En korkunç uzay dizisi: Yeni gerilimin yaratıcısı ilham kaynağını anlattıhttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/k%C3%BClt%C3%BCr-sanat/4837226-en-korkun%C3%A7-uzay-dizisi-yeni-gerilimin-yarat%C4%B1c%C4%B1s%C4%B1-ilham-kayna%C4%9F%C4%B1n%C4%B1-anlatt%C4%B1
En korkunç uzay dizisi: Yeni gerilimin yaratıcısı ilham kaynağını anlattı
Dizinin başrollerindeki Noomi Rapace ve James D'Arcy'ye Breaking Bad'le tanınan Jonathan Banks de eşlik ediyor (Apple TV+)
Apple TV+'ın uzayda geçen yeni dizisi Constellation o kadar ürkütücü ki dizinin yapımcısı bile galaksiler arası bir yolculuğa çıkma davetini kibarca geri çevirebilir.
Uzaydan çok korkuyor
Peter Harness'ın yarattığı ve kaleme aldığı 8 bölümlük psikolojik gerilim, Noomi Rapace tarafından canlandırılan astronot Jo'yu merkeze alıyor.
Dizide Jo, uzayda yaşadığı bir felaketin ardından Dünya'ya döndükten sonra hayatının önemli parçalarının kayıp olduğunu keşfediyor.
Aksiyon dolu dizi, insan psikolojisinin karanlık yönlerini keşfederken bir yandan da bir kadının kaybettiği şeyleri geri alma çabalarını izliyor.
Daily Mail'a konuşan Harness, olay örgüsüne ilham veren hikayeyi anlatırken, uzaydan çok korktuğunu, ancak sayılı günü kalmış olsa bir rokete binmeyi düşünebileceğini itiraf etti.
Dizinin konusuna ilham veren olayı anlatan Harness, "Bir keresinde İsveç Ormanları'nda bir kulübede tatildeydim ve gece çökerken ormanda küçük bir kızın annesine seslendiğini duyduk" diyerek ekledi:
Çok ürkütücü ve biraz da tuhaftı, sesin nereden geldiğini bilmiyorduk ve asla öğrenemedik. Ama birkaç gece üst üste bu sesi duyduk ve hep İsveç'te ormanda kaybolan bu küçük kız hakkında bir şeyler yazmam gerektiğini düşündüm. Sonra astronotlar ve onların Dünya'ya dönmesinin nasıl bir şey olduğu hakkında bir şeyler yazmak isteyip istemediğim soruldu. Ben de bunun ne kadar zor olduğu hakkında bir şeyler yazmak istedim.
Britanyalı senarist ve oyun yazarı, dizinin konusunu şöyle özetledi:
Uzayda kapana kısılmış bir anne var, umutsuzca kızına ulaşmaya çalışıyor. Ve bir sebepten dolayı, o kız ormanda kaybolan küçük kız...
"Tamamını bir günde okudum"
Oppenheimer'da da rol alan James D'Arcy, Dünya'ya dönüşünün ardından Jo'nun değişen zihinsel durumunu anlamlandırmaya çalışan eşi Magnus'u canlandırıyor.
48 yaşındaki oyuncu, senaryonun tamamını bir oturuşta okuyunca aklının başından gittiğini itiraf etti ve izleyicilerin dizinin bağımlısı olacağını söyledi.
D'Arcy, Daily Mail'e yaptığı açıklamada "Senaryoyu ilk aldığımda, 8 bölümün tamamını bir günde okudum ve sonuna geldiğimde aklım başımdan gitti" dedi.
Britanyalı aktör sözlerini şöyle sürdürdü:
Gerçekten benzersiz bir şey okuduğumu fark ettim, tüm tanımlara meydan okuyor: Bu bir bilimkurgu, bir gerilim ve bir komplo draması ama aynı zamanda da bir aile olayı. Dizinin en sevdiğim yanı, bu devasa epik kapsamına rağmen merkezinde insan olmanın ve gerçeklikle başa çıkmanın doğası üzerine derin düşünceler içermesiydi.
