcaklıklar bugünkünden en az 8,2 derece daha düşüktü ve bitki örtüsü modern zamanlara göre çok daha seyrekti.

Bilim insanları Buzul Çağı'nda bu bölgede odun kaynaklarının kıt olabileceğini ve su kaynaklarının kış boyunca donmuş olabileceğini söylüyor.

Sidney Üniversitesi'nden arkeolog Wayne Brennan, "Şimdiye kadar, Avustralya'nın yüksek kesimlerinin Son Buzul Çağı'nda yaşanması çok zor yerler olduğunu düşünüyorduk" diyor.

Dr. Brennan şu ifadeleri kullanıyor: 

Yine de araştırmalarımız bu zorlu koşullara rağmen insanların, ağaç sınırının yaklaşık 400 metre üzerindeki bu yüksek rakımlı arazide yaşadığını ve buradan geçtiğini gösteriyor.

Arkeologlar mağara alanındaki son kazılarda ocak kalıntıları da dahil, Son Buzul Çağı'na ait yaklaşık 700 eser ortaya çıkardı.

Araştırmacılar bunların çoğunun Avustralya'nın ilk insanları tarafından muhtemelen kesme veya kazıma için kullanılan tarih öncesi aletler olduğunu söylüyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Philip Piper "Dargan Mağarası'nın son 20 bin yılını kapsayan bu kadar sağlam bir kronolojiyi oluşturmamızı sağlayan, eserlerin mükemmel bir şekilde korunmasıydı" diyor.

Gün yüzüne çıkarılan kil taşından aletlerin çoğu yerel üretimdi ancak bir tanesi Dargan Sığınağı'ndan yaklaşık 50 km uzaklıktaki Jenolan Mağaraları bölgesinden gelmiş gibi görünüyor. Bu da eski insanların kuzey ve güney arasında yolculuk yaptığına işaret ediyor.

ghtyju

Araştırmacılar, Mavi Dağlar silsilesi, bitki ve hayvan çeşitliliğiyle tanınan bir UNESCO Dünya Mirası alanı olmasına rağmen, yerli halkın kültürel mirasını korumak için hiçbir önlem alınmadığını söylüyor.

Çalışmanın yazarı ve Darug kadını Leanne Watson Redpath, "Halkımız binlerce yıl boyunca Mavi Dağlar'da yürüdü, yaşadı ve gelişti ve mağaranın orada olduğunu biliyorduk" diyor.

Mağara sadece bir şeyler paylaşmak, hikaye anlatmak ve hayatta kalmak için burayı bir buluşma yeri olarak kullanan atalarımızla somut bir bağ değil, aynı zamanda kültürel kimliğimizin bir parçası. Tüm Avustralyalıların yararı için mirasımıza saygı göstermeli ve onu korumalıyız.

Bilim insanları Son Buzul Çağı'nda bu dağlara hangi ilk insanların ulaştığına henüz emin değil.

Birden fazla yerli grubun bu bölgeyle bağlantılı olabileceğinden şüpheleniyorlar.

Dr. Brennan, "Geleneksel bilgimizle bilimsel araştırmaları birleştirerek tarihimizin bu paha biçilmez mahzenlerini gelecek nesiller için koruyabileceğimizi umuyoruz" diyor.

Independent Türkçe