Marx’ın ilk ve tek romanı: Scorpion ve Felix

Marx’ın 19 yaşında yazdığı ilk ve tek romanı, ileride geliştireceği düşüncelerin tohumlarını taşıyor

Almanya'nın Chemnitz kentindeki 13 metrelik Karl Marx Anıtı; arkadaki duvarda Komünist Manifesto'daki "Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!" cümlesi Almanca, İngilizce, Fransızca ve Rusça olmak üzere 4 dilde yazılı (Unsplash)
Almanya'nın Chemnitz kentindeki 13 metrelik Karl Marx Anıtı; arkadaki duvarda Komünist Manifesto'daki "Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!" cümlesi Almanca, İngilizce, Fransızca ve Rusça olmak üzere 4 dilde yazılı (Unsplash)
TT

Marx’ın ilk ve tek romanı: Scorpion ve Felix

Almanya'nın Chemnitz kentindeki 13 metrelik Karl Marx Anıtı; arkadaki duvarda Komünist Manifesto'daki "Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!" cümlesi Almanca, İngilizce, Fransızca ve Rusça olmak üzere 4 dilde yazılı (Unsplash)
Almanya'nın Chemnitz kentindeki 13 metrelik Karl Marx Anıtı; arkadaki duvarda Komünist Manifesto'daki "Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!" cümlesi Almanca, İngilizce, Fransızca ve Rusça olmak üzere 4 dilde yazılı (Unsplash)

Minerva’nın Baykuşu bu hafta “dünya işçisi” Karl Marx’ın ilk ve tek romanının peşinden giderek felsefe ve edebiyat dünyasında bir yolculuğa çıkıyor. 

Yayın dünyasına yeni adım atan Tetes Kitap’ın Türkiye’deki okurlarla buluşturduğu ilk eser, Marx’ın 19 yaşında kaleme aldığı romanı Scorpion ve Felix oldu. 

Selahattin Özpalabıyıklar’ın çevirdiği roman, Homeros’tan Kitab-ı Mukaddes’e, Ovidius’tan Shakespeare ve Goethe’ye kadar açık ya da örtük göndermelerle örülü; okurun yolunu kaybetmemesi çok zor. Neyse ki Özpalabıyıklar’ın titiz notları Scorpion ve Felix’in diğer felsefe ve edebiyat yapıtlarıyla ilişkisini kapsamlı şekilde haritalandırarak yardıma koşuyor. 

Marx’ın “Shandy’ci mizahı”

Marx’ın 19 yaşında yazdığı ve hiçbir zaman tamamlamadan babasına doğum günü hediyesi olarak verdiği bu “roman” üzerine nasıl düşünmeli? Kitabın başında yer verilen Duncan Large’ın makalesi, romanın Laurence Sterne’ün Tristram Shandy Beyefendi’nin Hayatı ve Görüşleri’yle nasıl bir diyalog içinde yürüdüğünü farklı açılardan inceleyerek metni belirli bir çerçeveye oturtuyor. Scorpion ve Felix’teki “Shandy’ci mizahı” ve bunun Marx’ın düşüncesindeki izdüşümlerini ezber bozarak gösteriyor. 

Scorpion ve Felix’in üslubu ve parçalı yapısı, Marx’ın düşüncesinin her seferinde yoklayacağı sınırlara dair de bir önsezi sunuyor. Large, Marx’ın Mayıs 1842’de 24. doğum gününde Rheinische Zeitung’da imzasız olarak yayımlanan ilk yazısı Son Prusya Sansür Yönergesi’nden şu cümleleri hatırlatıyor:

Ben eğlenceliyim ama yasa bana ciddi yazmamı emrediyor. Cüretkarım ama yasa üslubumun mütevazı olmasını emrediyor.

Bir de tabii ki 18. Brumaire var. Burada Marx, Hegel'in tarihin tekrar ettiğine dair düşüncesini “düzelterek” işe başlar: Evet, tarihte her önemli figür ve olay iki kez karşımıza çıkar ama Hegel, bunun “ilkinde trajedi, ikincisindeyse komedi” olarak gerçekleştiğini söylemeyi unutmuştur. Aynı düşüncenin öncülü, Marx’ın Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı’sının giriş bölümünde de karşımıza çıkıyor: 

Dünya tarihinin son aşaması, onun komedisidir.

