Kara büyülerden vampirlere: 2025'in en iyi korku filmleri

"Bana her gün Cadılar Bayramı" diyen korku meraklıları için yılın en iyilerini sıraladık

25 yaşındaki Sophie Thatcher, Kusursuz Arkadaş'ın yanı sıra Sapkın (Heretic) ve The Boogeyman gibi korku filmlerinde başrolde yer alarak türün yeni "çığlık kraliçesi" oldu bile (Warner Bros.)
25 yaşındaki Sophie Thatcher, Kusursuz Arkadaş'ın yanı sıra Sapkın (Heretic) ve The Boogeyman gibi korku filmlerinde başrolde yer alarak türün yeni "çığlık kraliçesi" oldu bile (Warner Bros.)
TT

Kara büyülerden vampirlere: 2025'in en iyi korku filmleri

25 yaşındaki Sophie Thatcher, Kusursuz Arkadaş'ın yanı sıra Sapkın (Heretic) ve The Boogeyman gibi korku filmlerinde başrolde yer alarak türün yeni "çığlık kraliçesi" oldu bile (Warner Bros.)
25 yaşındaki Sophie Thatcher, Kusursuz Arkadaş'ın yanı sıra Sapkın (Heretic) ve The Boogeyman gibi korku filmlerinde başrolde yer alarak türün yeni "çığlık kraliçesi" oldu bile (Warner Bros.)

Korkunun altın çağına hoş geldiniz! 2025, korku sineması için olağanüstü bir yıl oldu, hatta belki de son yılların en verimlisi...

Dünyadaki kaotik atmosferle birlikte, tür yeniden en yaratıcı haline büründü. Savaşların, krizlerin ve belirsizliklerin gölgesinde korku sineması yine en dürüst aynalardan biri oldu; tedirginliğimizi, arzularımızı ve karanlıkla kurduğumuz tuhaf bağı perdeye taşıdı.

Tarih boyunca korku, toplumsal kaygının en yaratıcı biçimlerinden biri olmuştur. 1980'lerin muhafazakar atmosferi "slasher" çılgınlığını tetiklemiş, 2000'lerin Testere (Saw) ve Otel (Hostel) gibi işkence serileri 11 Eylül sonrası travmalardan beslenmişti. Bugünse, insanlık yine huzursuz ve sinema, bu huzursuzluğu hem çığlığa hem de eşsiz bir büyüye dönüştürüyor.

2025'in korku takvimi, hem büyük stüdyo yapımlarının hem bağımsız keşiflerin damga vurduğu bir dönem olarak akıllarda kalacak. Zach Cregger'ın Silahlar'ı (Weapons), mizah ve şiddeti aynı bedende buluştururken; Robert Eggers, Nosferatu'yla ölüm ve arzunun sınırlarını silikleştirdi. Michael Shanks'in Birlikte'si (Together) ise karşılıklı bağımlılığı vücut bulmuş bir kabusa dönüştürerek yılın en rahatsız edici yapımlarından biri oldu.

Bu liste, 2025'in şimdiye dek bizi en çok sarsan, rahatsız eden ve büyüleyen korku filmlerini bir araya getiriyor. Ve evet, yılın en çok konuşulan hatta Google aramalarını şekillendiren yapımlarından Good Boy, Türkiye'de henüz vizyona girmediği için listede yer almıyor ama adından çokça söz ettireceğine hiç kuşkumuz yok.

Kısacası korku sineması bu yıl yalnızca dehşet değil, şaşırtıcı bir canlılık da taşıyor. Ve bu filmler sayesinde rahatlıkla söyleyebiliriz ki, korkmak hiç bu kadar güzel gözükmemişti! 

Huzurlarınızda Cadılar Bayramı'nı bahane ederek sıraladığımız, yılın en iyi korku filmleri... 

10. Çirkin Üvey Kardeş (Den stygge stesøsteren)

Küllerinden doğmak isteyen bir kızın hikayesi değil bu; bedeninin içinde yanarak güzelliğe ulaşmaya çalışan bir kadının kabusu. Norveçli yönetmen Emilie Blichfeldt, bu filmde masalları ters yüz ediyor ve "çirkin üvey kız kardeş"i, toplumsal güzellik takıntısının trajik kurbanına dönüştürüyor.

Lea Myren'in nefes kesici performansıyla Elvira, güzel olma uğruna kendi bedenine karşı savaş açıyor. Ve bu savaşın her saniyesi kan, acı ve gözyaşıyla dolu. Film, Külkedisi (Cinderella) efsanesini pembe tozundan arındırıp Cronenberg'vari bir beden korkusuna (body horror) dönüştürürken mizah duygusunu da hiç kaybetmiyor.

rfgt
24 yaşındaki Norveçli aktris Lea Myren, ilk oyunculuk deneyimini 8 yaşındayken yaşadı (Scanbox Entertainment)

İlk uzun metraj yönetmenlik denemesinde Blichfeldt'in kamerası, bir yandan kadın bedenine yönelen patriyarkal bakışı ifşa ederken, diğer yandan güzelliğin nasıl bir şiddet biçimine dönüşebildiğini gösteriyor. 

