Kansere dair 7 önemli soru

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre akciğer kanseri, dünya çapında kanser kaynaklı ölüm nedenleri arasında birinci sırada geliyor (AFP)
Dünya Sağlık Örgütü'ne göre akciğer kanseri, dünya çapında kanser kaynaklı ölüm nedenleri arasında birinci sırada geliyor (AFP)
TT

Kansere dair 7 önemli soru

Dünya Sağlık Örgütü'ne göre akciğer kanseri, dünya çapında kanser kaynaklı ölüm nedenleri arasında birinci sırada geliyor (AFP)
Dünya Sağlık Örgütü'ne göre akciğer kanseri, dünya çapında kanser kaynaklı ölüm nedenleri arasında birinci sırada geliyor (AFP)

Her gün vücudumuzdaki milyarlarca hücre bölünüyor ya da ölüyor. Kan akışını, gıdaların sindirimini ve derinin yenilenmesini sağlayan karmaşık süreçlerde hücreler bazen bunlardan ikisini de yapmayıp kansere dönüşüyor. 

Bilim insanları kanser vakalarının erkeklerden kadınlara ve yaşlılardan gençlere doğru kaydığını tespit ederken pek çok soru cevapsız kalmayı sürdürüyor. 

Kansere dair 7 büyük soruyu uzmanlara soran New York Times yanıtları okuyucularına aktardı.

Neden tüm genetik mutasyonlar kansere yol açmıyor?

Bilim insanları, tüm kanserlerin genetik mutasyonlardan kaynaklandığını eskiden düşünüyordu. Artık tümörlerin tek sebebinin bu olmadığını biliyorlar. 

DNA dizisinde değişiklik olmaksızın meydana gelen kalıtımsal (epigenetik) değişikliklerin kanserde çok büyük rol oynadığı fark edildi. 

Epigenetik değişikliklerin gerekçesi tam bilinmiyor ancak yaşlanma, beslenme, çevre ve kronik enflamasyon potansiyel suçlular arasında. 

Çevre kirliliği ve mikroplastikler kansere yol açar mı?

Asbest ve radon gibi kimyasalların yanı sıra sigara ve içkideki maddelerin kanser yaptığı uzun süredir biliniyor. 

Son yıllarda hava kirliliği, mikroplastikler ve "sonsuz kimyasallar" diye bilinen perfloroalkil ve polifloroalkil maddeler (PFAS) de mercek altında.

Uzmanlar bunların kanserojen olabileceğini ancak ne zaman ve nasıl bu sonuca yol açtıkları konusunda daha fazla bilgi edinmeleri gerektiğini vurguluyor.

Hava kirliliği diğerlerinden daha güçlü bir kanser faktörü gibi görülüyor.

Enflamasyon nasıl etkili oluyor?

Bilim insanları çevremizdeki kirliliğe ve yiyip içtiklerimizdeki kimyasallara yıllar boyunca bakarak nasıl genetik mutasyonlara yol açtıklarını inceledi. 

Doğrudan DNA'ya zarar vererek değil, iltihaplanma diye de bilinen enflamasyonu tetikleyerek riski artırdıkları ortaya çıktı. 

Kötü bir beslenme rejiminin kronik enflamasyonu tetiklediği, bunun da kolon ve pankreas kanserlerini yol açtığı bildiriliyor. 

Halihazırda mutasyona uğramış hücrelerde de enflamasyon etkili oluyor. 

Örneğin ince partikül maddeler (PM2.5), akciğerlere kadar ulaştığında burada enflamasyona yol açıyor. Mutasyona uğrasa da kansere dönüşmeyen hücreler böylece tümör oluyor. 

Tümörlar nasıl kontrolsüzce büyüyor?

Bilim insanları tümörlerde kanser hücrelerinin dışında normal hücrelerin de yer aldığını ve bunların büyümeyi sağladığını söylüyor.

Yaralanma ya da enfeksiyon halinde oraya akın eden bağışıklık hücreleri, bunların çoğunu oluşturuyor. 

Tümörlerin nasıl metastaz yapıp başka yerlere bulaştığıyla ilgiliyse bilinmeyen pek çok şey var. 

Yeni bir araştırma, tümörlerdeki ölü ya da ölmek üzere olan hücrelerin bu durumu kolaylaştırdığını buldu. 

Hangi risk faktörleri bizim kontrolümüzde?

Pek çok kanser türünde sebepleri engellemek tamamen imkansız. Ancak önlem almak yine de kilit önemde. 

Kanserlerin yüzde 40'ında risk faktörlerinin engellenebileceği bildiriliyor. Bunlardan en önemlisi sigara içmemek. Güneşe maruz kalmamak, içki içmemek ve fazla kilo almamak da listede var. 

Hepatit B ve C virüslerinin yanı sıra HPV ve h. pylori bakterisi de bazı kanserlere yol açabiliyor.

Tedavinin doğru yolu ne?

Onkologlar son yıllardaki gelişmelerle birlikte herkese kemoterapi verilmemesi gerektiğinin daha iyi anlaşıldığını söylüyor. 

Sıkıntılı bir proteini hedef alan ilaçlar gibi tedavilerin bazı kişilere daha iyi geldiği açık bir şekilde görülüyor. 

Bağışıklık sisteminin kanserdeki rolü de daha iyi anlaşıldığı için immünoterapiyle vücudun hastalığa karşı savaşmasına yardımcı olunabiliyor.