Large’ın gösterdiği gibi Scorpion ve Felix’in her fragmanında, Hegel’de “kavramın ciddiyetinin” üzerine inşa edildiği “prototiptik Cermen ciddiyetine” karşı edebiyatın ve mizahın silahlarını zehir gibi kullanan bir Marx’la karşılaşıyoruz. 

21. Bölüm’deki “filolojik yumurtlamalara” göre Scorpion’un terzilik yapan babası Merten’in adı Roma mitolojisindeki savaş tanrısı Mars’tan geliyor. Babanın mesleğiyle adın etimolojik kökeni arasında bir bağlantıya işaret ediliyor:

Savaş tanrısının zanaatı da terzininki gibi kesmekten ibarettir, kolları ve bacakları keser ve yeryüzünün mutluluğunu parçalara böler.

Scorpion’un babası terzi yerine pekala Hegel’in heyulası gibi bir kasap da olabilirdi. Hegel, tarih felsefesi üzerine derslerinde tarihi “ulusların mutluluğunun, devletlerin bilgeliğinin ve kişilerin erdeminin kurban edildiği bir mezbaha” diye niteler. Merten’in oğlu Scorpion ise bir “akrep” olarak kurbanında “yaralar açan zehirli bir hayvan, iyi bir savaş alegorisi” diye betimleniyor. Sanki Marx’ın düşüncesinin de bir alegorisi. 

Fragmanter yazıda parça ve bütün ilişkisi

Başta sorduğumuz soruya tekrar dönelim: Bu ucu açık, kopuk ve parçalı kurmacayı nasıl okumalı? Scorpion ve Felix’te, Marx’ın felsefi mirasına eşlik eden ama çoğunlukla gölgede kalmış “edebi” bir yanını mı görüyoruz? Burada edebi, mizahi ve ironik olanı Marx’ın “ciddi” felsefi külliyatına bir eklentiye ya da teorinin kenar süsüne dönüştürmeden düşünmek mümkün mü? 

Scoripon ve Felix’in fragmanter yapısı üzerine düşünmek için Jena Romantikleri’nin açtığı yoldan ilerlemeyi deneyelim. Alman Romantizmi’nin kurucu metinleri ilk kez Athenaeum’da bir araya gelmişti. 1798, 1799 ve 1800’de olmak üzere sadece üç sayı yayımlanan bu dergi, Schlegel kardeşler, Novalis, Schleiermacher, Karoline Schelling ve Dorothea von Schlegel gibi isimleri bir araya getirmişti. Felsefe, edebiyat, din ve tarihin akıbeti en baştan ele alınıyordu, yeni bir düşüncenin ve kültürel-siyasi dönüşümün imkanları yoklanıyordu. Arayışın güzergahı şöyleydi: Bütünlüğü ve birliği fragmanın kopukluğunda toplamak, tam da bu bir araya getirme hareketinde kendi üzerine kapanmayan, ucu açık bir düşünceyi iç gerginliklerini koruyarak diri tutarken, fragmanı da kendi ayakları üzerinde durabilen bir özerkliğe kavuşturmak.

Jena Romantikleri, bu fragman anlayışını bir yazı ve düşünme tekniği olarak edebiyatın merkezine yerleştirir. Burada edebiyat artık kendi teorisini ürettiği gibi, eleştiri de kendi kurmacasını yaratır. Bir yandan da ironi, nükte, çok anlamlılık ve iç içe geçen anlatılarla katman katman örülen metinler felsefe, edebiyat ve eleştiri arasındaki sınırları aşındırır. Kant’ın yarattığı sarsıntının ardından burada felsefe ve edebiyat birbiri için hem soruya hem de soruna dönüşür. 