Göz kamaştırıcı renk paletiyle mide bulandıran detaylar arasında gidip gelirken izleyicisini sarhoş eden film, "çirkinlik" ve "çekicilik" arasındaki sınırı bilinçli biçimde bulanıklaştırıyor. 109 dakikalık bu acımasız yolculuk, yer yer temposunu kaybetse de sarsıcılığını koruyor. Her sahne özenle kurgulanmış; tiksindirici olduğu kadar estetik, rahatsız edici olduğu kadar büyüleyici. Blichfeldt, kadının aynaya her baktığında hissettiği tiksintiyi seyircinin midesine kadar ulaştırmayı başarıyor. Finaldeyse Elvira'nın bedeni kadar kırılmış ruhu da masalın gerçek yüzünü açığa çıkarıyor: Güzellik arzusu bazen insanı içten içe kemiren en acımasız lanet.

IMDb: 7,0

9. Varlık (Presence)

Steven Soderbergh, ölümle yaşam arasındaki o ince çizgiyi bir kameranın merceğine sığdırıyor. 

Geçen yıl katilin gözünden anlatılan In a Violent Nature türün kalıplarını yıkmıştı. Bu yıl ise Ben Leonberg'in Good Boy'unda bir köpeğin, Soderbergh'in Varlık'ında ise bir hayaletin gözünden anlatılan hikayeler yeni evrenlere kapı aralıyor.    

Varlık, teknik açıdan ustaca çekilmiş, duygusal olarak da tuhaf biçimde dokunaklı bir film. Soderbergh'in kamerası, bu kez sadece izlemiyor; evin duvarlarında dolaşıyor, sırların arasına sızıyor, sessiz bir varlık gibi nefes alıyor.

frgt
2 milyon dolarlık düşük bir bütçeyle çekilen Varlık, gişede 11 milyon dolar kazandı (NEON)

Lucy Liu ve Chris Sullivan, anne-baba rollerinde filmin soğuk atmosferini çatlatan bir insanlık dokunuşu yaratıyor. Callina Liang'ın canlandırdığı genç kızsa, bu görünmeyen varlığın hem hedefi hem yankısı haline geliyor. David Koepp'in senaryosu, yüzeyde sade ama derinlerde kanayan bir yara gibi; hikaye açıldıkça acısı da büyüyor. Soderbergh'in kamera hareketlerindeki kesinlik, filmi bir deneme olmaktan çıkarıp neredeyse ruhani bir deneyime dönüştürüyor. Burada korku, ani çığlıklardan değil, sessizliğin içinde birinin sizi izlediğini hissettiğiniz o tanıdık ürpertiden doğuyor. 85 dakikalık bu kısa ama yoğun film, türün sınırlarını zorlayan bir hayalet hikayesi olarak öne çıkıyor.

Varlık, "korku"yu sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir farkındalık biçimi olarak sunuyor. Ve perde kapandığında geriye şu soru kalıyor: Ya görünmeyen aslında bizsek?

IMDb: 6,1

8. Kusursuz Arkadaş (Companion)

Yılın en çarpıcı bilimkurgu-korkularından Kusursuz Arkadaş, insanla yapay zeka arasındaki sınırı ustalıkla tersyüz eden, feminist bir hayatta kalma hikayesi anlatıyor. Drew Hancock'un ilk uzun metrajı, parlak bir fikirle beslenen karanlık bir hiciv gibi işliyor: Sevgilisi tarafından "mükemmel kadın" şeklinde tasarlanmış bir yapay zekanın, özgürlüğünü ve iradesini geri alma mücadelesi.

Yellowjackets'tan tanıdığımız Sophie Thatcher, kırılgan ama tehlikeli bir karakterin dönüşümünü olağanüstü bir incelikle oynuyor. Iris'in, sevecen sevgilisi Josh'un aslında onu manipüle eden bir "yaratıcı" olduğunu keşfetmesiyle film, kadınların itaat etmeye zorlandığı kalıpları paramparça ediyor.

sdefr
Kariyerine çocuk oyuncu olarak tiyatro sahnesi ve dizilerde başlayan Sophie Thatcher, 2018 yapımı bilimkurgu Prospect'le beyazperdeye adım attı (Warner Bros.)

Klasik "katil robot" klişesini tersine çeviren Kusursuz Arkadaş, bu kez makineyi değil, onu kontrol eden erkeği korku unsuru haline getiriyor. Iris artık av değil, korku filmlerinin "son kızı" haline geliyor. Hancock, teknolojinin tehlikelerini anlatırken, patriyarkanın yapay zekaya bile nasıl hükmedebildiğini incelikle sergiliyor.