Constellation, 21 Şubat'ta ilk üç bölümüyle dünya prömiyerini yapacak. Ardından 27 Mart'a kadar her Çarşamba Apple TV+'ta haftada bir bölüm gösterime girecek.
Yaşam Okulu’ndan dersler: Alain de Botton’un 4 eserihttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/5110778-ya%C5%9Fam-okulu%E2%80%99ndan-dersler-alain-de-botton%E2%80%99un-4-eseri
Yaşam Okulu’ndan dersler: Alain de Botton’un 4 eseri
Alain de Botton, yazdığı kitaplar kadar verdiği konuşmalarla da tanınıyor (TED/YouTube)
Minerva’nın Baykuşu bu hafta, Britanyalı yazar ve felsefeci Alain de Botton’un kitaplarını takip ederek yaşama sanatının farklı boyutlarına doğru bir yolculuğa çıkacak.
İsviçre doğumlu de Botton, felsefeyi gündelik yaşamda karşılaşılan açmazlara ışık tutmak için kullandığı eserleriyle tanınıyor.
Kitapları kadar konferans ve panel konuşmalarıyla da tanınan 55 yaşındaki düşünür, 2008’de Londra’da kurduğu School of Life’la da (Yaşam Okulu) düşüncelerini birçok kişiye ulaştırdı. 2014’te İstanbul’daki Bilgi Üniversitesi'nde de bir şube açan oluşum, 2022’de bu ofisi kapatmıştı.
De Botton’un Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı’nın yeni çevirisi, Everest Yayınları etiketiyle ocakta okurlarla buluştu. Bu vesileyle yazarın öne çıkan 4 eserini ele aldık.
Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı
Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı’nda de Botton, modern üretim süreçlerinden örneklerle yabancılaşma, yalnızlık ve iş-hayat dengesi ilişkilerini inceliyor.
Bu yolculukta de Botton, bir bisküvi fabrikasından kariyer danışmanlığı birimine, kargo gemilerinden roket üslerine kadar çeşitli yerlere giderek, çalışmanın hayatımızdaki yerini ve etkisini birçok farklı açılardan masaya yatırıyor.
İnsanın çok yönlülüğüyle hayatı boyunca tek mesleğe sıkışıp kalmışlığı arasındaki çelişkilerin doğurduğu huzursuzluk ve tatminsizlik üzerine vurucu gözlemler de paylaşılıyor. Milyarlarca insan yaptığı binbir çeşit işle dünyanın çarklarını nasıl döndürüyor? İşimizden duygusal tatmin elde edebiliyor muyuz? İş, gerçekten “anlamlı” bir hayat için olmazsa olmaz mı?
Ünlü belgesel fotoğrafçısı Richard Baker’ın karelerinin eşlik ettiği kitapta bu ve benzeri birçok soruyla da karşılaşıyoruz.
Başlığını Ortaçağ filozoflarından Boethius’un 6. yüzyılda yazdığı Felsefenin Tesellisi’nden alan kitap, gündelik sorunlarla mücadelede felsefeyi bir rehber olarak benimsiyor.
Boethius, Hıristiyan düşüncesini ve klasik felsefeyi şekillendiren önemli eserini hapishanede kaleme almış, felsefeyi varoluşun derin sorularına ışık tutmak için kullanmıştı.
De Botton da bu geleneği yeniden canlandırarak, felsefenin gündelik hayatımızda karşılaştığımız güçlüklerle başa çıkabilmek için bize ne ölçüde yol gösterebileceğini tartıyor.
Ekonomik sıkıntılarımızı Epikuros’la, engellerle mücadelemizi Nietzsche’yle, yetersizlik duygularımızla boğuşmamızı da Montaigne’le girdiğimiz diyaloglarla çözümlüyoruz. Sokrates, Seneca ve Schopenhauer da bu yolculukta okura eşlik ediyor.
Kitap, Britanyalı medya kuruluşu Channel 4 tarafından 2000’de 6 bölümlük bir mini diziye de dönüştürülmüştü.
İngilizceden çeviren: Banu Tellioğlu Altuğ, 309 s., 2022, Sel Yayıncılık
Aşk Üzerine
De Botton’un ilk romanı Aşk Üzerine’yi okuyanların, anlatılanlarda kendi romantik ilişkilerinden parçalar bulması işten bile değil.