Scorpion ve Felix’in bu parçalı yapısıyla karşılaşan okur, metne bir yaklaşıp bir uzaklaşıyor; toplarken kendini sürekli tekrar dağılmanın eşiğine kadar taşıyan bölümler sıçramalarla birbirine bağlanıp birbirinden ayrılırken, her bir fragman kendi içinde derinleşerek açılıyor. Üst üste binen anlatılar, göndermeler ve aksak ritimler arasında hem kendiyle hem de başkasıyla konuşan sesler duyuyoruz.  

Hangi Marx?

20. yüzyılın müstesna yazar ve eleştirmenlerinden Maurice Blanchot, Fransa’daki Mayıs ‘68 ayaklanmalarında kurulan Öğrenci ve Yazarlar Eylem Komitesi’nin çıkardığı Komite adlı dergide aynı yıl “Marx’ı Okumak” (daha sonra “Marx’ın Üç Sözü” diye de yayımlandı) başlıklı kısa bir yazı kaleme almıştı. Burada Blanchot, Marx’ta “yan yana konumlanan” üç sözden, söyleme jestinden bahseder. İlk hatta Marx, Hegel’in diyalektiğinden geçen felsefi logos’la diyalog halindedir, ona yanıt verir. İkinci izlekteyse önerdiği “sürekli devrimle” bir çağrıyı, şiddeti ve kopuş kararını gösterir. Üçüncü söz de “bilimsel” boyutu, Marx’ın düşüncesinin sürekli revizyondan geçişini, vardığı noktada Kapital’in nihayetinde “bilim fikrini bile altüst eden bir teorik düşünme biçimini içermesiyle” ilgilidir. 

Edebiyatın her zaman birden fazla sesi var; Scorpion ve Felix’te hangi Marx’ı duyuyoruz? Romandan 8 yıl sonra kaleme aldığı Feuerbach Üzerine Tezler’in 11’incisini hatırlayalım:

Filozoflar bugüne kadar dünyayı sadece çeşitli biçimlerde yorumlamakla yetindi, oysa mesele onu değiştirmektir.

Bu meşhur tez ağırlık olarak teori ve pratiğin açmazlarına ışık tutmak için kuram ve eylem arasındaki girift ilişkiyle ilgili çözümlemelere yol gösterecek bir şekilde ele alınıyor. Gelgelelim buraya başka bir kapıdan girersek Marx’ın farklı bir sesiyle, belki de Scorpion ve Felix’te mayalanmaya başlayan düşüncesinin izleriyle de karşılaşabiliriz. Felsefe işe her zaman dünyayı olumsuzlayarak, verili olan “değilleyerek” başladı. Düşünceyi dünyaya göre şekillendirmek yerine dünyayı kavramın hizmetine sunmak için olumsuzladığı her şeyi baştan aşağı biçimlendirmek istedi. 11. tez bir bakıma felsefenin bu kurucu jestine bir karşı hamle olarak okunamaz mı? Burada hem reddiye hem de talep var: Dünyayı kurama göre eğip bükmek yerine onu olduğu gibi, kendini tarihte ve tarih olarak açtığı haliyle düşünmek, yorumlamak ve buradan hareketle onu dönüştürmeye girişmek. 

Jena Romantikleri üzerinden fragmanın hem özerk ve kopuk hem de başka parçalarla bağlantılı ve açık yapısından yukarıda söz etmiştik. Scorpion ve Felix’in 39. fragmanı, bu iç gerginlikleri ortadan kaldırmadan işe koşuyor ve 11. tezden çıkardığımız reddiye ve talebin belki de Marx’ın düşüncesinde yan yana konumlandığı ilk anı gösteriyor. Bu bölümde Hıristiyan teolojisindeki teslis üzerine kurulu üçlü bir “değillemeyle” karşılaşıyoruz. “Yunanlı Helene’nin ya da Romalı Lucretia’nın değil Kutsal Üçleme’nin” kastedildiği vurgulanıyor: Baba da Oğul da Kutsal Ruh da bir “değillemeyi”, dünyaya ve hayata karşı “Hayır’ı” temsil ediyor.