Jack Quaid, toksik "iyi çocuk" tiplemesini rahatsız edici bir gerçeklikte oynarken film, pembe tonlara, steril mutfaklara ve uzaklaşan gülümsemelere gizlenmiş bir isyanı perdeye taşıyor. Gerilim yükseldikçe, her kan damlası bir uyanış anına dönüşüyor.

Kusursuz Arkadaş, yapay zekanın değil, kadının "fabrika ayarlarına" başkaldırısının hikayesi.

IMDb: 6,6

7. Birlikte (Together)

Birlikte, ilişkilerde karşılıklı bağımlılığın ne denli dehşet verici olabileceğini anlatan, türünün en tuhaf ve en dokunaklı filmlerinden biri. Gerçek hayatta da evli olan Dave Franco ve Alison Brie, ilişkilerini kurtarma umuduyla şehir hayatını bir kenara bırakarak kırsala taşınan bir çifti canlandırıyor. Ancak burada onları kelimenin tam anlamıyla bedensel bir birleşme kabusu bekliyor.

Michael Shanks'in ilk uzun metrajı, bağımlılığın ve yakınlığın sınırlarını grotesk bir dille sorguluyor. Film, çiftin birlikte kalma zorunluluğunu fiziksel bir lanete dönüştürerek, duygusal bağımlılığı tedirgin edici bir metafora dönüştürüyor. Franco ve Brie'nin kimyası, bu kabusun tam kalbinde hayat buluyor. Birbirlerine dokundukça daha da yok oluyorlar.

fr
Komedi dizisi Scrubs'ın son sezonunda oynadıktan sonra James Franco, Liseli Polisler'deki (21 Jump Street) yardımcı rolle sinema dünyasında büyük bir çıkış yaptı  (NEON)

Yer yer kahkahalarla izlenen sahneler zaman zaman da midesi güçlü olmayanları yoracak bir noktaya evriliyor. Film, rahatsız edici ama hipnotik ritmiyle izleyicinin elini hiç bırakmıyor. Shanks, mizahla iğrençliği aynı potada eriterek, hem tiksindirici hem tuhaf biçimde romantik bir deneyim sunuyor.

"Birlikte olma" mecburiyetini kanlı bir masala dönüştüren Birlikte, geçen yıl Cevher'le (The Substance) ikinci baharını yaşamaya başlayan beden korkusu türünün akıllara kazınacak örneklerinden.

IMDb: 6,7

6. Son Durak: Kan Bağı (Final Destination: Bloodlines)

Ölümle dansın hâlâ bu kadar etkileyici olabileceğini kim tahmin ederdi ki? Son Durak: Kan Bağı, serinin 6. filmi olmasına rağmen taze bir enerjiyle geldi. Zach Lipovsky ve Adam Stein'in yönettiği film, alışıldık felaket senaryosunu tersyüz ediyor: Bu kez ölümden kaçmaya çalışan rasgele bir grup değil, aynı aileden gelen kuşaklar. Hikaye, 1960'ların sonlarında bir restoranda çıkan yangınla açılıyor ve günümüze sıçrayarak ölümün yıllar boyu bir aileyi nasıl takip ettiğini anlatıyor.

cdfr
Son Durak: Kan Bağı, eleştirmenlerden genel olarak olumlu yorumlar aldı ve 315 milyon dolar hasılatla serinin en beğenilen ve en çok kazanan filmi oldu (Warner Bros. Pictures)

Film, zincirleme ölümlerin çılgın tasarımlarını korurken onlara duygusal bir derinlik katıyor. Her yeni ölüm sahnesi şaşırtıcı bir yaratıcılıkla çekilmiş. Seyirci ister istemez tebessüm, irkilme ve hayranlık arasında gidip geliyor. Ancak Kan Bağı'nı diğerlerinden ayıran şey, ölüm fikrini sadece bir korku unsuru değil, aynı zamanda kuşaklar arası bir travma metaforu olarak ele alması.

Genç bir kadının ailesini ölümden koruma çabası, kaderin döngüsünü kırma arzusuyla birleşiyor ve film, hem kanlı hem de şaşırtıcı biçimde duygusal bir finale ulaşıyor. Tony Todd'un seriye veda ettiği bu film, hem eski hayranlar hem de yeni izleyiciler için tatmin edici bir kapanış, belki de yeni bir başlangıç sunuyor.

Kısacası Son Durak: Kan Bağı, ölümün kaçınılmazlığı üzerine eğlenceli, acımasız ve şaşırtıcı derecede içten bir film.