Kurmaca ve deneme arasında gidip gelen tarzıyla ikili ilişkilerin girift yapısını katman katman inceleyen Aşk Üzerine, okuru sevmek, kaybetmek, kıskanmak, özlemek ve kabullenmek üzerine derin bir yolculuğa çıkarıyor.
De Botton, Aşk Üzerine'yle kurmaca alanında da adından bahsettirdi (Laphams Quarterly)
Platon’dan Wittgenstein’a, Tolstoy’dan Stendhal’a felsefeci ve edebiyatçıların düşünceleriyle kendi keskin gözlemlerini ustalıkla birleştiren de Botton, ilişkilerin karakterimizi nasıl dönüştürdüğünü çarpıcı şekilde anlatıyor. İlişkilerin özüne dair şu minvaldeki tespitler de cabası:
Aşkın sonu başlangıcında saklıdır aslında, yıkımın ipuçları aşk doğduğu sırada önceden kendini göstermiş gibidir.
Bu romanın devamı, 2016’da yayımlanan Aşk Dersleri’yle geldi.
İngilizceden çeviren: Ahu Antmen, 256 s., 2022, Everest Yayınları
Statü Endişesi
Statü Endişesi, toplum tarafından el üstünde tutulma arzumuzun ve hayatta başarısızlığa uğrama korkumuzun öyküsünü anlatıyor.
Yaklaşık 20 yıl önce yayımlanan kitap, sosyal medyanın popüler psikoloji reçeteleri ve motivasyon konuşmalarından geçilmediği bu dönemde öneminden hiçbir şey kaybetmiyor.
Toplumda yer edinme, mevki kazanma ve saygı görme arzularımızın tarihsel ve düşünsel kökenlerini ele alan de Botton, statü endişesinin yol açtığı ruhsal ve davranışsal sorunları 5’e ayırarak, bunlara felsefe ve sanat cephesinden yine 5 başlıkta çeşitli çözümler öneriyor.
Statü Endişesi'nde mercek altına alınan konular, günümüzde akut hale gelmiş birçok sorunla ilgili farklı bakış açıları sunuyor (Reuters)
“Statü endişesi bizi fena halde kedere ve hüzne sürükleme olasılığı taşır” diyen de Botton, başarının da başarısızlığın da aslında bir anda değişebilen durumlar olduğunu hatırlatıyor:
Toplumdaki konumumuz elde ettiğimiz başarılara göre belirlenir. Başarısız olmamız ise pamuk ipliğine bağlıdır. Falanca konuda ahmaklık etmemiz, filanca bilgiden yoksun oluşumuz, ülke ekonomisi ya da iş arkadaşımızın kötü niyeti bizi kolayca başarısızlığa sürükleyebilir. Ve bir kez başarısız olduk mu bizi yiyip bitiren bir aşağılık duygusu baş gösterir: dünyayı aslında değerli bir varlık olduğumuza ikna edemediğimizi, sonsuza dek başarılı kişileri buruklukla, kendimizi de utançla anmaya mahkum edildiğimizi düşünürüz.
İngilizceden çeviren: Ahu Sıla Bayer, 332 s., 2023, Sel Yayıncılık
Antik Roma’da köleyken azat edildikten sonra kendi felsefe okulunu kuran Epiktetos, filozofları hekim olarak görür. Ona göre felsefeci, soyut problemlerde kaybolan bir münzevi değil, doğru yaşamanın yol haritasını çıkararak aklı dinginleştirmeyi ve ruhu sağaltmayı hedefleyen bir doktordur.
Stoacılardan, Montaigne’e kadar uzanan bu anlayışta felsefeyi akademinin cenderesinde yok olmaktan kurtarıp bir “yaşam okuluna” dönüştürme çabası var. De Botton da gerek düşünceleri gerek üslubuyla günümüzde bu okulun en güçlü temsilcilerinden:
Sanat da felsefe de, farklı yöntemler kullanmasına karşın aynı amaca hizmet eder: ikisi de, acıyı bilgiye dönüştürür.