Marx’ın da bir “Hayır’ı” vardı: İnsanın neyi nasıl yaşadığını anlamadan ve kendini gerçekleştirme ihtimalini bile düşünemeden başkasının zenginliği için yok olup gitmesini reddediyordu. Shakespeare’in Kral Lear’ındaki “Tanrıların gözünde muzip çocukların elindeki sinekler gibiyiz, bizi keyifleri için öldürüyorlar” sözü, bu kez dünyayı kullan at pazarına çevirenler için geliyordu. Scorpion ve Felix’in kahkahasından başlayıp Kapital ve ötesine uzanan yolculukta bu devrim düşüncesinin “Hayır’ı” her zaman hayata, dünyaya en büyük “Evet’le” geri dönüyordu, dönüyor, dönecek.

Devrimin bir anda toprağın altından fırlayıveren “ihtiyar köstebeği” de yolculuğuna Shakespeare’in Hamlet’iyle başlamış, Hegel’in tarih felsefesi derslerinden geçip Marx’ın 18. Brumaire'ine varmıştı. Şimdi nereye?

Independent Türkçe



2025 Oscar gecesinin en büyük sürprizleri

2016-2022'de ekranlara gelen FX dizisi Better Things'le de tanınan Mikey Madison, Anora'daki rolü için Rusça öğrendi ve direk dansı eğitimi aldı (Reuters)
2016-2022'de ekranlara gelen FX dizisi Better Things'le de tanınan Mikey Madison, Anora'daki rolü için Rusça öğrendi ve direk dansı eğitimi aldı (Reuters)
TT

2025 Oscar gecesinin en büyük sürprizleri

2016-2022'de ekranlara gelen FX dizisi Better Things'le de tanınan Mikey Madison, Anora'daki rolü için Rusça öğrendi ve direk dansı eğitimi aldı (Reuters)
2016-2022'de ekranlara gelen FX dizisi Better Things'le de tanınan Mikey Madison, Anora'daki rolü için Rusça öğrendi ve direk dansı eğitimi aldı (Reuters)

2025 Oscarları, 2 Mart'ta Kaliforniya'nın Los Angeles kentindeki meşhur Dolby Tiyatrosu'nda sahiplerini buldu. İlk kez sunuculuk yapan Conan O'Brien, sivri dilli ve esprili açılış konuşmasıyla geceye harika bir giriş yaptı. Öncesinde ise Cynthia Erivo ve Ariana Grande, Wicked film müziklerinden parçalarla izleyicilere çarpıcı bir performans sundu.

97. Akademi Ödülleri'nin en şaşırtıcı yanı, fazla sürpriz ya da haksızlık yaşanmamasıydı. Neredeyse tüm Oscar ödülleri, gecenin favori isimlerine veya öne çıkan adaylara gitti. 

Gecenin en tahmin edilebilir kazananları erken açıklandı. En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülü, HBO dizisi Succession'daki rol arkadaşı Jeremy Strong'u geride bırakan Kieran Culkin'e gitti. Gecenin en büyük kazananı ise 6 dalda aday olduğu Oscarlar'dan 5'ini kazanan Anora oldu. 

Öne çıkan diğer kazananlar arasında, Adrien Brody'nin The Brutalist'le 22 yıl sonra ikinci En İyi Erkek Oyuncu Oscar'ını alması ve Zoe Saldaña'nın Emilia Pérez tartışmalarını geride bırakıp ödül sezonundaki galibiyet serisini tamamlayarak ilk En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu seçilmesi vardı.

Ancak her Oscar gecesinde olduğu gibi dün de bazı sürprizler ve beklenmedik gelişmeler yaşandı. İşte Oscar gecesinin en büyük sürprizleri...

Mikey Madison, ödül sezonunun gözdesi Demi Moore'u geride bıraktı

Demi Moore'un Cevher'deki (The Substance) cesur performansının, onun için bir Oscar zaferine dönüşeceği düşünülüyordu. Özellikle Altın Küre, SAG ve Eleştirmenlerin Seçimi Film Ödülleri'nde ipi göğüslemesi, onun En İyi Kadın Oyuncu dalında mutlak favori olduğunu gösteriyordu. Ancak Mikey Madison'ın performansı, En İyi Film ödülünü de kazanan Anora'nın geceye damgasını vurmasını sağladı.