IMDb: 6,7
 

5. 28 Yıl Sonra (28 Years Later)

Ölüm yine kapıyı çalıyor ama Danny Boyle bu kez kapıyı bambaşka bir yerden aralıyor. 28 Yıl Sonra, yalnızca bir devam filmi değil; kendi mirasıyla hesaplaşan ve korku sinemasını yeniden tanımlayan bir yeniden doğuş hikayesi.

Boyle ve senarist Alex Garland, ilk filmin kaotik Londra manzaralarını bu kez ıssız bir ada köyüyle değiştiriyor. Artık hayatta kalma mücadelesi, zombilerden çok insanın kendi içindeki karanlığa karşı veriliyor. Aaron Taylor-Johnson'ın canlandırdığı genç baba, oğluyla birlikte yıkıma uğramış Britanya'nın kalbine doğru tehlikeli bir yolculuğa çıkıyor. Film, bir noktadan sonra kıyamet anlatısından folk-horror'a, oradan da kalp kırıcı bir dramaya dönüşüyor.

gt
28 Yıl Sonra'da, adı sık sık James Bond rolüyle yan yana Aaron Taylor-Johnson'a 14 yaşındaki Alfie Williams eşlik ediyor  (Sony Pictures Releasing)

Jodie Comer ve küçük Alfie Williams'ın anne-oğul hikayesi, zombilerden çok kayıpla, korkudan çok sevgiyle ilgili. Boyle, bir kez daha Anthony Dod Mantle'ın elindeki kamerasıyla hem yakın hem rahatsız edici bir gerçeklik yaratıyor. Filmin temposu, ilk yarıda izleyiciyi hop oturup hop kaldırırken; ikinci yarıda bir ağıtın ritmine bürünüyor.

Young Fathers'ın hipnotik müzikleri, karanlık mizahla iç burkan sessizlikler arasında yankılanıyor. Boyle ve Garland, zombilerden çok ölümün kendisini hayatın merkezine yerleştiriyor; o hep orada, gitmeye de hiç niyeti yok.
  
IMDb: 6,9

4. Nosferatu

Robert Eggers, korkunun köklerine dönüp onu yeniden yazıyor. Nosferatu'yla bu kez sinema tarihinin en eski kabuslarından birine, 1922 yapımı Murnau klasiğine kendi karanlık büyüsünü üflüyor. Film, gotik dehşetle erotizmi iç içe geçirerek insanın hem ölümü hem de arzuyu aynı anda isteme halini büyüleyici bir biçimde işliyor.

Lily-Rose Depp, genç gelin Ellen rolünde ölümle yaşam, teslimiyetle tutku arasındaki o ince çizgide dans ediyor. Bill Skarsgård'ın hayat verdiği Kont Orlok ise saf kötülükle baştan çıkarıcılığın aynı bedende vücut bulmuş hali. Eggers, The Lighthouse'ta yarattığı hipnotik atmosferi bu kez daha geniş bir ölçekte kuruyor: Her kare özenle resmedilmiş, her gölge bir çağrışım.

xsdf
Ellen rolü için Lily-Rose Depp'ten önce Robert Eggers'ın The Witch'te birlikte çalıştığı Anya Taylor-Joy düşünülüyordu (Universal Pictures)

Ama Nosferatu, sadece vampir mitinin bir yeniden anlatımı değil. Bram Stoker'ın kadın cinselliğini "susturulması gereken bir tehlike" olarak gören anlatısına karşı Eggers, Ellen karakteri üzerinden arzuyu bir direniş biçimine dönüştürüyor. Vampirle kadın arasında kurulan ilişki artık lanet değil, bir güç savaşı.

Eggers'ın kamerası, tıpkı bir hipnoz seansı gibi izleyiciyi film boyu hem büyülüyor hem de sersemletiyor. Nosferatu, karanlıkla arzunun aynı bedende nefes aldığı, hem korkutucu hem baştan çıkarıcı bir rüya gibi. Yılın en estetik, belki de en ürkütücü filmi.

IMDb: 7,1

3. Onu Geri Getir (Bring Her Back)

Onu Geri Getir, kayıpla başa çıkmanın ne kadar korkunç olabileceğini anlatan, karanlık ve derin bir kabus. Konuş Benimle'nin (Talk to Me) yaratıcıları Danny ve Michael Philippou, bu kez çığlık çığlığa bir korkudan çok, sessizce içe çöken bir dehşet yaratıyor.