Kanserden kurtulmak mümkün mü?

Pek çok kişi kanseri tamamen atlattığını düşünse de doktorlar bu ifadeyi kullanmaktan kaçınıyor. 

Ancak yine de umutlu olmak için pek çok sebep var. Son 30 yılda geliştirilen yeni yöntemlerle kanser ölümleri ciddi oranda düştü.

Uzmanlar, önceden "idam cezası" gibi görülen bazı kanser türlerinin artık diyabet gibi birlikte yaşanabilir bir hastalığa döndüğüne işaret ediyor. 

Independent Türkçe, New York Times, CNN



183 milyon yıllık ender fosiller, deniz canavarının mozaik vücudunu gözler önüne serdi

Bazı pleziyozorların yüzgeçlerinin pullarla ve vücudunun geri kalanınınsa yumuşak deriyle kaplı olduğu tespit edildi (Joschua Knüppe)
Bazı pleziyozorların yüzgeçlerinin pullarla ve vücudunun geri kalanınınsa yumuşak deriyle kaplı olduğu tespit edildi (Joschua Knüppe)
TT

183 milyon yıllık ender fosiller, deniz canavarının mozaik vücudunu gözler önüne serdi

Bazı pleziyozorların yüzgeçlerinin pullarla ve vücudunun geri kalanınınsa yumuşak deriyle kaplı olduğu tespit edildi (Joschua Knüppe)
Bazı pleziyozorların yüzgeçlerinin pullarla ve vücudunun geri kalanınınsa yumuşak deriyle kaplı olduğu tespit edildi (Joschua Knüppe)

Son derece nadir rastlanan 183 milyon yıllık fosiller, pleziyozorların vücudunun hem deri hem de pullarla kaplı olduğunu ortaya çıkardı.

215 milyon yıl önce ortaya çıktığı düşünülen pleziyozorlar, 66 milyon yıl önce dinozorlarla birlikte yeryüzünden silinmişti. 

İlk örnekleri yaklaşık 200 yıl önce keşfedilen bu deniz canavarları, uzun bir boyna, yüzgeçlere ve iğne keskinliğinde dişlerle dolu bir ağza sahipti.

Elde edilen fosiller sayesinde iskelet yapıları detaylıca öğrenilse de yumuşak dokuların zamana karşı daha dayanıksız olması dış görünüşlerinin anlaşılmasını zorlaştırıyordu. 

Ancak Almanya'daki Posidonia Şeyli denen jeolojik formasyonunda bulunan 183 milyon yıllık fosiller, bu gizemi nihayet aydınlattı. 

Bulguları hakemli dergi Current Biology'de 6 Şubat'ta yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, bir pleziyozorun yüzgeç ve kuyruğundan alınan yumuşak doku örneklerini analiz etti. Sözkonusu örneğin ait olduğu türün ismi daha sonra belirlenecek.

Son derece iyi korunmuş yumuşak dokuları inceleyen ekip, hayvanın kuyruğunun insanlarınkine benzer deriyle kaplı olduğu sonucuna vardı. Buna karşılık yüzgeçleri, bugünkü bazı deniz kaplumbağaları gibi pullarla kaplıydı.

Araştırmacılar, aynı dönemde yaşayan ihtiyozor gibi deniz sürüngenlerinin pulsuz olmasından dolayı bu durumun şaşırtıcı olduğunu söylüyor.

İsveç'teki Lund Üniversitesi'nden Miguel Marx, başyazarı olduğu çalışma hakkında "Pürüzsüz deri ve pul mozaiğinin yanı sıra fosilleşmiş pleziyozor derisinin ince kesitlerindeki hücreleri görselleştirmek inanılmaz bir andı" diyor: 

Deri hücrelerinin 183 milyon yıldır korunduğunu gördüğümde şoke olmuştum. Neredeyse bugünkü bir deriye bakmak gibiydi.

Nesli tükenmiş hayvanların nasıl hareket ettiğini kesin olarak bilmek zor ancak bilim insanları, pleziyozor pullarının, yüzgeçlerin arka kenarını sertleştirerek suda daha fazla itiş gücü sağladığını düşünüyor.

Pullar ayrıca okyanus tabanında yiyecek ararken daha rahat hareket etmelerine de fayda sağlamış olabilir. 

Marx "Bunlar ikonik hayvanlar ve onları yeniden yapılandırma şeklimiz yaklaşık 200 yıldır değişmedi, bu yüzden bu büyük bir güncelleme" diyerek ekliyor: 

Evrimsel geçmişlerine ve okyanustaki yaşama nasıl adapte olduklarına dair bakış açımızı değiştiriyor.

Omurgalılar üzerine çalışan paleontolog Dr. Robin O'Keefe, insan derisinin bu deniz canavarlarına benzediğini gösteren bulguları "çarpıcı" diye tanımlıyor.

Ancak çalışmada yer almayan Dr. O'Keefe'ye göre pullar, hayvanın okyanus tabanında vakit geçirdiğine dair yeterince kanıt sunmuyor. 

Araştırma ekibi gibi bu özelliğin itiş gücünü artırdığını düşünen bilim insanı "Sürekli dipte oturacaksanız, aşırı verimli bir kanada sahip olmanıza gerek yok" diyor: 

Bu gerçekten etrafta dolaşan aktif bir avcı hayvandı.

Independent Türkçe, IFLScience, New York Times, Current Biology