Hâlâ Buradayım, Emilia Pérez'i geçerek En İyi Uluslararası Film seçildi

Emilia Pérez, 13 adaylıkla yarışın en güçlü ismi olarak görülüyordu. Oysa Brezilya askeri diktatörlüğü döneminde kaybolan eşini bulmak için onlarca yıl boyunca adalet arayan Eunice Paiva'nın gerçek hayat hikayesini anlatan Hâlâ Buradayım (Ainda Estou Aqui), yalnızca üç dalda aday gösterilmişti. İstatistiklere bakıldığında Emilia Pérez'in kazanması daha olası görünüyordu ancak Brezilya'nın zaferiyle sonuçlanan bir sürpriz yaşandı.

Flow, En İyi Animasyon Filmi ödülünü kazandı

Düşük bütçeli bir Letonya yapımı olan Flow, eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanmış olsa da ödülü kazanması büyük bir sürprizdi. Zira favoriler arasında kültürel etki alanı çok daha geniş olan Vahşi Robot (The Wild Robot) ve gişe rekortmeni Ters Yüz 2 (Inside Out 2) vardı. Ama bir kediyi hafife almamak gerektiği, Flow'ın heykelciğe uzanmasıyla bir kez daha kanıtlandı.

  • Diane Warren'ın kaybetme serisi devam ediyor

Besteci ve söz yazarı Diane Warren, tam 16. kez En İyi Özgün Şarkı dalında Oscar'a aday gösterilmişti ama yine kaybetti. 68 yaşındaki Warren, Tyler Perry'nin Netflix filmi 6888. Tabur'da (Six Triple Eight) çalan şarkısı The Journey'yle yarışıyordu. Kazanan, Emilia Pérez'den El Mal oldu. 2025 töreni, Warren'ın bu kategorideki üst üste 8. adaylığıydı.

  • Sean Baker, En İyi Kurgu ödülünü kazandı

Anora'nın senaristi ve yönetmeni Sean Baker, aynı zamanda filmin kurgusunu da yapmıştı. Bu ödülün daha durağan bir anlatıma sahip Konsey'e (Conclave) filmine gideceğini tahmin ediyordu. Ancak Anora'nın enerjik temposu ve kurgusunun filmi dengede tutmadaki başarısı, ödülün Baker'a gitmesini sağladı.

  • Michelle Trachtenberg ve Tony Todd'un unutuldu

Her yıl olduğu gibi, bu yıl da bazı önemli isimler "Anısına" bölümüne dahil edilmedi ve sosyal medyada Oscar törenine anında tepki yağdı. Buffy The Vampire Slayer ve Gossip Girl gibi popüler dizilerdeki rolleriyle tanınan Michelle Trachtenberg ve korku serisi Şeker Adam'ın Laneti'yle (Candyman) ünlü Tony Todd, Oscar gecesinde anılmadı.

  • Emilia Pérez, Oscar tarihinin en çok kaybedenleri arasına girdi

Film, iki ödül kazanmasına rağmen 11 kategoride kaybederek Oscar tarihindeki en büyük kaybedenler arasına adını yazdırdı. Bu durumu The Power of the Dog, Mor Yıllar (The Color Purple) ve The Turning Point gibi filmler de yaşamıştı.

  • ABD'de dağıtımı bile olmayan No Other Land, En İyi Belgesel Oscar'ını kazandı

Oscar seçmenleri filmi özel gösterimlerde izleyebildi ancak ABD’de dağıtımı olmayan bir yapımın böylesine büyük bir ödül alması son derece sıra dışıydı. Filistinli ve İsrailli bir ekibin çektiği No Other Land, Batı Şeria'daki Filistin köylerinin boşaltılmasını konu alıyordu. Film, geçen yıl Berlinale'den de ödülle dönmüştü.

Independent Türkçe, Variety, ScreenRant