Film, babalarını kaybettikten sonra ilgisiz bir koruyucu aile sisteminin eline düşen iki kardeşin, Andy ve görme engelli Piper'ın hikayesini anlatıyor. Sally Hawkins'in hayat verdiği Laura, dışarıdan ne kadar nazik görünse de evin havasında tekinsiz bir şeyler olduğu hemen hissediliyor. Laura'nın Piper'a takıntılı sevgisi ve Andy'ye yönelttiği sistemli manipülasyonlar, daha ilk dakikalardan itibaren tüyleri diken diken ediyor.

frgt
Jonah Wren Phillips, ilk oyunculuk deneyimini Netflix'in Sweet Tooth dizisinde yaşadı (Sony Pictures Releasing)

Hawkins burada hiç kuşkusuz kariyerinin en sarsıcı performanslarından birini sergiliyor; aynı Toni Collette'in Ayin'de (Hereditary) yaptığı gibi. Yavaş ilerleyen hikaye, mutfak bıçağı sahnesiyle izleyicisini fenalaşmanın eşiğine getiriyor; sabredenleri ise unutulmaz bir finalle ödüllendiriyor. O kanlı ve duygusal patlama, uzun süre hafızadan silinmiyor.

Onu Geri Getir, doğaüstü öğelerle süslenmiş olsa da aslında ihmalin ve kontrol saplantısının hikayesi. Philippou kardeşler, ebeveyn sevgisinin sınırlarını, koruma içgüdüsünün nasıl bir şiddet biçimine dönüşebileceğini anlatıyor. Her karenin altına sinmiş hüzün, filmin korkusunu daha yapışkan, daha kalıcı kılıyor. Ve 104 dakikanın sonunda film bitiyor ama duygusu uzun süre sizden ayrılmıyor.

IMDb: 7,2

2. Günahkârlar (Sinners)

Ryan Coogler'ın Günahkârlar'ı, korku sinemasının hem kalbini hem ritmini yeniden tanımlıyor. Creed ve Black Panther'la hem sektörün hem de izleyicinin güvenini kazanan yönetmen, bu kez o krediyi riskli ama büyüleyici bir işe yatırıyor: 1930'ların Mississippi'sinde geçen müzikal bir vampir hikayesi. Michael B. Jordan, kasabalarına dönüp kendi müzik mekanlarını açmak isteyen ikiz kardeşleri canlandırıyor. Ancak geceyi özgürlükle doldurmak isterken, İrlandalı bir vampirin gölgesi kasabanın üzerine kabus misali çöküyor.

sdf
Günahkârlar, geçmişlerinden kaçmaya çalışan ikiz kardeşlerin, memleketlerine dönüşlerinde karşılaştığı karanlıkla yüzleşmelerini konu ediniyor (Warner Bros) (Warner Bros.)

Coogler, müzikle korkunun ritmini birleştirirken, ırkçılık ve sömürü temalarını da derinlemesine işliyor. Film, blues'un ruhunu emmek isteyen beyaz vampirleri, Afro-Amerikan müziğin sömürüsüne dair çarpıcı bir alegoriye dönüştürüyor. Michael B. Jordan, oynadığı iki farklı karakterle muazzam bir enerji yaratırken, Jack O'Connell'ın canlandırdığı vampir, soğuk bakışlarıyla (ve tabii dişleriyle) delip geçiyor.

İtalyan korku sineması efsanesi Lucio Fulci'nin gotik şiddetiyle, Robert Rodriguez'in çılgın kült filmi Günbatımından Şafağa'nın (From Dusk Till Dawn) deliliğini aynı potada eriten Günahkârlar, kan, ter ve müzikle yanan bir ayin gibi. Çifte Oscarlı genç dahi Ludwig Göransson'un tedirgin edici müzikleri eşliğinde film hem baş döndürücü hem ruhani bir deneyime dönüşüyor.

Özetle Günahkârlar, sadece vampirlerle değil, kültürünü korumak için de mücadele eden bir halkın ruhunu enfes biçimde anlatıyor. Sadece bu yılın değil, tüm zamanların en iyilerinden olmaya aday...

IMDb: 7,6

1. Silahlar (Weapons)

Zach Cregger, Barbarian'la başlayan tuhaf evrenini bu kez kasaba ölçeğinde büyütüyor. Silahlar, küçük bir Amerikan kasabasında gecenin tam 02.17'sinde evlerinden çıkan bir grup çocuğun ortadan kaybolmasıyla başlıyor ve izleyiciyi daha ilk dakikadan huzursuz bir rüyaya hapsediyor. 

Cregger, gizem, trajedi ve kara mizah arasında ipte yürür gibi ustaca geziniyor; her adımda duygusal zemin daha da çatırdıyor, mayınlar bir bir patladıkça tedirginlik üst seviyeye çıkıyor. Julia Garner kaybolan çocukların öğretmeni, Josh Brolin çaresiz bir baba, Alden Ehrenreich ise gerçeğin peşine düşen yerel bir polis. Ama film, kayıplardan çok kasabanın içindeki sessiz çürümeyle ilgileniyor: Suçluluk, korku ve inkarın birbirine karıştığı, "normal" görünen bir cehennemle.

dfrgt
31 yaşındaki Julia Garner, Netflix'in ödüllü suç draması Ozark'taki Ruth Langmore rolüyle çıkış yapmıştı (Warner Bros.)

Cregger, şiddeti hem mizahın hem de umutsuzluğun aynasında gösteriyor; her sahne izleyiciyi tehdit eder gibi geriyor ama tetiğin ne zaman çekileceğini asla bilemiyorsunuz. Film, Rosemary'nin Bebeği (Rosemary's Baby) ve Hanging Rock'ta Piknik (Picnic at Hanging Rock) gibi 1970'lerin klasik korkularına saygı duruşunda bulunurken, aynı zamanda türün kurallarını baştan yazıyor. Buradaki dehşet, yaratıklardan ya da lanetlerden değil, insanların birbirine olan inancını kaybetmesinden doğuyor.

Her karakter kendi suçluluğunun içinde kaybolurken, hikaye küçük anlarla çözülüyor: Bir rüya, bir not veya bir silah gölgesi... Derken film tüm gizemini bir anda değil, yavaş yavaş, zehir gibi yayıyor. Sonlara doğru her şey kontrolden çıkıyor ve Cregger'ın sineması, tam anlamıyla bir delilik senfonisine dönüşüyor. Absürtle trajediyi aynı sahnede buluşturan yönetmen, seyirciyi hem güldürüp hem nefesini kesmeyi başarıyor.

Silahlar yılın en sarsıcı filmlerinden biri çünkü korkunun kaynağı olarak insanın kendisini işaret ediyor ve bunu yaparken eğlenmeyi de unutmuyor.

IMDb: 7,5



Sudan'daki El Faşir katliamı: Son faal hastanede en az 460 kişi öldürüldü

Kan birikintileri ve cesetlerin uzaydan görülebildiği söyleniyor (Airbus DS)
Kan birikintileri ve cesetlerin uzaydan görülebildiği söyleniyor (Airbus DS)
TT

Sudan'daki El Faşir katliamı: Son faal hastanede en az 460 kişi öldürüldü

Kan birikintileri ve cesetlerin uzaydan görülebildiği söyleniyor (Airbus DS)
Kan birikintileri ve cesetlerin uzaydan görülebildiği söyleniyor (Airbus DS)

Sudan'ın El Faşir kentinde, paramiliter örgüt Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) şehrin son faal hastanesine düzenlediği saldırıda en az 460 kişi öldürüldü.

Malzeme sıkıntısı ve sık sık yaşanan yoğun bombardımana rağmen faaliyette kalan Suudi Doğum Hastanesi, savunmasız hastalar için son sığınak görevi gördükten sonra katliama sahne oldu.

Bölgeden gelen haberlere göre örgütün 18 aylık kuşatmanın ardından şehri ele geçirmesinden sonra 48 saatte 2 binden fazla kişi öldürüldü. İnternette dolaşan görüntülerde, bir çocuk askerin yetişkin bir adamı öldürdüğü görülüyor.

Yale Halk Sağlığı Okulu İnsani Araştırma Laboratuvarı’nın analiz ettiği korkunç uydu görüntülerinde, kum üzerindeki geniş kan birikintileri ve insan cesetlerinin uzaydan bile görülebildiği saptandı. Bu bulguların ardından katliam geniş çapta kınandı.

Dünya Sağlık Örgütü olay karşısında "derinden şoke olduğunu" ve "dehşete düştüğünü" açıkladı. İnsani yardım kuruluşuna göre salı günü hastaneden 6 sağlık çalışanı, bir hemşire ve bir eczacı kaçırıldı.

Açıklamada "Aynı gün hastanedeki 460'tan fazla hasta ve refakatçisi vurularak öldürüldü" ifadeleri yer aldı.

DSÖ Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, sağlık tesislerinin, sağlık çalışanlarının ve hastaların uluslararası hukuk tarafından korunması çağrısında bulundu.

Bu olay, Sudan Silahlı Kuvvetleri'yle (SSK) HDK arasında Nisan 2023'ten beri devam eden çatışmada yeni bir tırmanmaya işaret ediyor. Savaş, bölgede yıkıma ve yerinden edilmeye yol açarken, yapılan zulümlerle ilgili haberler geliyor. Ajanslara göre kıtlık ve hastalıkların yaygın olduğu söyleniyor.

Görgü tanıkları, Associated Press'e HDK savaşçılarının tek tek evleri basarak kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere insanları dövüp ateş ettiğini anlattı.

Birleşmiş Milletler'e (BM) göre nüfusun yüzde 40'ından fazlası (24 milyon kişi) gıda güvencesinden yoksun. 4 milyondan fazla kişi Çad, Güney Sudan ve Orta Afrika Cumhuriyeti gibi komşu ülkelere kaçtı.

BM'nin en üst düzey yardım yetkilisi, vahşeti durdurmak, güvenli insani yardım erişimini sağlamak ve savaşı körükleyen silah akışını durdurmak için Güvenlik Konseyi'ni "acil ve güçlü adımlarla" harekete geçmeye çağırdı.

Meslektaşlarımı El Faşir'in en son uydu görüntülerini, kumlardaki kanı incelemeye çağırıyorum. Ayrıca meslektaşlarımı, dünyanın bunu durdurmada sürekli başarısızlığa uğramasını incelemeye çağırıyorum. Ellerinizde kan var.

Independent Türkçe


Mesajlaşma yoluyla terapi, görüntülü seanslar kadar etkili çıktı

Washington'daki araştırmacılara göre mesaj terapisi, video terapisi kadar iyi olabilir (Pexels)
Washington'daki araştırmacılara göre mesaj terapisi, video terapisi kadar iyi olabilir (Pexels)
TT

Mesajlaşma yoluyla terapi, görüntülü seanslar kadar etkili çıktı

Washington'daki araştırmacılara göre mesaj terapisi, video terapisi kadar iyi olabilir (Pexels)
Washington'daki araştırmacılara göre mesaj terapisi, video terapisi kadar iyi olabilir (Pexels)

Washington Üniversitesi araştırmacılarına göre, mesaj yoluyla terapi hafif ila orta şiddetteki depresyonu iyileştirmeye katkı sağlayabilir.

Ruh sağlığı platformu Talkspace üzerinden üç ay boyunca haftalık mesaj terapisi uygulanan 400'den fazla yetişkinin semptomlarında iyileşme görüldü.

Araştırmacılar, büyük ölçekli yeni randomize çalışmada 400'den fazla yetişkinden elde edilen verileri kullanarak mesaj terapisinin, haftalık videokonferans terapisi kadar etkili olduğunu buldu.

Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin psikiyatri bölümünde eskiden öğretim üyesi olan Dr. Patricia Areán, perşembe günü yaptığı açıklamada, "Hastaların terapistleriyle mesajlaşarak veya canlı görüntülü görüşmelerle iletişim kurması fark etmeksizin, benzer oranlarda iyileşme gösterdiğini saptadık" diyor.

Bu, her yıl depresyona giren milyonlarca Amerikalıyı tedavi etmek için elverişli, kanıta dayalı bir yöntem olarak mesaj tabanlı terapinin kullanımını destekliyor.

Kovid pandemisinin etkisi ve BetterHelp gibi tele-sağlık sitelerinin popülerleşmesi sayesinde, mesaj terapisinin kullanımı son birkaç yılda yaygınlaştı. Yaklaşık 200 milyon kişi TalkSpace kullanıyor.

Mesaj terapisi, video görüşmesine katılmak istemeyen veya nitelikli bir profesyonelden yardım almak isteyen ve yoğun bir zaman çizelgesine sahip kişiler için daha esnek bir seçenek sunuyor. Ayrıca hastalar ve terapistlerin inceleyebileceği bir etkileşim kaydı tutuyor.

Bu stratejinin etki gösterdiği yıllardır kanıtlansa da asıl soru ne kadar etkili olduğu.

Son çalışmalar, mesaj terapisinin anksiyete ve depresyon belirtilerini hafifletmede teleterapi kadar etkili olduğunu ve depresyondaki kişileri tedavi etmede yüz yüze terapiden daha iyi olduğunu göstererek yüreklendirici sonuçlar veriyor.

Yine de terapistin hastayla yüz yüze görüşmemesiyle ilgili endişeler de var. Örneğin terapistler, kişinin kendine zarar vermek istediğine dair işaretleri kaçırabilir.

Ancak The New York Times'a konuaşn Areán bu çalışmada herhangi bir olumsuz olay yaşanmadığını söylerken, Kaliforniya Üniversitesi Berkeley kampüsünden Doçent Adrian Aguilera da geçen yıl Time'a, ABD'de ruh sağlığı hizmetlerine duyulan ihtiyacın bu endişelerden daha ağır basabileceğini belirtmişti.

Aguilera mesaj terapisi hakkında "En iyisi mi? Muhtemelen hayır" demişti.

Daha önemli soruysa şu: 'Bekleyen bir ihtiyacı karşılayabilir mi?'

ABD'de yetişkinlerin 4'te birinden biraz azı bir şekilde ruh sağlığı hizmeti alırken, 5'te birinden biraz fazlası akıl hastalığından muzdarip.

Independent Türkçe


The Witcher hayranları kararını verdi: Hemsworth mü Cavill mi?

İlk üç sezonda Geralt'ı canlandıran Cavill, The Witcher'ın başrolündeydi (Netflix)
İlk üç sezonda Geralt'ı canlandıran Cavill, The Witcher'ın başrolündeydi (Netflix)
TT

The Witcher hayranları kararını verdi: Hemsworth mü Cavill mi?

İlk üç sezonda Geralt'ı canlandıran Cavill, The Witcher'ın başrolündeydi (Netflix)
İlk üç sezonda Geralt'ı canlandıran Cavill, The Witcher'ın başrolündeydi (Netflix)

The Witcher'ın 4. sezonunda Liam Hemsworth resmen Henry Cavill'in yerine geçti ve hayranlar hangi başrolün daha iyi olduğunu tartışmaya kısa süre içinde başladı.

Eskiden Superman'e hayat veren 42 yaşındaki Cavill, Netflix'in karanlık fantezi uyarlamasının ilk üç sezonunda güçlü canavar avcısı Rivyalı Geralt'ı canlandırmıştı. Ancak diziden ayrılıp rolünü 35 yaşındaki Avustralyalı aktör Hemsworth'a devredeceğini 2022'de açıklayarak birçok hayranını hayal kırıklığına uğratmıştı. 

Dizinin resmi özetine göre, yeni yayımlanan 8 bölümlük sezon "üçüncü sezonda Kıta'yı altüst eden olayların ardından" başlıyor:

Geralt, Yennefer ve Ciri şiddetli bir savaş ve sayısız düşman yüzünden ayrı düşerler. Yolları ayrılıp hedefleri netleşirken yolculuklarında onlara katılmak için can atan beklenmedik müttefiklerle karşılaşırlar. Şayet bu buldukları aileleri kabul edebilirlerse sonsuza dek yeniden bir araya gelme şansları olabilir.

Cavill'in ana karakteri daha ağırbaşlı bir şekilde canlandırmasına izleyicilerin alışmasıyla birlikte, Hemsworth'ün kabullenilmek için çetin bir mücadele vermek zorunda kalacağı hep bekleniyordu ama şimdi bunu asla tam olarak başaramayabilir gibi görünüyor.

dfrt
The Witcher'ın 4. sezonunda Geralt'ı canlandıran Liam Hemsworth bazı hayranları etkileyemedi (Netflix)

Bir izleyici X'te şöyle yazdı:

Liam Hemsworth'e gösterdiğim iyi niyetten vazgeçiyorum. Benim Geralt'ım her zaman Henry olacak. Bu menfur şey değil.

Bir başkası, "Liam Hemsworth'ten nefret etmiyorum ama The Witcher, Henry olmadan sönük ve Liam için sahneleri yeniden yazmaya çalışma tarzları diziye devam edemeyecek kadar utanç verici" dedi.

Üçüncü bir kişi, "Henry Cavill'i geri getirin" diye yalvarıp ekledi:

Bu zaman çizelgesi berbat. Liam Hemsworth'le Witcher'ın Temu versiyonuna nasıl kaldık?

Bununla birlikte bu değişime herkes o kadar da şiddetle karşı çıkmadı. Bir izleyici, Hemsworth'ün "Geralt'ın hakkını verdiğini" savundu. "Henry Cavill inkar edilemeyecek kadar harika bir iş çıkardı ama bu şişirmenin de durması gerekiyor" diye diretti:

Bu sezon hikayenin odağının çok fazla Yennefer'e doğru kaydığını düşünsem de tadını çıkarıyorum.

Bir başkası, asıl sorunun Hemsworth'te olmadığını hissetti. "Sorun, dizi sorumlusu ve senaristlerde. Başta Henry'nin kaybedilmesinin de nedeni bu. Liam'ın bu repliği gayet iyi söyleyebileceğinden eminim" dedi.

Eleştirmenler de Cavill'in yokluğundan yakındı. The Independent'tan Nick Hilton, iki yıldız verdiği sert incelemesinde "Dizinin en iyi yanı Henry Cavill'di ve bu sondan bir önceki sezonda da dizi onsuz devam etmekte zorlanıyor" diye yazdı.

Sarah Dempster, The Guardian'da daha sert bir yergi kaleme aldı:

Hemsworth peruklu bir yol dubası kadar karizmatik.

Bununla birlikte Variety'den Aramide Tinubu, "Ses tam olarak aynı olmasa da... geçiş büyük oranda sorunsuz" diyerek fikrini belirtti.

Tinubu, Hemsworth'ün karakteri daha küstah bir şekilde ele alışına daha anlayışlı yaklaştı:

Acılara dayanıklı canavar avcısı kendi duygularını giderek daha fazla anladıkça, hikayenin mevcut zaman çerçevesinde Geralt'ın karakterinin biraz daha duygusallaştığı göz önüne alındığında, iki oyuncu arasındaki belirgin fark daha da anlam kazanıyor.

The Witcher'ın 4. sezonu Netflix'te yayında.

Independent Türkçe